Prof Dr JOHN COLARUSSO İLE SÖYLEŞİNİN GENİŞ BİR ÖZETİ - 5 -

#5954 Ekleme Tarihi 20/09/2020 03:02:31

( Tamamını Kafkas Dernekleri Federasyonu Youtube kanalında sesli ve görüntülü olarak izleyebilirsiniz. )

Ayla Bozkurt Applebaum: Nart Mitolojileri ile Yunan Mitolojisi arasındaki ilişkiyi biraz daha açabilir misiniz?

John Colarusso: Bu konu Adrianne Mayor ile yazdığımız Yunan vazolarındaki anlaşılmaz yazıların çevirisiyle ilgili makalemizle bağlantılı. Bir vazonun üzerinde bir “Kaz Hikayesi” vardır. Ellerinden bağlanmış bir adam görülüyor. İskit kıyafetleri giyen bir başka adam tarafından kamçılanmak üzereyken resmedilmiş. 

Yunanlılar İskitleri çalıştırırlardı. İskitler o çağdaki Yunan giysilerinden çok farklı ve bugün giydiğimiz pantolon ve ceketlere benzeyen giysiler giyerdi. Biraz ötede duran ve kucağındaki ölü kaz bulunan yaşlı bir kadına benzeyen biri var. Adam “kazı ben çaldım” gibi bir şey der. Kadında bunun cezasını çekeceksin der. 

Bu bölümler Yunanca, okuyabilirsiniz. Suçluyu cezalandırma hazırlığı yapan adam bundan sonra “Noraretteblo” der. Bu da yazılmıştır. “Noraretteblo ” sözünde –r iki kez art arda geçer. Bunlar aslında fiilin içinde geçen “y” sesleri. “No” kısmı buradan uzakta demek. Sözcüğün “owu” kısmı Abazaca Bzıp diyalektinde fiilerde hala bulunan bir ses. Sözü söyleyenin bahsedilen fiilin ifade ettiği eylemden duyduğu hayret duygusunu belirtir. Sözcüğün bu kısmı bugünkü Çerkescede yok ama sıralama olarak sözcükteki yeri orası. 

Cezalandırılmak üzere olan adamın etrafı çevrili bir alana gizlice girip kaz çaldığı anlamına gelen bazı şeyler söyler. “İnanır mısnız?” diye hayretle sorar. “Taa orada”, “inanır mısınız?” Yani polis, vereceği cezayı meşrulaştırmak için tarihi bir Çerkesceyle konuşur. Üzerinde o dönemde step halkları ile yakın ilişkisi olan Çerkeslerin giymiş olmaları gereken bir giysi var. 

Yunanlılar, Çerkeslerle ticaret yapardı. Yunanların Karadeniz'in doğu yakası için kullandıkları sözcük olan Kolkhis ya da Kolcis, Çerkeslerin “Kuilha” ya da “Kuilsha” (Kuşha) sözüyle ilintilidir. Şha baş demek ama Kuşha tepelik dağlık bölge anlamına geliyor. Orjinali “sha” değil “slha” idi. Eski Yunancada bu Kolkhis ya da Holkis gibi bir şeye dönüştü. 

Bunun böyle olduğunu biliyorum çünkü bugün Çerkesçede sizin baş ya da tepe için kullandığınız sözcük Ubıhça “slha” idi, “slh” ile kullanılırdı. Burada Ubıhçanın yardımı oldu. Çok yakın ilişkileri olduğunu düşünüyorum. Kültürel, muhtemelen genetik açılardan etkileşim vardı aralarında. Aralarında evliliklerde oluyordu. 

Bazı açılardan, 19. Yüzyılda yaşanan etnik temizlikten önceki Çerkes kültürüyle ilgili anlatılanlara baktığınızda, Sparta’yı hatırlatır. Öyle bir niteliği vardır. Yunanlar kadınlara iyi davranmazdı ama Spartalılar iyi davranırlardı. Ve tabi ki çok savaşçı bir halktı. 

Çerkesler de öyledir. Savaşçı bir halktır ve kadınlara iyi davranırlar. Yani Spartalılar ya da Dorialılarla, ki Spartalılar Dorialı Yunanlardır, Çerkeslerin arasında kültürel bağlar vardır. 

Bence bu mitlerde de kendisini gösterir. Tek gözlü Sayklops örneğin, Çerkeslerin Nart Destanlarında ki Yinıjj de tek gözlüdür. Dağın tepesindeki dev George Şaraşidze yalnızca bu konuda kitap yazmıştır. Bu esasında bir Kafkasya mitolojisi teması olsa gerek. Bence çok yakın kültürel ilişkiler içindeydiler. 

Ben Çerkeslerin müthiş bir adaptasyon becerileri olduğunu düşünüyorum. Bir kültüre kolaylıkla uyum sağlayabiliyorlar. Ancak bugün Çerkeslerin bu becerileri biraz kendi aleyhlerine işliyor çünkü asimilasyon çarkının daha hızlı dönmesini sağlıyor. 

Mitoloji çalışmalarında bir çok soru olduğunu düşünüyorum. Antik çağ hakkında bir çok soru var. Hatta Ortaçağ İtalya’sı ve benzeri konularda bir çok soru var. Bilim insanlarının cevaplayamadıkları sorular var. Bunun nedeni Çerkeslerin bilim insanlarının çoğu  tarafından görülmüyor olmasıdır. 

Örneğin, Viacheslav Chirikba’nın Leonardo da Vinci’nin annesiyle ilgili ilginç bir çalışması var. Annesinin Çerkes bir köle olduğunu söylüyor, Maria. İddiasını inandırıcı bir şekilde açıklıyor. Tabii bir de Korkunç İvan’ın eşi var o da Çerkes’ti.

Amazonlar da var. Amazonlar kimdi? Amazon, Çerkesce bir sözcüktür. Orman Ana demektir. 

Abazaların – Çerkeslerin kadınlardan oluşan savaşçıları mı vardı? İster Ortaçağ İtalya’sı olsun, ister Rusya Tarihi veya Antik Yunan, havada kalan bazı şeyler var. 

Hatta Antik Hindistan’a gittiğinizde dahi kayıtlardaki en eski kitaplardan olan Veda’lardan, Rigveda’da geçer. Veda, İngilizce “wit” (zeka) kelimesi ile aynıdır. Burada “bilgi” anlamına geliyor. Rig ise “gümüş” anlamına gelir. Latincede gümüş, parlayan, ışık saçan demek. Rigveda “ışık saçan bilgi”…

Fırtına Tanrısı ile bir ejderha arasında büyük bir savaş vardır. Fırtına Tanrısının adı “Indra”, Abhazcadır ( a-yn-ra ) “büyük olan” demektir. Vritra ise insanları sıkıp boğarak öldürür. Kökü, sıkıntı duymak, sıkıntı vermekten gelir. 

Ama burada gerçekten insanları sıkıp boğarak öldürmek var, psikolojik değil. Burada kimsenin anlamlandıramadığı tuhaf dizeler var. Veda kültürü üzerinde çalışanlar bunlar üzerinde nesiller boyunca tartışmıştır. 

Örneğin, Rigveda’nın dizelerinde Indra’nın karanlıkla arkadaşmış numarası yaptığından veya yiğitliğinden bahsedilir. Sosruko ve Totreş’i alırsanız, Totreş karanlıktır. Sosruko, savaşı geciktirmek için onunla arkadaşmış numarası yapar. Yiğitlikle ilgili de bir kahraman var; Batraz. Dağlardan indirilen bir kurgana gömülen ve dirilen Batraz. Kurganın temel direğindeki büyük kılıcı da Batraz alır. Büyük kılıcı oraya yerleştiren ise İskandinav Tanrısı Odin’dir. Onunla bağlantılıdır bu. Diriliş temasıyla bağlantılıdır. 

Batraz, Pşı Marıko’yla savaşmaya gönderilir. Burada ki –mar kökü, Avrupa dillerinde ölmek/öldürmek fiilinin köküdür. Yani, Ölüm Prensini yener ve mezardan Hz. İsa gibi tanınmaz bir halde döner. Dirilen Batrazı tanıyamazlar. Nartların şölenine geldiğinde tanınmaz haldedir. Batraz, bir ceset gibi görünmektedir. Saçları ve cildi tiksinti vericidir. 

İşte bunun gibi şeylerle bir anda her şey yerli yerine oturuyor. Hikayelerin tamamını öğreniyorsunuz. Bu kısa satırlar, anlatılanların eksik parçalarını tamamlıyor. Bunlar Nart Destanları'nda var. 

Bilim dünyasında bu bulmacaların uzun süre çözülmemiş olması bence Rusya’nın özellikle de Sovyetler Birliği’nin burayı Batı için görünmez hale getirmesiyle ilgili. Bir blokun içinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda, Türkiye’de tuttu. Bu sorunları ve meseleleri bilenler bile temas kuramadı. 

Batılı bilim insanları bu materyallere ciddi bir şekilde bakmaya başladıkları zaman anlaşılacak, çözülecek ve ilerleme sağlanacak muazzam sayıda konu var.  Bu konuda haklı çıkacak kadar uzun yaşarım umarım. Birkaç hafta içinde 75 yaşına giriyorum. 

Bakalım, göreceğiz.

Çerkesya Araştırmaları Merkezi-ÇAM
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks