1859 yılının Ocak, Şubat, Mart ayları tam bir vahşet yaşandı Çerkesya’da. Rus askerleri ormanları, köylerin buğday ve saman stoklarını bile yaktılar. Köyleri işgal edip, kadınları ve çocukları esir aldılar. Hayvan sürülerine el koydular.
Rus askerlerinin bu acımasızlığı ve verilen büyük kayıplar nedeniyle, Haziran 1859’da Bjeduğlar direnişi bıraktılar. Ardından Laba ırmağının sol tarafında yaşayan Çemguylar, Besleneyler, Yejerukaylar, Mahoşlar ve iç bölgede yaşayan Abzahlar ( Abadzehler ) da Rus egemenliğini kabul ettiler.
Sayıca ve silah olarak çok çok üstün olan Ruslar bundan sonra Natuhaylara karşı saldırılarını yoğunlaştırdılar. Önce Natuhayların Şapshuğlarla yardımlaşma yollarını kestiler. Bunun üzerine Nisan ayında ( 1859 ) toplanan Halk Meclisi son durumu görüştü.
Natuhayların kendilerini savunabilme imkanları kalmamıştı. Bu nedenle Meclis, Natuhayların Şapsugh yöresine göç etmelerine karar verdi. Sonuçta, 1859 yılının sonbaharında Natuhay bölgesi işgal edildi.
Şapsughlar ve Vubıhlar teslim olmayı kabul etmediler. Çünkü Rus hükümetinin Karadeniz kıyılarında yaşayan Çerkesleri ( Şapsughları, Vubıhları, Natuhayları ) toplu halde Osmanlı’ya sürgün etme kararı aldığını duymuşlardı ve bunu kesinlikle kabul etmiyorlardı.
Aslında Çerkeslerin Osmanlı'ya göçleri, küçük gruplar halinde, 19. yüzyılın ilk yarısında başlamıştı. Daha 12 Haziran 1828’de Anapa’nın Rusların eline geçmesi üzerine, kentteki Çerkeslerin bir bölümü Osmanlı'ya göç etmişti. Göçlerin nedeni, Rusya İmparatorluğu'nun emperyalist politikasıydı. Ama Kırım Savaşı, Rusya İmparatorluğu’nun Çerkesya politikalarında bir dönüm noktasıdır.
Ruslar, Çerkeslerle savaş hali nedeniyle, bütün askeri güçlerini İngiliz ve Fransızlarla savaşmak üzere, Kırım'daki cepheye sürememişlerdi. Bu da Karadeniz yoluyla Türk ve Batı dünyasına açık bir kıyı ülkesi olan Çerkesya'nın stratejik önemini ortaya çıkarmıştı.
Burada savaşçı, müslüman Çerkesler yaşıyordu ve deniz yoluyla Batıdan yardım alabilecek, hızla kalkınabilecek bir konuma ve toplumsal yapıya sahiptiler. Çerkesler Rus işgaline direniyor, Ruslar bir türlü Çerkesya'ya söz geçiremiyor, boyun eğdiremiyorlardı.
Bu nedenle Çarlık Rusyası Çerkesya’yı Çerkeslerden arındırmaya ve Çerkesleri Osmanlı’ya sürüp Çerkesya’ya ilelebet hakim olmaya karar verdi ve General Mihail Tarieloviç Loris-Melikov’u 1860 yılında İstanbul'a gönderdi. Amaç, Osmanlı Devleti'ni Çerkes nüfusunu almaya ikna etmekti.
Bu ve benzeri diplomatik girişimler sonucu Osmanlı Devleti, Rusya'dan, özellikle Kuzey Kafkasya'dan gelecek bir müslüman nüfusu almayı ilke olarak kabul etti ve karşılıklı “göç” komisyonları kuruldu. Çerkeslerin Çerkesya’dan Osmanlı’ya topluca sürgün edilmeleri böyle başladı.
Çerkeslerin sürgün edilmeleri gerektiğini ilk kez, 1857'de, Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin dile getirmişti. Ama Rusya'daki diğer Müslüman toplulukların da tepkisini çekebileceği ve yeni sorunlara yol açabileceği kaygısıyla öneri sakıncalı bulundu.
Ama 1861'de Rusya'da demokratik reformlar çerçevesinde toprak köleliğinin kaldırılmasıyla büyük bir toprak ihtiyacı ortaya çıktı. Ve özgürlüğüne kavuşan Rus toprak kölelerinin toprak gereksinimlerini de dikkate alan Kafkasya Ordusu Komutanı General Prens Baryatinski Çar’a, Çerkeslerin topluca Osmanlı topraklarına gönderilmesini ve Çerkeslerden boşalacak yerlere Rus ve Kazak köylülerin yerleştirilmesini önerdi. Öneri, 1861'de bir devlet politikası olarak Rus hükümetince benimsendi.
Çerkesler Rus hükümetinin niyetini kavramakta gecikmediler ve büyük bir felaketi önlemek için uzlaşma yolları aradılar. Ama Çerkes “thamateleri”nin ( büyüklerinin ) Çar II. Aleksandr ile yaptıkları görüşmeler bir sonuç vermedi.
Çar, vatanlarından sürülmemek koşuluyla uzlaşmaya hazır olduklarını dile getiren ve bu isteklerini yazılı olarak sunan Çerkes temsilcilerine, “Ya Türkiye'ye göç edin ya da Kuban Irmağı boylarında gösterilecek olan yerlere yerleşin, kararınızı da bir ay içinde General Kont Yevdokimov'a bildirin” dedi.
Bu arada Doğu Kafkasya’da savaş bitmiş; İmam Şamil, Gunip kalesinde giriştiği son muharebeyi kaybederek 6 Eylül 1859’da teslim olmuştu. Rusya bütün gücünü Çerkesya’ya yığdı.
Bunun üzerine direnmeye devam eden Abadzeh, Şapsugh ve Vubıh liderleri bir araya geldiler. Toplantıdan Avrupa devletlerine bir mektup yazılması kararı çıktı. Ama gönderilen mektuba kimse karşılık bile vermedi.
Şamil’in teslim olmasından sonra Muhammed Emin de artık savaşı kazanmanın mümkün olmadığını söyleyerek Rusya’ya bağlılığını bildirdi ve kendisine Osmanlı devletine göç etme izni verildi.
1860 yılının Haziran ayında büyük bir saldırı başlatan Rus ordusu, büyük kayıplar vermesine rağmen Bsebeş ırmağına kadar ilerdi. Ama daha ileri gidemedi. Bir kaç kez denediler Bsebeş ırmağını geçmeyi, ama başaramadılar, her seferinde büyük kayıplar vererek geri çekildiler.
1861 yılının Ocak ayında, Rus ordusu, Şapsughlara karşı yeniden saldırıya geçti. Laba ve Belaya ırmakları arasında yaşayan Abadzeh, Mahoş, Temirgoy, Yejerukoy kabileleri 1859 yılında Ruslarla ateşkes yapmışlardı. Ama Rus ordusunun faaliyetlerine kızan Abadzehler ateşkesi bozarak Ruslara saldırdılar.
Bunun üzerine General Nikolay Yevdokimov Abadzehlere, ateşkesin artık bittiğini söyleyerek saldırıya geçti. Abadzehler, Mahoşlar ve Yejerukoylar dağlara sığındılar ve özellikle Abadzehler direnmeye devam ettiler.
Çerkeslerin artık savaşı kazanma ihtimalleri kalmamıştı. Bunu da görüyorlardı, ama Rus ordusunun vahşeti ve Rusya’nın, himayesine girmeyi kabul edenler de dahil olmak üzere, Çerkesleri Osmanlı Devletine ve Kuban ötesine sürme kararı nedeniyle direnmeye devam ettiler.
Bir de, Çerkes karakteri önemli rol oynadı tabii direnmeye devam etme kararı almalarında. Çerkeslerde onur herşeyden önce gelir/di. Bir Çerkes onursuz yaşamaktansa ölmeyi yeğler/di. Esareti kabul etmek de onursuzluk anlamına geliyordu ve Çerkesler bunu kabul edemiyorlardı.
Vatan sevgisi ve onur! Bu iki nedenle, umutsuz da olsalar, savaşmaya devam ettiler atalarımız…