Bir Çerkes atasözü, "Зауэм и к1эр, хьэдагъэщ" der; yani, "Savaşın sonunda cenazeler (gelir)"... 13-14 Ekim 2005 tarihlerinde, Nalçık'ta tam da böyle oldu.
13 Ekim 2005'te, Kabardey Balkar Cumhuriyeti'nin başkenti Nalçık sakinleri silah ve patlama sesleri ile başladılar güne. Silahlı bir grup genç, şehrin merkezi yerlerinde onlarca resmi kuruma saldırmışlardı.
Kimi şikayetler ve bazı "ufak tefek" olaylar vardı, ama o güne kadar Güney Federal Bölgesi'nin nispeten sakin bir bölgesiydi Kabardey Balkarya Cumhuriyeti.
O gün, nasıl örgütlendikleri ve silahlandıkları, ne amaçla güpegündüz şehrin merkezindeki güvenlik güçlerine ve binalarına saldırdıkları hala kesin olarak aydınlatılamamış yüzlerce "cihatçı genç" çıktı ortaya.
Saatlerce tam bir kaos hakim oldu Nalçık'a. Kardeş kardeşi vurdu. Sonunda 145 insan öldü, 240 kişi yaralandı.
Geriye, bir sürü hikaye, yalan, propaganda... ve yakınlarını kaybeden annelerin, kız kardeşlerin, eşlerin ağıtları ve gözyaşları kaldı.
Bu karanlık günler sonrasında yüzlerce genç tutuklandı, işkence gördü ve Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi yıllar sonra Ekim 2005’de Nalçık kentinde polise ve güvenlik binalarına saldırlar düzenlenmekle suçlanan 57 kişiye verilen cezaları açıkladı.
57 kişiden 46’sı suçlamaları kabul etmezken 11 kişi yasa dışı silah bulundurduğunu kabul etmişti. Rus gazeteci Orkhan Dzhemal’e göre haklarında dava açılanların "en fazla altısı" saldırılara katılmıştı.
Aralarında eski Guantanamo tutuklusu Rasul Kudayev’in de olduğu beş kişi ömür boyu hapis cezası aldı. Anzor Aşev, Zalim Ulimbaşev ve Kazbek Budtuyev aldıkları ceza yattıkları süreye sayılarak serbest bırakıldı. Kalan 49 kişi 10 ile 23 yıl arasında hapis cezası aldı.
Birinci "Çeçen Savaşı" (1994-1996)'nı izleyen yıllarda silahlı eylemler önce Dağıstan’a, sonra İnguşetya ve Kabardey-Balkar’a yayılmıştı. Güvenlik güçlerinin baskıları, işkenceleri, adam kaçırmaları gençlerin silahlı grupların saflarına katılmalarına yol açıyordu.
Nalçık saldırısını düzenleyen gençler, dini inançları nedeniyle yerel polis tarafından taciz edildiklerini, göz altına alındıklarını ve dövüldüklerini iddia ediyorlardı. Bu uygulamalar Rus İnsan Hakları İzleme Örgütü Memorial tarafından da düzenli olarak rapor edilmişti.
13 Ekim 2005’de 150-200 civarında "silahlı" Nalçık’ta 15 farklı İçişleri Bakanlığı binasına ve polis karakoluna saldırdı.
Acemilerdi, kandırılmışlardı...
"The Guardian" gazetesi bir görgü tanığının, kuşatılan saldırganlardan birinin arkadaşına “silahı nasıl yeniden doldururum?” diye sorduğunu duyduğunu yazıyordu.
Resmi kaynaklara göre 95 saldırgan hayatını kaybetti. Avukatlara ve insan hakları savunucularına göre çatışmaların sona erdiği 14 Ekim’den sonra saldırganların yarısı toplanarak infaz edilmiş, birçoğu öldürülmeden önce feci şekilde dövülmüştü.
Mahkemeye çıkarılanlar, saldırıdan sonra günlerce, hatta haftalarca göz altında tutulduklarını; bazıları saldırıya katılmadıklarını iddia ettiler. Mesela Kudayev olay sırasında bir cenaze töreninde olduğunu; Rustam Shugunov ve Artur Kelemetov ise arkadaşları tarafından saldırıya katılmaya zorlandıklarını, ama tek kurşun atmadan olay yerinden uzaklaştıklarını söylediler.
Suçlamalar işkence altında yapılan itiraflara ve/veya güvenlik güçlerinin tanıklıklarına dayanıyordu.
İlginç olan, haklarında dava açılanların hepsi cinayetten beraat ederken, sadece terörizm, eşkıyalık, silahlı isyan, yasadışı silah bulundurma ve güvenlik güçlerini öldürmeye teşebbüs gibi hafif suçlardan ceza aldılar. Yani bir isyan vardı, çatışma 24 saat sürmüş, resmi kayıtlara göre 35 polis memuru ve 14 sivil hayatını kaybetmişti ama davalıların hiçbiri cinayetten ceza almadılar.
Herhalde yargıçlar ölümlerden çatışmada hayatlarını kaybeden 95 saldırganı sorumlu tuttular!
Dönemin Kabardey Balkar Cumhuriyeti Başkanı Arsen Kanokov 2005 saldırısından birkaç hafta önce bu göreve atanmıştı. 6 Aralık 2013 tarihinde istifa etti ( veya görevden alındı ). Yerine üst düzey polis ve "terörle mücadele uzmanı" olan Yuri Kokov atandı.
Sonraki 15 yılda, bazıları güvenlik görevlisi olan, 5.000'den fazla Çerkes genci silahlı eylemlerde hayatlarını kaybettiler. Toplumsal dokunun değişmesine neden olan ve insanlar arasındaki karşılıklı güveni yok eden bu eylemler ve ölümler aynı zamanda bir demografik kayıptır.
Cumhuriyetimizde ve Çerkesyamızda bir daha böyle eylemlerin ve "karanlık günlerin" yaşanmaması; barışın ve huzurun bir daha bozulmaması dileğiyle...
Çerkesya Hareketi Haber Merkezi