
Prof. Dr. Zeynel ÖZLÜ1
Oruç ÖZDEMİR2
Giriş
Göç, siyasi, dini, ekonomik vb. sebeplerden dolayı insanların hayatlarının tamamını ya da bir bölümünü geçirmek üzere yaptıkları yer değiştirme olayıdır. Bu yer değiştirme olayı insanların yaşanmış hayatlarını, maddi olanaklarını, geçmişini de geride bırakmaları anlamına da gelmektedir. İnsanlığın ortaya çıkmasıyla beraber göç kelimesi de insanların hayatına girmiştir ve insanlık var olduğu sürece de önemli bir parça olarak varlığını sürdürecektir. Göç belli bir millete veya coğrafyaya ait olmayıp her coğrafyada yaşanılan evrensel bir olgudur. Nitekim insanlar savaş, sürgün, katliam, soykırım vb. nedenlerle evlerini ve yurtlarını bırakmak zorunda kalmışlardır (Parlak, 2019, s. 474).
Tarih boyunca dünyanın neredeyse her bölgesindeki coğrafyada irili-ufaklı, farklı amaçlara dayanan ve farklı yol ve usullerle ortaya çıkan göçler, önemli sosyal, ekonomik, siyasi, kişisel olarak büyük problemlere de zemin hazırlamıştır. Özellikle yasa dışı bir şekilde
belli bir ülkeye giriş yapıp o ülkeden yasaların belirttiği süre içerisinde çıkış yapmamak diye adlandırılan düzensiz göçler ülkeye ayrıca sıkıntı vermiştir (www.goc.gov.tr). Göç, sadece göçmen adı verilen göç eden kişiler için sorun olmayıp göç edinilen bölge içinde hatta bazen uluslararası sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sıkıntılara, kültürel yozlaşma, yeni ortama uyum sağlayamama, büyük çapta yaşanan ekonomik sıkıntılar, çeşitli toplumsal sıkıntılar, dış siyasette yaşanan gerginlik de örnek verilebilir (Parlak, 2019, s. 475). Ayrıca göç sadece insanların bugünlerini değil geleceklerini de etkileyen, şekillendiren kapsamlı bir olgudur. Göç kavramı çok boyutlu bir kavram olduğundan sadece bir alana ait olmayıp sosyolojinin, tarihin, coğrafyanın, psikolojinin de ortak alanı haline gelmiştir (Parlak, 2019, s. 471). Her alan içinde ayrı ayrı ele alınan göç olgusu beraberinde çeşitli sorunları doğurmasıyla siyasal, ekonomik, sosyal vb. boyutlarla da ele alınmaktadır.
Özelikle bazı bölgeler sunduğu çeşitli avantajlar sebebiyle sürekli olarak göçe maruz kalan yerler olmuştur. Bu göçe maruz kalan yerlerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye, Avrupa ile Asya arasında çok stratejik bir noktada bulunduğundan dolayı tarih öncesi çağlardan günümüze kadar sürekli göç almıştır. Neredeyse her dönemde örnekleri bulunan Anadolu’ya yapılan göçlere ilk çağ uygarlıklarından itibaren başlayan ve son yıllarda yaşanan Suriye göçleri, Afgan göçleri örnek verilebilir.
Kafkasya Bölgesi, Karadeniz ile Hazar Denizi’nin arasında bulunan ve doğu-batı eksenli uzanan yaklaşık olarak 5 bin metreyi aşan sıradağların bulunduğu bölgedir (Tavkul, 2002, s. 11, Aktarıcı: Ayan, 2010, s. 21). Kafkasya kelimesi “Asların Dağı” (kıymetli madenler, cevherler) anlamına gelmektedir. Çeşitli milletler yaşadıkları bu bölgeye kendilerine has isimler vermişlerdir. Örneğin, Tatarlar “Buz Yelesi” manasındaki “Jalbuz” ifadesini kullanırken, Nogaylar “Yıldız Dağları” diye nitelendirmişlerdir. Farsça “kuh” (dağ) ile Türkçedeki “kas” (beyaz) kelimelerinin harmanlanmasıyla “Kafkasya” kelimesi ortaya çıkmıştır (Aydın, 2010, s. 21, Aktarıcı: Ayan, 2010, s. 21).
Kafkasya ifadesi ilk defa M.Ö. 490’ da Aiskyhylos tarafından yazılan “Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence” adlı çalışmada “Kavkasos Dağı” olarak belirtilmiştir (Mirzayev, 2021, s. 5, Aktarıcı: Aydın ve Kaya, 2021, s. 226) .
Kafkasya Bölgesi, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan özel bir konuma sahip olması nedeniyle tarih boyunca çeşitli toplulukları bünyesinde barındırmıştır. Rusya Devleti’nin içinde bulunduğu bölgede yaşayan çeşitli halklar arasında bir eşitsizlik söz konusu olduğundan etnik gruplar arasında statüler farklılık gösterebilmektedir (Tavkul, 2008, s. 7, Aktarıcı: Ayan, 2010, s. 35).
Görsel 1: Kafkasya jeopolitik haritası ( Özey, 2016, s. 5).
1 Prof. Dr., Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Gaziantep, zozlu@gantep.edu.tr
2 Gaziantep Üniversitesi, Göç Enstitüsü, Doktora Öğrencisi, ozdemiroruc7@gmail.com
Kafkasya Bölgesi kendi içerisinde birçok milleti barındırmaktadır. Bunlar içerisinde; Çerkesler, Gürcüler, Abhazlar, Çeçenler, Dağıstanlılar bulunurken Türk topluluklarından ise Nogaylar, Balkarlar, Kundurlar, Kalmuklar, Karapapaklar, Azerbaycan Türkleri, Türkmenler, Karaçaylar bulunmaktaydı. Buna ek olarak Hint-Avrupa kavimlerinden Farslar, Osetler, Ermeniler, Slavlar, Alanlar, Ruslar da bu bölge içerisinde yer alan topluluklardır (Mansuroğlu, 2015, s. 5, Aktarıcı: Aydın ve Kaya, 2021, s. 225). Görüldüğü gibi bölge kendine has jeopolitik konumu sebebiyle her dönem çeşitli insan topluluklarının uğrak alanı haline gelmiştir. Bu da Kafkasya’nın kültür açısından zenginleşmesine neden olmuştur.
Ayıntab Bölgesi’ne İskân Edilen Çerkesler
Çerkes halkı, Rusların Kafkasya Bölgesi’yle etkileşimi olmadığı sürede Kuzey Don Nehri’nin başladığı yerde, güneyde Abhazya’ya; batıda Azak ve Karadeniz kıyılarından güneydoğuda Sunja’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış olarak bir yaşam sürüyordu. Osmanlı Kafkasya ile etkileşimde olduğu sırada Çerkes halkı, ilk zamanlar Osmanlı’nın desteğini istemeyip Rusya’dan destek talebinde bulunmuşlardır (Demir ve Bolat, 2017, s. 8-10). Hatta Osmanlı, Çerkeslerin bulunduğu bölgeye Tatarlarla birlikte sefer düzenleyince mağlup olarak ülkelerine dönmüşlerdi. Kırım’ın Rusların eline geçmesiyle özellikle II. Katerina döneminde Kafkasya bölgesine Rusya, Ukraynalı halkı yerleştirmeye başladı ve böylece Kafkasya’da kalıcı olmaya çalışıldı (Saydam, 1997, s. 35). Osmanlı Devleti ise bunu kendi lehine çevirmeye çalışarak, Çerkeslerin yaşadığı sıkıntılara çözüm odaklı yaklaşıp Çerkesleri kendi taraflarına çekmek için siyasi, özellikle dini faaliyette bulunup, bölgeye gönderilen din adamlarının çalışmalarıyla Çerkesler gibi Gürcüleri, Lezgileri, Çeçenleri etkilemeye çalışmıştır (Demir ve Bolat, 2017, s. 8-10).
Rusların istilacı ve kanlı politikasını Kafkas-Rus savaşlarında görüp ve ağır nüfus kayıpları yaşayınca Çerkes halkı, Osmanlı yanlısı politikalar sergilemişlerdir. Fakat 1828-1829 Osmanlı – Rus Devletleri arasında yapılan Edirne Antlaşması’yla Çerkeslere ait kısım
Ruslara bırakılmış oldu. Osmanlıların kendilerine destek vermeyeceklerini düşünen Çerkesler ve Rusların da bunu destekleyici hareketler sergilemesi Çerkesleri endişeye düşürüyordu. Osmanlı ile yapılan Edirne Antlaşması’nın ardından Çar I. Nikola yönetimi, Kafkasya’daki yayılmacı politikasını hızlandırmak için buradaki problemi Dağlıların tam itaati ya da fiziki olarak yok edilmesi olarak tanımladı. I. Nikola’ya göre Kafkasya fethi başka türlü gerçekleşmeyecekti. Çerkesler topraklarından sürülmeli ve yerlerine bu dönemde (1. Nikola Dönemi) Kazaklar yerleştirilmeliydi (Demir ve Bolat, 2017, s. 10). Bu anlayışla Ruslar harekete geçtiler.
Çerkes halkını önceleri silah zoruyla dize getirmeyi hedefleyen Ruslar, sonraları faaliyetlerini daha da arttırarak bu halkı açlığa maruz bıraktılar. Çerkes halkı ise “açlıktan ölmektense savaşarak ölürüz” anlayışıyla hareket ettiler. Ve Rusların kıyı boyunca yerleştikleri bölgelere karşı saldırıya geçtiler ama istenilen başarı sağlanamadı. Öyle ki İstanbul’a bir elçi gönderilip Osmanlı’dan yardım bile istediler ve Çerkeslerin yaşadığı bölgenin Ruslara verilmesinin iptal edilmesi gerektiğini dile getirdiler fakat bu fikir de başarılı olmadı. Ruslar her geçen gün Çerkeslere karşı güç kazanırken Çerkes halkının gücü giderek zayıflıyordu. Rusya ile yaşanan Fars mücadelesinde Çerkesler ağır bir darbe aldılar. Bölgede baş gösteren Çeçen halkının direnişi Çerkes halkına moral verip Çerkesleri, tekrardan direnişe geçirdi. Şeyh Şamil’in düşmesi ve bölgede yaşanan veba salgını Kafkasya halkını çok zor durumda bırakırken, Ruslar bunu fırsata çevirerek Kafkasya’nın boşaltılması için gerekli faaliyetlere devam ediyordu. Kafkasya’dan giden her aile için belli bir ücret verileceğini bildirip, buradaki halkı başka yerlere göndermek için gemi sahipleriyle istişare ediyordu (Kumuk, 1992, s. 88-89, Aktarıcı: Demir ve Bolat, 2017, s. 11).
Ruslar bu sürgün işini daha hızlı hale getirip Çerkeslerin topraklarını askeri birliklerine dağlara doğru ilerleyişi hızlandırmaları gerektiğini öne sürerek, Çarlık askerleri ormanları keserek yollar açıyor, köylerini yakıp yıkarak bölge sahibi olan Çerkesleri topraklarını terk
etmeye zorluyorlardı. Çerkeslerin önünde iki seçenek vardı, ya bataklık Kuban kıyılarına yerleşecekler ya da Osmanlı’ya göç edeceklerdi. Uzun bir mücadeleden sonra Çerkes halkı göç etmeye mecbur kaldı. Çerkeslerin ve Tatarların Osmanlı topraklarına muhacereti ve Ruslar tarafından çıkarılan zorluklar, bununla ilgili meseleler Osmanlı arşiv kayıtlarına yansımıştır (BOA M.01-09-1901 Tarihli Hariciye Nezareti İdare Evrakı 72/1 (H.1317).
Bu olaylar neticesinde Türk boyları yoğun göç dalgaları hâlinde Kafkasya Bölgesi’nden gelen Çerkes muhacir ailelerin Osmanlı topraklarına getirilmesi açık bir şekilde belirtilmiştir (BOA, M.17-01-1874 Tarihli ve Hariciye Nezareti İdare Evrakı, No: 4-70 (H.1290).
Yaşanan göç dalgası içerisinde en büyük göç dalgası Kırım’ın Rusların eline geçmesiyle 1783 yılında yaşanırken, sürekli olarak Anadolu’ya hareketlilik devam etmiş ve 1. Dünya Savaşı sürecine kadar Anadolu’da yaklaşık olarak 2.5 milyon kişi göç etmesine rağmen bu sayı içerisinde yaklaşık olarak 1 milyon kadar Çerkes hayatını kaybetmiştir (Ertekin ve Dural, 2013, s. 46, Aktarıcı: Parlak, 2019, s. 477). Lazistan Sancağı’na gelen Çerkes halkında çoğunlukla çiçek hastalığının ve tifo hastalığının görüldüğü bilinmektedir (Özlü, 2022, s. 366) .
Göç edenlerin yanı sıra göç etmeyen Çerkesler de bulunmaktaydı. 19.yüzyılın sonlarında ki verilere göç etmeyen Çerkeslerin sayısı 150-200 bin arasında olduğu bilinmektedir (Jaimamoukha 2001,s. 69, Aktarıcı: Erdoğan ve Kayan, 2015, s. 141).
Osmanlı topraklarına gelen Çerkesler 2 bölgeye yerleştirildi. Birinci kısım, Marmara Bölgesi (1.Bölge) olarak adlandırılan Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kütahya boyunca yerleştirilirken, bir kısım halk da Yozgat, Kayseri, Maraş, Suriye boyunca yerleştirildi (Demir
ve Bolat, 2017, s. 12). Osmanlı bu dönemde yaşadığı büyük miktardaki göçmenler yüzünden sosyal, idari, ekonomik gibi çoğu alanda her yönden sıkıntı yaşamıştır. Özelikle Balkan ve Kafkasya göçleri sadece Osmanlı devrinde sıkıntı yaratmamış bu problem Cumhuriyet Dönemi’ne de aksetmiştir (Kalaycı, 2017). Aynı şekilde daha ılıman iklimde yaşamış olan Çerkes halkını da oldukça etkilemiştir.
Görsel 2: Kafkas Göçmenlerin, Anadolu’da Yerleştirildikleri Yerler (Demir ve Bolat, 2017, s. 13).
Çerkes halkı “Ayıntab”3 Bölgesi’ne geldikleri zaman Ayıntab, Halep’e bağlı bir konumdaydı. 19.yüzyılda Halep Vilayeti, Halep, Maraş ve Urfa’dan oluşan 3 sancak ve Ayıntab’ında olduğu toplam 23 kaza, 64 nahiye ve 4541 köyden ibaretti (Karakoç, 2013, s. 76). 19. Yüzyılın ortalarına bakıldığında Halep’in merkezinde toplam yaşayan nüfus 73.000-75.000 arasında olup bu nüfusun %59,95’i Müslüman, %25,65i Hıristiyan, %13,15i Yahudilerden oluşmaktaydı. Gayr-i Müslimlerin toplam nüfusu %40,04’tür (Öztürk, 2020, s.1202).
1879 senesinden sonra Balkanlarda bulunan Çerkes halkı bazı vilayetlere dağıtılmıştır. Bu dağıtımda Halep- Deyr-i Zor Bölgesine 50 bin kişi ve 10 bin ailenin geldiği bilinmektedir (Polat, 2019, s. 50).
3 “Ayıntab, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Akdeniz bölgesinin kesiştiği noktada bulunmakta olup Suriye ile de sınır komşusudur. Akdeniz’den ayıran Amanos ( Nur) Dağları batıda Osmaniye ile sınır oluştururken, doğuda da Fırat Nehri Şanlıurfa’yla sınır oluşturmaktadır. Bu nedenle Akdeniz iklimi ile karasal iklimin etkisi altındadır. 330-1496 metre arasında değişen yükseltiye sahiptir. Ayıntab, Akdeniz ile Mezopotamya arasında bulunduğundan dolayı tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca İpek Yolu’nun da bu noktadan geçmesi bu yeri daha da önemli hale getirmiştir” Ömer Şen, Ersin Kaya Sandal, Gaziantep İlinde Üç Yıldız Analizi Yöntemi İle Endüstriyel Kümelenme Analizi, Doğu Coğrafya Dergisi, Sayı 38, (Temmuz 2017), s.42.
Görsel 3: 20. yy. Başlarında Halep Vilayeti (Eroğlu, 2012, s. 39).
H. 14-10-1323 (M.1905) tarihli belgeye göre 1465 kişiden oluşan Çerkes halkı Halep civarına yerleştirildi (BOA, İrade Hususi, 136-23). H. 01-02-1335 (1916) dönemine ait Osmanlı belgesinde Urfa’ya gelen Çerkes ile Çeçenlerin Ayıntab’da yerleştirilmelerinin kararlaştırılması, Halep’te nerelerde ne kadar Çerkes bulunduğu boş hane miktarının belirlenmesi ile ilgili Aşâir ve Muhacirin Müdüriyeti’nden Haleb Vilayeti’ne telgraf çekilerek belirtilmiştir (BOA, Dahiliye Nezareti 70-104).
20.yüzyıl başlarında yani 1911-1912 yılında Anadolu topraklarına gelen ve içerisinde Kilis-Halep-Antep-Pazarcık’ında bulunduğu bir güzergahta seyahat eden İngiliz seyyah William John Childs’ e göre, Anadolu’daki topluluk içerisinde Hıristiyan, Türk, Çerkes, Laz,
Ermeni, Rum, Müslüman halklar bulunuyordu (Childs, 2017, s. 4) .
19.yüzyılın ortalarında yani 1885-1886 Halep Sancağı’nın en büyük kazası Ayıntab Kazası olmakla beraber Ayntab’ın toplam nüfusu 84.135 kişiden oluşmaktaydı. Bu nüfus içerisinde Müslümanların sayısı 68.013, gayr-i Müslim nüfus ise 16.122 kişiden oluşmaktaydı
(Akgül, 2013, s. 155). Ayıntab’da yaşamını sürdüren halkların %90’ı Türk olmakla beraber Kürt, Ermeni, Çerkes ve birkaç Yahudi’den oluşmaktaydı (Abadi, 1999, s. 15). Çoğunluğu yakın çevredeki köylere yerleştirilen Çerkes halkı, Ayıntab yöresinde sadece 5 bölgede ikâmet etmişlerdir. Bu kısma 4 ayrı Çerkes halkı yerleştirildi. Bunlar Abzeh, Kabardey, Şapsığ, Sey halkıydı. Çerkeslerin yerleştirildiği bölgeler Nurdağı Bölgesi içerisinde yer alan Nogaylar Köyü, Çakmak Köyü, Hamidiye diğer ismiyle Danacık Köyü, Kartal Köyü ve merkezde yer alan Akyol Mahallesi olduğu yaptığımız röportajla beraber kesinlik kazandı (Erimhan, Röportaj, 7 Ağustos 2023).
Akyol Mahallesi
Akyol Mahallesi, günümüzde Gaziantep sınırları içerisinde bulunan Şahinbey İlçesi’ne bağlıdır. Buraya yapılan Çerkes iskanı kalıcı olmamış, belli bir süre sonra kalıcı yer olarak Çakmak Köyü’ne yerleştirilmişlerdir (Benk,1 Ekim 2022, 21. Bölüm). Bir Osmanlı belgesine göre Ayıntab Kazası’nda Akyol Mahallesi’nde geçici olarak yerleştirilen Çerkesler, daha sonra Nurdağı ilçesinin “Muhacirîn-i Cedid” diğer ismiyle Çakmak Köyü’ne yerleştirildi (Benk,1 Ekim 2022, 21. Bölüm). Çakmak Köyü’nde yaşayan Çerkeslerle yaptığımız röportaj da Çerkeslerin atalarının buraya geçici olarak geldiği, ilerleyen sürede ise Akyol’dan kalıcı olarak “ Nurdağı- Çakmak Köyü, Nurdağı- Hamidiye Köyü ve İran taraflarına gidip yerleştikleri belirtildi (Yılmaz, 7 Ağustos 2023).
Çakmak ( Muhacirîn-i Cedid ) Köyü
Çakmak Köyü, Nurdağı’na 9 km uzaklıkta olup Gaziantep merkeze ise 49 km uzaklıktadır. Çakmak Köyü’ne ilk yerleşmeler Kafkasya göçleriyle birlikte H.1860 yılında Adıgey Cumhuriyeti’nden gelen Abzeh Çerkeslerine aittir (Benk, 1 Ekim 2022, 21. Bölüm). Kafkasya göçleriyle Anadolu’ya gelen Abzeh Çerkesleri Çakmak Köyü’ne yerleştirildi. Ayıntab Kazası’nın Akyol Mahallesi’nde geçici iskân edilen Çerkesler, Urfa’nın Rasulayn ilçesinden gelen Çerkesler ve Münbiç’te bulunan Şapsığ Çerkesleri de Çakmak Köyü’ne yerleştirildi. Bu köy, Gaziantep sınırları içerisinde en fazla Çerkes nüfusuna sahip köy olarak bilinmektedir.
Gaziantep, Nurdağı’na bağlı olan Çakmak Köyü’nde Çerkeslerin bu bölgeye geldikleri sırada yani 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonraki süreçte köyde sadece 70 hane olduğu bilinmekteydi. Ayıntab’tan gelen Çerkeslerin buraya yerleşmesiyle hane sayısının 77’e ulaştığı bilinmektedi (Benk, 1 Ekim 2022, 21. Bölüm). “1864 yılında, Kuzey Kafkasya’da yer alan Rusya’nın Maykop Bölgesi’nden sürgün edildikleri de bizzat yöre halkı tarafından dile getirildi. Fikret Erimhan’la yapılan Röportaja göre; Erimhan ailesi Çakmak Köyü’ne ilk geldikleri sırada sadece 2-3 aileden oluşmaktaydı.
Görsel 4: 1899 yılında Nurdağı-Çakmak Köyü’nde çekilmiş bir resim ( https://www.facebook.com, Erişim Tarihi: 14 Kasım 2023). 4
Köyün kurulduğu yıldan 2000 yıllarına kadar bölgedeki Çerkes nüfusu hakkında net bilgi bilinmemektedir. 2023 yılındaki köyün nüfusu 210 kişiden oluşmakla beraber bölgede yaşanan 6 Şubat 2023 depremiyle nüfusta oldukça azalma meydana gelmiştir (Özer, Röportaj, 17 Kasım 2023). Yaptığımız röportaj sonucunda köyde şuan da sadece 4-5 ev Çerkes halkından olarak bilinmekte sayıları ise 20-25 kişi arasında değişmektedir. Köyde yaşayan Çerkesler arasında Kabartay, Abzehler, Sey kabileleri bulunmaktadır. Hem bölgede yaşanan depremde vefat eden kişiler hem de köyden göç eden Çerkesler olduğundan dolayı köyde Çerkes halkının nüfusunda oldukça azalma olmuştur. Köydeki hane sayısı 117 haneden oluşmakta iken yaşanan 6 Şubat 2023 depremi sonrasında sadece 4-5 ev ayakta durmaktadır (Erimhan, Röportaj, 7 Ağustos 2023).
4 Fotoğrafın Çakmak Köyü’nde bulunan Çerkes ailelere ait olduğu aynı köyden ve kendisi de Çerkes olan Emine Kömüroğlu tarafından belirtilmiştir.
Görsel 5: 07.08.2023 tarihinde çekilmiş Nurdağı, Çakmak Köyü’ne ait bir resim.
Hamidiye (Danacık) Mahallesi (Nurdağı)
Nurdağı’na bağlı olan Hamidiye (Danacık) mahallesi Nurdağı’na 14 km uzaklıkta, Gaziantep merkeze ise 45 km uzaklıkta bulunmaktadır. Hamidiye diğer ismiyle Danacık Mahallesi 1864 yılında kuruldu. Ayrıca buraya yerleşmeleri II. Abdülhamid devrinde yapıldığı için “Hamidiye” ismi de buradan gelmektedir. Yaptığımız röportaj da burada yaşayan Çerkesler buraya ”Derhable” yani “Bizim Ahali” anlamına gelen ifadeyi kullanmışlardır. 1935 yılında Türkiye geneli yapılan genel nüfus sayımına göre Hamidiye Köyü 121 nüfusu olan Islahiye kazasına bağlı bir köydür. Bu sayım içerisinde kaç tanesinin Çerkes olduğu bilinmemektedir. Yaptığımız röportajda köyde bulunan Çerkesler, Kabartey koluna mensup kişilerdir. Güncel olarak köyde yaklaşık 50-100 arasında Çerkes bulunmaktadır. Köyün büyük kısmı Türklerden oluştuğu için, Çerkes gençlerin çoğu Türk kültürüne adapte olmuştur(Yılmaz, Röportaj, 7 Ağustos 2023).
Görsel 6: : 07.08.2023 tarihinde çekilmiş Nurdağı, Hamidiye (Danacık) Köyü’ne ait bir resim.
Nogaylar Köyü
Nogaylar Köyü, Nurdağı’na yaklaşık 8 km doğu yönünde bulunmaktadır. Bu köy Kafkasya’dan gelen Nogay Türkleri tarafından 1861 yılında kurulmuştur (( Kıyıcı, Röportaj, 17 Kasım 2023). Buna ilaveten M.1861 yılında Nogay muhacirlerinin Halep’e gönderildikleri
açıkça Osmanlı belgesinde gösterilmiştir (BOA MVL 759-15 H. 28-01-1278). Çerkesler, 1874 yılında bu köye Nogay Türkleriyle beraber gelmişlerdir ( Kıyıcı, Röportaj, 17 Kasım 2023). Nogay Türkleri bu köye 186 kadın, 83 çocuk ve 103 erkekle beraber gelmişlerdir (Erimhan, Röportaj, 7 Ağustos 2023).
Bu köyün çoğunluğu Tatar Türklerinden oluşmakla birlikte içerisinde çok az Çerkes halkını da barındırmaktadır. Çerkesleri, Canpolat ve Boran aileleri oluştururken, Koç Ailesi ise hem Çerkes hem de Nogay Türklerinden oluşmaktadır. Zaman içerisinde bu köyde evlilik
ile akrabalık bağları kurulduğu için Çerkes nüfusunu tespit etmek zorlaşmıştır. Bu köyde sadece Abhazlar Çerkesleri bulunmaktadır. Şuan da köyde Çerkes olarak 2-3 aile yaşamaktadır. Sayı olarak ise en fazla 10-12 kişi vardır (Kıyıcı, Röportaj, 17 Kasım 2023).
Kartal Köyü
Gaziayıntab’a gelen Çerkes halkı buranın iklimine uyum sağlayamayınca merkezde bulunan Çerkesler, Nurdağı’nın Kartal Köyü’ne getirildi. Köyün kuruluş yılına ait net bilgi bulunmamakla beraber bu köye yerleşen Emiroğlu kabilesi 1730’larda Erzurum-Horasan istikametinden gelmişlerdir. Geldikleri sırada kaç tane Çerkesin geldiği bilinmemektedir. Çerkeslerin Emiroğlu kabilesinin yapmış olduğu soy kütüğü incelemesine göre 1840’a kadar bu köyde ikamet ettikleri bilinmektedir (Bulut, Röportaj, 23 Ağustos 2023).
1840 öncesine ait bilgi bulunmamaktadır. 19. Yüzyıldan günümüze kadar ki süreç içerisinde de Çerkes nüfusuna ait net bilgi yoktur. Bölgede yaşanan ağır deprem sonrasında şuan da Kartal Köyü’nde sağlam ev bulunmamakla beraber Çerkes sayısı da bilinmemektedir.
Görsel 7: 2 Mart 2021‘de çekilen Kartal Köyü’ne ait bir resim (https://www.koylerim.com, Erişim Tarihi:23 Ağustos 2023).
Ayıntab Çerkeslerinin Özelikleri
Gaziantep’te yaşayan Çerkeslerle yaptığımız röportaja göre Çerkeslerin bazı kültürel özellikleri şu şekildedir: “Her kabile Çerkesceyi kendine ait bir şiveyle söylemektedir, Çerkes halkının büyük oranı Müslümanlardan oluşmakla beraber dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Çerkesler içerisinde Hıristiyan olan gruplarda bulunmaktadır. Kültürlerine oldukça düşkün olan Çerkes halkı, kültürlerini gençlere aktarmaya önem vermektedir. Bu kültürlerden bazıları; düğünler “Tehemede” denilen bir başkan tarafından yürütülür ve düğün süresi boyunca tüm idare bu kişiye verilir. Düğünlere evliler ve çocuklar gidemez, sadece bekar olan kişiler gidebilir. Gelin arabasına herkes binemez. Eskiden Çerkeslerde at çalmak güç gösterisi anlamına gelmekteydi. Eğer damat adayı atı çalmayı beceremezse o damat adayına kız verilmezmiş. Düğünlerde mızıka önemli bir yer tutmaktadır. Mızıka sadece düğünün yapıldığı yerde çalınmaz, arabanın içinde ve beğendikleri yerlerde durup mızıka çalarak kutlamalara devam ederler. Odadan çıkarken arkası dönülerek çıkılmaz. Çerkeslere göre bu hareket ayıp karşılandığı için odadaki kişiye bakılarak arka arka gidilerek odadan çıkılır. Çerkesler, çok kurallara bağlı bir millettir. Kavgadan olabildiğince uzak dururlar. Dünyanın herhangi bir bölgesinde hiç tanımamasına rağmen Çerkes halkı birbirine sahip çıkarlar ve birbirlerine çok bağlıdırlar. Akrabadaki herkes kardeş olarak göründüğü için akraba evliliği yok denilecek kadar azdır. Çocuk sayısı genel olarak 2-3 arasındadır. “Ayıp” kavramı bizde çok önemlidir. Bir kişi bize ait bir eşyayı çalsa bile biz ona görünmeden oradan uzaklaşırız. Bizim o an orada görünmemiz ayıp karşılanacağı için hemen uzaklaşırız. Benim, senin gibi bir algı olmayıp “bizim” anlayışı vardır (Erimhan, Röportaj, 7 Ağustos 2023).
Çocuklara verilen isimler de Çerkes geleneğine uygun olarak verilmektedir. En sık kullanılan isimler arasında Şamil, Nebs, Janset, Nart, Nedahe, Gupse vardır. Bunlardan Nedahe “güzel gözlü”, Gupse ise “canım benim” anlamına gelmektedir. Kıyafet olarak da Kafkas kıyafeti giyerler. Bu Kafkas kıyafeti içerisinde “körüklü çizme, Çerkes şalvarı, Çerkes kamçısı” bulunmaktadır (Yılmaz, Röportaj, 7 Ağustos 2023). Çerkesler, Ruslarında içerisinde bulunduğu bir coğrafyadan geldiği için Ruslarla fiziki özellik olarak benzerlik
göstermektedirler. Genel olarak uzun boylu, sarışın ve mavi gözlü bu millete ait başlıca özelliklerdir (Erimhan, Röportaj, 7 Ağustos 2023). Ayrıca Çerkesler kendi vatanlarına çok bağlıdırlar. Çerkes halkı Antep topraklarını kendi vatanı gördükleri için de hem Osmanlı devrinde hem de milli mücadele sürecinde Türk milletine destek olup Türklerle birlikte düşmana karşı omuz omuza savaşmışlardır. Bu mücadelede ön plana çıkan isimlerden bir tanesi Özdemir Bey’dir.
Görsel 8: Ayıntab Savunmasında Büyük Başarı Sağlayan Özdemir Bey ( Özlü, 2020, 790).
Görsel 9: Yaklaşık 250 yıl öncesine ait, bakır ve gümüş karışımından yapılmış Çerkeslere ait “Ubgan” (ıbrık).
Görsel 10: Çakmak Köyü’nde Çerkeslere ait bir mezar ( Çerkes İbrahim Erdoğan).
Görsel 11: Çerkes olan Fikret Erimhan’a ait 06.02.2023 tarihli depremde hasar görmüş bir mızıka.
Görsel 12: Nurdağı - Çakmak Köyü’nde yer alan Kabartay Kabilesini simgeleyen görsel (Kömüroğlu, Röportaj, 13 Kasım 2023).
Sonuç
Bu çalışmada 19. yy. ortalarında başlayan ve ağır sonuçlar doğuran Kafkasya Göçleri içinde yer alan Çerkes halkı ele alındı. Göç olgusu başlı başına çok yönlü bir kavram olduğundan dolayı sonuçları da çok ağır olmuştur. Bu sonuçlar sadece göçmenler için olmayıp
hem göç edilen yer için hem de göç alan yer için ağır neticeler doğurmuştur. Buna rağmen ne Osmanlı Devleti ne de son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ülkesine sığınan hiçbir halkı zor durumda bırakmayıp olabildiğince yardım etmiş ve sığınan tüm halkı kendi halkı olarak görmüştür.
Osmanlı Devleti zamanında Anadolu’ya gelen ve ülkenin çeşitli yerlerinde iskâna tabi tutulan bu topluluğun genellikle İç Anadolu ve Marmara Bölgesine yerleştirildiği çeşitli kaynaklar aracılığıyla gözler önüne serildi. Özellikle bu bölgelere yerleştirilmelerinin nedeni
kuzeyden gelen bu topluluk Anadolu’nun sıcaklığına alışkın değillerdi. Geçici yerleştirmeler sebebiyle yapılan bu çalışmada Antep’e yerleştirilen Çerkes halkının sayısal olarak oldukça az haneye sahip olduğu görüldü. Nüfusun çoğunluğu Çerkeslerin geldikleri bölgelere uygun olarak daha çok serin bölgeler olmuştur. Nitekim Antep’e gelen Çerkeslerin bir kısmı kent merkezinde bulunan Akyol Mahallesi’ne yerleştirilmişken buraya uyum sağlayamadıklarından daha sonra Nurdağı ve havalisine yerleştirilmişlerdir. Çerkeslerin Antep’e kaç hane olarak yerleştirildiği kesin olarak bilinmemekle beraber Nurdağı Çakmak Köyü’ne ilk geldikleri sırada 77 hane, Nurdağı Hamidiye (Danacık) Köyü’ne geldikleri sırada kaç kişi gelindiği bilinmemekle beraber köyde şuan da yaşayan Çerkes sayısı 50- 100 kişi arasında değişmektedir. Nurdağı, Nogaylar Köyü’ne ise toplam da 372 kişi geldikleri bilinmekte, Nurdağı Kartal Köyüne gelen Emiroğlu ailesinden bu köye sayı olarak kaç kişi geldiği bilinmemektedir.
Gaziantep’in etnik yapısına bakıldığında Çerkes halkının varlığından söz edilebilir fakat kaynakların sınırlılığı sebebiyle Antep yöresindeki gerçek sayısına ulaşılamayan Çerkes halkının Marmara Bölgesinde, Balkanlarda ve İç Anadolu’da özellikle Kayseri’de varlığı daha net bilinmektedir.
Kaynakça
Akgül, C.,(2013) H.1313 (1895-1896) Tarihli Halep Vilayet Salnâmesi (Çevriyazı ve Değerlendirilmesi), (Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, YÖK Tez Merkezi veri tabanından erişildi (http://tez.yok.gov.tr/Ulusal TezMerkezi/tezSorgusonucyeni.jsp).
Ayan, E. (2010), Kafkasya: Bir Etno-Kültürel Tarih Çözümlemesi, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 1 (2), 20-44.
Aydın, N. ve Kaya, H, (2021), Kafkasya’dan Osmanlı Devleti’ne Yapılan Çerkes Göçleri, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi, Sayı 9, 223-244.
Benk, A.C., ( 1Ekim 2022) Türkiye Çerkesleri ( 21. Bölüm), Jineps Gazetesi.
Childs, W.J., (1 Nisan 2023) Yürüyerek Anadolu Samsun-Halep 1911-1912, (Tayanç ,T. Ve Tayanç, F. Çev.), Türkiye, Kitap Yayınevi.
Demir, G. ve Bolat, S, (2017), Çerkeslerde Kimlik ve Aidiyet, Sosyoloji Konferansları, No: 55 ( 2017-1) Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, 1-42.
Düvenci Karakoç, F.,(2013), “19.Yüzyıl Sonunda Halep’te İngiliz Belgelerine Göre Toplum, Yönetim ve Konsoloslar Arasındaki İlişkiler”, Sosyal Bilimler Dergisi, 14(24), 67-91.
Eroğlu, C., (2012), Osmanlı Vilayetlerinde Halep, Ankara, Orsam.
Fransız Kumandanı Abadi, (1999), Türk Verdünü Gaziantep Antep’in Dört Muhassarası, Gaziantep, Osman Nuri Eğitim ve Kültür Vakfı.
Kalaycı, İ., Köse, O. ( Ed), (2017), Türkiye’de Ulus Devlet Oluşturma Çabaları: Göç, Göçmen ve İskan Meseleleri (1923-1950), Geçmişten Günümüze Göç II, Hatay: Mustafa Kemal Üniversitesi, Canik Belediyesi Kültür Yayınları.
Özey, R., (2006), Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri Coğrafyası, Ankara, Pegem Akademi.
Özlü, Z., (2022), 19.Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Devleti’nde Muhacirlerin Sosyal Hayata Entegrasyonunda Yaşanılan Salgınlar ve Sağlık Hizmetleri, Gaziantep Universıty Journal Of Social Sciences, 354-378.
Özlü, Z., (2020), İstiklâl Sevgisinin Âbidesi Gâzi’ayıntâb Müdâfaası, Gaziantep, Şehitkamil Belediyesi Kültür Yayınları.
Öztürk, M., (2022). 1848-1849 Tarihli Halep Nüfus Defterinin Tahlili, XVIII. Türk Tarih Kongresi, Cilt III, Ankara, 1195-1225.
Parlak, B., (2019), Kafkasya’dan Anadolu’ya 19. Yüzyıldaki Çerkes Göçlerinin Sosyo-Ekonomik Analizi, Türk İdare Dergisi, Sayı 488, 469-492.
Polat, H., (2019), Osmanlı Devleti’nin Halep ve Civarına Çerkesleri İskânı (1856-1914),(Doktora Tezi), İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, , Malatya.
Saydam, A., (1997), Kırım ve Kafkas Göçleri ( 1856-1876), Ankara, Türk Tarih Kurumu.
Şen, Ö. Ve Kaya Sandal,E.,(2017), Gaziantep İlinde Üç Yıldız Analizi Yöntemi İle Endüstriyel Kümelenme Analizi, Doğu Coğrafya Dergisi, Sayı 38. 39-62.