Osmanlı Devleti ile, başta Çerkesler olmak üzere, Kuzey Kafkasya arasındaki ilişkiler çok eskilere dayanmaktadır. Daha sürgün öncesinde Osmanlı Devletine ve İstanbul’a gelip yerleşen, asker-bürokrat olan ve yazarlık-gazetecilik yapan, devlete hizmet eden binlerce Çerkes vardır.
Ama Çerkeslerin Rusya imparatorluğuna karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşını kaybetmeleri ve soykırıma ( 1864 ) uğramaları sonrasında, Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusyası arasında yapılan anlaşma ile yüzbinlerce ( ciddi kaynaklara göre 1.5 milyon Çerkes ve Kuzey Kafkasyalı ) Osmanlı devletine sürgün edildi. Ve bunlar geniş Osmanlı coğrafyasına dağınık olarak yerleştirildi.
Çerkeslerin görece daha yoğun veya topluca yerleştirildikleri coğrafyalardan biri olan Marmara bölgesi 20. Yüzyılın başlarında siyasi olarak hayli hareketliydi. Bölgede hem Osmanlı Sarayına sadık güçler faaliyet gösteriyordu hem de İttihat ve Terakki taraftarları: daha sonra ulusal kurtuluş hareketini örgütleyen Kuvva’i Milliyeciler ve Kuvva’i Seyyareciler.
Bu güçlerin hepsine Çerkesler aktif ve kitlesel olarak katıldılar. Saray’a ve İstanbul hükümetine sadık olanlar Anzavur Ahmet’in saflarında, kurtuluş savaşına katılan Çerkesler ise Kuvva’i Milliye ve Kuvva’i Seyyare saflarında örgütlenmişlerdi. Ayrıca Teşkilat’ı Mahsusa’da da örgütün başkanlarından Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi de dahil olmak üzere epey bir Çerkes vardı.
İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi’nden sonra 7000 kişilik bir Hilafet Ordusu ( resmi adıyla “Kuvva’i İnzibatiye” ) kurmuş, başına Osmanlı’ya bir ara Jandarma Zabitliği de yapan Bigalı Ahmet Anzavur’u getirmişti. Anzavur Ahmet, Kuvva’i Milliyecilerin dine ve Halife’ye karşı olduğu propagandası ile Marmara ve Ege bölgesinden ağırlıklı olarak Çerkeslerden oluşan büyük birlikler kurdu.
Ankara’nın Anzavur Ahmet’in güçlerini bastırması için görevlendirdiği kişi ise yine başka bir Çerkes, Ethem Bey oldu. Ethem Bey’i ve kardeşleri Reşit ve Tevfik Bey’leri milli kurtuluş savaşına katılmaya davet edenler ise Rauf Orbay ve Bekir Sami Bey’lerdi.
Ethem Bey de, tıpkı Ahmet Anzavur gibi, ağırlıklı olarak Marmara Bölgesi’nden, Gönen, Balıkesir, Bandırma ve Bursa Çerkeslerinden topladı kuvvetlerini. Sonra bunlara İzmir bölgesinden “efe”ler ve “çete”ler de katıldı.
O yıllarda Ankara’nın ne Ege’yi işgal eden Yunanlılarla savaşacak ne de çıkan isyanları bastıracak ciddi bir gücü yoktu. Bu işi Ethem Bey’in komuta ettiği Kuvva’i Seyyare üstlendi. Ethem Bey bir yandan Ege’de Yunanlılarla savaşırken diğer yandan Anzavur Ahmet, Bolu, Düzce, Adapazarı ve Yozgat Çapanoğlu isyanlarını bastırdı. Hem de çok kanlı bir şekilde.
Burada şunu vurgulamak gerekiyor: Anzavur Ahmet’in ve Ethem Bey’in birliklerine, kendileri de Çerkes olmaları nedeniyle, Çerkesler yoğun bir şekilde katılmışlarsa da biri İstanbul Hükümetine, diğeri de Ankara Hükümetine hizmet etmişti, iki gücün de ulusal bir hedefi ve karakteri yoktu.
Sonunda, düzenli orduya katılmayı reddeden, lider karakterli, Mustafa Kemal’e göre daha “halkçı” olan “Çerkes Ethem” yine bir Çerkes olan Anzavur Ahmet’i; Ankara da Ethem Bey’i tasfiye etti.
Ankara İstiklal Mahkemesi Ethem Beyi, kardeşlerini ve diğer Kuvva’i Seyyare mensuplarını ( kimisini gıyabında ) İstiklal Mahkemelerinde yargıladı ve vatana ihanet suçundan idama mahkum etti veya ağır cezalar verdi. Suçu sabit olmayanlar sınır dışı edildi ve Çerkes halkı bu iki güce hizmet ettiği ile kaldı.
Bazıları Osmanlı Devleti’nin sürgünle gelen Çerkeslere “kucak açtığını” düşünse de gerçek böyle değildir. Doğrusu, Osmanlı devleti, Avrupa’da, Orta Doğu’da ve Afrika’da büyük toprak kayıpları yaşadığı ve “Anadolu’ya” doğru çekildiği yıllarda büyük bir Müslüman-asker nüfusuna ihtiyaç duyuyordu.
İşte Çerkesler Osmanlı devletinin bu ihtiyacına cevap oldular.
İstanbul hükümeti Çarlık Rusyasına Çerkesleri kabul etmeye hazır olduğunu bildirdi, anlaşma yaptı ve tarihi vatanları Çerkesya’dan sürgün edilen Çerkesleri “sınır boyları”nda yaşayan ve Osmanlı devletinden haz duymayan topluluklar arasına yerleştirdi.
Ama 1. Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında “devletin” Çerkeslere yönelik politikası çeşitli nedenlerle değişmeye başladı.
Kimileri “İngilizlerin etkisi ile”, kimileri de “İttihat ve Terakki’nin baskısıyla” diyorlar, ama asıl neden, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefedir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar, Lozan Anlaşması’nda da teyit edildiği gibi, bir “Türk Ulus Devleti” inşa ediyorlardı. Ve ekonomik-siyasi-askeri kuruluş sürecinde kendilerine “sorun çıkarabilecekler”ini düşündükleri kişileri, toplulukları, halkları ve kurumları tasfiye ettiler, sindirdiler.
Bu çerçevede Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti, Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti, Çerkes Numune Mektebi ile Diyane ve Ğuaze gazeteleri, 1920’li yıllarda, arka arkaya kapatıldılar veya kapandılar. Çerkes Numune Mektebi’nin müdiresi Seza Hanım, General Nazmi Paşa ve General Doktor İsa Ruhi Paşa gibi isimler tutuklandılar. El konulan arşivler, belgeler yakılıp yok edildiler.
Bazı tarihçiler, Ethem’in, yöntemlerinin ve “Yeşil Ordu” ile kurduğu ilişkilerin Kurtuluş Savaşı’na maddi destek veren yerel eşrafı ve tüccarları korkuttuğu ve Batılı güçlerin de güvenini sağlamak için Ankara tarafından tasfiye edildiğini söylüyorlar. Ama Çerkeslerin tasfiyesi Milli Mücadele sonrasında da devam etti.
1923’te toplanan Lozan Barış Konferansı’nda tartışılan azınlıklar arasında Çerkesler de vardı. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon Çerkeslere azınlık statüsünün tanınmasını istiyordu. Ama İsmet Paşa, Kürtler için söylediğini Çerkesler için de tekrar etti: “Çerkesler bizim öz kardeşimizdir”.
Bu nasıl kardeşlikse, Ethem ve kuvvetleri tasfiye edildikten sonra “150’likler” gündeme geldi. 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 arasında işlenen ( Ermeni Tehciri de dahil ) suçlara karışanlara genel af gelirken, kurtuluş savaşına kitlesel olarak katılan, büyük fedakarlıklar gösteren Çerkesler 150’liklere alındı. Aslında liste daha uzundu, 6000 kişi olduğu söyleniyordu, böylece iktidara muhalif olan veya olabilecek herkesin listeye alınması isteniyordu. Büyük tartışmalardan sonra sayı 150’ye indi. Ama bunların 86’sı, ne tesadüf!, Çerkesti.
Özetlemek gerekirse, 11 Eylül 1920’den Mayıs 1923’e kadar görev yapan 14 İstiklal Mahkemesi’nde casusluk, bozgunculuk, asker kaçağı olmak, eşkıyalık yapmak, saltanat yanlısı olmak veya isyancılık yapmak gibi suçlamalarla toplam 59.164 kişi yargılandı, bunların 41.678’ine çeşitli cezalar verildi ve 1054 idam cezası infaz edildi. İktidara yakın olanlar affedildi, ama çoğunluğu Çerkes olan 150 kişi af kapsamı dışında bırakıldı.
Sayının neden 150 olduğunu kimse bilmiyor. “Bazılarına göre bu sayı İngilizlerin 1919’da Malta’ya götürdüğü 150 kişiye nazire idi. Bazılarına göre görüşmeler yapıldığı sırada zaten 150 kadar ‘hain’ yurtdışına çıkmıştı. Fiili durumu hukuki duruma çevirmek için 150 kişi denmişti”.
16 Nisan 1924 tarihli TBMM’de yapılan gizli celse, listenin nasıl oluşturulduğuna dair bir fikir veriyor.
“Kürsüye çıkan Dâhiliye Vekili Ferit Bey, Emniyet tarafından hazırlanan 600 kişilik ilk listenin önce 300 kişiye sonra 150 kişiye indirildiğini belirtmiş ardından bu kişilerin nasıl seçildiğini anlatmıştı. Ancak liste kimseyi memnun etmedi.
Her kafadan bir ses çıkıyor, şu veya bu kişinin neden listede olmadığı soruluyordu. Örneğin İzmir Mebusu Şükrü (Saraçoğlu) Bey, listede hiç Rum ve Ermeni olmamasından yakınırken, Çorum Mebusu Mustafa Bey de kendisine destek çıkıyordu: ‘Aynı cürmü irtikâp edenlerden `aynı suçu işleyenlerden` bir Türk, bir Rum var, bir Ermeni var, bir Arap, Arnavut var, bir Çerkes var. Binaenaleyh evvela Türk kalır, Ermeni veya Rum gider...’
Keza, Karesi Mebusu Ahmet Süreyya Bey, Ermeni, Rum ve Yahudilerin de listeye eklenmesini istedi, ama Dahiliye Vekili Ferit Bey “600 kişilik listede Rumlar ve Ermeniler de vardı ancak Lozan’da İsmet Paşa ile Venizelos arasında imzalanan ek protokolle Rumların ( dolayısıyle diğer gayrı müslimlerin ) listeye konmayacağına dair söz verdik” diyerek bu isteği reddetti.
İşte böyle oluşturulmuştu “hainler” listesi. Ama listede bu kadar çok Çerkesin olması, Çerkeslerin özellikle hedef seçildiğini düşündürüyor.
Ethem Bey ile iki kardeşi Reşit ve Tevfik Beyler ve Ethem’in dört adamı ile Teşkilatı Mahsusa’nın başkanı Kuşçubaşı Eşref ve Kardeşi Hacı Sami’nin de aralarında olduğu, 150’liklere dahil edilenlerden, çoğu Çerkes, bazıları şunlardı:
Ethem Bey ve Arkadaşları:
57. Ethem Bey
58. Ethem’in biraderi Reşit
59. Ethem’in biraderi Tevfik
60. Kuşçubaşı Eşref ( Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanlarından )
61. Kuşçubaşı Eşref’in biraderi Hacı Sami
62. İzmirli Akhisar Kumandanı Yüzbaşı Küçük Ethem
63. Düzceli Mehmetoğlu Sami
64. Burhaniyeli Halil İbrahim
65. Susurluk’tan Demirkapılı Hacı Ahmet
Çerkes Kongresi Üyeleri:
66. Hendek Kazası’nın Sümbüllü Karyesi’nden Bağ Osman
67. Eski İzmir Mutasarrıfı İbrahim Hakkı
68. Baraev Sait
69. Berzek Tahir
70. Adapazarı’nın Harmantepe Karyesi’nden Maan Şirin
71. Söke Ereğlisi’nin Teke Karyesi’nden Koca Ömeroğlu Hüseyin
72. Adapazarı’nın Talustanbey Köyü’nden Bağ Kamil
73. Hamte Ahmet
74. Maan Ali
75. Kirmastı’nın Karaosman Karyesi’nden Harunelreşid
76. Eskişehirli Sefer Hoca
77. Bigalı Nuri Beyoğlu İsa
78. Adapazarı’nın Şahinbey Karyesi’nden Kazım
79. Gönen’in Tuzakçı Karyesi’nden Lampat Yakup
80. Gönen’in Bayramiç Karyesi’nden Kumpat Hafız Sait
81. Gönen’in Keçe Karyesi’nden mütekait Binbaşı Ahmet
82. İzmir’de Dava Vekili Bazeduruğ Sait
83. Şamlı Ahmet Nuri
Diğer Şahıslar-Köylüler:
110. Tarsuslu Kamil Paşazade Selami
111. Tarsuslu Kamil Paşazade Kemal
112. Süleymaniyeli Kürt Hakkı
113. Mustafa Sabri Hoca’nın oğlu İbrahim Sabri
114. Fabrikatör Bursalı Cemil
115. İngiliz Casusu Meşhur Çerkez Ragıp
116. Fransız Zabitliği yapan Haçinli Kazak Hasan
117. Eşkıya Reisi Süngülü Davut
118. Binbaşı Çerkez Bekir
119. Fabrikatör Bursalı Cemil’in kayınbiraderi Necip
120. İzmir Umur-u İslamiye Müftüsü Ahmet Hulusi
121. Uşak’ta Madanoğlu Mustafa
122. Gönen’in Tuzakçı Karyesi’nden Yusufoğlu Remzi
123. Gönen’in Bayramiç Karyesi’nden Hacı Kasımoğlu Zühdü
124. Gönen’in Balcı Karyesi’nden Kocagözün Osmanoğlu Şakir
125. Gönen’in Muratlar Karyesi’nden Koç Mehmetoğlu Koç Ali
126. Gönen’in Ayvacık Karyesi’nden Mehmetoğlu Aziz
127. Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Bağcılı Ahmetoğlu Osman
128. Susurluk’un Yıldız Karyesi’nden Molla Süleymanoğlu İzzet
129. Gönen’in Muratlar Karyesi’nden Hüseyinoğlu Kara Kazım
130. Gönen’in Balcı Karyesi’nden Bekir oğlu Arap Mahmut
131. Gönen’in Rüstem Karyesi’nden Gardiyan Yusuf
132. Gönen’in Balcı Karyesi’nden Ömeroğlu Eyüp
133. Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Talustanoğlu İbrahim Çavuş
134. Gönen’in Balcı Karyesi’nden Topallı Şerifoğlu İbrahim;
135. Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Topal Ömeroğlu İdris
136. Manyas’ın Boycaağaç Karyesi’nden Kurhoğlu İsmail
137. Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Muhtar Hacı Beyoğlu Canbulat
138. Marmara’nın Kayapınar Karyesi’nden Yusufoğlu İshak
139. Manyas’ın Kizik Karyesi’nden Ali Beyoğlu Sabit
140. Gönen’in Balcı Karyesi’nden Deli Hasanoğlu Salim
141. Gönen’in Çerkez Mahallesi’nden Makineci Mehmedoğlu Osman
142. Manyas Değirmenboğazı Karyesi’nden Kadiroğlu Kamil
143. Gönen’in Keçidere Karyesi’nden Hüseyinoğlu Galip
144. Manyas Hacı Yakup Karyesi’nden Çerkez Saitoğlu Salih
145. Manyas’ın Hacı Yakup Karyesi’nden Maktul Şevket’in biraderi İsmail
146. Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Abdullahoğlu Deli Kasım
147. Gönen’in Çerkez Mahallesi’nden Hasan Onbaşıoğlu Kemal
148. Manyas’ın Değirmenboğazı Karyesi’nden Kadiroğlu Kemal’in biraderi Kazım Efe
149. Gönen’in Kizik Karyesi’nden Pallaçoğlu Kamil
150. Gönen’in Keçeler Karyesi’nden Tuğoğlu Mehmet Ağa
Çerkes köylüler “Türklere zulüm” ve “düşmanla işbirliği yapmak”la suçlandılar, 28 Mayıs 1927’de kabul edilen 1064 sayılı Kanun’la vatandaşlıktan çıkarıldılar ve mal-mülkleri müsadere edildi.
Listeden de görülebileceği gibi ( diğer: gazetecilerin, polislerin, askerlerin… olduğu gruplarda da Çerkesler vardı ) “GÖNEN-MANYAS SÜRGÜNÜ” “150’likler” ile birlikte ele alınmalıdır.
Devlet, listeye koyamadığı ve toplu olarak yaşayan Çerkes köylerini ülke içinde sürgün etme kararı aldı. Mayıs 1923’ten itibaren Gönen ve Manyas’a bağlı bazı köylerde yaşayan Çerkesler köylerinden çıkarılıp Afyon’a, Konya’ya, Niğde’ye ve Malatya’ya sürüldüler.
İlk olarak 18 Aralık 1922'de Gönen'e bağlı Mürüvvetler ( Çizemuğhable ) köyü topluca sürgün edilmişti. Buna ciddi bir tepkinin gösterilmemesi üzerine Mayıs 1923 tarihinden itibaren bölgede bulunan 14 Çerkes köyü daha boşaltıldı.
Sürgün edilen köyler şunlardı:
GÖNEN'E BAĞLI KÖYLER;
1- Üçpınar köyü 28 Mayıs 1923 Pazartesi
2- Muratlar köyü 5 Haziran 1923 Salı
3- Armutlu (Sızıköy) 9 Haziran 1923 C.tesi
4- Dereköy (Keçidere) 13 Haziran 1923 Çarşamba
5- Çınarlı (Keçeler) 17 Haziran 1923 Cumartesi
MANYAS'A BAĞLI KÖYLER;
1- Boğazpınar Ocak 1923
2- Kızılkilise (Kızılköy) 7 Haziran 1923
3- Yeniköy 7 Haziran 1923
4- Dümbe (Tepecik) 7 Haziran 1923
5- Ilıca (Ilıcaboğaz) 11 Haziran 1923 (Şimdi Susurluk'a bağlı)
6- Karaçallık 13 Haziran 1923
7- Bolağaç 13 Haziran 1923
8- Değirmenboğazı 21 Haziran 1923
9- Hacıosman 21 Haziran 1923
Bu köyler önce askerler tarafından kuşatıldı, sonra insanlar zorla evlerinden çıkarıldı, sadece az miktarda eşyalarını yanlarına almalarına izin verildi, bu nedenle malını mülkünü ve hayvanlarını yok pahasına satmak zorunda kalan Çerkesler topluca sürgün edildiler, yol boyunca hakarete uğradılar.
Önce Bandırma’ya getirildiler ve Bandırma’dan trenlerle Afyon ve Konya’ya, orada birkaç ay bekletildikten sonra da Niğde’ye ve Malatya’ya sevk edildiler.
Sürgüne ilk tepki gösteren Fetgeri Mehmet Bey oldu. Ardından Rauf Orbay ve başka birkaç Çerkes milletvekili, asker ve bürokrat seslerini yükselttiler. Bunun üzerine sürgün kararı kaldırıldı ve planlanan diğer sürgün kararları durduruldu.
Sürgün edilen Çerkeslerin bir kısmı köylerine geri döndüler, ama hem mal mülklerini kaybetmiş hem de bu zulüm ile örselenmişlerdi.
Ve artık muhtarlarını kendileri seçemeyecek, köylerine Çerkes olmayan “kayyumlar” atanacaktı, Çerkesçe konuşmaları, hatta mızıka çalmaları ve geleneksel düğünleri bile yasaklanmıştı.
Kurallara uymayanlar şiddetle cezalandırıldılar.
Özetle, Osmanlı Devletinden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları Çerkesler için tasfiye ve yeni sürgün yıllarıdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara Hükümetine başkaldıran diğer Müslüman topluluklarına karşı daha “insaflı” olunurken, Çerkeslere bu kadar acımasız davranılmasının nedeni büyük ihtimal Çerkesleri sindirmek, böylece asimile edilebilmeleri için uygun bir psikolojik ortam yaratmak içindi.
Gerek “Çerkes Ethem Olayı”nı, gerekse “150’likler”i ve Gönen-Manyas Sürgünü ve sonrasında “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları ile Çerkesçe’nin ve Çerkes isimlerinin yasaklanmasını, Çerkes yerleşim birimlerinin-köylerinin isimlerinin değiştirilmesini… Çerkes halkı kollektif bilinç altına itti. Belki de 1864 yılında yaşadıklarımızın yanında bunlar devede kulak kaldığı için.
Ama bütün bu haksızlıklar, baskılar ve hatta zulüm, Çerkes “aydınları”nın, asker ve bürokratlarının yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile kurdukları “özel ilişki” ile birleşince Çerkes halkının asimilasyonu hızlandı. Bilinci dumura uğradı.
Bu nedenle uzak ve yakın geçmişimizde yaşadığımız hiçbir haksızlığı unutmamak, asimilasyona karşı direncimizi arttırmada ve geleceğimizi inşa etmede önemli bir rol oynayacaktır.
Kaynakça:
* Emrah Cilasun, Baki İlk Selam, A;ra Kitap, 2009
* Cemal Şener, Çerkes Ethem Olayı, Altın Kitaplar, 2007
* Uluğ İğdemir, Biga Ayaklanması ve Anzavur Olayları, TTK Yayınları, 1989
* TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.4, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1985
* Kamil Erdeha, Yüzellilikler Yahut Milli Mücadelenin Muhasebesi, Tekin Yayınevi, 2001
* İlhami Soysal, 150’likler Kimdir, Ne Yaptılar, Ne Oldular?, Gür yayınları, 1988
* Rıza Nur, Hayat ve Hatıraları, Cilt 3, Altındağ yayınevi, 1968Cemil Koçak, * Heyet’i Mahsusalar, İletişim yayınları, 2005
* Aktaran: Ayşe Hür
Çerkesya Hareketi
01. 05. 2022