#444 Ekleme Tarihi 17/02/2013 01:26:04
17 Şubat 2013
ONCE A WEEK., 3 EYLÜL 1864, Sayfa:302-307
Çerkeslerin kendi ülkelerinden yabancı bir ülkeye göçlerine bir paralellik bulmak istersek çok uzak bir döneme gitmemiz gerekir. Yüzlerden binlere, binlerden onbinlere, ve sonra yüz binlere doğru bir artış gerçekleşmiştir. Lord Stratford de Redcliffe, 8 Temmuzda London Tavern’de gerçekleştirilen toplantıda, Türk bölgelerinde göçmen sayısının 300.000’i aştığını, ve kendi ülkelerinden kaçan gerçek göçmen sayısının 400.000’i aştığına inanan sağlam bir kaynakları olduğunu; ve halihazırda göç etmiş olanların katlandıkları şeylerden dolayı yakındıkları şeklindeki haberlerle göçün frenlenmediği sürece, sayının daha da artacağını beyan etmiştir. Fakat bu konu hakkında verilen beyanlardaki kesinliğe benzeyen bir şeye ulaşmak zordur; Avam Kamarasında, Mr.Layard’ın, sayının 100.000 ile 300.000 arasında değiştiğini tahmin eden, fakat gerçek rakamın 150.000 civarında olması gerektiği ihtimalini de dikkate alan ve bir kamara üyesine cevap olarak verdiği beyanını bulduk.
Trabzon’daki konsolosumuz Mr.Stevens ,Temmuz’un 19’unda Trabzon’da 25.000 kişinin , Samsun’da 40.000 kişinin karaya ayak bastığını; ve Ruslar tarafından kendilerine Temmuz ayının ortasından önce ülkeyi terk etmek zorunda oldukları söylenerek dayatma yapılan 200.000 kişiden daha fazla kişinin de gelmesi yönünde bir beklenti olduğunu söylemektedir. Rusların kendileri, Mart ayında göç eden kişi sayısının 30.000 olduğunu ve Nisan ayının sonunda, Soçi ile Anapa arasındaki Rus sahillerinin farklı noktalarından geleceklerle bunun 100.000’i aşacağını söylediler. İstanbul’daki Sağlık Kurulu görevlilerine, kendi resmi görevlileri tarafından verilen rapor, Samsunda az çok barınabilecekleri her yeri işgal eden ve birkaç gün içerisinde sayıları ikiye katlanacak olan 80-90.000 göçmenin şehirde ve ordugahlarda bulunduğunu söylemektedir. Sadece Samsuna değinilmesi, onların Samsun dışında yerleştirildikleri başka yerlerin de olduğuna işaret etmekteydi.
Bunun gibi çok sayıda kişinin en iyi sisteme göre Rusya’dan Türkiye’ye nakledilmesi çok büyük zorlukları olan bir çalışma olacaktı ve Türk devletinin tahsis edeceği imkanlar son derece sınırlı olmasına karşın çok büyük sayıda transfer aracı gerektirecekti. Söz konusu ulaşım araçlarına ilave olarak, bu amaca tahsis edilen, bütün silahlarını Türkiye’de bırakması koşuluyla kendi sahillerine girmesine Rus Devleti tarafından izin verilen bazı savaş gemilerini Türkiye gönderdi. Lord Napier, Earl Russell’a gönderisinde, Grand Duke Michael’ın Karadenizdeki bütün Rus savaş gemilerini ve bu görev için kullanılabilecek bütün ticari gemileri, hala ülkeden ayrılma isteği olanların ulaşımında iyi imkanlar sağlanması amacıyla, yardıma çağırmak için otoritesini kullandığı ve ricada bulunduğu belirtilmektedir. Bu bilgi St.Petersburg’daki Rusya Hükümetinden alınmıştır fakat Invalide Russe, bununda ötesine geçerek Rusya hükümetinin birkaç savaş ve ulaşım gemisi gönderdiğini ve birkaç özel buharlı geminin bu amaç için kiralandığını söylemektedir. Bunun yanı sıra, göçmenlerin Türk ülkesine taşınması için bütün ülkelerden gemi sahiplerinin gemilerini göndermeleri için her türlü teşvik verilmektedir. Dış İşleri Sekreterimiz, Rusya’nın bilgilendirmeleri ile görüş ayrılığı içerisindedir. Rusya’nın bu konudaki yardımını dört gemi göndererek sınırlandırdığını söylemektedir. İngiliz hükümeti aynı şekilde gemileri göndermektedir; fakat hiç şüphe yoktur ki onların, öngörülen sıhhi koşullara uygun olarak ya da arzu edilen hızla taşınmaları için başvurulan bütün ulaşım çözümleri yetersizdir; gerçekten de bazı gemiler sadece yüzen böcek evleri durumuna gelmiştir.
Trabzondaki konsolosumuzun ,Şubat ayının sonunda yazılan Earl Russell’a olan gönderisinde tanımladığı vaziyetin ne olduğuna bakmamız, bu fakir insanlar arasındaki korkunç ölüm oranları konusunda iyi bir fikir oluşturmamıza yardım edecektir; “Mezarlıkların çevresindeki mahalleler ölülerin özen gösterilmeden defnedilmesi ve bunun taşkın sonuçları yüzünden yaşanmaz duruma gelmiştir ve bütün aileler evlerini terk etmişlerdir . Şehirdeki çeşmeleri besleyen ana su kanalına hastalık bulaşmıştır, bir Çerkes’in cesedi bu kanalda yüzerken birkaç gün önce bulunmuştur. Sokaklar ve meydanlar, müthiş kötü koşullardaki biçare insanlarla doludur. Erzaklar az bulunur ve pahalı hale gelmektedir, yakacağa büyük bir ihtiyaç vardır, bütün bunlar hastalığın yayılması eğilimini arttırmaktadır.”
Geçenlerde yayınlanan belgeler, günlük ölü sayısının 600 olduğunu bildirmektedir. Perişanlığı bir nebze olsun geriye götürebilmek için yiyeceğe, ekmeğe dahi ihtiyaç olduğu eklenmektedir; hastalığa yakalanma korkusu yüzünden fırıncılar dükkanlarını kapatarak musibete uğramış kasabadan kaçmaktadırlar. Aynı endişe kaçabilecek olan bütün sakinlerin kaçmasına sebebiyet vermektedir;ayrılamayanlardan bazıları ise zahire depolamaktadır, kendilerini sanki bir hapiste gibi kapatmaktadırlar. Onlara yayılan hastalıklar arasında tifüs ateşi, dizanteri ve çiçek bulunmaktadır. Hemen aynı zamanlarda, İstanbul’daki Sağlık İşleri Kurulu’na Dr.Barozzi tarafından verilen raporda yer alan açıklama,halihazırda Samsun’da hayal edilebilecek en korkunç durumu ve Mr.Stevens’in demeçlerinden daha fazlasını doğrulamaktadır. Onun tarafından verilen ayrıntı , göçmenlerin ağırkanlı bir karaktere sahip olduklarına ve temizlik konusunu fazla dikkate almadıklarına inanmamıza neden olmuştur. Halkın açlıktan ölmek üzere olanları getirmesi için bir ödenek oluşturmalıyız , bu şartlar altında ölen her bir kişinin belirlenen tayınının, birkaç gün devamını sağlamak için ölen kişilerin cesetlerini yaşadıkları çadırda saklamak zorunda olmaları neredeyse hiç şaşkınlık yaratmamaktadır. İğrenç ve tehlikeli bir şekilde günler boyunca yaşayanların çadırında cesetlerin gizlenerek saklanması ve bunun günler sonra defnedilmesine bazı haklı gerekçeler bulabiliriz, fakat defnedilen kişilerin cesetlerinde kefen bezi olarak kullanılan bir parça pamuklu bezi mezarı kazıp çıkarttıklarında, toplumsal duyarlılık ve gerçekte ölüye gösterilen saygı tamamen kaybolmuştur. Onlar ölüleri, kazdıkları mezara yeniden koyma zahmetini de üzerlerine almamakta, cesetleri açık alanlara bırakmaktadırlar. Doğu Pazarlarının çoğunlukla bu kaynaktan beslendiğine inanmamıza sebebiyet verildiği göz önüne alınacak olursa, gerçekleşebileceği umulduğu üzere anne ve babalar kendi sıkıntılarını azaltmak için çocuklarını satma çabası içinde olmalılar;şayet buna benzer davranışlar için bir mazeret olsa idi, o şu andaki durum için olurdu. Bu anne-babaların kendi yaşadıkları sefaletden korunması için çocuklara karşı bir merhamet davranışıydı. Buna benzer muazzam bir kalabalığı günden güne beslemek hemen her ulusun kaynaklarını aşacaktır. Sultan büyük bir cömertlikle kendi hesabından 50.000 sterlin sağladığını söylemektedir. Hükümetimiz onlara 600 ton bisküvi göndermiştir; İngiliz Halkı olağan cömertliğini sergilememesine rağmen, Rus Politikasının kurbanlarına olan sempati dikkate alındığında,bu hareket yeniden yeniden tekrarlanmış olsaydı hiç şüphe yoktur ki kamuoyu, stoklarımızın bu düzensiz tahsisatını uygun görecekti.
Mayıs’ın 27’sinde, Çerkes sürgünlerine yardım aidatı toplamak amacıyla Lord Stratford de Redcliffe, Lord Shaftesbury, the Marquis Clanricarde, Mr. Oliphant ve diğer birkaç kişiden oluşan bir komitenin oluşturulduğu ve 2000 sterlinin gönderilmiş olduğu duyuruldu .
Buna benzer büyük sayıda topluluğun taşınması,çok fazla çalışma zamanı gerektirmeli ve oldukça zor olmalı. Küçük sayıda bir topluluk Suriye’deki Türk birlikleri’nde hizmet etmek üzere gönderilmiştir. Kıta’da yaygın bir şekilde görüldüğü gibi Fransa ve Türkiye arasında bir sözleşme imzalanmıştır,bu sözleşmeye göre 25.000 den 30.000’e kadar erkek doğrudan Cezayir’e gönderilecektir.
Bu beyan henüz doğrulanmamıştır ve kuvvetle olasılık dışıdır. Anlaşmanın bu adamların aileleri ile birlikte olmalarını zorunlu kılmasını şart koşmadıkça, Türkiye’nin, çok sayıda biçare yoksul ile, Fransa’ya yük getirecek böyle bir ilişkiye gireceği varsayılmamaktadır, fakat bu noktada Kıt’a gazeteleri sessizdirler. Göçmenlerin bir kısmı, dört Türk aileye bir Çerkes aile düşecek şekilde Türk ailelerin yanına yerleştirilmişlerdir .
Bu durum Sir Henry Bulwer tarafından doğal olarak en yetersiz düzenleme olarak ele alınmaktadır,ucuzdur, herkesin buna taraftar olduğu söylenebilir ; fakir Türkler için ise dayanılmaz bir eziyettir. Çerkeslerin 40.000’i Tuna sahillerine gönderilmiştir, fakat bunlardan 8.000’inin üç hafta içerisinde öldüğü söylenmektedir,fakat geride kalan bir çok kişide sığınacak bir yerden mahrumdur ve neredeyse açlıktan ölmek üzeredirler.
Sir Henry Bulwer’in önerdiği plan, Çerkesleri Karadeniz’den Erzurum’a uzanan bölgeye, askeri bir mülkiyet hakkı şeklinde, savunma için yerleştirmeyi önermektedir. Onun değerlendirmelerine göre bu planın çifte faydası olacaktır.Söz konusu plan, doğal tarım topluluğunu, ordunun onlar üzerine saldığı yükümlülüklerin neden olduğu yorgunluğun büyük bir kısmından kurtaracaktır ve Türkiye’nin kalkınma geleceği için büyük bir çalışma ifa edilmesi anlamına gelecektir.
Sir Henry için hazırlanan raporda, Trabzon’dan Erzurum’a yol yapılmasından bahsedilmektedir. Bu yol Trabzon Limanı ile Merkezi Asya, Ermenistan arasındaki ticaret rotasıdır ve nefret uyandıracak bir şeyi hemen hemen hiç hayal ettirmemektedir. Büyükelçimizin önerisine uygun bir yol yapıldığının varsayımı, trafiği fevkalade arttıracaktır ve hiçbir şüphe yok ki üretilen mallarımızın gideceği ülkeye olan ihracatını büyük ölçüde arttıracaktır. Elbette bu öneri, kabul edilmesinin bir sonucu olarak, İngiltere’nin sadece kendi ticaretinin artacak olması nedeniyle değil, aynı zamanda yabancı ülkelerin liman ticaretinin çoğunun İngiliz Gemileri tarafından taşınarak, gemi taşımacılığında istihdamı arttıracak olması nedeniyle de sabırsızlanması, yabancı basının bir kısmı tarafından, İngilterenin uzak görüşlü ve çıkarcı politikasının bir örneği olarak değerlendirilmiştir. Fakat bu konudaki hoşnutsuzluk, İngiliz menfaatperestliğinin çok sayıda halkın menfaatlerine uygun olduğunun kabulüyle sırlandırılabilir.
Bu rota ile bağlantılı olarak, diplomatların bazı önemli değerlendirmeleri mevcuttur. Rusların, Çerkesleri sürmesinde yer alan gerekçelerin, İran’ın ve Hindistana doğru diğer ülkelerin geleceklerinin şekillendirilmesi ile bağdaşabileceği şeklinde benzetmeler sık sık yapılmaktadır. Rusya’nın nihai dizaynı ne olursa olsun, onlar halihazırdaki durumda, arttırılmış ticari ilişkinin ötesinde gözükmemektedirler. Rus resmi gazetelerine göre bunun sona ermesi için Rusya Devleti Kafkaslarda , Grand Duke Michael’ın şahsi gözetimi altında, Kuban Vadisi ile ülkenin aksi yöndeki dağları arasında iletişimi açmaya başlamıştır. Askerler yol yapımında görevlendirilmiştir, Rus limanı Poti ile Batı Asya arasındaki ticari bağlantı için bütün yollardan faydalanma ihtirası gözükmektedir. Bu konuda Journal des Debats şunu söylemektedir: “Rusya’nın arzusu Karadeniz ile Hazar Denizini bir ticari yol olarak birleştirmek, şu anda merkezi Trabzon olan bütün bu ticareti, Karadenizdeki Rus limanı Poti’ye çekmektir; Türkiye’yi Doğu Avrupa ile Doğu Asya arasındaki ticaretten yoksun bırakarak bu ülkeyi ticari olarak mahvetmek ve ayrıca Trabzon’a kadar bütün Karadeniz sahilini işgal ederek Türkiye’nin askeri gücünü etkilemek ve zayıflatmaktır.” Ticari bağlantıyı arttırma ümidi ya da ileride Rusya’nın saldırganlığından ürkme saikleri olup olmadığı bilinmese de, İran hükümeti Kafkasya’daki kabilelerin tamamen boyun eğdiğini duyar duymaz olağanüstü elçisini Tiflis’e Rus Başkumandanı Grand Duke Michael’a onun bu büyük başarısını tebrik için göndermiştir.
Sir Henry’nin projesini gerçekleştirebilmek için gereken para konusunda kendisi, İngiltere ve Fransa’nın, faizi yıllık olarak 100,000 sterlini aşmayacak şekilde 1,500,000 sterline ulaşacak ödünç vermesini ; ve bu faizin garantisi olarak Trabzon Limanında yapılacak ticaretten elde edilen gelirlerin tahsis edilmesini önermiştir. Onun bu önerisi devletimiz tarafından memnuniyetle karşılanmıştır ve İstanbul’daki Fransız Bakan tarafından ve Fransa’daki Dışişleri Bakanı tarafından desteklenmiştir. Türkiye ve onunla ticaret yapan diğer bütün ulusların kalkınmasını sağlayacağı hesaplanan ve gerçekleştirilmesi tamamen mümkün olan proje,tümüyle itiraz edilemez avantajlara sahip gözükmektedir; Bütün bir halk üzerinde Rusya’nın uyguladığı cezanın derin bir yanlış olarak gözükmesi sebebiyle , projenin kabul edilmesi Rusya tarafından yapılan bazı hesapları muhtemelen bozmaktadır şeklindeki ikinci derecedeki tavsiye hakkında söylenecek bir şey yoktur.
İngiliz temsilcileri tarafından resmi iletişimlerde kullanılan üsluptaki ılımlılık dikkate alındığında, Çerkes göçünün nedenleri hakkında elçilerimizin hissettiklerini bayağı akıllıca bir düşünce olarak şekillendirebiliriz. Sir H. Bulwer, İstanbul’dan, 12.04.1864 başlığı altında şunları söylemektedir; “Çerkesya’da Rusların devam eden ilerlemeleri,Rus Birliklerinden yerlilerin maruz kaldıkları kötü muamele,ülkede neredeyse tamamen bir göçe neden olmuştur;Trabzon’a çoktan 25.000 kişi ulaşmıştır ve diğerleri bütün riskleri göz önüne alarak küçük botlarla kaçmaya çalışmaktadırlar…. Onların, işgalcilerinden tehlikeli kaçma girişimleri yüzünden gerçekleşen yaşam kayıpları İnsanlığı sarsmaktadır”
Lord Napier, Rusya Dışişleri Bakanı’nın dikkatini konuya çekmek için çağrıda bulundu ve Prens ;rtschakoff’dan bir yanıt aldı, buna göre imparatorluğun müteessir olduğu fakat yardım edemediği, onları dağlarından hızlı bir şekilde çıkarmanın mutlak bir gereklilik olduğu, fakat düz yerlerdeki arazilere yerleşme şeklinde yapılan adil bir teklifi reddettikleri ifade edilmektedir. Düzenli ordu ya da milislere almak için, askerlik hizmeti için şartları uyanlara öneride bulunduklarını da söylemiştir. Askerlik hizmeti 4 yıldı, bu sürenin sonunda hizmetten emekli olma ya da istedikleri süre yeniden hizmette bulunma seçenekleri sunulmuştu. Elbiselerini, tayınlarını ve benzerlerini ,Rusların kendileri gibi alacaklardı ve hizmetin sona ermesinden sonra ömürlerinin geri kalan kısmında bu hizmetten muaf olacaklardı, şahıslar için senelik 17 ruble ve subay olmayan görevliler için senelik 30 ruble ödeme yapılacaktı.
Moskova gazeteleri, Çerkeslerin ulaşımlarının (daha yumuşak bir terim olan nakil terimini kullanmaktadır, mahlukların etinden ve kanından değilde sanki lahana ya da diğer sebzelerden bahsediliyormuşçasına) şu an etkilendiğini, bunun tamamının, Dağlılara karşı Rusların kökleşmiş ve acımasız nefretlerinin bir sonucu olmadığını söylemektedir. Kafkasya’da olası bütün sistemler denenmiştir;yerlileri, kabilelerin başındaki adamların tepeleme menfaatlerine olacak
şekilde ticari avantajlarla cezp etmeyi denediler ve onların arasında medeniyetin propogandasını yaptılar,şeflerin ulus içerisindeki emir ve uzlaştırma yetkilerinin devamı yoluyla onların elini güçlendirdiler,kendi kendilerini yönetmek fikrini sundular,onların arasında Müslümanlık dininin propogandasını yapmayı denediler,fakat hiç biri başarılı olamadı.
“Ve bütün bunlarda sonra Rusya Devleti, halihazırdaki sistemi benimsedi. Kabilelere ya da kabile benzerlerine ait bölgenin işgalinden sonra yerlilere şu söylendi ‘kendinizi Rus kolonilerinin arasında size verilecek düzlüklere taşıyın,ya da Dünyanın arzu ettiğiniz herhangi bir parçasına gidin,dağlarınızın ve ormanlarınızın içinde kalmaya devam edemezsiniz,çünkü eğer bugün uzağa gitsek , siz yarın yeniden silahlarınızı alacaksınız’. Batılı politika yazarları bu sistemi onaylamadılar. Düşünün onları ne yapacaklar. Bu yolu tercih ettik çünkü sona ermesi mümkün gözükmeyen bir savaşa bu şekilde bitiş noktası koymanın başarılı olduğunu keşfettik. Olağandışı bir fenomen olan bu göç hakkını bütün kabilelere verdik , bunun sebebini bizim zulmümüze dayandırmak gerçek sebebini bulmaya çalışmaktan daha kolay. Bazıları bu açıklamayla kendilerini memnun edebilirler.”
Invalide Russe, bütün Avrupa kamuoyuna dönük bu küstahça açıklamayı örnek almamaktadır, bu durumun, yerlilere karşı Rusya’nın dik başlı öfkesinin neden olduğunu söyleyerek devlet yönetimine kabahat bulmaya çalışmaktadır.Şöyle söylemektedir: “Rusya’nın uzun yıllar ısrar ettiği dik başlı kötü tavır ve bizim yönetimimizde bu tiksintinin devam ettiğini, kabilelerin şu anda Türk Devleti’ne doğru hareket etmesi göstermektedir, bu durum onlarla ilgili bütün kaygılarımızda ahlaken içimizi rahatlatmaktadır; geçenlerde açıkladıkları mutlak boyun eğme ve onların gerçekten hakiki menfaatlerini anlayabilecek durumda olmadıkları algılaması dikkate alındığında, Yüksek İmparator onları rahatlatacak olası bütün tedbirleri aldı.” Ve birkaç gün içinde aynı gazete şunları söylemektedir: “Rusya’nın geçenlerde Kafkaslarda gösterdiği gibi büyük önyargısızlık ve cömertlikle davranacak Rusya’dan başka bir devleti bulmak zor olacaktır”
Eğer köylere saldırmak ve onlardan insan olan her canlıyı katletmek , yaşlı erkek ya da küçük çocuk ,anne ya da onun henüz doğmamış yavrusuna merhamet etmemek; ölmüş savaşçıların kafalarını bedenlerinden ayırmak, sokaklarda bunlarla sanki çürük kavun imiş gibi oynamak; evleri yerle bir etmek ve cesur ve centilmen bir ırkın mutlu yuvalarını yırtıcı kuşların ve vahşi hayvanların mekanı haline getirmek cömertliğin ve kendi menfaatlerini düşünmemenin delilleri olsa gerek, sonra gerçekten Rusya bu kalitesizlikleri sergilemiştir. Biz onları bulduğumuzda Rus gazetelerinin bunun aksini savunma becerisi olmadığını hayal etmek zordur,Avrupa’da her ulusun sahip olduğu karşı çıkılması mümkün olmayan delillerle yüzleşme durumunda, bu delillerin aksine, “ Sahillerimizdeki Dağlıların durumu, yabancı gazetecilerin gösterdiği korkunç durumdan çok uzaktır; onlar göçten ayrılması mümkün olmayan başkaca bir felaket ve yoksulluktan yakınmıyorlar,onların arasında eski evlerinde yaşadıkları dönemde yayılmış çiçek dışında salgın bir hastalık yoktur” savunmasını yapacaklardır.Lord Napier’in gönderisinde, Grand Duke Michael’e atfedilen beyanda da de hemen hemen aynı ifadeye rastladık, kendisi ilaveten onların Türk Devleti’nde karaya ayak basması anına kadar sefalet ve hastalığın başlamadığını ve bunların Türk yetkililerinin kötü yönetimi yüzünden olduğunu söylemektedir.
Rusya’nın bir çok noktadan çok güçlü ve savaşa çok alışkın savaşçı bir kavmin kolay bir şekilde kökünü kazımasının en büyük sebebi, Çerkesler arasında hakim olan fikir ayrılığıdır. Zafer elde etme imkanına sahip çok sayıda kabilenin sıra ile lider olma istekleri ve Ruslara karşı yekpare bir direniş için onların birleşmekte zorlanması nedeniyle, birbirleri ile olan ihtilaflarda güçlerini boşa harcamışlardır, ortak düşmana kendilerini kabile kabile yenme fırsatı tanımışlardır. Diğer dağ ülkelerinde olduğu gibi, yenilen millet, işgalciye en güçlü yardım olan birbirlerinden metazori kan için kan alma uygulamasını devam ettirmeseydi, işgalcinin başarılı olması mümkün değildi. Halihazırdaki durumda bu zaafiyet kaynağına ilaveten onlar açlıktan, ekin hasadının başarısızlığa uğramasından ve büyükbaş hayvanlarının büyük bir bölümünün telef olmasında yakınmaktadırlar.
Dağlarda kalmaya devam eden zavallı yerlilerin boyun eğmesini adamakıllı sağlamak için daha sonra,parlamentoya sunulan belgelerin 7. sayfasında tanımlanan, organize bir işgal icra edildi. Sadece bir yerde Ruslar direnişle karşılaştılar. Köyleri ya boşaltılmış bir şekilde ya da göç için son hazırlıklarını yapmakta olan birkaç kişiyle henüz tam olarak boşaltılmamış vaziyette buldular.
Bu noktada Invalide, övünür bir şekilde şunu söylemektedir: “Batı Kafkasya’da bizim hükümranlığımızı kabul etmeyen tek bir kabile kalmadı ve bunun sonucu olarak Kafkasya savaşları artık mümkün değildir.”
Bu iddianın şüpheli olmadığı gözükmektedir, ülkenin boşaltışmasını bir gazetenin : “bugünlerde bir kadın bile Soğucak Kale’den Anapaya kadar tek bir insan görme korkusu olmaksızın seyehat edebilir” diyerek açıklayıcı bir şekilde tanımladığını söyleyen Konsolos Dickson için hiç olmazsa inkar edilemeyecek bir iddiadır.
Rusların Kafkasya’daki operasyonlarının sonucunu aldığı görüşü, onların tam anlamıyla doyum noktalarından biridir. Kafkasya Orduları Genel Komutanı Grand Duke Michael Nicolaievitch tarafından yayınlanan günün emrinde söyle söylemektedir: “Kafkasya Ordusu’nun askerleri, en samimi sevinç duygularımla sizi Batı Kafkasya’nın fethinden ve Kafkas savaşının sona erdirilmesinden dolayı tebrik ediyorum. Savaşta siz yiğitliğinizle, eşi olmayan bir yorgunluğa ve mahrumiyete karşı olan sabrınız ile, imparatora ve ülkeye örneği bulunmayan bir hizmet ifa ettiniz; ne erişilmesi mümkün olmayan dağ inlerinin büyük korkuları ne de onların yerlilerinin gözükara direnişi, ne sert soğuk ne de kavurucu sıcak, sizin ilerleyişinize hiçbir şey engel olamadı; uzun yıllar boyunca siz, vazgeçmeksizin hepsinin üstesinden geldiniz ve her bir aşamayı kanınız ve teriniz ile işaretleyerek amaca ulaştınız. Bütün teşekkürleri, sizin çabalarınızla taçlanan Hükümrana gönderin ! Sizin için ülkenin şeref ve minneti Kafkasların fatihleridir ! Bu mutlu ve ruhani anda şehit arkadaşlarınızın anılarına ebedi onur !
İmza Kafkasya Ordusunun Genel Kumandanı, Topçu Büyük Komutanı,MICHAEL”
İmparator prensip olarak askeri operasyonları icra edenlerle ilgili olmak üzere Grandüke bir emir gönderdi; elmaslarla zenginleştirilmiş, “Kafkasya sıradağlarını üç kere geçenler için” ibaresini içeren bir altın kılıç General Grabbe’nin hissesine düşecektir. Onun kabulüne benzeyen bir nişan, imparator tarafından Grand Duke Michael’ın selefi Prens Alexander Bariatinsky’e, bir buçuk asırdır şiddetle süren kanlı bir savaşın sona erdirilmesi tasarısının planlanmasında yerine getirdiği hizmetler için el yazısı bir teşekkür mektubu ile birlikte gönderilmişti.
Çabalarını zaferle taçlandıran Tanrıya teşekkür amacıyla büyük bir dini kutlama 21 Haziran’da Tiflis’te gerçekleşmiştir. İleri gelen devlet görevlileri, tebriklerini Grand Duke’a sunma fırsatını yakalamışlardır; Buna ilaveten belediye başkanı St. George the Martyr’in hatıralarını içeren servi ağacından oyulmuş antik bir haç takdim etmiştir. Dinsel törenin ardından Sion Katedralinden, Te Deum kutlamasının hazırlandığı çadıra doğru heybetli bir geçiş töreni başlatılmıştır. Haç ve bayrakların önde olduğu bu geçit töreni Gürcü psikopostan ve rahiplerden oluşmaktaydı. Fakat bundan önce şükran duası ettiler, psikopos bir tebrik konuşması yaptı.
Konuşmanın sona ermesinin ardından Te Deum etkinlikleri başladı ve Grand Duke’in cevabı şehirdeki bütün çanların neşeli bir şekilde çınlaması, askerlerin ateş etmeleri, ve topların defalarca ateşlenerek şehri titretmesi oldu.
Rusların zaferlerine karşı olan şükranlarına şahitlik eden tek dini tören bu değildi. Moskova’da, St. Petersburg’da ve başka yerlerde benzer dini ayinler icra edildi ve olağanüstü sevinç gösterildi.Böylelikle onların zavallı kurbanları, binlerce kişilik yığınlar olarak yatarken, çürüyen cesetlerinin üzerinden yükselen koku civardaki havayı zehirlerken, Ruslar az ya da çok samimiyetle Tanrıya şükrediyorlardı.
Çerkesya Araştırmaları Merkezi-ÇAM
Diğer Haberler