
Rusya Federasyonu, güçlü bir oligarşik devlettir. Hukuku, sistemini koruma eksenli formule edilmiş; düşünce ve ifade özgürlüğü bu hukuk sistemi ile kontrol altına alınmıştır.
Kağıt üstünde "denge ve denetleme" mekanizmalarına benzer kurumları var, ama güvenlik, herşeyden önemli olduğu için, bu kurumlar işlemiyor.
Bir iktidar partisi var, bir de bu iktidar partisini ve politikalarını destekleyen, devletin kurduğu küçük, etkisiz partiler. Kurulu sistemi tehdit edecek politikalar yapmalarına ve/veya o kadar güçlenmelerine izin verilmiyor.
Demokratik kitle örgütü yok, sivil toplum örgütleri zayıf, muhalifler örgütsüz... Toplum kararların yukarıdan alınmasına alışmış. Çok sorgulamıyor. Sorgulayanların başlarına gelenler de bunda önemli bir oynuyor tabii.
Dünya ile iletişim içerisinde olan eğitimli orta sınıf ve gençler mutlu değiller. Bir şeylerin değişmesini istiyorlar, ama oligarşik devlet ve "müjikler" değişimden korkuyor.
Bu tablo biraz Türkiye'ye benziyor. Veya "yeni Türkiye", Rusya'ya benzemeye başladı.
Son yıllarda, 100 yılda inşa edilen kurumlar bir bir yıkıldı, zenginlikler yok pahasına "oligarklara" peşkeş çekildi. Hukuk ve hukukçular, güvenlik güçleri, bürokratlar, eğitim sistemi ve hatta din adamları... devletin, devlet de bir partinin hizmetine girdi.
Eskiden babamız çalışır, eve bakardı. Şimdi anne, baba, çocuklar çalışıyor, ama anca geçiniyorlar. İnsanlar, özellikle gençler yoksul, mutsuz ve umutsuz. Bu nedenle bir yolunu bulan kendini yurtdışına atıyor. Kalanlar, büyük çoğunluğu, açlık veya yoksulluk sınırında yaşıyor, ama devletin verdiği sosyal yardımları, büyük bir lütuf olarak görüyor.
Bunları da kaybetmekten korkuyor...
Bu durumu değiştirmek mümkün mü, mümkün. Ama sistemin halka umut veren insanlara ve liderlere tahammülü yok. Bu nedenle öfke büyüyor.
Selahattin Demirtaş böyle liderlerden biriydi. Türkiye'nin ekonomik ve siyasi sorunlarını çözmeye adaydı. Tutukladılar, yıllardır hapiste.
"Daha güzel, daha demokratik bir ülkede yaşama umudu olan ve umut veren" herkes, gazeteciler, bilim insanları, sanatçılar, gençler... ya hapiste ya da korku içinde.
İnsanlar artık "bu ülkede hiç bir şey değişmez" diye düşünürken, Ekrem İmamoğlu çıktı siyaset sahnesine. Henüz neyi ne kadar değiştirebileceğini bilmiyoruz; ama "herşey çok güzel olacak" sloganı ile insanlara umut verdi. Cesaret verdi. Seçimleri kazandı, önce İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı, sonra devleti yönetmeye aday oldu.
İktidar yeniden yeşeren bu umuttan ve cesaretten rahatsız oldu.
Ekrem İmamoğlu'nu, bilimum "suç"tan, gözaltına aldı; hala "hukukun üstünlüğü"nü savunan İstanbul Barosu'na kayyım atadı.
Ve bardak taştı.
Elbette yaşadığımız her şeyin dünyada bir karşılığı veya yaşadığımız her şeyde dünyayı yeniden design etmeye çalışan güçlerin bir etkisi var. Ama Türkiye'yi yöneten, sistemden nemalanan "oligarklar"ın da sorumluluğu var.
Türkiye, Türkiye'nin hakları; Türkler, Kürtler, Araplar, Lazlar, Çerkesler... Sunniler, Aleviler, Hristiyanlar, Ateistler... işçiler, emekçiler, esnaflar, memurlar, kadınlar, gençler... böyle bir Türkiye'de yaşamayı hak etmiyor:
Barış, demokratik, zenginliğin eşit paylaşıldığı bir Türkiye; etnik ve dini kimliklere özgürlük; parasız eğitim ve sağlık hizmetleri istiyorlar...
Daha güzel bir Türkiye istiyorlar!
3 gündür Türkiye'nin dört bir yanında sokaklara ve meydanlara çıkan özellikle gençler demokratik mücadeleye: Değişmez sanılan Türkiye'nin ve dünyanın değişebileceğine olan inancımızı büyüttüler...
Hiç bir şey değişmese bile, bir şey değişti!
Çerkesya Hareketi
23. 03. 2025