Katılmış olduğu Kafkas savaşlarında yaşadıklarını „Bir Rus Subayının Anıları“ adıyla yayınlayan Nikolay Lohrer, kitabın 271-272 sayfalarında, bir Dağlı Prens ( Rosça Gorze ) ile ilk karşılaşmasını anlatıyor:
Bir gün Rayevski’nin [2] çadırındayken, öldürülmüş dağlıların cesetlerini almaya gelen bir dağlı prensi onun çadırına getirdiler. İkisi arasındaki konuşmayı asla unutamam.
„Neden büyük hükümdarımıza boyun eğmiyorsunuz da, bizi değerli kan dökmeye zorluyorsunuz? O İngiliz Bell‘in sizin aranızda olduğunu, dağlarda saklandığını, sizi kışkırttığını, İngiltere’nin size yardıma geleceğini söylediğini biliyorum. Ama inanın ki hiç bir yardım gelmeyecek. Sizi kandırıyor. Eli ayağı yerindeyken onu bana teslim edin. Bunun karşılığında, çok varsıl olan prensimizden, fazlasıyla gümüş alırsınız.“
Bu Dağlı Prens, tercümanı aracılığıyla cevap verirken, kendisi için gururunun ne kadar önemli olduğunu gösteren bir heyecanla:
„Generalin bu sözleri beni şaşırttı. Madem ki Çarınız bu kadar varsıl, neden hala bizim yoksul ülkemizi ele geçirmeye çalışıyor da bizim dağlarımızdaki basit yaşamımızı sonuna kadar sürdürmeye bırakmıyor? Çarınız çok bencil, kendini beğenmiş biri olmalı.
İngiliz Bell’e gelince, onu asla size veremeyiz. Çünkü o bizim için bir çok güzel şeyler yapan bir dostumuz, misafirimizdir. Sizde olduğu gibi bizde de kendisini satan kişiye 'düşkün, ahlaksız' derler. Biz prensler her dönem onurumuzu korumalıyız. Bizi bu onurlu yoldan döndürecek kadar altın ile gümüşü asla biriktiremeyeceksiniz.“
Bu sözlerin Rayewski’yi nasıl rahatsız ettiğini, bu nedenle hemen konuyu değiştirip, onun istediği, yere serili tahtaların üzerindeki cesetlerin verilmesini emretmesinden anladım.
Cesetleri, gavurların hala ayak basmadıkları topraklarda gömülmek üzere götürmek için özel olarak getirilmiş bir Çekeğe yüklemeye başladılar.
Dağlılar sadece kurşun ile ölenlerin cesetlerini alıyorlardı. Kılıç yarası ile ölenleri, -bir Rus’a yenildiği için- değersiz görüp, bırakıyorlardı.
Bazı cesetlerin bileklerinde, kırmızı yün örgü bantlar oluşu dikkatimi çekti. Bana bunun savaşa gidenlere, zafer kazanmaları, ölmemeleri, uğur getirmesi için, eşleri ya da nişanlılarınca verilen bir çeşit muska pazubantlar olduğu söylendi.
On dördüncü yüzyılda bizde, kaleleri savunan şövalyelerin kalkanlarına, elbiselerine kadınların diktikleri şallar gibi. Eski Yunanistan’da da yaygın bir gelenek.“
[1] Dekabristler: Rusya’da 15-26 Aralıkta Çar Nikolay’a karşı ayaklanan çoğu subay soylulara verilen ad. Toprak ağalığına dayalı kölecilik, polis devleti ile sansüre karşı ayaklanmışlardı. Sosyal devrimciler de deniyor. T.A.
[2] Alexander Rayevski: Aralık ayaklanmasına kardeşi ile katılan bir subay. Kafkasya’da bir bölüğe kumanda etti.
Çar ona görevi verirken, “Ayaklanmaya katılmadığınızı biliyorum ama ayaklanmacılar arasında yakın akrabalarınız olduğunu da. Bunu bilmenize karşın hükümete haber vermeyişinizi, ettiğiniz bağlılık yemini ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap ile ünlendi. Çar’a verdiği cevap:
“Majesteleri, onur, yeminden önce gelir; bir insan birincisini çiğnerse, ondan daha ağır basmayan yemine karşın, tüm varlık hakkını kaybeder.” Bu akıl dolu cevap karşısında susan Çar, onu Kafkasya “serüvenine” yolladı ama sürekli denetim altında!
Çeviri: NATKHO Taner Aday