Günümüzde Rusya Federasyonunun Krasnodar eyaletinin (Krayı) oldukça mütevazı bir bölümünü teşkil eden Adığe Cumhuriyeti, küçüklüğüne tezat muazzam güzellikteki doğa harikalarına sahip olmasıyla meşhurdur.
Adığe diyarında, ‘bölgenin en güzel ve en nadide tabiat alanı neresidir?’ diye sorulsa, çoğunluk kuşkusuz “Lago Naki” yanıtını verecektir.
Lago Naki ismi, Kuzey Batı Kafkaslardaki Adığe’nin balta girmemiş ormanlarla kaplı ünlü dağlarının tam orta yerinde, hakim bir noktada konumlu 2000 küsur metre yükseklikte genişte bir platonun karşılığıdır.
Kış soğuklarının çoktan bastırdığı, açık gökyüzüne diri bir havanın eşlik ettiği bir aralık günü sadece Lago Naki ve çevresindeki olağanüstü coğrafyaya tanık olmak için bir kez daha cumhuriyetin başkenti Maykop’a geliyorum.
Kuzey Kafkasya’da henüz turizm perspektifi çok çok gerilerde seyrettiği için sahaya nasıl ulaşacağım henüz muamma. Aslında plato az çok turistik olmasına rağmen; bilhassa gezgin ve günü birlik ziyaretçilere dönük en ufak bir özel toplu taşım sistemi halen mevcut değil…
LAGO NAKİ’YE GİDİŞ YOLUNDA
Maykop tren ve otobüs garının yer aldığı noktadan tam güney istikametinde bulunan Lago Naki’ye topu topu 100 küsur kilometrelik bir mesafe olmasına rağmen, beni birkaç saatlik bir yolculuğun daha beklediğini bilmesem de sezmiyor değilim.
Nitekim Kuzey Kafkas coğrafyasında, şehir merkezlerinden güneydeki sıradağlara doğru süzülmek istiyorsanız eğer, neredeyse istisnasız her defasında da sizi bir başka yol macerasının beklediğini bilmeniz gerekir.
Gerçekten de bu sefer de öncekilerden farklı olmuyor.
Sokakta önüme çıkan birkaç kişiye ‘Lago Naki’ye nasıl giderim / ne şekilde gidilir?’ diye sorduktan sonra önce minibüs ile merkezi otobüs duraklarına ulaşıyorum. Ne var ki olay mahallinde, normalde Lago Naki’ye kadar giden hiçbir ulaşım aracının olmadığını öğreniyorum.
Meşhur yaylanın yakınlarında bir yerlere doğru ise ancak ikindi vaktinden sonra araç kalkıyormuş. Dolayısıyla vakit daha da geç olmadan, olabilecek en yakın noktasına giden herhangi bir toplu taşım vasıtasına çoktan razı oluyorum. Kısacası bir sonraki durağım belli olmuş oluyor: Xacox (Khacokh) kasabası.
XACOX KASABASINA DOĞRU
Maykop’tan sonra sırasıyla, “Kızıl Ekim”, “Tulskiy”, “Şuntuk” “Tsvetoçnıy” ve de “Abadzekskaya” adlı ufak yerleşim birimleri sıralanıyor yol boyunca, buraların önde gelen ırmaklarından Belaya’ya (Beyaz Nehir) paralel olarak.
İlk sırada yer alan Tulskiy kasabası örneğin, zamanın büyük Adığe / Çerkes ülkesinin tam kalbinde konuşlu bir yerleşim noktası olmasına karşın, bugün nüfusunun sadece yüzde 1 ile 2’si arası Adığelerden oluşuyor.
Biraz ilerideki “Abadzexskaya”, nüfusları köy ve kasaba arasında seyrettiğinden Rusçada “stanitsa” denilen kategoride bir yerleşim yeri. Artık buraların etrafında boy gösteren tepeler, meşe, gürgen, dişbudak ve akça ağaçlardan gür, sık ormanlar ile kaplı.
Yörenin adının etimolojik kökeni ise, Kafkaslarda 100 yıl süren Çerkes-Rus/Kozak savaşlarının bittiği tarih olan 1864 yılı öncesi adı geçen bölgede yaşayan ve Adığe halkının temel etnik kollarından biri olan Abzehlerden geliyor. Harp sona erene değin burası iki taraf arası cephe hattının müstahkem mevkilerinden biridir.
Xacox’ta midibüsten indikten sonra, dört bir tarafı saran tepelerin biçimleri ve yapraklarını döken ormanların yoğunlukları bana birebir, eski Çerkezistan’ın doğasını tasvir eden siyah beyaz gravürlerdeki görüntüleri anımsatıyor.
TAKSİYLE PLATOYA TIRMANIŞ
Xacox’da indiğim aracın sürücüsüne, ‘Ee peki buradan Lago Naki’ye nasıl devam edeceğim?’ sorusunu yönelttiğimde, ‘ancak taksiyle..’ kestirme cevabını alıyorum. Lago Naki istikametine doğru devam ettiği belli olan ana yolun başında dikilip yaklaşık yarım saat kadar bekledikten sonra nihayet ahaliden olduğu izlenimi veren eski bir sivil araç az önümde yavaşlıyor.
Hızlı bir geleneksel pazarlığın ardından makul bir meblağa yaklaşık 1-1.5 saat uzaklıktaki efsanevi yaylaya beni bırakması üzerine anlaşıyoruz. Bu noktadan itibaren arabayı temel kara yolundan batıya doğru çevirmesiyle dağ yoluna giriyoruz.
Zamanında Xacox’un da mühim Adığe köylerinden birisi olduğu bilgisini teyit ettikten sonra, kendisinin de bir Kozak/Kazak olduğunu vurgulayıp zaman içinde buranın da bir Rus/Kozak yerleşimine dönüştüğünü anlatıyor devamında.
400-500 metrelik rakımdan başladığımız kısacık seyahatimizde kısa süre zarfında önce yol kenarlarında sonrasında ise yolun zemininde kar tabakası başlamakta gecikmiyor.
Biz keskin virajları dönedururken, az sonra uçurum kenarlarındaki ağaçların seyrekleşmesi ile güney ve güneydoğu doğrultusunda harikulade Adığe Dağları da ortaya çıkıyor. Cuga Dağı (2975 m.), Tsaxvoa Dağı (3345 m.) ile Abjara Dağı (2908 m.) bunların en yüksek olanlarından sadece birkaçı.
Henüz yakın zamanda yağan kar, dağ silsilesinin alt sırtlarına kadar beyaza bürünmelerini sağlayıp görkemli bir panoramik manzaranın belirmesine yol açmış.
Nihai durağa varmamızdan sonra o ovaya geri dönerken ben de kısıtlı zaman diliminde mini Lago Naki turuma başlıyorum…
LAGO NAKİ DOĞAL MİLLİ PARKI’NI TANIYALIM
Lago Naki Platosu, en yüksek noktası 2200 metreye kadar çıkan, tepeleri Alp tipi çayırlarla kaplı büyük bir yayladır. Tamamıyla koruma altında olan büyük Kafkas doğal parklar kuşağının bir parçası olan plato ve etrafındaki alanın günümüzdeki resmi adı ise: “Lago Naki Yüsek Dağlık ve Meralık Kafkas Devlet Biyosfer Rezervi” olarak geçiyor.
Bir kısmının kayak sporu için de elverişli olduğu ve halihazırda kullanıldığı Lago Naki’yi saran vadilerin içinden akan çayların kenarlarında soyları tükenme tehlikesi altında bulunan şimşir ormanlarının yer aldığı biliniyor.
Bölgenin jeomorfolojik karakteristiği, pek çok mağara ve huni tarzı yapıların oluşmasına neden olmuş tarih boyunca. Bunlar arasından Büyük ve Küçük Azişski Mağaralarının haklı bir şöhreti olup, göreli epey de ziyaretçi çekiyorlar.
Plato coğrafi lokasyon itibariyle doğuda “Taş Denizi” adı verilen dağ sırtları ile batı yönünde Messo Dağı’nın aralarında uzanır.
Söz konusu plato güney batı yönünde ise Fişt-Oştenskiy dağlık kütleleri ile birleşir.
Lago Naki, Jura döneminde şekil kazanmış kalın ve güçlü bir kalker tabakasının üstünde yükselir. Üst taraflarındaki ırmak ve ufak dereler, kireç taşından oluşan sarp kayalık oluşumları yararak, 10 metre ve üzerinde yükseklikte dar ve derin kanyonlar meydana getirmiştir. Sayısız kanyonlar ve ‘taş denizleri’ plato boyunca hareket etmeyi ciddi biçimde engeller.
Aynı zamanda “Kurcips” ve “Tsitsa” Nehirlerinin kaynaklarına da ev sahipliği yapan Lago Naki bölgesinin florası; çam, huş, şimşir ve ardıç ağaçları ile kedi otu, kekik, düğün çiçeği gibi bitkilerle oldukça zengindir.
BÜYÜK ANAYURT SAVAŞI SIRASINDA LAGO NAKİ’DEKİ MUHAREBE
Lago Naki’nin oldukça ufak turistik tesis bölgesi henüz aralık ayı sonlarında halen epeyce sessiz. En ileride üzerinde “LagoNaki Kafkas Doğal Parkı Kordonu” yazılı büyük bir ahşap tak görüyorum. Etrafında kulübelerin sıralandığı noktanın ilerisine geçmek özel izne tabii. Gene avcılar, direkt buradan ücret karşılığında belgelerini almak suretiyle vahşi Adığe doğasına dalabiliyorlar.
Yürürken, ilk defa haski köpeklerinin çektiği bir kayakçıya şahit oluyorum. Yol kenarında, “Xuko” ve “Psenodakh” adlı dağ göllerinin tanıtıldığı tabelalara rastlıyorum.
Buradaki mini gezimin sonlarına doğru, kayalıkların üzerinde dalgalanan kızıl bir bayrak dikkatimi çekiyor. Yaklaştığımda hemen berisinde zeminde yer alan granit kaideden, hangi amaçla dikildiğini anlamış oluyorum.
Buna göre 1942’nin eylül ayı başlarında 2. Dünya Savaşı tüm hızıyla sürerken, faşist Alman işgalcilerin buralara kadar inmeyi başardıkları ve yakınlardaki bilindik Azişeskiy Geçidi’nde (1745 m.) Sovyet birlikleri ile aralarında çetin çarpışmaların cereyan ettiğini okuyorum.
NKVD’ye bağlı (Çeka’nın halef-, KGB’nin ise selef örgütü) 23. sınır taburundan Binbaşı Nikita Mihayloviç Piskun komutasındaki güçler bölgeyi 1 ile 3 Eylül tarihleri arasında Nazilerden temizlerler. 5 Eylül’e gelindiğinde ise, Albay Pavel Korniloviç yönetimdeki Kozak kuvvetleri geniş bölgeyi Alman askerlerinden tamamen arındıracaklardır…
Okay Deprem
11 Ocak 2016
Evrensel