CEVAP : Biliyorsunuz, politik mücadelede bir model, bir şablon yok. Her halk, kendi gerçekliğine uygun bir yol açar kendisine.
Biz Çerkesler sürgün sonrasında uzun bir süre kabuğumuza çekildik. Bu nedenle soykırım travmasını üzerimizden atamadık. Hani “soğuktan donanı buzla ovarlar”mış ya, bizim de soykırım sonrası travmayı atlatabilmemiz için, küçük de olsa, direnen bir örgütlülüğümüzün olması gerekiyordu. Bunun olmaması toplumsal dinamiklerimizi köreltti. Bunu daha yeni yeni aşmaya başladık.
Bence, Rusya Federasyonu halkları ve dünyanın demokratik kurum ve kuruluşları ile birlikte yürümek, değiştirme-dönüştürme eksenli demokratik ve pasif direniş yöntemlerine başvurmak bizim gerçekliğimize en uygun olanı. Açlık grevi de bunlardan birisi.
Eğer daha yaygın bir örgütlülüğümüz ve daha çok fedakarlık yapmaya hazır insanımız olsaydı elbette açlık grevi yapmak gerekmeyebilirdi. Ne yazık ki bu gücümüz yok. Hergün de Rus konsolosluğu önüne gidip gösteri yapamayız.
SORU : Açlık Grevi ile kendine zarar vermiyor musun?
CEVAP: Böyle düşünürsen, aslında her mücadele yöntemi, biraz da insanın kendisine zarar vermesi anlamına gelmiyor mu? Ve her mücadele biraz fedakarlık yapmayı gerektirmiyor mu?
Bazan maddi olarak fedakarlık yaparsınız, bazan kariyerinize zarar verirsiniz. Veya günlük yaşamınız, düzeniniz, ilişkileriniz bozulur. Bunlar da “zarar” hanesine yazılmazlar mı?
Kendime kastım yok. Bilakis, yaşamayı seviyorum, ama birilerinin fedakarlık yapması gerekiyor. Elbette açlık grevinde sağlığım bozulabilir. Ama ben bunu fedakarlık, ödenmesi gereken bir bedel olarak görüyorum, zarar olarak değil.
Kısaca, açlık grevi demokratik-pasif bir eylem biçimidir. İnsanın kanını temizlemeye ve kendisini yenilemeye yarar. İçindeki fedakarlık damarını büyütür. Dünyaya, bu dava için kendini feda etmeye hazır insanlar var mesajını verir. Ve herkes, kendini feda etmeye hazır insanlardan daha güçlü bir silah olmadığını bilir.
SORU : Daha kitlesel bir güç olsaydınız başka neler yapabilirdiniz mesela?
CEVAP : Bütün ülkelerin temsilciliklerinin önünde “NOLİMPİYAT NÖBETİ” örgütlemek isterdim mesela. Sadece Rusya Federasyonu'nun değil, olimpiyatlara katılan bütün ülkelerin temsilciliklerinin önünde.
Çünkü, Rusya Soçi'de Kış Olimpiyaları örgütleme kararını kendisi almadı. Ve Soçi'de yalnızca Rus atletler yarışmıyor. Hepsi bugün Rusya'da uluslar arasında kardeşliği ve barışı geliştirmenin bir aracı olan olimpiyatların örgütlenmesinin doğru olmadığını biliyorlar. Ve yine hepsi, artık, Soçi'nin neden olimpiyatlar için doğru bir seçim olmadığını da. Eğer hala bu olimpiyatlara katılmakta bir mahsur yok diyorlarsa, onlar da pek masum sayılmazlar.
Bu nedenle elimizde bayraklarımızla bu temsilciliklerin önünde nöbet tutmak, hergün onlara Çerkes halkını hatırlatmak isterdim.
SORU : Açlık Grevi ile nasıl bir mesaj vermek istiyorsun dünyaya? Ne talep ediyorsun?
CEVAP : Taleplerimize, daha doğrusu hayallerimize bir açlık grevi ile ulaşabileceğimizi düşünmedim hiç. Ve bir insanın hayatının o kadar önemli olduğu bir dünyada yaşadığımızı da sanıyorum. Bu nedenle bazı taleplere ulaşmayı hedef olarak koymadım önüme. Bu açlık grevi bir protesto ve uyarı eylemi.
Amacım, eğer ciddiye alınacaksa, kamuoyunun dikkatini Çerkes halkına çekmek. Onlara, Çerkes halkının olduğunu ve bu halkın mutlu olmadığını hatırlatmak. Birileri açlık grevimi duyar da kendisine “Çerkesler de kimmiş?” diye sorarsa, amacıma ulaşmış olacağım.
Çünkü kendisine bu soruyu soran ve biraz araştıran herkes, Çerkes halkının üzerinde yaşadığı toprakları, yani Çerkesya'yı vatanlaştırmak ve uluslaşmak için Soçi'de bir “Ulusal Meclis” örgütlediğini, bu meclis aracılığı ile dünyaya bağımsızlığını ilan ettiğini; bu anlamda Soçi'nin Çerkes halkının kalbi, beyni ve Çerkesya'nın “Kapitol”ü; yani yönetim merkezi veya başkenti; ama aynı zamanda, Rus İmparatorluğu Rus-Çerkes savaşının bittiğini Soçi'de düzenlediği bir askeri geçit töreni ile dünyaya ilan ettiği için ,Çerkes Soykırımı'nın sembolü olduğunu görecektir.
Ve yine Çerkesya'nın artık haritalarda olmadığını, yokedildiğini; Çerkes halkının çoğunluğunun sürgünde yaşadığını ve varlığının tehdit altında olduğunu...
Bunları bilenlerin rahat uyuyamayacaklarına, Soçi'de yarışmış ve/veya madalya kazanmış olmalarına sevinemeyeceklerine inanıyorum.
Burada, yine eğer ciddiye alınacaksa, Çerkes halkına da bir mesaj vermek istiyorum. Bizim kuşağımızın omuzlarında büyük bir yük var. Çerkes halkının geleceği, gelecekte nasıl yaşayacağı bize bağlı. Bizden sonraki kuşakların bizleri lanetle anmalarını istemiyorsak eğer, fedakarlık yapmasını öğrenmeliyiz. Çıtayı yükseltmeli, bizlere övünerek sahiplendiğimiz bir kimlik, bir tarih bırakan atalarımıza layık olmalıyız.
SORU : Yine sormak istiyorum: Bunları bilen biri Çerkes halkına nasıl yardım edebilir?
CEVAP : Şu anda çözülmesi gereken en acil sorunumuz, “Suriye Çerkesleri”. Öncelikle bu kirli savaşın bitmesini, Suriye'ye barışın, demokrasinin ve huzurun gelmesini istiyoruz. Ve herşeye rağmen Suriye'de yaşamaya devam edecek soydaşlarımıza demokratik hak ve özgürlüklerinin verilmesini.
Ama bundan daha önemli olan, Rusya federasyonu, anavatanlarına dönmek isteyen Suriye Çerkeslerine kapıları kapattı. Büyük engeller çıkardı. Bu nedenle binlerce Suriye Çerkesi mağdur oldu. Ya Suriye'de savaşan güçlerin arasında sıkışıp kaldı, ya da savaştan kaçıp Suriye'ye komşu ülkelere sığındı. Herşeylerini kaybettiler ve Türkiye, Ürdün, Lübnan gibi ülkelerde yaşam savaşı veriyorlar.
Genevre görüşmelerinde bu konu hiç gündeme gelmedi. Kimse Rusya Federasyonu'nun Suriye Çerkeslerine anavatanlarının kapılarını kapadığını, onları kaderlerine terkettiğini dile getirmiyor. Bunun gündeme gelmesini, bu konuda bizlere yardım etmelerini isterim.
İkinci önemli sorun da, Çerkes Soykırımı. Dünya artık bu konuyu gündemine almalı, Çerkes halkının 19. Yüzyılda yaşadığı zulmü araştırmalı ve telafi etmek için harekete geçmelidir.
Hayal kurmuyoruz. Tarihin tekerleğinin geriye dönmeyeceğini ve 150 yıl önce nasıl terkettiysek öyle bir vatanımızın bugün artık mümkün olmadığını da.
Bizim istediğimiz, anavatanımız Çerkesya'da, her ulus gibi tek bir siyasi birimde; özgür, diğer uluslarla eşit ve barış içinde birlikte yaşamak. Eğer Çerkes Soykırımı tanınırsa, bunun hukuki kanalları açılacaktır. Maddi ve manevi altyapısı ortaya çıkacaktır. Bu konuda başta RF halkları olmak üzere, bütün dünyanın yardımına, desteğine ihtiyacımız var. Çünkü kendi gücümüzle ve dinamiklerimizle bu sorunu çözebilmemiz mümkün değil.
Teşekkürler Schamis. Ve başarılar.
Ben beşekkür ederim.