#384 Ekleme Tarihi 04/07/2011 12:04:11
04 Temmuz 2011
13 Haziran 1861’de Soçi vadisinde Adıge ve Vıbıhların temsilcileri toplanmıştı (**). Toplantıda Kuban yöresi halkının bir“Ulusal Meclis” çatısı altında birliğinin (-devletinin-) kurulması kararı alınmıştı. Birliği yönetmek üzere oluşturulan 15 üyeli bu yeni oluşuma (konseye ya da devlet örgütlenmesine) “Büyük Bağımsızlık Meclisi” (Шъхьафит зэфэсышху) adı verildi. Meclis, temsil ettiği yöreyi (kray’ı) 12 ile (okrug’a) (kadı) ayırdı. Her il için sekiz müftü, sekiz yargıç ve muhtarlar(старшина;yöneticiler) atadı. Dağlıların kurduğu bu devlet (правительствo) bağımsızlığı koruma kararı aldı ve seferberlik ilan etti. Dağlıların bağımsızlığını yok etmek için saldıran Rusya’ya karşı Türkiye ile Batılı devletlerden yardım istendi. Ancak hiçbir dış yardım alınamamıştı.
Dağlılar korkunç Rus saldırılarını bir başlarına karşılamak zorunda kalmışlardı, Adıgeler Avrupa’nın en büyük ve en vahşi ordusu ile boğuşmak durumundaydılar. Bu azılı ordunun yakıp yıktığı yerler, orduyu izleyen çapulcu Kazak ordusunun talanına bırakılıyordu.
Savaşın son yıllarında Rus Çar'ı, maiyeti ve kan dökücü generalleri Adıge toprağını zapt edip yağmalama, Adıge ulusunu yok etme (soykırım) niyetlerini belli etmeye başlamışlardı. Ancak yüzyıllardan beri bağımsızlıkları için canlarını vermekten kaçınmamış olan Adıgelere boyun eğdirmenin öyle kolay bir şey olmadığı, Çar’a da ordusuna da gösterilmişti.
“Çerkes Büyük Özgürlük Meclisi”nin (Великий меджлис вольности черкесской) ikinci toplantısı (зэфэс) Rus Çar'ıII.Aleksandr’ın Kafkasya ziyareti sırasına denk geldi. Meclis’in ikinci toplantısında savaşı durdurma ve Çerkesya ile Rusya arasında oluşacak olan yeni statüyü belirleme konusu ele alındı. Ancak, Meclis toplantısının Çar’ın gelişine rast getirilmiş olduğunu da söyleyemeyiz. Meclis, cephelerde direnen Adıge Ordusu askerleri ile ilgili sorunları ve diğer konuları görüşmek üzere, Çar’ın ziyareti öncesinde toplanmıştı. Meclis’in yapısı, çalışma düzeni ve savaşı en kısa yoldan sona erdirme gibi sürdürülen çalışmaları değerlendirmek ve çıkış yollarını araştırmak, vb Meclis’in ana amaçlarını ve gündemini oluşturuyordu. Kafkasya’da Taman limanına gelecek olan Çar’ı karşılayacak olan Adıge delegasyonunun Çar’la görüşeceği konular da görüşülen konular arasındaydı. II.Aleksandr Meclis’e ilişkin duyduğu şeyleri pek umursamıyordu. Çar’ın görüşmeden beklediği şey, görüşecek taraflardan biri olan Adıgelere, Rusya’ya boyun eğmelerinin kaçınılmaz olduğunu (-başka şanslarının kalmadığını-) kavratmaktı. Adıgeler Çar’la buluşmada, Karadeniz kıyısında yaşayan Adıgelerin göçe zorlanmamaları ve savaşın biran önce durdurulması talebinde bulundular. Çar talepleri kabul etmedi ve tüm nüfusun dağları terk ederek, Kuban Irmağı boyundaki bataklıklı ovalara yerleşmelerini ya da Türkiye’ye göç etmelerini buyurdu. O tarihten önce de, göç (deportasyon) konusu, Kırım Savaşı’nın (-1853-1856-)hemen ardından, 1857’de Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin tarafından da gündeme getirilmişti. Danışman ve tarihçi General Fadayev de Rusların asıl niyetini ağzından kaçırmıştı: “Rusya Kafkasyalıları değil,Kafkasya’nın kendisini (-Sadece Kafkasya toprağını-) istiyordu”.
Meclis, zaten bir meclis kurmamız gerekiyor ya da Kırım Savaşı’na katılan devletlerin dikkatini çekmemiz gerekiyor gibi bir anlayışla kurulmamıştı. Meclis’in kurulması, çalışması ve amaçları çok büyük bir önem kazanmış bulunuyordu: İlki, Doğu Kafkasya’da 1859’da Şamil’in General Kont Baryatinski’ye teslim olması üzerine, Çerkesya'daki naibi Muhammed Eminde silah bırakmış ve Rus ordusuna teslim olmuştu, bu gelişmeler nedeniyle savaşın seyri de değişmişti. Batı Kafkasya’daki (-Çerkesya'daki-) 300 bini aşkın Rus askeri ile 100 bini aşkın Kazak ordusu, hep birlikte Adıgelerin üzerine sürülmüştü. Avrupa’da bu denli çok sayıda askeri olan başka bir devlet daha yoktu.
İkincisi, Rus Çar'ı, Kırım Savaşı yenilgisini Kafkasya’da kazanacağı “kolay” bir başarı ile örtme (gizleme) gibi bir fırsatın doğmuş olduğunu da düşünüyordu, kan akıtan askerler ve militaristler de bunuı istiyorlardı. Ruslar, Kafkasya’yı ele geçiremeseler bile, o yerleri tahrip etme ve Kafkasyalıların kökünü kazıma (soykırım; лъэпкъгъэкIод) ve bir soykırım savaşını (лъэпсэич зао) sürdürme fırsatını yakalamış bulunuyorlardı.
Üçüncüsü, Batı Kafkasya’da toplanmış olan bu koca ordu, ciddi bir harekatı yürütecek güç ve donanıma sahipti. Adıge Meclis’inin her yüz aile üzerinden beş asker tertibinde kurduğu Adıge ordusu ise yetersizdi, erler askeri eğitim görmemişlerdi ve modern silahlardan yoksundular. Modern savaş tekniklerine göre eğitilmiş ve donatılmış olan, top ve tüfek mermileri yağdıran koca bir ordu ile vur kaç yöntemlerine dayanan bir savaş yapma dönemi artık sona ermişti.
Dördüncüsü, karşılaşan iki tarafın ordusunun biri ilerliyor, büyüyor ve moral buluyor, diğeri (-Adıgeler-) ise durmadan geriliyor, sıkıntı ve yokluk içine düşmüş bulunuyordu. Adıgeler ne denli inatçı ve yiğitçe direnseler bile, asker sayısında bir azalma ve gerilme yaşandığı ortadaydı.
Beşincisi, Rusya, bu sorunu (-Adıge sorununu-) çözmekle, kendi iç sorunlarını daha hızlı çözme, kölelik (serflik)kurumunu kaldırma, böylece ülke içindeki yangını söndürme fırsatını da yakalamış olacaktı. Çar ve maiyeti, Kafkasya’da yerli halktan yağmalanacak ve ele geçirilecek olan toprakları, azat edilecek köle köylülere (крепостной) dağıtmayı, o insanları o yerlere yerleştirmeyi planlamıştı, böylece köle köylülere, savaşmayı gerektirse bile, bir gelecek umudu vadedilmiş oluyordu. Kafkasya’yı boşaltma (-etnik temizlik yapma-) işini üstlenmiş olan Kazak Ordusunun durumu da iyiydi, toprağı, köyleri talan ve tahrip etme dışında, Rus ordusuna kılavuzluk ediyor, sınırları koruyor ve merkezin emirlerini eksiksiz olarak yerine getiriyordu.
Altıncısı, 150 yıl süresince bir tutuşan, bir sönen/durulayan savaş, özellikle son 35 yıl boyunca savaşmak zorunda kalmış olan Adıge ulusunun gücünü, nüfus ve ekonomisini, dayanma sınırının uç noktasına getirmişti. Ulusun birliği de büyük bir çöküş süreci içine girmiş, disiplin ya da dayanışma ruhu zayıflamıştı.
Meclis’in açılmasından sonra Novosvobodni Yaylasında, Vıbıh Komutanı ve Meclis Başkanı Berzeg Gırandıko Hacekomutasında 5 bin dolayında bir Adıge askeri toplanmıştı. Askerlerin Çar II.Aleksandr’ın ziyaretini beklemekte olması, işin vahametini ve gerçek durumu belli ediyordu.
Adıgeler II.Aleksandr’a yol verdiler. Çar, maiyeti ve muhafızları ile birlikte, hiç bir engelle karşılaşmadan silahlı 5 bin askerin karşısına geldi. Çar topluluğu selamladı, Novorossiysk ile Tuapse arasında bir demiryolu döşetmek istediğini, sadece bu yol üzerinde bulunan köylerin kaldırılacağını, köylülerin maddi bir zarara uğratılmayacağını söyledi… Ardından Çar, söylediği sözlerin kesin olduğunu, sözünü tutacağını, bu isteğine karşı gelinmesi durumunda askeri müdahalenin başlatılacağını açıkladı. Çar’ın ardından Bjeduğ büyük beyi (пщытхьаматэ) Hacemıko Alkas(Хьаджэмыкъо Алкъэс) söz aldı ve konuştu. Yaşlı, eğitimli ve akıllı biriydi. “Durumumuz ortada, başka bir çıkış yolumuz yok,-dedi Alkas. -Çar, söz verdi, sözünü çiğnemez, tutacaktır. Bugün burada birbirimizi dinlemez ve bir tutum birliği içinde olmazsak, savaş yeniden başlayacaktır, savaşı kazanamayacağımızın belirtileri ortada. Saygı ve sessizlik içinde onu dinleyelim, hiç olmazsa ulus (лъэпкъ) olarak ayakta kalmış oluruz: Bizden zorla alacağı şeyi, biz ona verelim”.
Ardından Şıvıjıyeko Tsıyeko (Шыужъыекъо Цыекъо) konuştu. Tsıyeko içtenlikli, kitleleri etkilemeyi ve coşturmayı bilen biriydi, sözünü esirgemez, yalan yere de konuşmazdı. Şıvıjıyeko, Hacemıko’yu hak etmediği ağır bir dille kınadı, ardından yıllardan beri ulusu yağmalayıp kemiren ve mahveden, ana sütümüz gibi bize ait olan bu toprakları bizden gaspedenlerle anlaşmaya varmanın bir çıkar yol olamayacağını söyledi. “İmparator bize korku salmak üzere buralara geldiyse, boşuna gelmiş. Yurdumuz bizim beşiğimiz, gerekiyorsa, şimdi de mezarımız olsun”, -diyerek sözlerini kararlı bir biçimde bağladı.
Beş bin kişi büyük bir patlama olmuş gibi çalkalandı, İmparator’un beti benizi attı. Şıvıjıyeko durumu hemen fark etti ve elini kaldırdı, topluluk hiç birşey olmamış gibi yatıştı. Tsıyeko Çar’a dönerek şöyle konuştu: “Karşımızdaki büyük devletin Çar’ı bugün bizim konuğumuz, Adıgeler her durumda konuğa saygı gösterirler. Siz bizim konuğumuzsunuz, saçınızın tek bir teline bile halel (zarar) gelmeyeceğini bilmelisiniz, ancak istediğiniz şeyleri vermeyi kabul etmiyoruz”.
Toplantıya başkanlık eden Gırandıko Hace, Çar’ın eline bir muhtıra tutuşturdu, içeriğini de kısaca özetledi: Ordularını geriye çek, Adıge topraklarını tahliye ettir, Tanrının bize bağışladığı biçimde bağımsız, özgür, dinimiz dinimiz olarak, gelenek ve göreneklerimizi koruyarak yaşayacağımız konusunda bize güvence verirsen,biz de Rusya’ya katılmaya hazırız.
Taraflar anlaşamadılar, Çar’ın niyeti belli olmuştu. Gelirken yapıldığı gibi, koca Adıge Ordusu ikiye ayrıldı, Çar ve yanındakilere, dönüş yolunu açtı.
Savaş sürecinde ve savaşın sona ermesinden 150 yıl sonra, savaşan iki taraftan “hangisinin dediği daha yerindeydi?” diye sormak, birilerini kınamak doğru olmaz, tarih metodolojisine de uygun düşmez bu. Olup biteni, üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra değerlendirmek, gerçeği ortaya çıkarmak iyice zorlaşıyor, tarihsel olgular daha da görünmez hale gelebiliyorlar. Ancak söz konusu olanı, nüfusu az, tarihi olumlu sayfalarla dolu, ama felakete uğramış bir ulus olursa, yanıt bulmak daha da zorlaşır. Bu nedenle herkesin çok dikkatli olması gerekir. Bugünkü salim kafayla düşünecek olursak, 150 yıl önce, Soçi’de, savaş ateşi içinde yanıp kavrulmakta olan dedelerimizin bir devlet kurmak için harekete geçmiş oldukları gerçeğini görürüz. Bugünkü anlayışımızla o günkü davranış biçiminin yerinde olup olmadığını da söyleyemeyiz, kolay bir şey olmaz bu. Ancak Meclis'in amacı, işin öncüleri de dahil, kişisel çıkarlar elde etmek değil, ulusun karşısında ya da kendi içinde beliren sorunları çözmek idi.
Geçmişi değerlendirdiğimizde, Soçi Meclisi’nin başlangıç, örgütlenme ve çalışma biçimi ile aldığı kararları incelediğimizde, bu girişimin gündelik ya da aylık bir girişim, sıradan bir şey olmadığını da görürüz. Meclis öncesinde de, devlet örgütlenmesine gidilmesi isteği birçok kez konuşulmuş ve görüşülmüştü. Özellikle Şamil’in son naibiMuhammed Emin’in de ciddi girişimleri olmuştu: Değişik biçimlerde de olsa, Adıgeler korunma amaçlı örgütlenmişler, yüz aile içinden beş aile seçilerek, hukuk eğitimine başlanmış, okul açılmış ve mahkemeler kurulmuştu, her topluluğu(kabileyi) kapsayacak tarzda dikey bir devlet yargı sisteminin (-alt ve üst mahkemeler olabilir-) oluşturulması gibi sorunlar sık sık konuşulmuştu. Ancak Adıgelere ne denli hoş “şarkılar okunduysa” (орэд къафаIуагъэми) da, Paris’te ele alınan Doğu Sorunu ve diğer konular kapsamında Adıgeler konusuna olumlu bir biçimde değinilmedi, dahası Adıgelere vaadlerde bulunanlar bile, Adıgeler lehine tek bir söz bile söylemediler, Adıgeler lehine birşeyler “yapmaya uğraştılar ya da çalışmışlardı” demek de bir abartı olur (***).
Şimdi, üzerinden 150 yıl geçmiş olan bu Meclis’imizin ortaya koyduğu amaçlar (hedefler) , ulusumuz tarafından hâlâ yeterince kavranmış ve takip ediliyor değil, aydınlatıcı bir çalışmamız da yok. Bu durum, ister istemez uluslararası spor yarışmalarının yapılacağı, kış oyunlarının (Olimpiyatların) oynanacağı yerin, yani o yerin (-Soçi'nin-) kadim bir Adıge toprağı olduğu gerçeğinin anlaşılması konusuna olumsuz yansıyor, hizmet etmiyor, o yerin hangi kadim halka ait olduğu açıkça ortaya konamıyor ve yanlışlıkları kınama konusunda da yetersiz kalınıyor. Adıge ulusunun kökünü kurutan savaşın son silah seslerinin duyulduğu Kobade Yaylasında (Къобадэ шъхьагъ), o yerin kadim yerli ulusunun sembolleri, Adıge ulusunu tanıtacak eşyalar (Iэпэщысэхэр) sergilenmeyecek midir? Devletin iki nolu kişisi ve şimdi yeniden devlet başkanı olmaya niyetlenen kişi (****), bu yerde Grekler ve Ermeniler yaşıyorlardı diyebiliyor ve bunda ısrar etme gücünü kendinde buluyorsa, bu durumda ne demek gerekiyor? Komşu Krasnodar Kray valisinin tutumu da ayrı bir sorun, o, ulusumuzu yok eden savaşı yöneten cani generallerin heykellerini diktirme çabaları içinde, kray marşında da barış karşıtı ve savaşı kışkırtıcı sözler var, bu durumda daha başka şeyler (-Soçi’nin yerlileri Adıgelerdir diye-) söylemesi beklenebilir mi? Meclis dönemi yıllarında, ondan önce de bir birlik ve beraberlik anlayşı içinde olamamıştık (*****), bu da başarıya giden yolda bir engel yaratmıştı, şimdilerde, bize daha büyük bir ceza vermemesi için Tanrıya yalvarmaktan başka birşey elimizden gelmiyor.
Dr.Yemıj Ruslan (Maykop,Adıge Devlet Üniversitesi’nde tarih doçenti)
Adıge maq,27 Haziran 2011
Çeviri:Hapi Cevdet Yıldız
(*) Özgün yazı başlığı “Pranganı İzleyerek Oturursan…” biçimindedir.-hcy
(**) O zamanlar,1860’larda Vıbıhlar kendilerini Adıge olarak görüyor ve öyle değerlendiriyorlardı.Şimdilerde ölü Vıbıh dili esasından gidenler Vıbıhları Adıgelerden ayırmaya çalışıyorlar.Kafkasya’daki bazı yazarların da bu ayrılıkçı görüşe pirim verdiği anlaşılıyor.Oysa Rusya Bilimler Akademisi çalışanları bile,Vıbıhları artık Adıge olarak değerlendiriyorlar.-hcy
(***) 1853-56 Kırım Savaşı sırasında Osmanlılar eski Rus subayı Zaneko Seferbey’i Sefer Paşa ünvanıyla “Çerkesistan Askeri Valisi” olarak atamış ve Anapa’ya yollamışlardı.Ancak 1856 Paris Barış Görüşmesi’nde Osmanlılar ve Müttefikleri Çerkes sözünü bile ağızlarına almamışlardı.Bu da Çerkeslerin aslında gündem dışı olduklarını belli ediyordu.-hcy
(****) Burada kastedilen kişi RF Başbakanı Vladimir Putin’dir.-hcy
(*****) Şimdi de Vıbıh,vb ayrımı yaparak ayrılık tohumları ekmek isteyenler var.Tabii bunlar boşuna çabalardır.-hcy
Not:Resim biliminsanı Dr.Yedıc Batıray'ın koleksiyonundan eklenmiştir.Tire içindeki eklemeler çevirmene aittir-hcy
Çerkesya Araştırmaları Merkezi-ÇAM
Diğer Haberler