Rusya İmparatorluğu 18. yüzyılda genişleme-yayılma sürecine girdi. Özellikle sıcak denizlere ulaşmak istiyordu, çünkü sıcak denizlere ulaşmadan, "küresel bir güç" olması mümkün değildi". Ve Çerkesya, Rusya'nın sıcak denizlere giden yolu üzerindeydi.
Öncesinde bazı "yerel" çatışmalar olmuşsa da, Rusya Çerkesya'ya resmi olarak 1763 yılında saldırdı ve böylece "Rus-Çerkes savaşı" başladı. Elbette atalarımız vatanlarını ve özgürlüklerini ölesiye savundular, ama Çarlık Rusyası hem askeri hem de siyasi olarak çok güçlüydüler ve savaşı kaybettik. Savaş, resmi olarak 21 Mayıs 1864'de bitti.
101 yıl süren bu vatan savunması Rusya İmparatorluğu'nun mutlak zaferiyle sonuçlandı ve savaş boyunca süren yağma, yıkma ve katliamların yerini sürgün aldı. Hedef netti: Çerkesya'nın tarih sahnesinden silinmesi.
Çünkü ancak bu şekilde işgali sürekli kılabileceklerini biliyorlardı.
Dönemin bir diğer güçlü devleti olan ama eski gücünü yavaş yavaş kaybetmeye başlayan Osmanlı Devleti ile Rusya İmparatorluğu'nun yaptığı antlaşmalar neticesinde Çerkesya'daki nüfusun % 90'ı Osmanlı coğrafyasına sürüldü. Böylece Osmanlı Devleti de o yıllarda ihtiyaç duyduğu Müslüman ve asker bir nüfus edindi.
Artık bu iki devlet de hayatta değil. Çarlık Rusyası yıkıldı, SSCB kuruldu. SSCB dağıldı, Rusya Federasyonu kuruldu. SSCB kurulurken Çerkesler vatanları üzerinde farklı farklı özerk bölgelere ve isimlere bölündüler.
Elbette SSCB Çerkeslere bazı etnik ve ulusal haklar tanıdı, ama Çerkesleri böldü de.
SSCB çökerken, 1980'lerin sonu ile 1990'ların ilk yıllarında, SSCB coğrafyasında yaşayan ulusal topluluklar, söylemler ve örgütler ortaya çıktı.
1990'da Rusya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Yüksek Sovyeti Başkanlığında olan (RSFS) Boris Yeltsin bir açıklamasında, kendi tabirleriyle Kafkas Savaşında ölenler, ülkesinden zorla çıkarılıp yabancı topraklarda can verenler için baş sağlığı dilemesi ve "Hazmedebileceğiniz kadar egemen olun" demesi etnik ulusal hareketleri motive etti.
Sonuçta, SSCB coğrafyasında onlarca bağımsız ulus devlet veya Cumhuriyet kuruldu.
Bu ulusal demokratik hareketlerin yaşandığı ortamda Çerkesler, önce kimliklerini yeniden tanımladılar. "Çerkes Adığe'dir"i bütün dünyaya ilan ettiler.
Sonra, Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti Yüksek Konseyi, 1992 yılında, Kafkas Savaşı sırasında Rus işgalciler tarafından Çerkes ( Adığe ) halkına yönelik soykırım yapıldığını tanıyan özel bir kararı kabul etti.
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Parlamentosu ise, 1994 yılında, Çerkes (Adığe) soykırımını tanıması ve sürgün edilenlerin torunlarına "sürgünde halk" statüsü verilerek, tarihi anavatanlarına dönmek isteyen Çerkeslere yardım edilmesi talebiyle Federasyon Konseyi ve Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duma'sına başvurdu.
İki yıl sonra, 1996 yılında, Adiğey Cumhuriyeti Devlet Konseyi (Khase), Kafkas Savaşı sırasında Adığe (Çerkes) halkının soykırımını tanıma önerisiyle Rusya Federasyonu Devlet Duma'sına başvurma kararını kabul etti.
Bu bağlamda Yeltsin, Kafkasya halklarına bir mesaj göndererek şunları söyledi:
"Rusya'nın bir hukuk devleti olarak yeniden inşa edildiği ve evrensel insani değerlerin öncelik olarak kabul edildiği bu günlerde, Kafkas Savaşı olaylarını da nesnel olarak yorumlamak ve Kafkasya halklarının sadece kendi topraklarında hayatta kalmak için değil, aynı zamanda ulusal karakterlerinin en iyi özellikleri olan yerli kültürlerini korunmak için verdikleri cesur bir mücadele olarak görmek mümkün”.
1990'lardaki bu ortamın kazanımlarıyla ilerleyen yıllarda da bir çok girişim oldu. Gerek Duma'ya gerek BM'ye. Hatta Çerkes Ulusal Hareketi'nin talepleri, Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü'nden ( UNPO ) de destek buldu.
UNPO, 1997 yılında Rusya Devlet Başkanına, Duma'ya ve RF Hükümetine Çerkes Soykırımını tanıması için çağrı yaptı.
Takip eden yıllarda başka kongreler veya konferanslar da toplandı, kararlar alındı.
Bunların hepsi 4 konuda yoğunlaştı:
1- Çerkes Adığe’dir, Adığe Çerkes’tir.
2- Çerkes Soykırımı tanınmalıdır.
3- Diaspora ( sürgün ) Çerkeslerinin tarihi vatanımıza dönüşleri örgütlenmelidir.
4- Çerkesya, tarihi sınırları içinde, Rusya Federasyonu’nun bir birimi olarak yeniden örgütlenmelidir.
İşte bu süreçte yaşananlar, alınan kararlar ve diaspora ile vatan arasında kurulan köprüler sayesinde, diasporada da kimlik ve vatan konularında, tarihe bakışta bir değişim başladı.
Vatanda alınan kararlar ve tavırlar diasporayı da etkiledi. Ve "göç", "muhacerat" gibi söylemler yerlerini "soykırım"a ve "sürgün"e bıraktı.
Özellikle BM üyesi bir devlet olarak Gürcistan'ın 21 Mayıs 2021 tarihinde "Çerkes ( Adığe ) Soykırımı ve Sürgünü"nü tanıması ve Tiflis arşivlerinden çıkan belgeler bu süreci hızlandırdı.
Biz, vatanımızda formule edilen bu yurtsever çizginin veya vizyonun diasporadaki sözcüsü ve örgütleyicisiyiz. Üzerine bir şey katabilmişsek, ne mutlu bize!
Bitirirken, şunu da eklemek istiyorum:
Zaman zaman "Çerkes Soykırımı konusunu kaşıyanların arkasında ABD veya Gürcistan var" gibi şeyler duyuyoruz. Amaçlarının Rusya'da huzursuzluk çıkarmak ve/veya Çerkesler'le Abhazlar'ın arasını açmak olduğunu söylüyorlar.
Peki bizden önce bu konuda çalışma yapan Cumhuriyetlerimizin parlamentolarının, örgütlerinin ve aydınlarının amaçları da Rusya’yı karıştırmak, Çerkes-Abhaz halklarının arasını açmak mıydı? O dönemin Cumhuriyetlerinin, Parlamentolarının, Khaselerinin ve bizzat DÇB’nin de arkalarında ABD veya Gürcistan mı vardı?
Doğru değil bu söylemler.
Peki ne oldu da, Çerkes Soykırımını ve Çerkes Sorunu’nu Duma’ya, hatta BM’e taşıdığımız günlerden, soykırımı ağzımıza almaktan ve 21 Mayıslarda RF kurumlarının önünde toplanmaktan çekindiğimiz günlere geldik?
Çünkü Rusya’da Putin ile birlikte sistem değişti. Gorbachov ile başlayan, Yeltzin ile devam eden ve Rusya İmparatorluğu’nun tarihinde açılan bir “parantez” olarak tanımlanabilecek yıllardaki kazanımlarımız bir bir yok edildi.
Rusya üniter bir devlet olmaya çalışıyor. Milliyetçiliği, ulusal-demokratik hak ve özgürlükleri Rusya Federasyonu için bir tehdit olarak görüyor ve Cumhuriyetlere, etnik-ulusal topluluklara, kurumlara baskı yapıyor. İşte bu nedenle vatanımızdaki ulusal söylemler baskı altına alındı.
Ama artık gerek vatanda gerekse diaspora "Çerkes Sorunu" ve "Çerkes Soykırımı ve Sürgünü" algı ve bilinç dönüşümü tamamlanmıştır. Kimse bu süreci tersine çeviremez.
Adeje Kanşav- Çerkesya Gençliği