#414 Ekleme Tarihi 09/06/2011 11:15:37
09. 06. 2011
Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği “ Kafkas Halkları ve Adige - Çerkes kavramları” konferansı Ankara’da 07.05.2011 tarihinde yapıldı.2 saat kadar süren konferansta yazar, Çerkes ve Çerkesya bağlamında önemli sorunları, tarihte ve bugün çeşitli bilim adamlarının görüşleri ile gezginlerin tanıklığında yorumladı.
Konferansta bildirisini sunan yazar Mahmut Bi çok önemli konuların altını kalın harflerle çizdi.
Şimdi konferans sunumundan önemli notlar.
I.BÖLÜM
“Son yıllarda Türkiye’de yaşanan demokratikleşme süreci içinde her birey kendi kimliğini, etnik kökenini, dini duygularını sorgulamaya başlamıştır. Asimilasyon ve yok olma endişeleriyle beraber bir kültürel uyanışta söz konusudur.”
“Anadolu toprakları etnik, kültürel ve dinsel itibariyle bir çiçek bahçesidir. Ancak, günümüze dek izlenen politikalar nedeniyle, Anadolu’da var olan etnik-dinsel-kültürel toplulukları ortak bir üst kimlikte bir arada tutacak siyasi örgütlenme tam anlamıyla başarılamadı. Bunun sonucu olarak, Anadolu’da var olan farklı kimlikler arasında yeni bir ayrışma ortamı doğmaktadır. Oysa bir arada ve birlikte yaşamayı esas alarak, farklı etnik-kültürel kümelerin kendi özelliklerini korudukları, özgürce geliştirebildikleri siyasal seçeneklerini rahatlıkla yapabildikleri bir ortamın oluşması gerekir. Farklılıklarımızı sorun değil, zenginlik kaynağımız olarak değerlendirmeliyiz.”
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kafkas kökenli Adigeler yani Çerkesler, Kürt açılımı ve dolayısıyla demokratik açılımı başladığından beri kendi gazete, dergi ve internet ortamında harıl harıl “ Adige “ ve “ Çerkes “ kavramlarını tartışıyor. Bu tartışmalarda “ Tanrının Çorbasını İçmiştik “ adlı, Büyük Çerkes Sürgününü anlatan biyografik romanın da etkisinin olduğunu söyleyenler de vardır.Adigeler de, dünyada adlandırıldıkları “ Çerkes “ kimliğiyle varlıklarını devam ettirmek için, Türkiye’de yaşanan demokratik yeniden yapılanma sürecine dahil olmak istiyor. Anadolu’nun, insanların birbirine yaklaştığı, birbirlerinden kuşku duymadığı bir ortama getirilmesi gerektiğini düşünüyor.”
“Adige toplumuna takılan Jarkaz’ın anlamı da “ toprağı işleyen “ yani tarıma dayalı “ yerleşik “ bir hayattan sözedilmektedir: Bu da ( Jar=Çer=Toprak ve Kaz=Kazmak, kesmek, bellemek, işlemek’ten) Türki dillerde ( Jarkaz ) olarak ifadesini bulmuştur.”
“Bugün dünyada ve Türkiye’de yoğun bir şekilde yaşayan Adigeler’in kültür ve kimlik arayışları şehirlerde ve metropollerde başlamıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Adigeler’in kültür ve kimlik için mücadele alanları, oluşturulan Çerkes kültür Dernekleri veya Çerkes Kültür Enstitüleri; Türkiye’ de yaşayan Adigeler’in kültür ve kimlik için mücadele alanları ise, Kafkas Kültür Dernekleri adı altındaki çeşitli sivil toplum Kuruluşlarıdır.”
“XX. yüzyıl içinde Sovyetler Birliği’nin dağılması olayı, Türkiye’deki Kuzey Kafkas Kültür Derneklerinde, yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Rusya’nın “ böl yönet “ politikası gereğince, artan mikro milliyetçilik söylemlerine paralel olarak, her halk gurubu kendi Ulusal adlarında, boy temeline dayalı Dernekler gündeme gelmiş ve çeşitlilik giderek artmıştır. Boy temeline dayalı Derneklerin kurulmasının faydalarının yanı sıra, varsa, mahzurları da zamanında tartışılması gerekirken bu yapılmadı. Yaşar Güven’in de dediği gibi, Kafkas Halklarının diğeri olmadan ve de diğerine rağmen hayatta kalamayacağının bilincinde olması gerekiyor. Piyon olmaması gerekiyor. Bir Karaçay’la bir Adige’nin, bir Oset’le bir İnguş’un, Abhaz’la Gürcü’nün, Ermeni’yle Azeri’nin… düşman olmalarına neden olabilecek hiçbir sorun, fark, üstünlük veya başka bir şey yoktur. Tersinden okumalı ve dost olmak için pek çok nedenin olduğu ortaya konulmalıdır. Stanislav Lakoba, Kafkasya yalnız bir bütün olarak özgür olabilir, diyor. “ Birleşik Kafkasya “ sözü bunu anlatmaktadır. Ancak, XX. Yüzyıl içinde giderek artan mikro milliyetçilik politikalarına paralel olarak, Adigeler hariç, her halk kendi Ulusal kimlikleri altında Derneklerini kurmuş ve Federasyon çatısı altında örgütlenme yolunu tercih etmişlerdir.”
“Bugün Kafkasya’da yaşayan Adigeler birbirlerine hitap ederlerken,” Adige” adını telaffuz etmektedirler. Bununla birlikte, Anadolu’da” Adige” ismiyle” Çerkes” ismi birbirinin yerini tamamlayan isimler olarak kullanma alışkanlığı yaratılmış ise de, zamanımızdaki son kuşaklar arasında” Adige” ismini bilmeyenlerin sayısı giderek artmaktadır.Öte yandan; Uluslararası platformlarda” Adige” yerine “Çerkes” Kimliği kullanılmakta olup, zamanımızda” Çerkes” adı bütün Dünyaca” Adige” adı yerine tescil edilmiş bir isim olmuştur.”
“Aytek Namitok’un aktardığı bir rivayete göre; Küçük Asya (Anadolu)’nun, özellikle Trabzon ve Sinop yörelerinde meçhul olarak yaşayan bir topluluk (araştırmama göre, Gaşkalar=Kaşkalar olabilir) Tlepş adlı demircilik Tanrısı ve Mezıtha adlı Orman Tanrısına sadakatle bağlı idiler. Kaşkalar, Kafkas kültürünü Anadolu’ya taşıyan Kafkasya’nın yerli kabilelerinden başkası değildi.İnanç ve özgürlüklerini korumak için( gerisin geriye), deniz yolu ile Kuzey Kafkasya’ya, Adigeko şehrinin bulunduğu yere göç etmişler. Anadolu’dan gelen bu göçmenler, Kafkasya’da ticaretle uğraşan sakin ve konuksever A;ylar/;ylar ile bütünleşerek “Kutsal Thamafe tepesine komşu” Adigeko şehrinin (şimdiki Tamakhinskaya’nın yakınında; Çerkes-Rus savaşları sırasında Adigeko, Rus birlikleri tarafından yıkılmıştır) adından mülhem olarak “Adige” adını almışlardır."
” Adige” adı Greko-Romen kaynaklarında, M.Ö. V. Yüzyıldan itibaren gerek telaffuzuna en yakın tarzda “Attıque” (Attıke) ve” Atekh” biçimlerinde yazılıp telaffuz edildiği ortaya çıkmıştır. Yine” Adige” adının, Babil-Asur çivi yazılı metinlerinde” Hatti” (Hattikhe), Mısır Hiyoroglif yazılı metinlerinde ise,” Attekh” (Khita) biçimlerinde kayda alındığı anlaşılmaktadır.”
“X.Yüzyılda; İmparator Jüstinien’den yaklaşık 400 yıl sonra (913-959) yılları arasında Bizans İmparatoru olan Constantin Porphyrogenete, İmparatorluğun yönetimi adıyla kaleme aldığı, kısa bir coğrafik ve etnoğrafik kitap ile,” Adıgey” (Çerkezistan) adıyla tanınan Kuzeybatı Kafkasya hakkında etnik ve coğrafik bakımdan çok değerli ve ilginç bilgiler vermiştir.”
“Ali Keskin (Çürey);” Adighe adının (AD-I-GHE), A’D, A’DE, A’T, A’TE, DI ve TI sözcüklerinden oluşan ve babanın sulbünden gelen bir sözcüktür”, der.
M.Çunatıkho İzzet Paşa, Adige sözcüğü ile ilgili olarak şunları belirtiyor;” Çerkesler”’in şimdiki ulusal adları” Adige” veya” Atti-khe/Attı-xe/Adige” olup, bu ad halk söylencelerinde, şarkılarda, efsanelerde sıklıkla geçen” Ant” sözcüğünden türemedir. Sözcüklerin sonundaki” –che,-xe” takısı çoğul takısı olup, Antlar demektir.Çerkeslerin kimi eski şarkılarında Çerkes Halkı” Ant “sözcüğü ile ifade edilir,” der.”
“Şora Noghamuka; ilk defa 1861 de oğlu Evristan tarafından bastırılan” Çerkes Tarihi” adlı eserinde;” Milletimizin bugüne kadar muhafaza edilen ve şiirlerde, şarkılarda ve pek çok eski rivayetlerde geçen gerçek adı” Ant”dır .Fakat bu ad zaman geçmesiyle değişikliğe uğrayarak” Adıghe” ya da T harfi hafifletilerek D harfi ile değiştirilmiş ve sonundaki Xh (Khe) kısmı asıl ada eklenerek Adighe olmuştur,” demektedir.”
“H.Aşemez, Adige adının kökeni için şunları söylüyor; “Yunanlılar ve önceleri İyonyalılar’ın Adigey kıyılarında sömürgeler kurdukları M.Ö.VI.yüzyılda Adigey’de çok sayıda yerli kabile bulunuyordu. Bunlardan Azak Denizi (Xı Mıutve) kıyısında bulunanları, kendilerine mıutvexer (Yunan telaffuzu ile Meotlar yani Azak Denizliler) adını veriyorlardı. Bunlar Karadeniz (Xı Cuisve) kıyısında oturanlara (Sind, Kerket, Toret, Pses, Dane, Haniox, Zikh, Abasg v.b.) da Dexxer (öbür Denizliler=Adexxer) adını verdiler Azak Denizi’ne göre, öbür tarafta bulunan Deniz anlamına gelen” Adexı” ve burada oturanlar için kullanılan” Adexxer”(Karadenizliler) deyiminden sonraları günümüzdeki” Adige” (Adıghe) adı türemiş olmalıdır”, der.”
“Gunekho Pic’e,” Adige” sözcüğünün anlamı için şunları söylüyor;” Çerkes Kabilelerinden Adigeler’in isminin anlamı bir çok dilci tarafından açıklanmaya çalışıldı. Açıklama şekilleri güneşe veya bölgeye bağlıdır. Günümüzün Çerkes dilcisi Hadegattle Asker, “Nartlar” adlı eserinde; Adige kabilelerinin bazıları Karadeniz’in etrafında oturmaktaydılar. Diğer kıyılarda oturanların bazıları karşı kıyıda oturanlara” Adexxer” demişlerdir.Anlamı ise, denizin karşı kıyısıdır”.Adexxer” zamanla” Adige” şekline dönüştü. Şu halde, Adige kabileleri tarihin tanıdığı en eski toplumlardandır.Kendi inanışları gibi, güneşle yaşama geçmişler ve adları da güneştir.Güneş ise Adige dilinde” Dığe” dır.A şekli ile de Adige olur ki,( O Güneş) anlamına gelir. İsim toplum ismi olunca Güneş neslini ifade eder” der.
M.Fetgeri Şöenü,” Adige” adı tarihte Strabonos’tan beri bilindiğine işaret ederek, altı değişik kökten türetilebileceğini ortaya koymuştur. Fakat aynı derecede de kuvvetli ve aynı kaynağa üç kuram üzerinde duruyor;
1) Çerkeslerin atası olan Hatti veya Hattul’ların adından gelir.Hatti-he (Hatti-khe) veya Hattu-he (Hattu-khe) dir.Bunlar yani Adigeler Güneş tanrısının oğullarıdır. Yani eski devrin büyük tanrısının soyundandırlar.
2) Adige (Aete) den gelmektedir. Aete ise, Nimef-Perse’nin Güneşten olan oğlu ve Çerkesler’in tanınmış tanrısı (Circe) Sirse veya Kirke’nin kardeşi Kolgita (Colchida) nın hükümdarıdır. Şu halde Aet-he (Aet-khe) kökünden gelen” Adige” (Adighe) yine Güneşin oğlu demektir.
3) Çerkesçe’de”Dığe” güneş demektir. (A-dığe-he) Güneşe mensup olanlar anlamını doğrudan doğruya verir. Çünkü, Çerkesçe’de He ilgi edatıdır. Aynı zamanda Ğa semavi tanrısal demektir. “ Adige” semavi, yani Güneşe mensup olan babamız anlamını verir.
Eski zamanlarda, özellikle Kafkasya’da en büyük tanrı olarak Güneş kabul ediliyordu.”
“İsmail Berkok; Adige ve Çerkes sözcükleri arasındaki anlam farklılıklarını;” Her Adige Çerkestir; Her Çerkes Adige değildir.” demek suretiyle ortaya koymaktadır. Ve anlamı şudur: Adige=Çerkes. Çerkes kelimesi ise, XV. yüzyıldan itibaren tüm Kuzey Kafkasya halkları tarafından benimsenen addır. Dolayısıyla Çerkes kelimesi asıl Adigeleri oluşturur.”
“Edmund Spencer, Adigeleri şöyle tarif ediyor; “ Çerkesler kendilerini yalnız Atteghei( Adıgey=Adige ülkesi “ adı ile çağırıyorlar ve ( Atte ) Boğaz, ( Ghei ) Deniz demek olduğundan bu isim deniz kıyısındaki dağlık ülkede oturanlar anlamına geliyor.”
“paragrafta görüldüğü gibi, Interianno, Grek ve Latinlerin “ Zychie “, Tatar ve Türklerin de “ Circassi( Çerkes ) dedikleri toplumun, kendilerini “ Adige “ adıyla tanımladıklarını belirtmiş bulunuyor. Tamara V. Polovinkina da eserinde; Leonti Yakovleviç Lyulye ve Şövalya Taitbout De Marigny gibi Avrupalı yazarların,” Çerkesler kendilerine Adige derler.” Diye yazdıklarından sözetmektedir. Baturay Özbek, “ Adige “nin ortaya çıkışı ile ilgili olarak; “ Yabancılar bu halka “ Çerkes “ terimini, Yunanca sözcüklerden üreterek kullanıyorlarsa da, V.yüzyıldan itibaren(kendileri) kendilerine “ Adige “ demişlerdir. Bu tanım, zamanımıza kadar gelmiştir. Bu yüzyıldan itibaren de tek dil, tek ulus olan Adige milleti gelişmeye başlamıştır.”diyor. Merzey Halis Bulşen, bu konuda şöyle diyor; “ Kafkas kökenli olup, beyaz ırkın en saf temsilcisi olan ve kendilerine özgü, insan onurunu yüceltici adet, anane ve toplumsal görüşleri içeren Kafkas kültürüne sahip insanlara “ Adige “ denir. Adige hem kan verasetini ve hem de kültür verasetini birlikte ifade eden bir kelimedir.” Adigelik “ ise, Adige adet ve ananesini benimseyerek yaşamak demektir. “ Adiyağa “’ya gelince, Adige toplumuna layık ahlak ve karekter sahibi olmaktır.”
“XIX. Yüzyılda Kafkasya’dan ve Rumeli topraklarından gerçekleşen zorunlu göçler ile ilgili olarak Avrupa, Rusya ve Osmanlı arşiv belgelerinde “ Adige “ adı yerine “ Çerkes “ ve “ Muhacirini Çerakise “ adıyla tescil edilmişlerdir. Kendi aralarında “ Adige “ adından başka bir ad kullanmamış bulunan bu halk, öz vatanlarından sonra öz adlarını da kaybetmek zorunda bırakılmıştı.”
“1991’de Nalçık’da toplanan sözkonusu kongrede, DÇB komitesince alınan bir kararla,” Adige( Çerkes) halkının sürgün edildiği 21 Mayıs tarihini Sürgün ve Soykırımı Anma Günü( Kara Gün )” olarak bütün dünyaya ilan etti. Bu olaydan sonra, 1991 Aralık ayında SB’nin dağılması ile birlikte beliren özgürlük ortamı ve buna bağlı olarak gelişen bağımsızlık hareketleri Kafkasya’da yaşayan etnik gruplar arasındaki çatışmaları da su yüzüne çıkardı. Çatışmaların en büyük sebebi Çarlık Rusya’sının Kafkasya’da uyguladığı “böl-yönet” politikasının SB ve 21 Aralık 1999’da Alma Ata’da imzalanan anlaşmaya istinaden oluşturulan BDT içinde yeralan RF tarafından da ayni şekilde etnik bilinci istemeyerek teşvik eden uygulamasıdır. Sovyetler Birliğinin Perestroika politikası neticesinde, Kafkasya ile kurulan ilişkilerle Türkiye’de yaşayan Kuzey Kafkasyalılar Kafkasya’daki Cumhuriyetler’den etkilenmeye başladı . Etnik bazda kurulmaya başlanan yeni bazı organizasyonlar sayesinde etnik gruplar kimliklerine sahip çıkmaya, Rusya ve Türkiye’deki menfi uygulamalara yüksek sesle eleştiriler getirilmeye başlandığına tanık oluyoruz.
Nitekim Kalmuk Yura’dan sonra DÇB başkanlığı, DÇB’nin gerçek sahipleri tarafından yürütülmeye başlandı. Çeçenya’nın işgalinde takındıkları tutumla çizgileri herkez tarafından anlaşılan Boris Akbaş, Hafıtze Muhammed, Nakhuş Zawurbi, Megetey Abdullah, Kozoka Tole, Wahkuta Aleksander gibi bu elit grup artık Moskova’dan aldıkları emirleri pervasızca uygulamaktan çekinmiyorlardı.”
“XXI. Yüzyılda dünyada özgürlükçü, bireyin ön plana çıktığı değişmeler kaydedilirken, bir dünya devleti olan RF, Fedarasyon içinde yeni bir yapılanmayla 7 Fedaral Bölge (Ogruk) oluşturdu. Bu bölgeler içinde en küçük olan KKFB, bir vali tarafından yönetilmekte olup, ( Stravropol Kray ile Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar, Kuzey Osetya, İnguşetya, Çeçenya ve Dağıstan Cumhuriyetleri “’nden oluşmaktadır. Adige Cumhuriyeti( Adigey ) ile Krasnador Eyaleti( Kray ) ise, Güney Fedaral Bölgesi içinde kaldı. Adigeler bir kez daha yeniden bölündüler.Bu olay Adigeyin yok edilmesi projesinin bir ayağıdır. Adigey, bu suretle idari açıdan oluşturulan Federal Bölge Valiliğine bağlı Kaymakamlık düzeyine indirilmekte, daha sonraki aşamada XXI. Yüzyılın ortalarına kadarki süre içinde siyasi varlığına son verileceği apaçık ortadadır.”
“DÇB’nin 2010 nüfus sayımında kullanılmak üzere kendilerini Çerkesler’in alt etnik gruplarından sayanların tümünün Çerkes=Adige olarak yazılması için yaptığı başvuruya Rusya Bilimler Akademisi’nin 25 Mayıs 2010 tarihinde verdiği cevapta; “…Çağdaş araştırmalar Ubıh, Şapsığ, Adige, Çerkes ve Kabardeyler’de etnik özbilinç ve geleneksel kültür temelinin ortak olduğunu ortaya koyar. Bu da adı geçen grupların tek bir Çerkes ( Adige ) üst Ulusunu ( Kimliğini ) oluşturduğunun kanıtıdır.”diye sözetmektedir.
Bunun üzerine, DÇB, 2010 yılında yapılacak ulusal nüfus sayımı ile ilgili olarak Adige Xase’lere yaptığı 5 Ekim 2010 tarihli çağrıda özetle şöyle demektedir;
“…Etnik isimlendirme ve geleneksel kültürel ögeler ( Ubıh, Şapsığ, Adıgey, Çerkes ve Kabardey’ ) ortaktır.Sözkonusu alt etnik gruplar anadilde bir isimlendirmeye “Adige” ismine sahiptirler…”, “…DÇB tüm bu alt etnik grupların Rusça “ Çerkes “ olarak(doğru) isimlendirilen ulusu oluşturdukları prensibini desteklemektedir. Bu yaklaşım derin tarihi köklere sahiptir. Ulusundan her fert, alışık olageldiği etnik grupların lokal isimlendirmelerini (Şapsığ, Ubıh, Adigeyli, Kabardeyli v.b. ) terk etmeye,yetersiz bigilendirme ve düşünsel atalet nedeni ile hazır değildir. Fakat bu onların Çerkes olmadığı veya Çerkes ulusunun bir parçası olmadıkları anlama gelmez…”
“Adige halkı, tarihsel süreçte kendi aidiyetiyle dünyaya gerçek kimliğiyle kendini tanıtamadı. Rusya’nın “böl-yönet” politikası paralelinde Türkiye’de ve diğer ülkelerde( beklide farkında olmadan ) bu felsefeye uygun olarak faaliyette bulunan Kafkas Dernekleri yönetimleri de olaya ( Adigeliğe ) sahip çıkamamışlardır.”
“Adigeler’in bir millet olarak kalabilmesinin üç ana saç ayağı vardır:
1) Adiğeğır ( Adige kültürü ).
2) Adiğebzer ( Adige dili ).
3) Adiğe Xuekır ( Adige vatanı ).
Adige sofrası Ane , üç ayaklı olmazsa yıkılır. Biri eksik olursa olmaz. Üçüne de gerek ilgi ve önem gösterilmelidir.”
II. BÖLÜM Konferansın bu bölümünde yazar Mahmut Bi “ Çerkes “ kavramına değindi.
“Çerkesler, tarihin çok eskiden beri tanıdığı ve değişik adlarla tanıttığı Adige toplumudur. Çerkes adı, daha önceki dönemlerde verilen adlar gibi, başkaları tarafından Adige toplumuna verilen bir isimdir.”
“Nitekim sözünü ettiği yüzyılda, Kiev Rusya’sının ilk kuruluş dönemine rastlayan ve Adige halkıyla Ruslar’ın tarihsel mücadelelerinin ilk başlangıcını teşkil eden ( 1022-1023 ) yıllarında Kiev Rus Prenslerinden Mistislav’ın Kerç Boğazının Adige ülkesi tarafındaki kıyısında bulunan Tama Tarkha Taman( Matrika ) kenti ve bağlantılı topraklarını ele geçirmek için, ünlü Adige kahramanı Ridade ile güreştiği bireysel mücadeleden sonra, Ukrayna ve Rus dökümanlarında Kassogh’lardan “ Tcherkesses “ veya “ Tchirrakesses “ diye sözettikleri görülmektedir.”
“Kiev’in hemen güneyindeki Dinyeper nehrinin kıyısındaki “ Çerkassy “ kentinin de bu olaydan sonra kurulduğu kabul edilmektedir. XIII.yüzyılın başında ilk kez “ Çerkes “ terimi, 1230 yıllarında yazılan “ Alton Toba “ adlı kronolojide “ Serkesut “ şeklinde geçmektedir.Aynı yüzyılın ilk yarısında 1240 yılında yazılan “ Moğolların Gizli Tarihi “inde, Cebe ve Subotay komutasındaki Moğolları kuzeyde bulunan onbir kabile, devlet ve halka karşı gönderildiğinden; Büyük İdil ve Cayak ( Yayık-Ural ) nehirlerini geçerek Kiva-Men-Kerman (Kiev ) şehrine kadar yürümeleri emredildiğinden sözedilmektedir. Onbir kabile veya halktan birisi “ Serkesut “ diye zikredilir ki, buda Adige halkına işaret etmektedir. Ayni yüzyılda, Papa IV. Innocente’in Altınordu İmparatoru Batuhan nezdine İtil’e(Astrahan) 1245 yılında gönderdiği elçi Jonnes de Plano Carpini’nin, bu görevden döndükten sonra kaleme aldığı “ Historica Mon;lorum “ adlı kitapta, Alanlar’ın güneyinde yaşadıklarını tesbit ettiği halklar listesinin başında “ Çirkas “ adı altında Adigeleri kaydetmesiyle geçmiştir.”
“Guillaume de Rubrıque, daha önce Adigeleri tanımlamak için Kerkis terimini kullanıyordu. Artık O da bunları tanımlamak için “ Çherkis “ diye sözetmektedir. Etnografya ve tarih uzmanlarından N.G. Volkova ve V.M. Atalikov, “ Çerkes “ teriminin Türkçe’den kaynaklandığında hemfikirdirler. V.M. Atalikov, “ Çerkes “, “ Jarkaz “ ve “ Çerkesya “ terimlerinin menşeini Kırım Hanlığı’na bağlar. Atalikov, “ Çerkesya (ya da Jarkazya)” terimine XIII.yüzyılın ikinci yarısından önce rastlanmaz. O tarihe dek “ Zikhya “ adı kullanılmaktaydı.
Tatarlar göçebeydi. Ancak Zikhler toprağa bağlıydılar. Bu da, (Jar=Çer= Toprak ve Kaz=Kazmak, kesmek, bellemek, işlemek’ten ) Türki dillerde( Jarkaz ) olarak ifadesini bulmuştur. Dil bilim teorisine göre ve bir ölçüde de Türkoloji’de J ve dj fonemleri ve Z’nin, yerine göre Ç ve S’ye dönüştükleri bilinmektedir. XIII.yüzyıl ortalarından itibaren Arap kaynaklarında, ardından İran ve Batı Avrupa eserlerinde, XIII. Yüzyıl sonlarından başlayarak Rus kaynaklarında da Çerkes adına sıkça rastlanır. Sonraki yüzyllara ait literatürde Adigeler’le ilgili olarak en yaygın ve geçerli etnik ad “ Çerkes “ adıdır.
XIV. yüzyılda 1331 yılına ait Çin Kralı Shi Ta Tien’in haritasında ise Alan ve A-SZ’lara komşu olarak ülkesinin de “ Circassie “( Çerkes ) ülkesi olduğu anlaşılmaktadır. Çin kaynağında da şimdiki Çerkes adına en yakın tarzda kaydedilmiş bulunan bu isim, Ortaçağın sonucunu noktalayan 1453 tarihinde İstanbul’un fethinden sonra Kırım Hanlığı’nın Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmasıyla başlayan Osmanlı-Kırım ilişkileri, “ Çerkes “ adının ilk defa Kırım Tatarları tarafından Osmanlı yazılı kaynakları ve Türk diline aktarılmasıyla Anadolu’da da ayni tarzda “ Adige “ adı yerine kullanılmaya başlanmış; XV. Yüzyıl başları ve XVI. Yüzyıl arası dönemde ise, Çerkes etnik adından “ Çerkesya” şeklinde coğrafi ad türemiştir.Ortaçağın sonuna doğru Çerkezistan’dan Ortadoğu ülkelerine, özellikle Mısır’a yönelen yoğun insan akını, burada giderek etkinleşen bir Çerkes( Adige ) kolonisini meydana getirmiştir. 1382 yılında Kahire’nin “ Kal’-a tül-Cabal “de nüve halinde kurulan “ Memluk Minal-Asva’l Çerakise “ örgütü giderek güçlenerek “ Çerkes Mısır Sultanlığı”nın kurulmasına kaynak olmuştur. Böylece Adige ülkesi dışında Mısır’da “ Çerkes “ adı ilk defa Uluslar arası platforma yansımış oluyordu.”
“Osmanlı İmparatoru Yavuz Sultan Selim’in Süriye’de Halep yakınındaki Mercidaabık’ta 1516’da, Kahire’nin Ridaniye mevkiinde 1517’de kazandığı savaşlardan sonra, Mısır ve Süriye topraklarının Osmanlı topraklarına katmakla birlikte, Çerkesler’in Mısır’daki etkinlikleri Napolyon’un 1798 yılında başladığı Mısır seferinin sonuna kadar sürmüştür. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın(1769-1848) iktidar döneminde 1811’de Kahire’de Memluklulara yönelik katliamından kurtulabilenler ise, dillerini ve kültürlerini unutmuş olarak Libya’nın Mısrata ve Ra’su Abide’de Çerkes aşireti olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.”
“1394-1427 yılları arasında Kafkasya’yı ziyaret eden Alman seyyahı Johann(Hans) Schiltberger, “ Sygun “lara Türkler tarafından “ Tscheras “ dendiğini belirtmekte ve Çerkesler’in Zikh dilinde ( Adige dilinde ) konuştuklarını yazmaktadır. Yine onun çağdaşı olup, 1404 yılında Kafkasya’yı ziyaret eden John de Galonifontibus’a göre; “ Zigya’nın(Ziguia) bir başka adı da Turkasya ( Turquasya ) yada Çerkesya’dır. Çerkesya veya Çekezistan o dönemde hemen hemen tek etnikli bir bölgeydi. Abazalar( Aşuwalar-Aşkaruwalar ) ve Karaçay-Balkarlar o bölgeye XIII.-XIV. Yüzyıllardan itibaren yerleşirken Nogaylar’ın bölgeye yerleşimi ise daha sonraki yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Bu nedenle, sözkonusu bölgede yaşayan halka “ Çerkes “ dendiğinde, bölgede yaşayan başka gruplar mevcut değildi. Çerkeslerle aynı coğrafyada yaşayan Abazalar, Karaçay-Balkarlar, Nogaylar bile birçok kaynakta Çerkesler’den ayrılır. Daha uzak coğrafyalarda yaşayan Osetler’e, Çeçenler’e, Dağıstan Bölgesi halklarına tarihte “ Çerkes “ dendiği iddiasının hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda da “ Çerkes “ adı altında, farklı örnekler olsa da genel olarak belli bir halk, yani çeşitli kabilelerden oluşan Adigeler kastedilmiştir.”
“XVI. yüzyılın başında, 1502 yılında Kuzeybatı Kafkasya’da tetkik gezileri yapmış bulunan Giorgio Interianno, gezi sonunda kaleme aldığı , sözkonusu kitabında; Zikhler’in örf ve adetlerini açıklamasına başlarken şöyle der; “ Zychie, in Lingua volgarı, Grece et Latina cosichimati, et da Tartari et Turchie diamundati Circassi et in loro proprio linguaggio apellati Adige .”Bu paragrafta görüldüğü gibi, Interianno, Tatar ve Türkler’in de “ Circassi “ dedikleri toplumun, kendilerini “ Adige “ adıyla tanımladıklarını belirtmektedir. Bundan sonra “ Çerkes “ ve “ Circassiens “ adları, XVI. Yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Kafkasya üzerine yöneltilen ve sonu gelmeyen baskı ve saldırılarıyla dünya siyasal platformlarının güncel konuları arasına girmiştir.”
“Kabardeyler’in de dahil olduğu Adige kavmi batı ve doğu olarak XV.-XVI. Yüzyıllarda iki büyük gruba ayrılmışlardır. Ayrılmanın ardından geçen zaman içinde, eskiden tek halkı(Adigeleri) oluşturan bu iki grubun kültüründe ve dilinde belirli farklılıklar meydana gelmiştir. Özellikle dilde oldukça değişiklikler olmuştur. XVI. Yüzyılda Rusya literarüründe “ Çerkesov “ , resmi yazışmalarda da “ Çerkasiy “ diye geçerdi. Maddi ve manevi kültürleri aşağı yukarı ayni olan bu grupların hepsi kendilerine “ Adige “ derler. Ve tek bir halk oluşumu süreci oldukça uzamıştır. “ Çerkes “ terimine dahil edilen Kabardeyler, Ruslarla iyi ilişkileri sayesinde ve güçlü tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile Kuzey Kafkasya’nın en önemli politik gücü haline geldiler. Kabardey feodalizmi bir “ Cumhuriyet “ olarak adlandırmak mümkündür. Nitekim “ Pshığa “( Feodal beylik )’nın babadan oğla geçmemesi, üç ayrı parlemento tarafından seçilmesi sözkonusudur.
“ Pşı Xase “, “ Work Xase “ ve “ Lıhıhıuk’ol Xase “ ülke için önemli kararlar alan ve büyük bey ( Pşışhua ) Pşımyapşıj’ı seçen meclislerdir.”
“XV.yüzyıldan itibaren XVIII. yüzyıllara kadar Kabardey şivesi uzun süre Kuzey Kafkasya’nın Uluslar arası dili olarak kullanıldı. Kabardey Prenslerinin adet ve töreleri ve onların aristokratik davranış kuralları konusu halkların hakim sınıflarında özenilmeye ve örnek alınmaya başlandı. Kabardey giysileri, müziği, dansları, şarkıları bütün Kafkasya’ya yayıldı. Özellikle, XV. Yüzyıl başları ve XVI. Yüzyıl arası dönemde Çerkes etnik adından Çerkesya ( Çerkes yurdu, Çerkes ülkesi ) şeklinde coğrafi ad türemiştir. Adige halkına verilen “ Çerkes “ adı, benzer nitelikli diğer grupları da kapsayacak şekilde kullanagelmiştir.”
“Çerkes sözcüğünün kaynağına ilişkin Folker tarafından ileri sürülen teori, Türkçe ve Farsça yardımıyla türeyen “ Çerikes “, XVI.yüzyıl sonu ile XVII. Yüzyıl başlarında bir gezgin olan ve “ Karadeniz ile Tataristan’ın Betimlenmesi(1634)” adlı kitabında; “ Çerkeslerin kanlarının asaletiyle övündüklerini, Türk’ün de onlara, mert atlı savaşcı anlamına gelen ( Çerkes Sipaga ) adını vererek büyük saygı gösterdiğini “ yazan Emiddio Dortelli “d’Askoli tarafından da teyid edilmiştir.”
“Birçok otoritenin Çerkesler’le ilgili tartışmaları sırasında bunu referans olarak almalarına rağmen Ernest Chantre “ Kafkas Antropolojisi Üzerine Araştırmalar “ adlı eserinde; Çerkesler’in M.Ö. 500 yıllarından itibaren tarih sahnesine çıkan antik bir millet olduğunu belirtmektedir. “ Çerkes “ adının nereden kaynaklandığını açıkladıktan sonra, şimdi de bu terimin anlamı üzerine ileri sürülen ve birer söylentiden ileri gitmeyen görüşlere bir göz atalım: M.F.Şöenü; “ Çerkeslerin Aslı “ adlı eserinde, “ Çerkes “ terimi ile ilgili olarak ileri sürülen çeşitli görüşleri inceledikten sonra, bu terimin tıpkı Adige( Adighe ) de olduğu gibi, ilahi ve dini bir kavram olduğunu ve güneşin torunları anlamını taşıdığını iki örnekle açıklamaktadır;
1) “ Çerkes “ veya “ Sirkasiyen”( Circassiens ) tamamı millidir. Adige’nin dayandığı ( Aete )’nin yani güneşin oğlunun kız kardeşi anlamındadır. Bununla birlikte, O büyük mabudun kızı ve tıpkı erkek kardeşi gibi tanrılar ailesine mensup “ Girse “ veya “ Kirke “’nin adından türetilmiştir. Böylece, Çerkes veya Sirkas yine güneşin oğlu anlamına gelir.
2) Çerkes veya Circese deyimi, bir çok eski zamanlardan beri Trakya’da da kullanıldığını biliyoruz. Eski tarihler, onlara ( Sarake ) veya ( Cerake ) diyorlar. Çerkesce ile ifadelerinde( T’har-Ague ) Tehareke, Yunanca söylenişi ile Çerake’dir. Anlamı da tanrının torunları yani ölümsüz oğlu ölümsüzler demektir. Çünkü, Çerkesce’deki Teha ( T’ha ) Yunanca’daki Dios kavramı karşılığıdır.
D.Ahsen Batur, N.M. Budayev’in “ Memluk Tarihinden Bir Yaprak ( Kim bu Çerkesler )” adlı eserini takdim ederken, Çerkes adı üzerinde duruyor ve “ Çerkesler “, Kıpçaklar’ın en yakın akrabası olan bir Türk kabilesidir ve Batı Kazakları’dır. Hatta Kabardey halkının Oset( Asetin ) dilindeki “ Kasog “ ( Kaşgun ) adı da buradan gelmektedir.” Diye sözetmektedir. Bu görüşe ek olarak, Z.V. Ançabadze’nin bir Gürcü Vekayinamesinden yaptığı şu cümle çevirisi önemlidir,” Kıpçaklar Çerkestir.” D.Ahsen Batur, adı geçen eserde, D.P.Ivanov’un “ Karakalpaklılar’ın Tarihi “ adlı eserinde, Ortaçağda Rusya’daki Karakalpaklılar’ın diğer adının “ Çerkes “ olduğunun kaydedildiğinden sözetmektedir.”
“N.Luxembourq, “ Ruslar’ın Kafkasya’yı İşgalinde Ingiliz Politikası ve İmam Şamil “ adlı eserinde, bu konuda şöyle diyor; “ Çerkes adının çıkışı pek bilinmemektedir. A.Namitok,” Çerkesler’in Kökeni “ adlı eserinde, Mengrelyalılar’ın Çerkesler’e “ Kaçak “ adını verdiklerinden sözediyor. Bu kelime Rus kayıtlarında rastlanan ifadesine yakınlık arzetmektedir. Yine Namitok, Rus kaytıtlarında Peçenekler için “ İassi “ adının kullanıldığından sözediyor. Ruslar “ İassi “ ile “ Kosaklar”’ı ayni anlamda kullandıklarından Peçenekler’in Çerkesler ile ilgili olduğu ileri sürülebilir.” Diye sözetmektedir.”
“Arsen Avagyan ise, “ Çerkesler “ adlı eserinde, aynı şekilde “ Çerkes “ terimi konusunda sayısız teori ve açıklama içinde, dayanakları diğerlerine göre daha sağlam olan üç kuramı( Grek yada Greko-Latin, İran ve Türk-Tatar) inceledikten sonra nihai görüşünü şöyle açıklar:
“ XVI.-XVII. Yüzyıllarda “ Çerkes “ terimi oldukça yaygınlık kazanmış ve asıl Çerkesler’le( Adigeler’le ) akrabalık düzeyleri dikkate alınmaksızın bütün Kuzey Kafkasya Halklarını tanımlamak üzere kullanılmaya başlanmıştır. “ Çerkes “ teriminin etnik olarak Türki kaynaklarla bağlantısı olduğu, yayılmasını da Kırım Hanlığı ile Osmanlı İmparatorluğu’nun sağladığı tezi gerçeğe daha yakındır. Kayıtlarda “ Çerkes “ terimine ilk kez XIII. Yüzyılda rastlanır.”
“Ayrıca, Çerkes teriminin, Kuzey Kafkasya’nın savaşkan Dağlı Halkları’nın( Kafkaslılar’ın ) ve boylarının benzer yaşam biçiminin öne çıkardığı daha çok sosyal ya da coğrafi bir anlam içerdiği de ileri sürülebilir. Başta sadece Adige halkına yakıştırılan Çerkeslik ( Adigelik ) sonradan bütün Kuzey Kafkasya Halklarına( Kafkaslılar’a) mal edilmiştir.”diyor. Gerçekten de, XVIII. yüzyıl ve XIX. Yüzyılın ilk yarısı arasında tarih literatüründe bazen yanlış olarak, Kafkasya ve dışında yaşayan halklara da Çerkes demişlerdir. Kafkasya araştırmacısı V.K. Gardanov şöyle yazmıştı: “ XIX. Yüzyıl başlarında Çerkes adının çok geniş bir şekilde yorumlanışı ve coğrafyanın tamamını kapsaması, açık bir realiteye dayanıyordu. Çünkü o sırada Adigeler, komşu halkları etkileyen ve her yönüyle bölgenin hakimi olan bir etnik güç oluşturuyordu. Onlar Kuzey Kafkasya’nın en önemli halkını temsil ediyorlardı.” Diasporada belirli bir grubun “ Çerkes “ teriminin içine Kafkasya’nın tüm halklarını ekleyerek, genişletilmiş bir yorumu getirme çabaları, politik açıdan yanlış olduğu kadar, gerçeğe uymuyor.”
“XIX.yüzyıldan sonra, yani Çerkesler’in Kafkasya’dan sürüldükten sonra Kafkas Halkları’nın tüm temsilcileri için “ Çerkes “ terimininin kullanılmasının tek nedeni Kafkasya’dan sürgün edilenlerin ezici sayısal çoğunluğunu asıl Çerkesler’in ( Adigeler’in ) oluşturduğundan kaynaklanıyor. Tarihte yabancılar tarafından verilen çeşitli adlar meyanında, XI.yüzyıldan itibaren dünya literatüründe yeralan “Çerkes” tanımlanmasından da anlaşılacağı üzere, Adige toplumu kastedilmiştir.”
Mahmut Bi
Çerkesya Araştırmaları Merkezi-ÇAM
Diğer Haberler