Nasrallah, “Üçüncü Dünya Savaşı”nın Önemli Bir Aktörüydü - Hatko Schamis

#10716 Ekleme Tarihi 30/09/2024 05:16:52

Filistin'in hayatımda önemli bir yeri var. 1982 yılında, İsrail Lübnan'ı işgal ettiğinde, daha yeni Kara Harp Okulun'ndan atılmıştım. Bir iki arkadaş Filistin'e gidip savaşmak istedik, ama ilişki kuramadık... 

Sonra Ankara Çerkes Derneği yeniden açıldı. Vaktimin bir kısmı dernek çalışmalarında geçti. Bir ara "BM'de Filistin'in Dönüş Hakkı" broşürünün Türkçeye tercüme edilmesine yardım ettim. 

Sıkıcı! akademik çalışmalarla ilk tanıştığım yıllar... 

1987 yılında Filistin'de "Birinci İntifada" başladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Öğrenci Derneği başkanıydım. Arafat'ın "çocuk Generalleri" ilham oldu bize. İntifadayı desteklemek ve İsrail'i kınamak için bir korsan gösteri örgütledim. Yakalandım...

Mahkemede, son duruşmada, Filistin Türkiye Temsilcisi Ebu Fİraz da izleyiciler arasındaydı. Avukatım bir tüyo vermişti. Hakim bana "pişman mısın?" diye soracak, ben de "evet" diyecek ve tahliye olup eve gidecektim. Annem zaten yemekler yapmış, evi hazırlamıştı. 

Hakim gerçekten de bana "Pişman mısın?" diye sordu. Ben avukatımı üzerek, "değilim!" dedim. Filistin Halkının haklı davasını savundum. Ve 10 yıl hapis cezası aldım. Ama o duruşmada Ebu Firaz'ın beni ayakta alkışlamasını, mutluluğunu hala unutmadım. 

Hayat böyle, bazen, geleceğe miras bırakmak için bedel ödersiniz. Çünkü anne babaların çocuklarına "bak o da yıllarca uğraştı, ne oldu" diye gösterecekleri bir örnek olmak kadar kötü bir şey yoktur hayatta.

Sonraki yıllarda da Filistin davasına ilgi duymaya devam ettim. Filistinli gruplarla ilişkilerim oldu. Hala da var... Çünkü Filistin halkı mazlum ve direnişi ile bütün mazlumların ilham kaynağıdır. İnsani değerlerini yitirmemiş herkesin kalbi biraz Filistin halkı için atar...

Nasrallah, 1982 yılında siyaset sahnesine çıktı. Lübnan işgal edilmişti. Bir grup genç işgalci güçlere saldırı düzenledi. Yüzlerce işgalci öldü, Amerika ve Fransa Lübnan'ı "terk etti". O saldırıyı örgütleyen gençlerden biri Nasrallah'tı. Şii Emel örgütünden ayrılan grup, daha sonra Hizbullah örgütüne dönüştü ve Nasrallah, bir kaç yıl sonra, 1992'de örgütün lideri oldu.

Hemen her konuşmasını dikkatle izledim Nasrallah'ın, analizleri ve öngörüleri çok değerliydi. Kendisinden çok şey öğrendim. Özellikle Suriye'deki "kirli savaşa" neden müdahil olduklarına yönelik açıklamalarının, nedenlerini anlattığı konuşmaların neredeyse her kelimesi hala aklımda ve sonuna kadar haklıydı. 

Ama 7 Ekim'de Hamas'ın önderliğindeki Filistinli Direniş Örgütleri'nin saldırılarına verdiği veya veremediği destek beni şaşırttı. Alışkın olduğum netlik ve açıklık yoktu konuşmalarında. 

İlk defa "ne yapmak istedikleri"ni tam olarak anlayamadım. Şimdi anlıyorum ki, İran ile aralarında bir anlaşmazlık varmış...    

Elbette çok zor ve karmaşık bir süreçten geçiyoruz. 

Rusya Federasyonu, Ukrayna’da 2,5 yıldır savaşmasına rağmen hala istediği sonuçlara ulaşamadı. Batı, yavaş yavaş; Rusya’nın tepkilerini ölçerek-tartarak attığı adımlarla savaşa daha çok müdahil oluyor. Ukrayna'da ve başka yerlerde yeni cepheler açıyor.

2014 yılındaki "Maydan Devrimi ( Ukrayna )"nden, hatta Putin'İn 2007 yılında Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmadan sonra yazdığım yazılarda hep "yaklaşmakta olan yeni bir dünya savaşı"ndan, yeni "çatışma alanları"ndan bahsetmiştim.  

"Yeni bir dünya savaşının eşiğindeyiz" diye düşünüyordum, çünkü Batı'nın hegemonyasını genişletme çabalarına, Çin ve Rusya Federasyonu başta olmak üzere bazı ülkeler itiraz etmeye başlamışlardı. Ve BM artık işlevsiz bir organa dönüşmüştü.

Yeni bir dünya savaşından kaçınmak, ancak "Batı"nın, "tek kutuplu" dünyadan "çok kutuplu" dünyaya geçmeyi ve yeni bölgesel güç odaklarının varlığını; güç, pazar ve hammadde kaynaklarının yeniden ( daha adil ) paylaşılmasını kabul etmesi ile mümkündü. 

Batı, bunu kabul etmedi, çünkü bu, kendisinin sonu olacaktı ve savaş kaçınılmaz oldu. Ve herkes için bir ölüm kalım savaşı başladı.

Kimileri dünya savaşlarının ideolojik veya dinsel farklılıklardan çıktığını sanır. Hayır, dünya savaşları büyük güçlerin çıkarlarının çatışmaya dönüşmesi nedeniyle çıkar. İdeoloji ve din belirleyici rol oynamaz. Yoksa müslüman ve hristiyan ülkeler veya İkinci Dünya Savaşı'nda SSCB ile İngiltere ve ABD aynı saflarda olmazlardı. 

Bir çıkar, paylaşım savaşıdır "Dünya Savaşı". Ve uzun zamandır böyle bir "yeniden paylaşım savaşı"nın eşiğindeyiz veya içindeyiz. 

Ama artık, nükleer silahların varlığı nedeniyle, daha önceki dünya savaşlarında olduğu gibi, bir grup ülkenin başka bir grup ülkeyle cephe savaşına girmesi pek mümkün değil. Çünkü böyle bir savaş, kazananı olmayan veya kazananın da büyük kayıplarının olacağı bir savaş olacaktır. Bunun yerine dünyayı yeniden paylaşmak isteyen güçler bölgesel savaşlar çıkaracak, rakiplerinin çıkar alanlarına müdahale edecek, uzun bir yıpratma savaşına gireceklerdir. 

Bir cephe (dünya) savaşı, ancak Putin'in "eğer bu dünyada Rusya olmayacaksa, o zaman dünya da olmasın" sözleriyle dile getirdiği gibi, bir ülke varlık sorunu ile karşı karşıya kalırsa çıkar-çıkacak.  

Böyle düşünüyordum, hala da böyle düşünüyorum... 

Ki, Putin'in 3 gün önce açıkladığı yeni "doktrin", tam da bu sözlerimi teyit ediyor; Rusya Federasyonu, eğer varlığına yönelik bir tehdit olursa, nükleer bir güç olsun veya olmasın, kendisini tehdit eden ülke veya ülkelere karşı nükleer silah kullanacak. 

Kısaca artık yeni, karmaşık, risklerle ve fırsatlarla dolu bir dünyada yaşadığımızı, bizim de bu yeni sürece uygun hazırlık yapmamız gerektiğini anlatıyordum, anlatıyorum. Bir "Dünya Çerkes Halk Kongresi"nin, bir ulusal yakın gelecek vizyonu belirlemenin tam zamanı olduğunu düşünüyorum mesela. Çerkes halkı bir vizyona yürümeli ve dünya, bizim ne istediğimizi bilmeli! 

Bu arada yaşanan her çatışmadan da dersler çıkarmaya çalışıyorum. 

Çok ayrıntıya girmeden özetlemek gerekirse: 

Filistin'li örgütlerin 7 Ekim'de Gazze'de örgütledikleri, "Aksa Tufanı" adını verdikleri saldırı, onların planları ve niyetleri ne olursa olsun, İsrail'e ve Batı'ya gökte aradıkları fırsatı yerde sundu. 

Bu saldırıyı gerçekten Filistinli örgütler mi hazırladı ve İsrail haber aldığı halde, çıkarlarına uygun olduğu için, görmezden mi geldi; yoksa, Filistinli grupların bu saldırısı "yönetildi" mi, bilmiyorum. Elimde bir belge yok. Ama saldırı sonrası yapılan açıklamalar ve yaşananlar bana saldırının yönetildiğini düşündürüyor. 

Ukrayna'daki savaşla ilişkisi var... Veya "Yeni Dünya Savaşı"nın bir çatışma alanı! Bu nedenle, hiç "Gazze Savaşı" demedim. Savaşın bölgeye yayılacağına inandım, Çerkes örgütlerine Orta Doğu turu yapmaları, yakın çalışma mekanizmaları kurmaları çağrısı yaptım. 

İran'da Cumhurbaşkanı Şerifi'nin bir helikopter kazası!nda ölmesi veya öldürülmesi bence bir dönüm noktası veya ağır köşe taşı. 

İran, "Büyük Orta Doğu Projesi"nde sıranın kendisine geldiğini biliyordu. Ama Batı-Rusya çatışmasında Rusya'ya destek vermesi, bardağı taşırdı. Batı, Zelensky'nin ağzında İran'ı tehdit etti. 

Ve pragmatik İran Mesajı aldı! "Direniş Ekseni"ne karşı bir savaşın kapıda olduğunu anladı. Zaten çıkarlarını hep vekil güçleri ile veya "caydırıcılık" silahını kullanarak ve "savaşsa savaş, ben hazırım" gibi yüksek perdeden açıklamalarla savunmaya çalışıyordu. Ama aslında "kağıttan bir kaplan"dı ve kesinlikle savaş istemiyordu.  

Bilim insanlarına, komutanlarına ve önemli isimlerine yönelik saldırılara bile doğru dürüst cevaplar verememişti. Trump da açıkladı, "misillemeleri"ni önceden ABD'ye haber veriyordu

Bu zaafını bütün dünya gördü!

Bugünlerde "Direniş Cephesi"nde ve onlara yakın duran siyasetçiler, gazeteciler arasında yoğun bir tartışma var. İran'ı ve "Direniş Cephesi"ni Mossad ajanları mı yönetiyor, diye. 

Ajanlar elbette önemli bir rol oynuyordur. Ama bu kadarı da olmaz! İsrail anlık ve kesin istihbaratlar alıyor. Bunu ajanlar yapamaz. 

Ki öyle olsa bile, neden karşılık vermiyor? 

Televizyonlarda, sosyal medyada, "Direniş Güçleri"ni abartan, atılan her füze sonrası "zafer" törenleri düzenleyenler de hayal kırıklığı içinde, ama hala bu işi "Mossad"ın İran'ın hücrelerine kadar sızmış olması ile açıklıyorlar. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. 

İsrail'i Orta Doğu'da hedeflerine ulaşmak ve çıkarlarını savunmak için kullanan Batı'nın, İran'a, "Sıra sana geldi" demiş olması, savaş istemeyen İran'ın da durumdan vazife çıkarmış ve "vekil güçleri"ni satmış olması daha büyük ihtimal. Yani istihbaratı, İran veriyor!

Bu mümkün değil, diyenlere, Dudayev'i de bizzat onu kullanan güçlerin sattığını hatırlatırım. Vekil güç olmak böyle bir şeydir, artık işlerine yaramazsan, fişini çekerler.

Suriye'yi ipten alan, binlerce savaşçısını kaybeden Hizbullah'a Esad'ın bile sırt çevirmiş olmasının, Rusya'nın uyduruk-etkisiz açıklamalar yapmasının başka bir açıklaması olamaz.

Büyük güçler arasında bir pazarlık yapılmış olmalı.

7 Ekim saldırısını ilk duyduğumda, "bu, Filistinli örgütlerin işi değil; bu eylem Filistin halkının çıkarına değil, daha büyük bir oyun oynanıyor, savaş Orta Doğu'ya yayılıyor" demiştim.

Çünkü "Cephe"de yer alan örgütlerden bazılarının bu eylem tarzını kabul etmeleri mümkün değildi. Sonra, Mısır'ın İsrail'i uyardığı ve İsrail'li sınır polislerinin "Hamas bir hazırlık yapıyorlar" içerikli bir rapor yazdıkları ortaya çıktı. Bütün bunlara İsrail'li yetkililerin cevabı "uyarıları küçümsedik" oldu. Ama Netanyahu, "7 Ekim, bizim 11 Eylül'ümüz" sözleri ile noktayı koydu: "Biz örgütledik" dedi yani...     

Neredeyse bütün komutanlarını ve liderlerini kaybeden Hizbullah veya Hamas bitmeyecek elbette. Ama artık bir "aktör" olmayacaklar.

Ve Orta Doğu'da savaş daha uzun sürecek. 

Belki de "Yeni Dünya Düzeni" Orta Doğu'da kurulacak...

Allah kimseyi "vekil güç" yapmasın! 

Mekanı Cennet olur inşallah...

Hatko Schamis

30.09.2024

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks