
Yaşadığımız ülkelerde yıllardır, gururla “biz Çerkesiz, bizim de bir vatanımız var, bir gün mutlaka vatanımıza döneceğiz” diyoruz.
Gelecek planlarımızı buna göre yapıyor, hatta kaşenlerimize “bak ben bir gün vatanıma döneceğim, sen de benimle birlikte geleceksin, değil mi?” diye soruyoruz.
Ama bizi en çok ne yoruyor biliyor musunuz?
İnsanlara “vatan”ımızın gerçekten “vatan”ımız olup olmadığını, bizi isteyip istemediğini anlatmak.
Sovyetler Birliği yıkılıp, bugünkü Cumhuriyetlerimiz kurulduğunda, Cumhuriyetlerimiz için diaspora Çerkeslerinin vatana dönüşleri bir öncelikti. Bunu Anayasalarına bile yazmışlardı.
Kosova’dan bir grup Çerkesin vatana dönüşü, savaş mağduru Çerkeslere sahip çıkılması hepimizi gururlandırmış ve umutlandırmıştı.
Sonra, Çerkes kimliğimizle "kolaylaştırılmış" Rusya Federasyonu Vatandaşlığı-Pasaportu aldık, gençlerimiz vatanda üniversite eğitimi almaya gitti, kontenjan verildi.
Peki şimdi durum nasıl?
Biz, hala umudunu yitirmemiş Dönüşçüler, her fırsatta yüzümüzü vatana dönüyor; “onlar bu konuda ne düşünüyorlar?” diyoruz.
Ve hala gençlere, “vatana dönüş”ü anlatıyor. “çalışın, meslek sahibi olun, biraz para biriktirin, vatana yük olmadan gidip orada yaşayın, çalışın” diyoruz.
Ama “vatan”, dönüş kemerini sıktıkça sıkıyor.
Geçtiğimiz aylarda bir yasa çıktı, artık “yabancılar”ın deport edilmesi için mahkeme kararı gerekmeyecek, güvenlik güçleri deport-sınır dışı kararı verebilecek.
Ve güvenlik güçleri bu kararı uygulamakta gecikmediler: Nalçık’tan iki “dönüşçü” deport edildi.
Biri yıllardır orada yaşıyor, çalışıyor, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Diğeri, üniversitede yüksek lisans yapmış, bir işe girmiş, çalışıyor, "evden işe, işten eve" yaşıyor…
Biz yaşanan olumsuzlukları hep kendi içimizde çözmeye çalıştık, “fazla duyurmayalım, insanlar vatan hakkında olumsuz düşünmesin” dedik.
Ama dönüş yapmış, aile kurmuş, işinde gücünde insanlar vatanlarından böyle bir gecede, apar topar deport edilir mi? Böyle bir yer vatan olur mu?
Daha da kötüsü, nerede hata yaptıklarını, neden deport edildiklerini bile bilmiyorlar.
Mahkemeye başvuruyorsun, “devlet sırrı” diyorlar. Ne sırrı yaa! Bunlar bizim yılardır tanıdığımız, vatanın bir taşına zarar vermeyecek insanlar.
Suriye’de 15 yıldır yaşanan savaşla ilgili tutumlarınız da tam bir felaket.
Hiç alakası olmayan ülkeler bile, savaş mağdurlarına “insani nedenlerle” kapılarını açıyor; ama siz daha bir gün, “eğer her şeye rağmen orada yaşamak istiyorsanız, size her türlü desteği vermeye devam edeceğiz, ama burada bir vatanınız olduğunu da unutmayın” bile diyemediniz!
Ne zaman bu konuyu gündeme getirsek, “Vatana dönmek isteyen mi var?” diye soruyor ilgili kurumlar. Var tabii. Ama insanlar hep aynı soruları soruyorlar, kafalarında hep aynı şüpheler var: “Vize alabilecek miyiz? Burada işimizi, evimizi, her şeyimizi kaybettik; orada bize yardım edilecek mi? Bir gün deport edilir miyiz?”…
Haklılar! Bunlar yaşanıyor, saklayamıyoruz, duyuyorlar, biliyorlar…
Sevgili başkanlar, sayın başkanlar!
Ya çıkın “burayı unutun, orada başınızın çaresine bakın” deyin, biz de boşu boşuna insanlara masal anlatmayalım, hayal satmayalım; ya da bir vatanımızın olduğunu bize hissettirin.
Ve kimse bize bir daha "Vatana dönüş yapacak kimse var mı?" diye sormasın, liste falan istemesin; önce ev sahibi, bizi kabul edeceğini, sahipleneceğini göstersin.
“Kapısı kapalı Haçeş’e kimse girer mi?”
Çerkesya Hareketi
16 Mart 2025