Fetih/İşgal Ekseninde Çerkeslerin İran’a Göçü ve Safevî Bürokrasisindeki Yükselişi

#11048 Ekleme Tarihi 28/01/2025 10:22:26

Yrd. Doç. Dr. Gülay Karadağ ÇINAR
Kocatepe Üniversitesi / Afyon

GİRİŞ

1501 yılında Tebriz merkezli kurulan Safevî Devleti, Türkmen halkların desteğiyle teşekkül etmiş bir siyasi organizasyondur. Zamanla devlet sınırları genişlemiş Türkmenlerin yanı sıra Fars, Gürcü, Çerkes, Lur, Kürt, Afgan, Hazara vd. bölge halkları da bu organizasyonun bir parçası haline gelmiştir.

Devlet bünyesindeki etnik gruplar içerisinde Çerkesler ayrı önem ihtiva etmektedir. Çerkes halklar esasında 15.yüzyıl sonları ve takip eden yüzyıllar boyunca ulus devletleri hatta bilâd-ı Çerkes ya da Avrupalıların ifadesiyle Circassia (Çerkesya) denilebilecek bir ülkeye sahip olamamış insanlardan oluşmaktadır1. Çerkesler yıllar boyunca güçlü komşularının saldırılarına maruz kalıp savaş esirleri statüsünde pazarlarda satışa çıkarılmışlardır. Aynı zamanda bazı Çerkes aileler yoksullukları dolayısıyla çocuklarını köle tacirlerine vermişlerdir. Bu Kafkas topluluğun yoğun olarak gulam sistemi içerisinde yer aldığı ve zamanla devletin yönetim kademelerindeki hızlı yükselişlerine Memlük Devleti özelinde karşılaşmaktayız2. Nitekim Memlük Sultanlarından en fazla 26 en az da 9 veya 7 tanesinin Çerkes menşeili oldukları iddia edilmektedir3.

Safevî hanedanlığının siyasi arenada kendisinden söz ettirdiği ilk yıllarda Kafkasya Çerkeslerinin bir kısmı Şirvanşâh Hanedanlığının yönetiminde yer almaktadır. Büyük bir kısmı ise Gürcü halklar başta olmak üzere çeşitli Kafkasyalı topluluklarla iç içe yaşamakta bu nedenle heterojen bir yapı arz etmektedirler. XVI. yy.’da Gürcistan coğrafyası farklı etnik unsurlara sahip olması dolayısıyla bölgelere ayrılmış ve farklı yönetimlerce idare edilmektedir. Nitekim bu bölünmüşlük 16. ve 17. yüzyılda bölgedeki iki önemli gücü yani Safevî ve Osmanlı devletlerini bir kez de Gürcistan bölgesindeki hakimiyet dolayısıyla karşı karşıya getirmekte ve taraflar bu toplulukların içinden kendilerine destek bulmak suretiyle rekabet edebilmektedirler4.

Çerkes toplulukları ile Safevîlerin ilk kez karşı karşıya gelmesi Şeyh Cüneyd zamanına tekabül etmektedir. Safevî tarikatından bir siyasi otorite yaratmak isteyen Şeyh Cüneyd’in hedefinde Şirvanşâhlar vardır. Gayri Müslüm Çerkeslerin de mensubu bulunduğu bu devlet, Şeyh Cüneyd liderliğindeki Safevî tarikat birliklerinin saldırılarına uğramışlardır. Şeyh Cüneyd’in başarısızlıkla sonuçlanan ve hayatına mal olan 1460 tarihli girişimi oğlu Şeyh Haydar döneminde de devam etmiş ve baba oğulun kaderi aynı şekilde tezahür etmiştir. Şirvanşâhlar Sultanı Ferruh Yesar’ın eline bulaşan Safevî kanı taraflar arasındaki ilişkiyi rekabet ve düşmanlık düzeyine taşımış ve bu olumsuz vakıalar 1537 yılında Şirvanşâhlar Devleti’nin Safevî tarafından yıkılışına kadar devam etmiştir.

Şirvanşâhlar Devleti’nin resmen ortadan kalkmasıyla ve Safevî hükümdarları Şah Tahmasb ve Abbas zamanlarında hakimiyetin en geniş sınırlara ulaşması neticesinde Çerkesler Şah’a tabi en sadık kullar arasında yer almışlardır. Hatta Safevî ülkesine esir olarak giren bu topluluk mensupları zamanla devletin önemli kademelerinde bulunmuşlardır. Çerkes soylu kadınlar ise Safevî hareminde gözdeler pozisyonuna yükselmişlerdir. Bu suretle Şah Tahmasb’ın meşhur kızı Perihan Hanım ile aynı Çerkes anneden dünyaya gelen kardeşi Süleyman Mirza 16. yüzyılın son çeyreğinde hanedanın etkili şahsiyetleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine bu dönemde isminden ziyadesiyle söz ettirecek Şemhal Sultan ile Şah Abbas’ın Emirü’l-Umerası yani emirlerin emiri Feridun Han devlet yönetiminde ismi ön plana çıkan Çerkeslerden’dir.

Safevî topraklarından Çerkeslerin yaşadıkları Kuzey Kafkasya’ya giden yol Hazar denizinin batı kenarından, dağların deniz kıyısına çok yaklaştığı yerde bulunan tahkim edilmiş Derbend5’ten geçmektedir. Üstelik burada dar bir boğazdan başka geçit de yoktur6. İsmi tespit edilemeyen Venedikli bir tüccar seyahat notlarında Derbend şehrinin mevkii itibariyle Çerkes ülkesine geçişte adeta bir geçit durumunda bulunduğunu, batısının deniz, doğusunun ise dağ ile çevrili olduğunu, ahalisinin büyük bir bölümünün Çerkesçe geriye kalanların ise Türkçe konuştuklarını ifade etmektedir7.

Bu çalışma kapsamında Safevîler’in Çerkes diyarına tertip ettikleri seferlerin gayesi ve mahiyeti izah edilecektir. Ayrıca Çerkes diyarına gerçekleştirilen seferlerle ele geçirilen köle Çerkeslerin devlet kadrolarına yerleştirilmeleri ve bu suretle esaretten bürokrat seviyesine yükselişleri örnekler üzerinden aktarılacaktır. Bu minval üzere Çerkes nüfusun Safevî Devletine sadık bir kul ve vatandaşa dönüşüp dönüşemedikleri tartışılacaktır.

1 Kürşat Solak, “Çerkez Memlükler Çerkez mi?”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 31/51, s. 205.
2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Zübeyde Güneş Yağcı, “Köle Kaynağı Bakımından Kafkasya’nın Önemi”, Yeni Türkiye, 71/2015, s. 429-444.
3 Ayrıntılı bilgi için bkz. Amalia Levanoni, “The Mamluks in Egypt and Syria: the Turkish Mamluk Sultanate (648-784/1250- 1382) and the Circassian Mamluk Sultanate (784 923/1382 1517)” The New Cambridge History of Islam: The Western Islamic World Eleventh to Eighteenth Centuries, Edited By Maribel Fierro, Vol. II, pp. 237-285; Solak, “Çerkez Memlükler Çerkez mi?”, s. 206-207.
4 Babak Javanshir, İran’daki Türk Boyları ve Boy Mensubu Kişiler (Safevî Dönemi-I. Şah Tahmasb Hâkimiyetinin Sonuna Kadar/1576), Yayımlanmamış Dr. Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2007, s. 189-190.

5 Derbend mevkii Araplar tarafından “Bâbü’l-ebvâb” ismiyle zikrolunmuştur. Bayram Arif Köse, “10. Yüzyıl İslam Coğrafyacılarına Göre Ermeniye ve Arrân Tarihî Coğrafyası”, Turkish Studies, 11/1, Ankara 2016, s. 100; Murat Eldarov, İslamiyet’in Hazarlar Arasında Yayılması, Yayımlanmamış Y. L. Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2006, s. 7-8; Mustafa Demirci, “Abbasîler ile Hazarlar Arasındaki İlişkiler (VIII-IX. y.y.)”, Tarihin Peşinde -Uluslar arası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi-, S. 5, 2011, s. 111.
6 Walther Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd XV. Yüzyılda İran’ın Millî Bir Devlet Haline Yükselişi, çev. Tevfik Bıyıklıoğlu, TTK yay., Ankara 1992, s. 69.
7 Seyyahların Gözüyle Sultanlar ve Savaşlar Giovanni Maria AngiolelloVenedikli Bir Tüccar ve Vincenzo D‘Alessandri’nin Seyahatnâmeleri, Çeviri ve notlar: Tufan Gündüz, İstanbul 2007, s. 176.

I) SAFEVÎ ŞEYHLERİNİN GİZLİ EMELLERİ

A) Şeyh Cüneyd Liderliğinde Tarikattan Ordugâha Değişimin Sinyalleri

Safevî hanedanlık tarihi içerisinde Çerkes unsurlar, dini bir yapı arz eden ve tarikat sistemiyle idare edilen Sufilerin Şeyh Cüneyd idaresinde “gaza” düşüncesiyle gerçekleştirdikleri ilk askeri hareketle karşımıza çıkmaktadırlar8. Şeyh Safiyüddin Erdebilî’den sonra dördüncü sırada tarikat liderliğine yükselen Şeyh Cüneyd, 863/1459 yılında Taberseran Çerkeslerine karşı sefere çıkmıştır. Bu tarihte Kuzey ve Güney Kafkasya’da yaşayan Çerkesler Şirvanşâh yöneticisine vergi vermek suretiyle yarı bağımsız yaşayan federe gruplar olarak tanımlanmaktadır.

Şeyh Cüneyd’in Çerkes seferinin gayesi kaynaklarda farklı şekillerde aktarılmaktadır. Safevî kaynaklarına göre Erdebil tarikatı ulvî emellerle hareket eden bir topluluk olduğu için Şeyh Cüneyd’in Şirvan bölgesinden geçerek Derbend sınırındaki Çerkesler üzerine gerçekleştirdiği saldırının gayesi Hristiyan toplulukları Allah yoluna döndürmektir9. Aşıkpâşâzâde’de Şeyh Cüneyd’in Osmanlı diyarındaki yolculuğundan sonra Uzun Hasan’ın yanına gittiğinden ortak düşmanları Karakoyunlulara karşı ittifak gerçekleştirip Akkoyunlu hükümdarının kız kardeşiyle evlendiğinden ve hükümdarın onayıyla Erdebil’edöndüğünden bahsedilir. Bu noktada Şeyh’in Şirvan ülkesine yönelik seferine gerekçe olarak Erdebil’e sığamayacak kadar çok nüfusa sahip olması gösterilmektedir10.

İran coğrafyasındaki Şiî egemenliğinden rahatsız olan ve her türlü baskıya rağmen Sünnî İslam’ı terk etmeyen müellif Fazlullah b. Ruzbehân-i Hunci ise önce Şeyh Cüneyd’in, sufilerine fütuhat için hazırlanmalarını ve “cihâd-ı ekber” gayesiyle Erdebil’den hareket etmelerini zira bu işin sonunda çok büyük mükafat ve sevap kazanacaklarını iddia ederek onları motive ettiğini söylemektedir11. Asıl düşüncesinin ise “her saat bir ülke feth etmeği özellikle de Şirvan memleketinin ele geçirilme arzusunun ruhuna işlediği”12 ve bu amacını “gaza” kavramıyla gizlemeye çalıştığını ifade etmektedir. Tüm bilgilere ek olarak Hunci o tarihe kadar Müslüman hükümdarların Çerkesler üzerine gaza girişimlerinin meşhur olmadığını da bildirmektedir13. Bu bağlamda gayr-i Müslüm Çerkeslerin ilk olarak Erdebil Sufilerinin dikkatini çektiği ve tarikat lideri Şeyh Cüneyd’in Çerkes seferiyle bölgedeki Türkmen devletler yani Akkoyunlu ile aleni düşmanı Karakoyunlular ve Sünni bir devlet olan yerli hanedanlardan Şirvanşâh Devleti’ne karşı askeri gücünün ne ölçüde başarılı olabileceğini test etmek düşüncesinde olduğu söylenebilir14.

Şeyh Cüneyd 864/1459-1460 yılında 12.000 kişilik bir mürit grubuyla Şirvan’a doğru ilerlemiştir15. Bu gelişmeden haberdar olan Şirvanşâh Halil, Erdebilî tarikatından Şeyh Cafer’in ikazları üzerine Şeyh ve müritlerin planladıkları Çerkes seferine karşı çıkmıştır. Aşıkpâşâzade’de belirtildiği üzere gerekçe olarak Çerkes halkların kendisine vergi vermekle mükellef bir grup olduğunu göstermiştir16. Şirvanşâh’ın her türlü karşı çıkışına rağmen Cüneyd yolundan dönmemiştir. Bunun üzerine Şirvanşâh, Karakoyunlu hükümdarı ile ittifak ederek Şeyh Cüneyd’in yolunu kesmiştir. Kıpçak köyü yakınlarında vuku bulan ilk karşılaşma Şeyh Cüneyd’in lehine sonuçlanmıştır. Böylece Çerkes ülkesine ulaşan sufi grup bölgeyi yağmalamış ve elde ettiği ganimetlerle birlikte buradan ayrılmıştır. Dönüş yolunda aynı müttefik güçlerin saldırısına bu defa Taberseran mevkiinde uğramıştır. 21 Cemaziyelevvel 864/4 Mart 1460 tarihli bu savaş Şeyh Cüneyd’in ölümü ve müritlerinin mağlubiyetiyle neticelenmiştir17.

8 Şeyh Cüneyd esasında gayrimüslimler üzerine ilk gazasını Anadolu ziyareti sırasında ve Trabzon Rum İmparatorluğuna karşı gerçekleştirmek istemiştir. Hatta gerekli hazırlıkları yapıp Canik istikametinden bu imparatorluğun sınırlarına dayanmış ancak Osmanlı Devleti’nin baskıları sonucu bölgeden uzaklaşmıştır. Akabinde Akkoyunlu topraklarına geri dönmüş ve Uzun Hasan’ın güvencesi altına girmiştir. Böylece onun Anadolu macerası sona ermiştir. Bkz. H. R. Roemer, “The Safavid Period”, The Cambridge History of Iran, V.6, Ed. Peter Jackson-Laurence Lockhart, Cambridge University press, 1986, s. 204; Tufan
Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, Yeditepe yay., İstanbul 2010, s. 27.
9 Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 34.

10 Aşıkpâşâzâde, Tevârîh-i Âl-i Osman’dan Aşıkpâşâzâde Târîhi, Matbaa-i Amire, İstanbul H. 1332, s. 267.
11 Fazlullah b. Ruzbehân-ı Huncî-i İsfahanî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Eminî, Tashih: Muhammed Ekber Aşık, Mirâs-ı Mektub, Tahran 1382, s. 268.
12 Huncî-i İsfahanî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Eminî, s. 261.
13 Huncî-i İsfahanî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Eminî, s. 268-269.
14 Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, Yeditepe Yay, İstanbul, 2010, s. 27.
15 Hasan Bey Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, C. II, hzl. Abdu’l-Hüseyin Nevaî, İntişârât-ı Esâtîr, Tahran, 1384, s. 602-603; Huncî sufi birliklerin sayısının 10.000 kişiden oluştuğunu belirtmektedir. Huncî-i İsfahanî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Eminî, s. 269; Gündüz Çerkes seferine katılan Şeyh’in mürit sayısını belirtmez ancak genel bir ifadeyle kalabalık addedilemeyeceğini söyler. Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, s. 28.
16 “Ânlar benim haraç-gozârımdır varmak câ’iz değildir.” Aşıkpâşâzâde, Aşıkpâşâzâde Târîhi, s. 267.
17 Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 116-117; Rumlu tarihi 11 Cemaziye’l-evvel 864/4 Mart 1460 olarak göstermektedir. Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, C. II, s. 603-604.

B) Şeyh Haydar’ın İktidara Sessiz Yürüyüşünde İlk Hedef: Çerkesler

Şeyh Haydar küçük yaşta şeyhlik makamına yükselmiş ve sadık müritlerinin desteği sayesinde kısa zamanda din adamı kimliği yanında siyaset adamlığına da soyunmuştur. En önemli gayesi babası gibi Çerkeslere karşı gazaya çıkmaktır.

889(1484-1485)-893(1487-1488) yılları arasında Haydar ile Şirvanşâh Ferruh Yesar arasında defaatle çatışmalar yaşanmış ve Erdebilîler Şirvan ülkesini Güney Kafkasya hattından birçok kez geçmişlerdir. Haydar, asker toplama ve kâfir Çerkesleri yağmalama bahanesiyle ilk kez 889/1484-1485’de sefere çıkmıştır18. İkinci seferini 892/1486-1487’de yine söz konusu bölgeye gerçekleştirmiştir. Şeyh Haydar bu saldırısında 6.000 esir ele geçirerek Erdebil’e geri dönmüş, beraberinde getirdiği ganimetlerin bir kısmını Erdebil halkına dağıtmış geri kalanı Akkoyunlu hükümdarı kayınbiraderi Yakub Bey’e göndermiştir19. Hinz bu seferden elde edilen ganimetler içerisinde kız ve erkek olmak üzere Çerkes esirlerin de yer aldığını söylemektedir20.

Yine bu bilgiyi ismi tespit edilemeyen Venedikli bir seyyahın ifadelerinden de teyit etmemiz mümkündür. Şeyh Haydar’ın tarikat liderliği esnasında İran’da olan seyyah onu tanımlarken “Şeyh Haydar Hristiyanlardan oldukça nefret ediyordu. Taraftarları ile birlikte defalarca Çerkeslerin ülkesine akın edip o beldeleri yağmalıyor, dönüşünde pek çok köle ve bol miktarda ganimet elde ediyor; büyük bir mutlulukla Erdebil’e geliyordu.” demiştir21.

Haydar’ın üçüncü seferi de takip eden yıl içerisinde gerçekleştirilmiştir. Önce Akkoyunlu hükümdarından izin istenmiş akabinde Sultan’ın buyruğuyla Çerkes ve Gürcülerin ikamet ettiği Dağıstan’a doğru harekete geçilmiştir. Safevîlerin Kafkasya’ya tertip ettikleri seferler içerisinde ayrıntılarıyla kaynaklara yansıyabilmiş ilk akındır. Anlaşıldığı üzere şu ana kadar gerçekleştirilen seferlere kıyasla daha kapsamlı bir hareket planlanmıştır. Şeyh Haydar, beraberindeki mürit sayısını arttırmak düşüncesiyle Kür ırmağının kıyısında iki ay kadar beklemiş ve bu esnada Taliş, Karacadağ ve Şamlulardan kalabalık bir topluluk Şeyh Haydar’ın birliğine katılmıştır. Haydar 6.000 süvari ile birlikte Kür ırmağını geçmiş Berde’ye bağlı Calpert bölgesini yağmalayıp gayrimüslim Çerkesleri esir almıştır. Akabinde Mahmudabad yakınlarına gelerek şehir halkını kılıçtan geçirmiştir22.

Nitekim, 892/1486-1487’de başlayan savaş hazırlıkları 29 Recep 893/9 Temmuz 1488’de savaş meydanında son bulmuş Şeyh Cüneyd’in öldüğü yere yakın Taberseran’daki Dartanat Köyü civarında muharebe başlamıştır. Kızılbaşlar, Şeyh Haydar’ın büyük gayretleri ve azmi dolayısıyla kazanan taraf olacakken savaş sırasında bir okun Haydar’ın boğazına saplanması sonucu sufi hareket lidersiz kalmıştır. Araştırmacı Javanshir bu hadisenin gerçekleşmemesi halinde galibiyetin Haydar’a ait olacağı ve Şirvan’ın fethedileceğine kesin gözüyle bakmaktadır. Ona göre durum tamda böyle olsaydı tarih onu Safevî devletinin kurucusu olarak lanse edecekti23.

18 Sultan Haydar babası Cüneyd’in ölümünden sonra Erdebil’de yerleşik iken Rum, Şam ve diğer memleketlerden gelip ona biat edenlerle güçlenmiş ve Şirvan’ı ele geçirmiştir. Ancak destek güçlerin sayıca az olması nedeniyle buradaki hakimiyetleri uzun ömürlü olmamıştır. Bunun üzerine Şeyh Haydar 6.000 kişilik kuvvetiyle Çerkes tarafına yönelmiştir. Çerkes halktan bir grup saldırıya maruz kalacaklarını öğrenince kaçmışlar büyük bir grup ise yerlerinde kalıp mevkilerini müdafaa etmişlerdir. Bu çatışmada Şeyh’in birlikleri pek çok Çerkes’i öldürmek suretiyle galip gelen taraf olmuştur. Safevî kroniklerinde bu bilgiler aktarılırken dikkat çeken husus Şeyh Haydar’ın birlikleri için “zafer sahibi gaziler” Çerkes halk için “kafir” savaşta ölen Çerkesler için de “kılıç darbesiyle cehenneme gönderilenler” ifadelerinin kullanılmasıdır. Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, C. II, s. 859.

19 Rumlu esir sayısının çok olduğunu söylemekte ancak tam bir sayı belirtmemektedir. Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, C.II, s. 864; Menuçehr Parsadust, Şah İsmail-i Evvel Pâdişâhî bâ Eserhâ-yı dirpây der İran ve İrânî, İntişârât-ı Sihamî, Tahran 1381, s.148; Derya Örs, Fazlullâh b. Ruzbihân-i Huncî ve Târîh-i Âlem Ârâ-yı Eminî’si, Yayımlanmamış Dr. Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1999, s. 88. Huncî-i İsfahanî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Eminî, s. 270-271.
20 Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, s. 70.
21 Sultanlar ve Savaşlar, s. 175-176.
22 Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, C.II, s. 866; Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 123-124; Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, s. 30-31. Josaphat Barbaro, Anadolu’ya ve İran’a Seyahat, çev. Tufan Gündüz, İstanbul 2009, s. 97; Hinz, Uzun Hasan Şeyh Cüneyd, s. 71; Venedikli seyyah bu sayıyı 4-5.000 olarak zikretmektedir. Sultanlar ve Savaşlar, s. 176.
23 Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 124-126; Haydar’ın Şirvan seferi için ayrıca bkz. Rumlu, Âhsenü’t-Tevârîh, C.II, s. 866-869; Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, s. 33-34.

C) Tarikattan Devlete Geçiş Sürecinde Çerkesistan24 Seferleri

Safevî Devleti’nin kurucusu Şah İsmail Kafkasya hattına dönük seferleriyle birtakım amaçlar gütmektedir. İlki Tebriz merkezli kurulan yeni devletin sınırlarını genişletmek ve hakimiyetini diğer güçlere kabul ettirebilmektir. Tabii ki bu hakimiyet siyasi sınırların genişlemesi kadar devletin resmi dini Şia’nın yayılması şeklinde de anlaşılmalıdır. İkincisi Safevî hareketine muhalif gruplardan en zayıf olanı yani Şirvanşâh yönetimini kontrol altında tutmak ve üçüncüsü kurucu hükümdar Şah İsmail’in ailevi meselesi ve şahsi hırsı olarak aktarabileceğimiz dedesi, babası ve ağabeyini öldürenlerden intikam almaktır.

Şah İsmail 906 yılı sonbaharında (M. 1500) Şirvanşâh Ferruh Yesar’ın üzerine hücum etme kararı almıştır. Kür ve Aras nehirleri boyunca ilerleyen Safevî ordusu Gülistan ve Derbend (Baykard) kalesi arasında Şirvanşâh ordusuyla karşılaşmıştır. Ferruh Yesar Gülistan kalesine sığınmak istemiş ancak kaleye ulaşamadan Gülistan köyü yakınlarında Şah İsmail’in ordusuyla karşılaşmıştır. Şah İsmail henüz 14 yaşında olmasına rağmen müritlerini sağ ve sol cenahlardan iyi idare etmiş ve savaşın kazanan tarafı olmuştur. Bu savaşta Şirvanşâh Ferruh Yesar ve çok sayıda askeri öldürülmüş, Şemahi de Halife Hadım Bey tarafından ele geçirilmiştir25. Şah İsmail, 911/1505-1506 yılında ünlü kurçibaşı (korçubaşı) Dede Bey olarak bilinen Abdal Ali Bey’e Taberseran savaşında babası Haydar’a karşı savaşanların bulunup öldürülmesi emrini vermiştir. Abdal Ali Bey buyruk üzere Şirvan bölgesine26 gitmiş, Taberseran ve Şirvan ahalisinden birçoğunu öldürmüştür27.

Şah İsmail’in Şirvan’a yönelik üçüncü seferi de benzer bir amaç içermektedir. 915/1509 yılı kışında Derbend’e asker sevk eden Şah, bölge halkını bir kez daha cezalandırmış üstelik bu defa Taberseran’da gömülü bulunan babası Şeyh Haydar’ın cenazesini de Erdebil’e getirterek aile mezarlığına defnettirmiştir.

Ayrıca Şirvan yönetimi ele geçirilmiş ve bölgeye Safevî devletine en sadık Kızılbaşlardan Lala Hüseyin Bey atanmıştır28.

24 Çerkesistan genel manada Kuzey Kafkasya’nın Azak ve Karadeniz sahilleri ile bu sahillere yakın step ve dağlık bölgeye verilen isim olmakla birlikte bu çalışmada Hazar Denizinin batı sahilleri boyunca uzanan Şirvan ve Dağıstan ile Gürcistan içlerinde yer alan Kahti, Kahteli ve Kartli merkezlerine uzanan saha da bu isimle anılmaktadır. Bu şekilde Hazar denizi kıyıları boyunca yaşayan ve Gürcülerle iç içe olan Çerkesler çalışmaya dahil edilmektedir.

25 Ferruh Yesar Gülistan köyü civarında vuku bulan savaşta öldürülmüş ancak Şah’ın intikam arzusu bununla tatmin olmamıştır. Onun emriyle önce Ferruh Yesar’ın başı bedeninden ayrılmış, akabinde tekrar vücuduyla birleştirilerek yakılmıştır. Öldürülen Şirvanşâh askerlerinin kesik başlarıyla da çok sayıda minare oluşturulmuştur. Parsadust, Şah İsmail-i Evvel, s. 257- 259; Menuçehr Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, İntişârât-ı Sihamî, Tahran, 1377, s. 377.
26 İsfahanî Şirvan vilayeti için “Bu vilayetin tamamı Şeki ve Taberseran diyarından Bâbü’l-ebvâb (Derbent) ve Dağıstan’a kadar uzanmaktadır. Burası gerçek manada ilk kez Şah Tahmasb zamanında Safevi emirlerinin tasarrufu altına alınmıştır. Gilan ve Gürcistan vilayetleri ile komşudur. Gürcistan bölgesindeki Kahti ve Kartil de din mücahitlerinin gaza ve cihat kılıcıyla feth edilmiştir.” demektedir. Muhammed Yusuf Vâle-i İsfahanî, Holdeberrîn (İran der devre-yi Safeviyye), hzl. Mir Haşim Muhaddis, İntişârât-ı Movkufat, Tahran, 1372, s. 397.
27 Parsadust, Şah İsmail-i Evvel, s. 295; Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 167.
28 Parsadust, Şah İsmail-i Evvel, s. 304; Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 170.

D) Şah Tahmasb Dönemi Kafkas Politikası

Ferruh Yesar’ın ölümünden sonra Şirvanşâh Devleti hanedan üyeleri tarafından yönetilmiş ve Safevî Devleti ile ilişkiler yakın ve dostane seyretmiştir. 942/1535-1536 yılında Şah İsmail’in damadı Sultan Halil vefat etmiştir. Bu tarihten itibaren Şirvan yönetiminde baş gösteren anlaşmazlıklar yüzünden Şah Tahmasb, kardeşi Elkas Mirza’yı 945/1538 yılında Şirvan’da Safevî idaresinin tesisiyle görevlendirmiştir.

Nitekim dönemin Şirvanşâhı Şahruh dört aylık bir direnişin ardından Şirvan yönetimini ve devletinin hazinelerini Safevî hükümdarına teslim etmiştir. Şirvan yönetimi Elkas Mirza’ya bırakılırken Şahruh esir alınarak önce Tebriz’e götürülmüş akabinde öldürülmüştür. Onun öldürülmesi ile Şirvanşâhlar sülalesinin hâkimiyeti son bulmuştur29.

Şirvan hakimi Elkas Mirza 952/1545-1546 yılında ağabeyine karşı isyan etmiş bunun üzerine merkezden gönderilen Kızılbaş birliği Elkas’ı bağımsızlık isteğinden vazgeçirmişlerdir. Elkas Şah’a sadık kalacağına dair Kuran’a yemin ettiği gibi her yıl hazineye 1000 Tebrizî tümeni aktaracağını ve savaş zamanı Şah’ın ordusuna 1000 asker göndereceğini taahhüt etmek suretiyle Şah tarafından bağışlanmıştır30.

Elkas Mirza’nın ve onun idaresindeki Şirvan’ın yeniden merkeze bağlanmasının ardından Şah Tahmasb, Gürcistan Beylerinden Levend Han’ın Safevî devlet politikasına ters düşen davranışlarından dolayı onu cezalandırmak istemiştir. Bu amaçla, 953/1547 kışında Gürcistan’a ordu göndermiş, Elkas Mirza’nın da 1000 kişilik bir kuvvetle sefere katılmasını istemiştir. Söz konusu bu saldırıda çok sayıda koyun ve inek sürülerine el koyan birlikler, halkın evlerini de yakmıştır. Bu işin sonunda Kakhetia hâkimi Levend Han ve Başı Acuk hâkimi, Şah Tahmasb’ın huzuruna çıkmışlardır. Şah ise onlara hilatler verip itaatlerini kabul edip ülkelerine yolcu ederek bir süreliğine Gürcistan bölgesinde sükûneti sağlamıştır31.

Ancak tüm bu olaylar yaşanırken bir de Elkas Mirza meselesi patlak vermiştir. Safevî şehzadesi aynı zamanda Şirvan yöneticisi Elkas kendi adına hutbe okutup para bastırarak bağımsızlığını ilan etmiş ve Şah’ın emrine rağmen 1547 tarihli Gürcistan seferine katılmayıp Çerkes ülkesi Dağıstan’a yürümüştür32.

Elkas Mirza’nın yanında 6.000 kişilik süvari ve piyade birliği yer almaktadır. Elkas ordusunun başında Şemahi’den hareketle önce Derbend’e ulaşmış annesi Hanbegi Hanım’ı bu kalede bırakıp kendisi Çerkes diyarına ilerlemiştir. Ancak havanın soğuk olması dolayısıyla dönmek durumunda kalmıştır. Çekildikleri sırada Şeki hakimi Derviş Muhammed Han’ın erkek kardeşi Şah-ı Nazar’a Çerkes halktan bir grup ulaşmış ve Şah-ı Nazar bir Çerkesin kılıç darbesiyle atından düşüp ölmüştür. Bu çatışmada Elkas’ın adamlarından bir grup da savaş alanında canından olmuştur. Çerkes halk Elkas’ın ordusu karşısında galip gelmeye başlayınca Elkas Mirza’nın emrindeki piyade ve süvariden kalabalık bir grup bu savaşa dahil edilerek Çerkesler hezimete uğratılmıştır. Kaçmaya çalışan Çerkesler’den yaklaşık 300 kişi öldürülmüş ve Elkas’ın birlikleri Derbend’e çekilmiştir33. Kısaca Elkas Mirza eliyle gerçekleştirilen Çerkes-Safevî savaşının kazananı olamamıştır34. Elkas’ın Şah Tahmasb’ın korkusuyla İran’ı terk edip Osmanlı Devleti’ne sığınması üzerine yeni Şirvan hakimi olarak Şah’ın oğullarından İsmail Mirza tayin edilmiştir35.

İsmail’in Şirvan hakimiyeti kısa süreli olmuştur. 955/1548 yılında Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman ikinci Irakeyn seferini başlatmış ve bunun üzerine İsmail Mirza Şirvan’ı terk etmiştir. Şirvan hanedanlığına mensup Burhan bu gelişme üzerine Şirvan’ın merkezi Şemahi’yi tasarrufu altına almış fakat o, 956/1549 yılında vefat etmiştir. Şah Tahmasb Osmanlı ordusu geri çekilir çekilmez Şirvan seferini gerçekleştirmiş ve bölgenin yeni hakimi olarak Abdullah Han-ı Ustaclu’yu görevlendirmiştir36.

Şirvan ile birlikte Şeki üzerine de eğilen Şah Tahmasb Şevval 955/Eylül 1548’de iaşe sıkıntılarını gidermek için bir grup Safevî askerini bu bölgeye göndermiştir. Böylece Şeki’de büyük bir yağma gerçekleştirilmiş, 200.000 koyun 50.000 inek, 5.000 at, 30.000 buğday, pirinç ve diğer gıda maddeleri Safevî ordugahına taşınmıştır37. Yağma amaçlı Şeki seferinin başarılı olmasının akabinde Şah Tahmasb Şeki Vilayetinin tamamen ele geçirilmesine karar vermiştir. Nitekim 958/1551-1552 yılında Şah Tahmasb Şeki’yi fethetmek için harekete geçmiştir. Şah Tahmasb’ın Şeki’ye sevkettiği orduda Kaht hâkimi Levend Han (Levend Bey) da yer almıştır. Böylece 9 Cemaziyülevvel 958/15 Mayıs 1551’de Şeki ele geçirilmiştir38.

Şeki vilayeti Şah Tahmasb’ın Gürcistan içlerinde ilerleyişine olanak sağlamıştır. Hatta bu durum Osmanlı ve Safevî Devleti’nin de tekrar karşı karşıya gelmesine sebep teşkil etmiştir. Buna göre Kahti, Kartil, Mesk, Gori ve Gürciyân kaleleri bir bir Memâlik-i Safevî’ye dahil olmuş ve buralardan elde edilen pek çok Gürcü kökenli esir din değiştirmek suretiyle Safevî unsurlarından biri olmuştur39.

Nitekim Şah Tahmasb döneminin en önemli askeri başarısı doğuda Özbek saldırılarını geri püskürtmesi, kuzeybatıda ise Şirvan ve Gürcistan seferleriyle elde ettiği topraklardır. Zira Şah çok sevdiği kardeşi Elkas Mirza’nın isyanı ve akabinde Osmanlı’ya sığınması sebebiyle 955/1548 yılında onu ele geçirmiş ve öldürülmesine hüküm vermiştir. Fermanı icra edildiğinde ise “âlem emniyete kavuştu” diyerek kendisini teskin etmiştir. Bu olaydan duyduğu üzüntü dolayısıyla “Kendi kendime bundan sonra Çerkes ve Gürcü üzerine gidilmesine ve kâfirler dışında Müslümanlarla kavgaya girilmemesine karar verdim.” diyerek kendi siyasi eğilimlerini temellendirdiği düşüncesini hatıratında apaçık zikretmiştir40.

29 Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 378-379; Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 230.
30 Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 176-177; Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 235.
31 Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 235-236.
32 Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 177.

33 Rumlu, Ahsenü’t-Tevârih, C. III, s. 1305; Kazvinî, Elkas Mirza’nın Çerkeslere karşı bir şeyler yapamadığını ve yenilgiye uğradığını belirtmiştir. Onun özellikle “yenilgi” ifadesini kullanması dikkat çekicidir ancak diğer kaynaklarla karşılaştırıldığında tam olarak Çerkeslerin üstünlüğü şeklinde algılanılmaması gerektiği de apaçıktır. Budak Münşî-i Kazvinî, Cevâhirü’l-Ahbâr Bahş-i Târîh-i İran ez Karakoyunlu tâ Sâl-i 984 H.K., Mukaddime, Tashih ve Ta‘likât: Muhsin Behram Nejad, Mirâs-ı Mektub, Tahran 1378, s. 199.
34 Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 177.
35 Şah Tahmasb kardeşinin isyanından haberdar olunca bu isyanı bastırmak üzere bölgeye emirlerini sevk etmiştir. Korkuya kapılan şehzade ise destekçilerinin onu yalnız bırakması üzerine yanındaki 45 kişiyle Dağıstan tarafına kaçmış ve Karadeniz kıyısına ulaşıp gemiyle Kefe’ye geçmiş, Kefe’den de İstanbul’a doğru ilerlemiştir. Böylece Sultan Süleyman’ın hizmetine girerek mülteci konumuna düşmüştür. İskender Bey Münşî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Abbasî, C. I, hzl. M. Ş. Rıdvanî, İntişârât-ı Dünya-yı Kitâb, Tahran, 1377, s. 115-116; Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 177.
36 Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 379.
37 Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 239.
38 Şeki vilayetinin iki cephesi Şirvan ile diğer iki cephesi de Dağıstan ve Gürcistan ile hemhuduttur. Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 380; Javanshir, İran’daki Türk Boyları, s. 246.
39 Ayrıntılı bilgi için bkz. Parsadust, Şah Tahmasb-ı Evvel, s. 387-397.
40 Şah Tahmasb-ı Safevî, Tezkire, çev. Hicabi Kırlangıç, Anka yay., İstanbul 2001, s. 73.

E) Şah Abbas ve Halefi

Şah Abbas 1598 yılında Horasan topraklarında Özbeklerle vuku bulan mücadelesinde galip taraf olarak ayrılırken batısında Osmanlı devleti Avusturya ile harp etmekte üstelik ülke içinde şiddetli Celali isyanları yaşanmaktadır. Bu durumu fırsata çeviren Şah, 21 Rebiü’l-ahir 1012/27 Eylül 1603’te ordusuyla birlikte babasının hükümranlığı zamanında Osmanlı eline geçen Tebriz önlerinde görünmüş ve 22 günlük mücadelenin ardından şehri teslim almıştır. 10 Muharrem 1013/8 Haziran 1604’te Revan ele geçirilmiş Karabağ, Gence ve Osmanlı’nın şark vilayetleri Safevî hücumlarına, tahrip ve yağmalarına
maruz kalmıştır41

Osmanlı’nın şark seferi komutanı Sinan Paşa’nın Erzurum’dan talep ettiği yardım üzerine Osmanlı Padişahı I. Ahmed’in fermanıyla taze birlikler orduya dahil olmuş ve Tebriz’e doğru ilerlemişlerdir. Tebriz savaşı Osmanlı’nın ağır mağlubiyeti ile sonuçlanmış ve Sinan Paşa, beraberindeki tüm ağırlıkları ve hazineyi bırakarak çekilmiştir42.

Osmanlı tarafından 1015/1606-1607 yılında başlatılan barış görüşmeleri devam ederken Şah, Şirvan vilayetini ele geçirmek üzere hazırlık emrini vermiştir. Ancak Kızılbaş emirleri yiyecek ve azıklarının az olması ayrıca savaş için ordunun hazır olmadığını ileri sürerek Şah’ın Şirvan seferine karşı çıkmışlardır. Buna rağmen Şirvan vilayeti tamamen muhasara altına alınmış merkezi Şemahi ve sağlam yapılı kalesi kuşatılmıştır. Kuşatma birkaç ay devam etmiş olsa da bu sırada Bakü ve Derbend kale idarecileri savaşa
dahil olmaksızın Safevîlere teslim olmuşlardır.

Şemahi şehri ve kalesi de 1 Rebiü’l-evvel 1016/26 Haziran 1607 tarihinde Safevî Devleti’nin idaresine alınmıştır. Şah Abbas’ın şehir halkının öldürülmesi emri üzerine 3089 kişinin hayatına son verilmiştir. Diğerleri de bağışlanmayı dilemek suretiyle son anda kurtulmuşlardır43. Akabinde Safevî ordusu Derbend üzerine yürümüş ve burayı yakıp yıkarak harabeye çevirmişlerdir. Şirvan bölgesi Şah tarafından önde gelen emirlerine taksim edilmiştir. Buna göre Derbend, Şâbrân ve yakın bölgesi Çerağ Sultan-ı Ustaclu’ya verilmiştir. Şah Nazar Bey-i Tevekküli ise ona yardımcı tayin edilmiştir. Dağıstan ve Çerkes bölgesinin hakimleri ve emirlerinden kimisi Şah’ın huzuruna çıkmış kimisi de bir adamını göndermek suretiyle Şirvan’ın fethinden dolayı mutluluklarını ve halis duygularını bildirmişlerdir. Aynı şekilde Rüstem Han-ı Dağıstanî’ye de Şirvan seferi sırasında gösterdiği yararlılıktan dolayı tebriklerini iletmişlerdir44.

Şah Abbas ordusunun bu başarısı üzerine 1022/1613-1614 yılında Safevî hakimiyetine muhalefet eden Kartli ve Kahti Gürcü valilerinin, Osmanlı toprağı olan Başı Açuk’a sığınmaları üzerine Gürcistan seferlerini gerçekleştirmiştir. Bu seferler Osmanlı ile ittifak eden Gürcü yöneticiler dolayısıyla zaman zaman akim kalsa da Rebiü’l-evvel 1025/Mart-Nisan 1616’da Kahti vilayeti ele geçirilmiş, Gürcü erkekler öldürülürken kadın ve çocuklar esir edilmiştir. Ayrıca şehir de yakılıp yıkılarak harabeye dönüştürülmüştür. Buna göre öldürülen Gürcü sayısı yaklaşık 70.000 iken esir alınan kız ve erkek çocuklarının sayısı 130.000 kişiden oluşmaktadır45.

1629 yılı başlarında Safevî tahtına Şah Abbas’ın Muhammed Bakir Mirza’dan olan torunu Sam Mirza çıkmış ve Şah Safi ismini kullanmıştır. Şah Safi döneminde Gürcistan ve Şirvan bölgesiyle Safevî ilişkileri devletin lehine gelişmelere sahne olmuştur. Bölge halkı Gürcü ve Çerkesler de haliyle bir o kadar devlet nezdinde güven telkin etmişlerdir. Bu dönemde devletin başkenti İsfehan’ın idaresi küçük yaşlardan itibaren İran’da bir Müslüman olarak yaşayan Gürcü Rüstem Han’a verilmiştir. Ayrıca Kakhetia üzerinde Safevî idaresi tesis edilmiş ve 17. yüzyıla damgasını vuran Gürcistan’dan İran’a gerçekleştirilen Gürcü kız ve erkek çocuklarının nakli faaliyetleri devam ettirilmiştir. Ancak bu defa sadece esir toplamak suretiyle değil büyük kitlelerin zorunlu göçü yani sürgünü şeklinde de insan transferleri gerçekleştirilmiştir46.

Şah Abbas’ın sürgün ettiği Gürcüler’e nispeten sayıları az olduğu tahmin edilmekle birlikte Şah’ın iskan politikasına Çerkeslerin de dahil edildiği bilinmektedir. İlk kez I. Abbas döneminde Safevî ordularının kontrolü altında kendi ülkelerinden toplu bir şekilde göçe zorlanan Çerkesler bir grup Gürcü nüfus ile birlikte İran’ın Fars vilayetine yerleştirilmişlerdir. Oberling 17. ve 18. yüzyıl Avrupalı seyyahların notlarından hareketle Çerkeslerin Eski İsfehan-Şiraz yolu üzerindeki Asupas’a, yine Asupas’ın birkaç mil kuzey-batısında Dez-i Kürd’e ve diğer köylerin etrafına iskan edildiğini söylemektedir47. Müellife göre Safevî İran’daki Gürcü ve Çerkes göçmenler arasındaki en önemli fark Gürcülerin Şiî İslam’ı kabul ederek Safevî halklar arasında asimile olması Çerkeslerin ise milli değerlerine bağlı kalması hatta imkan dahilinde Hristiyan olarak yaşamalarıdır48. Ancak yazarın kastettiği Hristiyanlığa bağlı Çerkesler kesinlikle devlet memuru Çerkesler’den değildir. Zira Safevî devlet kurumlarında vazife almanın şartlarından biri Şiî Müslüman olmak ve Şah’ın iktidarını sorgusuz sualsiz kabul ederek devletin bekası için hizmet etmektir. Şu durumda onlar sadece Şahların iskân politikasına maruz kalarak yerlerinden edilen Kafkas halklardandır.

41 Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri (1578-1612), İstanbul Fetih Cemiyeti yay., İstanbul 1993, s. 259-268.
42 Kütükoğlu, Osmanlı-İran, s. 273-274.
43 Nasrullah Felsefî, Zendegâni-yi Şah Abbâs-ı Evvel, C. IV-V, İntişârât-ı İlmî, Tahran, 1375, s. 1744-1745.
44 Münşî şehrin ele geçirildiği tarihi 2 Rebiü’l-evvel 1016/27 Haziran 1607 olarak açıklamaktadır. Münşî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Abbasî, C. II, s. 1229, 1234.
45 Felsefî, Zendegânî-yi Şah Abbas-ı Evvel, C. IV-V, s.1762-1767.
46 Roemer, “The Safavid Period”, s. 278-279, 285-286.                                                                                                                                                              

47 1957 yılında Şiraz’da bulunan Oberling burada Dez-i Kürd bölgesinde yaşayan Çerkeslerin lideri Şirzad Firuzpur isimli yaşlı bir adamla karşılaştığını söylemektedir. Yazarın kalender olan Firuzpur’dan öğrendiği üzere Dez-i Kürd’deki Çerkes sayısı sadece 120 kişiden oluşmakta, onların büyük bir kısmı Şiî olup köydeki diğer yerliler gibi Lur diliyle konuşmaktadır. P. Oberling, “Georgians and Circassians in Iran” Studia Caucasia, I, 1963, s. 139-140, 141-142.
48 Oberling, “Georgians and Circassians”, s. 143.

II) SAFEVÎ BÜROKRASİSİNDE YER ALAN MEŞHUR ÇERKESLER

Safevî Devleti savaş esirleri, hediyeleşme ve köle satışları neticesinde çok sayıda gayr-i Müslüm topluluğu himayesine almıştır. Bu gruplardan sayıca üstün olanları Gürcüler, Çerkesler ve Ermeniler’dir49. Gürcü menşeili Safevîlerin haremde ve devlet yönetimindeki etkinlikleri hakkında birçok çalışma mevcuttur50. Gürcü menşeili Safevîler ne kadar çok incelenmişse Çerkesler bahsi bir o kadar eksik bırakılmıştır. Bunun başlıca sebebi Safevî kroniklerinde yer alan gayr-i Müslim esir ve köleler bahsinde Çerkeslerin Gürcü halklarla bir arada aktarılmasıdır. Bu durum kalabalık Gürcü kitleler arasında Çerkeslerin adeta yok sayılmasına neden olmuştur. Bu çalışma kapsamında esir ve köle Çerkeslerin tespitinde haremde ve devlet bürokrasisinde ismi ön plana çıkan Çerkeslerden istifade edilmiştir. Bu noktada gulam yani köle Çerkesler sisteminin tıpkı Memlük ve Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi Safevî Devlet’inde de kabul gördüğü ve etkin bir şekilde Çerkeslerin hizmetinden istifade edildiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.

A) Çerkes Soylu Eşler ve Cariyeler

İslam devletlerinde saraya mensup esir kadınlara cariye denilir. Bu kadınlar içerisinden Şah ile birlikte olup bir erkek evlat dünyaya getirenler ise özgürlüğünü elde etmiş zevcelerdir51. Safevî hanedanlığının hareminde ilk Çerkes eşle çok erken bir tarihte karşılaşılmaktadır. Şeyh Cüneyd 1458 yılında (ya da 1459 başları) Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşiyle evlendiğinde Cüneyd’in Çerkes cariyeden dünyaya gelen Hoca Mehmed adında oğlu vardır52. Hinz’in Budak Münşî’den aktardığı
bu bilgi bize Kafkasya soylu hatunların çok eski tarihten itibaren Safevî hanedanlığına mensup kişilerle evlendiğinin bir göstergesidir.

Şeyh Cüneyd’in 1459’da başlattığı ve sonraki süreçte devam ede gelen Şirvan ve Gürcistan seferleriyle ele geçirilen çok sayıda esir zamanla Safevî ülkesindeki gayr-i Müslüm sayısının artmasına hatta köle pazarlarında satışa çıkarılmalarına sebebiyet vermiştir. Aynı şekilde savaş esirlerinden kadın ve çocukların büyük bir kısmı da saray hizmetine alınmaya başlanmıştır.

Venedikli Vincenzo A’Alessandri, sarayda Şah’ın hizmetindeki ilk görevlilerin haremdeki cariyeler olduğunu söylemektedir. Seyyah, cariyelerin satın alınma ya da hediye yöntemiyle saraya alındıklarını ve bu kadınların Çerkes ve Gürcü menşeili olduklarını da ayrıca belirtmektedir. Cariye sayısının 40-50 civarında olduğu da kaynağa yansıyan bilgiler arasındadır53.

Şah Tahmasb döneminde Kafkas hattına özellikle de Şirvan ve Dağıstan havalisine akabinde Hristiyan unsurların yaşadığı Gürcistan bölgesine defaatle seferler tertip edilmiştir. Bu seferler dolayısıyla büyük bir kısmı kadın ve çocuklardan oluşan çok sayıda esir ele geçirilmiştir. Esirler büyük oranda saray hizmetine alınmışlardır. Esirlerin menşei Gürcü, Çerkes ve Ermeniler’den oluşmaktadır54. Nitekim kaynaklar bu grupların kesin hatlarla ayrılmalarına imkan sağlamamaktadır. Zira Safevî kronikleri genel olarak Gürcü esirler tanımlamasıyla Çerkes ve bazen Ermeniler’i de kapsayacak şekilde aktarmakta, çağdaş araştırmacılar ise Kafkasyalı Safevî köleler için heterojen gruplar tanımlamasını yapmaktadırlar.

Şah Tahmasb saltanatının ilk yıllarında yaşanılan kargaşa Roemer göre fetret dönemi dolayısıyla buna sebep olan Kızılbaş liderler arasındaki rekabet ve çatışmaların devletin güç kaybetmesine sebep olduğunu fark etmiştir. Bu tarihten sonra Kızılbaş beyleri yerine Safevî Devleti’ndeki yerleşik heterojen soylu aile gruplarından Tat ve Tacikleri ayrıca Derbend ötesindeki Gürcü ve Çerkesler’i devlet kadrolarına yerleştirmiştir. İlk olarak kurçi (korçu) müessesesi ile askeri görevlere getirilmişlerdir.

Nitekim Şah Tahmasb yönetiminin ikinci yarısında kurçibaşların (korçubaşların) olağanüstü bir biçimde güçlendiği üst düzey Kızılbaş emirlerinin oluşturduğu “emirü’l-ümeralık” makamının ise güç kaybettiğine tanık olmaktayız. Ancak bu süreç bir anda olgunlaşmamış hem Kızılbaşların sürekli isyan ve kargaşa çıkarmaları hem de devlet kadrolarına Kafkas halkların tayini I. Şah Abbas zamanına dek devam etmiştir55.

961/1553 1554 tarihinde Safevî toplumunda ve özellikle sarayda farklı etnik kökenlerden gelen Kafkasyalılar özellikle de Gürcü ve Çerkesler yoğun olarak görülmeye başladığı56 gibi onların köle pazarlarındaki alım-satımı da aynı hızla artış göstermiştir. Söz konusu Hristiyan toplulukların Safevî toplumunda yer edinmelerinin ön koşulu Müslümanlaşmak idi. Nitekim onlar da Safevî devletinin olanaklarından yararlanmak ve bazen de baskılarından kurtulmak için İslamlaşma yolunu seçmişlerdir57.

Esir halkların Safevî topraklarına göçünün, Şah Tahmasb döneminde yoğunluk kazanması dönemin sanatsal faaliyetlerini de etkilemiştir. Örneğin 16. yüzyılın ortalarında işlenmiş 13 adet ipek dokumada Şah Tahmasb (1524-1576)’ın uzun saltanatının tarihi olaylarına yer verilmiştir ki bunların başında Safevî askerlerine esir düşen kadın, erkek ve çocuk motifleri yer almaktadır. Örneğin bir dokuma üzerinde omuzunda bir tüfek ve başında miğferiyle bir Safevî askeri nakşedilmiş ve bu asker çiçekli tokaya sahip kuşağıyla palabıyıklı ve ince şapkalı bir mahkumu kontrol altında tutuyor görünmektedir. Erkek mahkum elleri arkasından bağlanmış bir pozisyondadır. Onun bağlı olduğu ip muhtemelen arkasında sıralanmış başka bir mahkuma bağlıdır. Esir kadınlar da sarkık küpeler ve üst kısmı tümsek şeklinde olan başlıklarıyla dokumalara yansımışlardır58.

Saray hizmetine alınan esir (köle) kadınların bir kısmı Safevî Şah ile ya da Mirzalar ile evlendirilirken erkekler gulam olarak çalıştırılmışlardır. Nitekim Şah Tahmasb Kafkas soylu birkaç eşe sahiptir ve genç yaşlarına ulaşan dokuz oğlundan en az beşi bu Kafkas eşlerden dünyaya gelmiştir. Şah Tahmasb’ın Kafkas soylu eşlerinden dördü Gürcü biri ise Çerkes’dir59.

Şah II. İsmail tahta çıkmasında büyük yararlılıklar gösterdiği Çerkes gulamlardan Şemhal Sultan’a duyduğu güven dolayısıyla onu en yakın adamlarından biri tayin etmiş, üstelik Şemhal Sultan’ın kızıyla evlenmek suretiyle haremine Çerkes bir eş yerleştirmiştir60. Şah’ın bu evliliği gerekli görme sebebi Şemhal Sultan’ı kontrol altına almak şeklinde de değerlendirilebilir. Çünkü Şemhal’in kendisinden ziyade kız kardeşi Perihan Hanım’a büyük sadakat beslediği aşikardır.

Şah Abbas şehzadeliği döneminde Horasan’da görev yaparken Murşid Kuli Han’ın vesile olması üzerine Çerkes menşeili bir kadını cariye olarak almış ve bu cariyeden 995/1586-1587 yılında en büyük oğlu Muhammed Bakir Mirza dünyaya gelmiştir. Ancak şehzade Abbas Mirza’nın bu kadınla bir nikah akdi yoktur. Şehzade ilk kez 17 yaşında yani tahta cülusundan bir yıl önce iki kadınla resmen nikahlanmış ve ihtişamlı bir düğün töreni tertip edilmiştir. Bu kadınlardan biri Şah Tahmasb’ın kardeşi Behram Mirza’nın torunu Oğlan Paşa Hanım, diğeri Şah Tahmasb’ın Mustafa Mirza’dan olan torunu Mehdi Ulya Hanım’dır. Bu düğün merasiminden sonraki yıllarda da Şah’ın İranlı, Gürcü, Ermeni, Tatar ve tabi ki Çerkes menşeili kadınları daha doğru bir ifadeyle cariyeleri haremine aldığı vakidir. Ancak eşlerinden sayıca fazla olanlar Gürcü eşlerdir61. Çünkü Şah, Gürcistan Beyleri ile iyi ilişkilerini devam ettirmek ve onların Safevî devletine bağlılığını evlilik yoluyla kalıcı hale getirmek istemiştir.

49 Sussan Babaie ve Kathryn Babayan et al.., Slaves of the Shah New Elites of Safavid Iran, Tauris press, London 2004, s. 21.
50 Bkz. Rudi Matthee, “Georgia, vii. Georgians in the Safavid Administration”, Encylopaedia Iranica, Vol. X, Fasc. 5, pp. 493-496, http://www.iranicaonline.org/articles/georgia-vii-, (12.04.2017); Babek Rezvani, “The Islamization and Ethnogenesis of the Feredani Georgians”, Nationalities Papers, 36/4, Routledge press, 2008, ss. 593-623.
51 Babaie, Slaves of the Shah, s. 4.
52 Hinz, Uzun Hasan ve ªeyh Cüneyd, s. 27.

53 Sultanlar ve Sava.lar, s. 226.
54 Beatrice Manz, Masashi Haneda, g.arkas, ii. Under The Safavidsh, Encyclopaedia Iranica, IV/7, pp. 816-819, http:// www.iranicaonline.org/articles/carkas (02.01.2017); Hamed Kazemzadeh gCaucasian (Georgian . Circassian) people at the Safavid court-According to Persian sources (16th & 17th century)h, Based on Iranicafs Articles-online edition, s. 2-3, https:// www.academia.edu/9759872/Caucasian_Georgian_Circassian_people_at_the_Safavid_court_-_According_to_Persian_ sources_16th_and_17th_century_ (07.04.2017).
55 Javanshir, .ranfdaki Turk Boylar., s. 232-233.
56 Javanshir, .ranfdaki Turk Boylar., s. 254.
57 Javanshir, .ranfdaki Turk Boylar., s. 254.
58 Mary Anderson-McWilliams, gPrisoner Imagery in Safavid Textilesh, The Textile Museum Journal, 1987, s. 5.
59 .skender Bey Mun.i, Tarih-i Alem Ara-y. Abbasi, C. I, hzl. M. .. R.dvani, .nti.arat-. Dunya-y. Kitab, Tahran, 1377, s. 84-88, 133-134; Manz and Haneda,g.arkash, http://www.iranicaonline.org/articles/carkas 02.01.2017; Javanshir .ah Tahmasbf.n 9 o.lundan 7fsinin annesinin Kafkasyal. oldu.unu soyler ve bunlardan annesi Cerkes men.eili olanlar Suleyman, Cuneyd ve Ahmed Mirza; Gurcu cariyelerinden olanlar ise Haydar Mirza, .mamkulu Mirza, Mustafa Mirza ve Mahmud Mirzafd.r. Javanshir, .ranfdaki Turk Boylar., s. 124.

60 Münşî, Târîh-i Âlem Ârâ-yı Abbasî, C. I, s. 317.
61 Felsefî, Zendegâni-yi Şah Abbâs-ı Evvel, C. I-II, s. 569-570, 573-576.

B) Çerkes Soylu Yöneticiler

1) Şemhal Sultan

Şemhal Sultan Şah Tahmasb’ın 958/1551 yılında Şeki vilayetini ele geçirmesine müteakip bu bölgenin yönetiminde görevlendirmiş olduğu emirlerindendir. O, 976/1568-1569 yılında Kaçar Emiri ve diğer emirlerle ittifak ederek Gürcistan seferine iştirak etmiştir. Amaçları Gürcü Simon’un Safevî aleyhindeki faaliyetlerine son vermektir. Nitekim sefer amacına ulaşmış, Simon ve pek çok Gürcü esir ele geçirilerek Kazvin’e götürülmüş, Simon’un hakimiyetindeki Gürcü bölgeleri ise Safevî ülkesine dahil edilmiştir62.

Safevî kroniklerinde Çerkes menşeili Şemhal Sultan ile ilgili en fazla bahis Şah Tahmasb’ın vefatı üzerine tahta çıkacak şehzadenin belirlenmesi hadisesinde geçmektedir. Buna göre Şemhal Sultan, Şah Tahmasb’ın oğlu Sultan Haydar Mirza’nın ve onun destekçileri Gürcü menşeili annesi Sultanzade Hanım63 ile Gürcü ve Ustaclu toplulukları ve kurçilerin64 karşısında yer almıştır. İsfahanî, İsmail Mirza’nın taraftarlarına “Şahî-sûn” denilirken Sultan Haydar’ın tahta çıkmasını isteyenlerin “Yekî-birlû” adıyla anıldıklarını söylemektedir65. Şemhal Sultan ve birçok emir Şah’ın vefatı üzerine66 at meydanında toplanmışlar ve başlaması muhtemel taht mücadeleleri dolayısıyla kendi menzillerini güçlendirme kararı almışlardır.

Haydar Mirza sarayın harem bölümünde annesiyle birlikteyken babası Şah Tahmasb’ın henüz hayattayken hazırladığı vasiyetnamede kendisini velayetle görevlendirdiğini iddia etmiş ve sarayda bulunmanın verdiği avantajla şahlık tacını ve sarığını başına geçirmiştir67.

Haydar Mirza’nın Şahlığını ilan ettiği gece kurçiyan-ı Afşar, Kaçar, Rumlu, Bayat ve Varsak Haydar Mirza’nın güvenliği için nöbetteyken muhalif emirler de bir toplantı tertip etmişlerdir68. Bu sırada Ustaclu emirleri Sultan Haydar’ı haremden çıkarıp tahta cülusu için şehzadenin yanına gitmişler, bunu öğrenen muhalif emirler de şehzadenin yanına Sultan Mustafa Mirza ve Yüzbaşı Hüseyin Bey’i gönderip “saâdet ve ikbâl ve mülkün aidiyeti şehzâde-i âlemiyân İsmail Mirza’nındır. Zira o savaş meydanlarında mücadele etmiş zafer sahibi bir şehzâdedir. Şirvan padişâhıyla, Kars savaşında Ahmed Paşayla ve Erzurum’da İskender Paşayla bir bahadır edasıyla savaşmıştır. Eğer şehzâde İsmail tahta oturmazsa Kızılbaş ordusu kısa sürede zayi olur, din ve devlet düşmanları her açıdan fırsatı ele
geçirir.” mesajını iletmişlerdir. Bu teklif karşısında Haydar Mirza taraftarları şehzade İsmail’in Kahkaha kalesinde olduğunu Haydar Mirza’nın ise çok sayıda askerle tahtgâhda hazır bulunduğunu söylemişler ve bu teklifin akla uygun olmadığını belirtmişlerdir69. Haydar taraftarları özellikle de Zal Beğ muhalif emirlerle cesurca savaşmışlardır70.

Dulkadir birliği diğerleriyle birlikte saraya ulaşmışlar ve onlardan on yedisi Harem bahçesine varıp Şamlu kurçilerinden birini katl etmişlerdir. Bu sırada at meydanında bekleyen başta Şemhal Sultan olmak üzere Halifeler, Gaziler ve Emirler de harem bahçesine ulaşmışlardır. Şehzade Sultan Haydar Mirza askerlerin korkusundan kadınların arasına saklanmıştır71 .İsfahanî şehzadenin esasında saraydan kaçmak istediğini ancak tüm kapıların muhalifler tarafından tutulması münasebetiyle sarayın harem bölümüne gizlendiğini söylemektedir72. Şemhal Sultan ve Şehzade Sultan Süleyman Mirza’nın köleleri Haydar Mirza’yı kadınların arasından çıkarıp bir sonraki gün yani 16 Safer 984/15 Mayıs 1976 Çarşamba günü katletmişlerdir73.

Maktul şehzadenin son dakikalarıyla ilgili Kummî yaygın bir söylentiye eserinde yer vermiştir. Buna göre Sultan Süleyman Mirza şehzadenin giysisini çıkarttırmış ve tereddüt etmeksizin göğsüne bir darbe indirilmesi ve kanının dışarı fışkırması emrini vermiştir74. Budak Münşî ise şehzadenin öldürüldükten sonra başının kesildiğini belirtmiştir75.

Şah İsmail 27 Cemaziyelevvel 984/22 Ağustos 1576 tarihinde tahta cülus etmiş ve onun tahta çıkmasında önemli rol oynayan Şemhal Sultan da diğer emirlerle birlikte Şah’ın cülusunu tebrik ve itaatini arz etmiştir76. Şah II. İsmail tahta çıkmasına müteakip Şemhal Sultan’ı Şeki vilayetinin hakimi olarak görevlendirmiştir77.

7 Şaban 985/20 Ekim 1577’de şehzade Sultan Süleyman Mirza diğer kardeşi Sultan Mustafa Mirza ile birlikte saltanat ve hükümdarlık iddiasında bulunurlar endişesiyle Şah II. İsmail’in emriyle katl edilmişlerdir. Şah II. İsmail’in saltanatı kesinlik kazanınca Şehzade Süleyman Mirza dayısı Şemhal Sultan’a emanet edilmek suretiyle onun evinde kontrol altına alınmıştır. Kummî şehzadenin bu durumunu mahpusluk olarak değerlendirmiş nitekim Şah’ın emri üzerine Şemhal Sultan’ın henüz 23 yaşında olan öz yeğenini katl ettiğini bildirmiştir78. Münşî’ye göre Şemhal Sultan şehzadeyi kendi evinde alıkoymayı esasında gizli emelleri doğrultusunda kabul etmiştir. Onun asıl hedefi Sultan Süleyman Mirza’nın cülusunu gerçekleştirmektir. Bu tarihe kadar ise Şah II. İsmail’in saltanatına razı görünmek istemiştir79.

Şah II. İsmail Şehzade Sultan Süleyman Mirza’nın öldürülmesinin ardından ise “Mühürdarlık” görevini şehzade yeğeninin boynuna kement salıp öldüren Şemhal Sultan’a tevdi etmiştir80. Burada dikkat çeken husus Şah II İsmail’in en yakın adamlarını Çerkes menşeili gulamlardan seçmesi ayrıca gizli saklı icraatlarını yine bu topluluğa mensup köleler vasıtasıyla gerçekleştirmesidir. Bunun en önemli sebebi yıllardır gulam tanımlaması altında birbirlerinden ayırt edilemeyene Çerkes ve Gürcülerin ilk defa ciddi manada ayrışmalarıdır. Üstelik tarafları karşı karşıya getiren mesele anne tarafından Gürcü Sultan Haydar Mirza’yı ya da anne tarafından Çerkes Perihan Hanım’ı iktidarın sahibi yapabilmektir. Bu noktada Şah II. İsmail, Safevî devlet yasasına uygun olarak tahta çıkarılacak
ancak arka planda Perihan Hanım babası Şah Tahmasb zamanında olduğu gibi etkin bir şekilde devlet yönetimine müdahil olacaktır. Böylece Haydar Mirza ile birlikte Gürcüler devletin üst kademelerini işgal ederken İsmail Mirza ile birlikte Çerkesler bürokrasinin yeni simaları olacaktır.

Sonuç itibariyle zaferin sahibi olan İsmail Mirza, Şemhal Sultan ve onunla birlikte pek çok Çerkes’den devlet meselelerinde ve hususi işlerinde istifade etmiştir. Misal Şah II. İsmail kendi hükümdarlığı zeval bulmasın diye İsfahanî’nin söylemiyle “kardeşlerini ve kardeşlerinin çocuklarını saltanatının dikeni olarak görüp” ortadan kaldırmaya karar vermiştir. Bunun için önce Çerkes gulamlardan 20 kişiyi şehzadeler ve onların çocuklarını tutuklamakla görevlendirmiştir 6 Zilhicce/24 Şubat 1577 tarihinde yani şehzadelerin tutuklanmasından 5-6 gün geçtikten sonra da altı şehzade İsmail Mirza’nın emriyle Kazvin’de öldürülmüştür81.

Şemhal Sultan’ı önemli aktörlerinden biri addedeceğimiz diğer hadise 1577 yılında Şirvan ve Dağıstan halkının Safevî Devleti’ne isyanıdır. 1577 ilkbaharında Demirkapı, Tabeseran, Kaytak ve Komuk merkezinde yaşayan Dağıstan halkı ve Beyleri Şirvanlı Sünnî halk ile işbirliği yaparak önce Safevî Beylerbeyi Aras Han’ı mağlup etmiştir. İsyana son vererek Şirvan ve çevresinin tekrar kontrolünü sağlamak üzere Kazvin’den gelen Şemhal Sultan ve Safevî askerleri Kür suyunu geçer geçmez isyancılarla karşı karşıya kalmışlardır. Buradaki Sünnî halk, Safevî birliklerini hezimete uğratmış ayrıca Kür Suyu üzerindeki geçidi yıkıp Safevîlerin kaçışına engel olmuşlardır. Şemhal Sultan isyanı bastırmaktaki başarısızlığı üzerine berberindeki birkaç askerle Kakheti’ye taraf çekilip bölgeden uzaklaşmıştır82.

Çerkes emirinin bürokraside zirve noktaya ulaştığı tarih 13 Ramazan 985/24 Kasım 1577 tarihinde II. İsmail’in öldürülmesi üzerine yeğeni Perihan Hanım ile birlikte iktidara yürüyüşüdür. Şiraz’da bulunan Muhammed Hüdabende Şah II. İsmail’in öldüğü haberini Perihan Hanım ve Şemhal Sultan ile iyi ilişkiler içerisinde olmayan Mirza Salman başta olmak üzere Kazvin’den giden emirler vasıtasıyla almıştır. Bu sırada merkezde Perihan Hanım kendi düzenin kurmuş, tahtın vekili olarak tüm boylara haber salmış ve her boyun kendi içerisinden birisini aksakallı, itimat edilen kişi seçmesini ve bu kişilerin refakatinde devlet işlerinin görüşülmesini kararlaştırmıştır. Devletin çok önemli meselelerinde ise tek başına dayısı Şemhal Sultan-ı Çerkes’i yetkili kılmıştır83.

Başkentteki gelişmelerden haberdar olan Muhammed Hüdabende ve eşi Mehdi Ulya, Perihan Hanım’ın iktidarına son vermek ve onu saltanattan uzaklaştırmaya karar vermişlerdir. Şiraz’dan hareketle İsfehan, Kaşan ve Kum üzerinden ilerleyen şehzade ve maiyeti yolculuk esnasında Perihan Hanım’ın iktidarının Kazvin’de kabul gördüğü haberlerini duymuşlardır. Ancak bu sırada bu gelişmeleri tasdik etmeyen Emir Han, Pire Muhammed Han, Halil Han-ı Kurçibaşı gibi pek çok emir de onlara tabi topluluklarla birlikte Perihan Hanım’ın izni ve bilgisi dahilinde şehzadeyi karşılamak üzere yollara düşmüşlerdir84.

Perihan Hanım ise vekilleri tarafından dahi terk edilmiş olup, beraberinde sadece dayısı Şemhal Sultan ve ona tabi bir grup Çerkes kalmıştır. Bu sırada Şemhal Sultan kendisiyle birlikte hareket eden Çerkesleri ve müttefiklerini silahlandırmış ve Perihan Hanım’ın evinde toplamıştır. Bu haberler üzerine Muhammed Hüdabende ve Mehdi Ulya, Şah II. İsmail’in sadık kölelerinden olan Emir Aslan’ı Şemhal Sultan’ı uzaklaştırmak üzere görevlendirmiştir. Emir Aslan vaktiyle Şemhal Sultan’ın uhdesinde bulunan&nb

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks