Lermontof’un sözleriyle, Çerkesler “Düşman kuvvetlerin beraberinde getirdikleri esaret zincirinin korkusuyla” umutsuzca direniyor, ama belki vatanlarında yaşamalarına izin verilir umudu da taşıyorlardı.
Yani, Rus tarihçilerin ve onların etkisinde kalanların, "müslüman bir ülkeye göç etmek istediler, Osmanlı ajanları ve din adamları onları kandırdılar" gibi söylemleri yalandır, abartılıdır.
Elbette böyle söylemler vardı ve bu söylemlerden etkilenenler oldu; ama atalarımız son ana kadar vatanımızda kalabilmenin yollarını aradılar.
Saldırılar arttı. Çerkesya’da artık sadece Şapsughların, Vubıhların ve Abadzehlerin toprakları ile Bjeduğların yaşadıkları bölgenin bir kısmı özgürdü. Geri kalan yerler Ruslar tarafından işgal edilmişti.
Yüzlerce köy yakılıp yıkılmış, ormanlar, meyve bahçeleri, tarım alanları talan edilmiş, küçük ve büyükbaş hayvanlara el konulmuş, Çerkes kadınları, çocukları ve yaşlıları esir alınmış, binlerce Çerkes genci ve erkeği hayatını kaybetmişti.
Atalarımızın önünde artık iki seçenek vardı:
Ya Rusların istediği gibi Osmanlı devletine ve Kuban ötesine ( pis, bataklık bir bölgeydi ) göç edeceklerdi ya da direnmeye devam edecek, hayatlarını feda edeceklerdi.
Ruslar 1860’tan sonra yeni bir politika uygulamaya başlamışlardı. Artık Karadeniz kıyılarını Çerkeslerden tamamen boşaltıyor ve Çerkeslerden boşaltılan bu coğrafyaya “özgürleşen” Rus köylülerini ( müjikleri ) ve Kazakları yerleştiriyorlardı.
Çerkeslere “isterseniz düzlüklere, Kuban ötesine gidebilirsiniz” diyorlardı, ama asıl olarak Osmanlı’ya sürgün etme politikası uyguluyorlardı. Yermolov, “bu, en az masrafla Kafkasya’nın kesin olarak boyun eğmesini sağlamak için gerekli” diyordu.
Çerkeslerin artık, vatanlarında yaşamak için, yalnız başlarına ve sonuna kadar direnmek dışında bir seçenekleri kalmamıştı.
Sürgün kararı Eylül 1861’de Maikop yakınlarındaki Hamketi’de bizzat Çar II. Aleksandr tarafından Çerkeslere bildirildi.
Çerkesler vatanlarında kalmak şartı ile Ruslarla anlaşma yapmak istiyorlardı. Bu amaçla bizzat Rus Çar’ı ile ve bazı Rus ordusu komutanları ile görüştüler. Ama Ruslar Çerkeslerin vatanlarında kalma şartını reddettiler.
Bunun üzerine 13 Haziran 1861’de, Soçi yakınında, Psaho ırmağı kenarında yeni bir Halk Meclisi toplandı. Bu, tarihi bir toplantıydı.
Çünkü bir araya gelen Şapsugh, Vubıh ve Abadzeh liderleri uzun bir toplantının ardından, “Çerkesya Özgürlük Meclisi”ni kurma, Çerkesya’nın bağımsızlığını ve Soçi’yi bu bağımsız Çerkesya’nın başkenti olarak ilan etme kararı aldılar. Liderliğini Ubıhların temsilcisi Hacı Grandük Berzeg yaptığı toplantıda Abadzehleri Hasan Bidh, Şapsughları İslam Thauş temsil etti.
Kendisine “Büyük Özgürlük Meclis” veya “Çerkesya Özgürlük Meclisi” adı verilen 15 üyeli Meclis, Çerkesya’yı 12 bölgeye ayırdı. Her birine bir kadı, müftü, muhtar ve emniyet amiri atadı. Meclis kararları bu temsilciler tarafından uygulanacak ve vergiler bunlar eliyle toplanacaktı.
Kararlar şöyleydi :
“1- Çerkesya’yı 12 Bölgeye ayırıyoruz.
2- 12 Kişilik bir yönetim kurulu oluşturuyoruz.
3- Zorunlu olarak vergi verilmesi yükümlülüğü koyuyoruz.
4- Her 100 Aile, orduya 5 atlı asker göndermek zorundadır.
5- Meclisin çalışmalarını sürdüreceği idari, dini ve konuk evlerini inşa ediyoruz…”
Evet, Çerkeslerin kendilerini ilgilendiren konularda kararları bir Xase'de veya Mecliste, demokratik bir şekilde alma gelenekleri 1700'lü yıllardan beri vardı; ama bir devlet örgütlenmesi, sürekliliği olan merkezi bir siyasi ve askeri otorite yoktu. Bu yapı, Çarlık Rusyasına karşı savaşta, büyük zaaflara neden olmuştu.
İşte Çerkesya Özgürlük Meclisi ve aldığı kararlar, Çerkeslerin bu zaafı görmüş oldukları, artık bir devlet örgütlenmesine yöneldikleri anlamına geliyor.
Çerkesya Özgürlük Meclisi, bu nedenle tarihi bir öneme sahiptir ve bu nedenle Çerkes halkına bırakılan büyük bir mirastır.
Çerkesya Özgürlük Meclisi kurulduktan ve örgütlenme ile ilgili kararlar aldıktan sonra bir Meclis binası inşa etme işine girişti. Meclis binası, Çerkesya’nın başkenti Soçi’de, Psaho ırmağının kenarındaydı.
Meclisin kuruluşunu coşkuyla karşılayan Çerkesler, Çerkesya’da yaşayan Abazalar ve hala Çarlık Rusyasına karşı Çerkes halkı ile birlikte savaşan herkes Meclis binasının inşası çalışmasına katıldı.
Meclis bu binada düzenli olarak toplanıyordu. Ve İstanbul’da kurulmuş olan “Çerkesya’ya Yardım Cemiyeti” ile irtibat halindeydi.
Başkan Hacı Grandük Berzeg ( 1803-1897 ), o yıllarda Çerkesya’nın özgürlük mücadelesinin öne çıkan komutanlarından biriydi.
İlk yayınladığı bildirilerinden birinde, “toplanan vergiler Tanrının rızasıyla ve Hür Çerkesya’nın temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından ülkenin yönetiminde en iyi biçimde kullanılacaktır. Kesinlikle Çarlık Rusyasına teslim olunmayacak, görüşmeler yoluyla onurlu bir barış anlaşması yapılmaya çalışılacak, bu mümkün olmadığında ise sonuna kadar savaşmaya devam edilecektir”… diye duyurdu...
Rus hükümetinin aldığı bir karar gereği, Çar II. Aleksandr 1861 yılının Eylül ayında Kafkasya’yı ziyaret etti. 16 Eylül’de Çerkesya Özgürlük Meclisi’nden bir heyet Çar’la görüşmek üzere yeni kurulmuş olan Verfnefask Stanitsasına gitti. Buraya 1862’den sonra “Tsarskaya”, Ekim Devrimi’nden sonra ise “Novo Svobodnaya” adı verilmiştir.
Meclis adına Hacı Grandük Berzeg konuştu Çar II. Aleksandr ile. Hacı Berzeg, Çar II. Aleksandr’a, “… Çerkeslerin Rusya uyruğuna geçmeyi kabul ettiklerini, bunun için tek şartlarının vatanlarında kalmak, atalarının yurdunda yaşamlarını sürdürmek olduğunu söyledi.” Meclisin hazırladığı ve Hacı Berzeg’in okuduğu bu tarihi belgenin özeti şöyleydi:
“… Bu topraklar bizimdir ve bize ecdadımızdan miras kalmıştır. Bu toprakları elimizde tutmaya kararlı olduğumuz için savaşıyoruz ve aramızda uzun süredir devam eden düşmanlığın nedeni budur.
Biz yeni devlet yapısı oluşturduk ve ülkemizi adaletli bir şekilde, ciddiyetle yönetmeye kararlıyız, kimseye karşı haksızlık yapmayı düşünmüyoruz. Böylesine iyi niyetli bir halk sizinki gibi kudretli bir devlette sempati uyandırmalıdır. Bu suçsuz halkı yok etmek size onur ve itibar kazandırmaz.
Siz bazı şartlar dahilinde bağımsızlık isteyen halklara sempatiyle yaklaştınız, neden halkımıza da aynı şekilde yaklaşmıyorsunuz?
Ülkemizi iyi yönetmek için, çıkardığımız yasaları uygulamak için azami gayret gösteriyoruz. Soydaşlarımıza adalet sağlamak, onların huzur ve asayişini sağlamak, onların yaşam hakkını savunmak istiyoruz.
Ülkemize yerleşmiş yabancıların can ve mal güvenliğini sağlamayı da görev biliriz.
Sizin ki gibi kudretli ve büyük bir devletin hedefi nedir? Bizim küçük halkımızı yok etmek mi, yoksa reformlarımızı gerçekleştirmeye yardımcı olmak mı?
Meselemizi bütün büyük devletlere beyan etmeyi kararlaştırdık ve sizin devletiniz de bunlardan biridir, gerçek amaç ve niyetlerimizi açıkça dikkatinize sunuyoruz.
Bize adil davranın, ülkemizi ve mülkümüzü yok etmeyin; sebepsiz yere kan dökmeyin ve katil olmayın.
Büyük bir devlet için gereksiz yere insan yaşamına tecavüz etmek, rezilliktir.
Bu haksız savaş sırasında çaresiz kadın ve çocukların esir alınması hak, adalet ve insanlık açısından bir cinayettir.
Siz bütün dünyayı kandırmaya çalışıyorsunuz, yalanlarla kamuoyu oluşturuyorsunuz, bizi barbar ve vahşi bir halk olarak tanıtmak gafleti içindesiniz, yaptığınız haksız savaşı böylece haklı göstermek istiyorsunuz, oysa bizler de sizler gibi insan denen varlıklarız.
Kanımızı dökmekten vazgeçin, çünkü ülkemizi sonuna kadar savunmaya kararlıyız…
Yaşlılar, kadınlar, gençler, çocuklar, kısacası halk olarak bütün topraklarımızın bizde kalması için ısrar ediyoruz ve Majestelerinden istediğimiz de budur!”
Böylesine sade ve haklı taleplerdi Çerkesya Özgürlük Meclisi’nin istekleri. Ama Rusya İmparatorluğu yıllarca dünyaya yalan söylemeye devam etti. Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un 13 Şubat 2020 tarihinde “Çerkesler barbar-vahşi kabilelerdi” mealindeki sözleri bu yalan tarihin devam ettiğinin ve Rusya İmparatorluğunun Çerkeslere ve Çerkes Sorunu’na bakış açısının değişmediğinin bir göstergesidir.
Rusya’nın neden Yunanistan’ın bağımsızlığına destek verirken Çerkesya’ya bu hakkı tanımadığını da soran bu tarihi belge Adığe Cumhuriyeti Ulusal Müzesinde muhafaza edilmektedir.
Çar II. Aleksandr Çerkesya Özgürlük Meclisi temsilcilerinin bütün anlattıklarına ve ısrarlarına rağmen kesin ültimatom verdi:
“Size düşünmek için bir ay süre tanıyorum. Bir ay sonra kararınızı Kont Yevdokimov’a bildirecek ve Kuban ırmağı boyunca size gösterilen yerlere mi yerleşeceğinizi yoksa Osmanlı’ya mı göç edeceğinizi söyleyeceksiniz…”
Çerkesya Hareketi Haber Merkezi