Önce biraz Maykop’tan söz edelim.
Bilinmesi gerektiği gibi Maykop (Мыекъуапэ / Mıyequape) Rusya Federasyonu içindeki federe devletlerden biri olan Adıgey Cumhuriyeti’nin Başkenti. Nüfusu 155.000 kadar. Bu anlamda küçük bir kent olmakla birlikte gayet planlı, yeşili bol, 182,2 km2’lik geniş bir alana yayılmış olduğundan oldukça büyük bir kentmiş gibi görünmekte, algılanabilmektedir.
Maykop, Kuban ırmağının kollarından biri olan Şhaguaşe (Belaya) ırmağının sağ (doğu) yakasında yer alır. Güneyden kuzeye uzanan uzun Mıyeque’nin (Mıyeque xhuat-Мыекъо хъуат / Mıyeque ç'ey-Мыекъо кIэй; Mıye Vadisi-Mıye Ovası) bittiği yerde, önce 18 Mayıs 1857’de bir Rus Askeri Kalesi olarak kurulmuş, sonra 12 Aralık 1870 tarihinde kent statüsü kazanmıştır.
1857 öncesinde şimdiki Maykop kentinin yerinde 5, Mıyeque Vadisinde de 13 olmak üzere toplam 18 Adıge (Çerkes) köyü bulunuyordu. Bu köyler maalesef, asimetrik Rus-Çerkes savaşları sırasında soykırım denilecek boyutlardaki haksız saldırılarla yakılıp yıkılmış, yok edilmişlerdir.
Denizden yüksekliği (rakım) 220 m kadardır. Kabaca nüfusunun %73’ü Rus, %17’si Adıge, %3’ü Ermeni, %2,5’i Ukraynalı olup, ayrıca daha az oranlarda Tatar, Rum, Azerbaycanlı, Ahıskalı vb. halklar da yaşamaktadır.
Bugün Maykop, daha çok, orman ürünleri, kereste, parfümeri ve özellikle de gıda sanayii açısından önemli bir merkezdir. Çevresindeki mineralli sular sayesinde bir Kaplıca ve Termal Tesisler merkezi haline de gelmiştir. Birkaç ay önce, Amerika’da yaşayan ve Maykop’a dönüp yerleşmeye çalışan bir arkadaşımızla o termal tesislerden birine birlikte gitmiştik.
Termal yüzme havuzları, yan yana duran Rus, Osmanlı ve Fin hamamı ile o kadar çok beğenmişti ki, “Siz burada milyarder hayatı yaşıyorsunuz” demekten kendini alamamıştı.
Kentte oldukça canlı ve başarılı bir eğitim, kültür ve sanat hayatı var. Adıgey Devlet Üniversitesi ve Maykop Devlet Teknoloji Üniversitesi yanında, Ç’eraşe Tembot Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü ayrıca önemli bölümü tarih öncesine ve Adıge atalarına ait 70 binden çok değişik tarihsel, Antropolojik, arkeolojik örnek yapıtın (sawğet / саугъэт) sergilendiği Adıge Ulusal Müzesi ile ayrıca çeşitli kültürel, sanatsal etkinlikleriyle de dikkatleri üzerine çeken Doğu Halkları Kültür ve Sanat Müzesi Kafkasya Kolu, tiyatroları, müzik, sanat ve dans topluluklarıyla bir Adıge sanat, kültür, eğitim, sağlık ve turizm merkezi konumundadır.
Geçenlerde “çevremizi tanıyalım” anlayışıyla kenti rastgele gezip dolaşırken 6-7 adet güzel sanatlar okulu sayınca hayretler içinde kaldım ve “acaba buranın 100 misli büyüklüğündeki İstanbul’da kaç güzel sanatlar okulu vardır?” diye düşünmeden edemedim. Gerçekten İstanbul’da 700 adet güzel sanatlar okulu var mıdır mesela? Ya da 70 adet? Kim bilir? Belki de 7 adet?
Güzel Sanatlar Okullarında resim, müzik, heykel, el sanatları ve bunların alt bölümleri yer alıyor. Tam zamanlı ve yarı zamanlı öğrencileri var. Kariyer yapmış akademisyenler, profesyonel öğretmen ve öğreticiler yanında usta sanatçılar, virtüözler de uygulamalı olarak ders veriyorlar.
Biraz da Mıyequape adının kökeninden, anlamından söz edelim:
Maykop adının kökeni olan özgün Adıgecedeki Мыекъуапэ-Mıyequape sözcüğünün esas olarak iki etimolojik anlamından söz edilebilir:
1. Мыекъуaпэ-Mıyequape’nin "Мы+е+къо-Mı+ye+que” (Mıye Vadisi"+"пэ-pe": (Ön, burun, bitiş yeri, vadi ağzı; “Mıye Vadisinin ağzı” anlamına geldiği düşünülebilir. Kurulduğu yerin bilinen tarihsel adı itibariyle bu etimolojik analiz akla yakın görünmekte ise de vadinin tam bitiminde olmayıp, sağ tarafında ve nispeten uzağında kurulduğu düşünülürse bu ihtimalin daha zayıf olduğu söylenebilir.
2. Мыекъуaпэ-Mıyequape; Мы+е+къуапэ-Mı+ye+quape” biçiminde ayrıştırılarak anlamlandırılabilir. Мы-Mı= elma, yabani elma; е-ye= -lık, diyar; Mıye = elma ağacı, elmalık; къуaпэ=quape: köşe, bölge, yöre; Мы+е+къуaпэ = Mı+ye+quape = elma diyarı, elmalık bölge anlamına gelebilir. Gerçekten Maykop kentinin yakın-uzak çevresindeki dağlar, ormanlar yabani elma doludur.
Мыекъуaпэ-Mıyequape: Мы+е+къуа+пэ - Mı+ye+qua+pe” Elmalık Vadisi Elmalık Ucu / Ağzı biçimindeki analiz de belki bu iki temel analizin sentezi mahiyetinde düşünülebilir.
Maykop sözcüğünün Türkçe’den geldiğini ileri sürmek isteyenler olmuşa da, bu, oldukça zorlama bir yorum olup, kökü ta güneş-dil teorisine dayanan etno-santrist, şoven bir yaklaşımın ürünü olarak değerlendirilebilir.
Gelelim, Maykoptaki akşamüstü gezintilerine...
Maykop’u görmüş olanlar bilirler ki, Maykop gerçekten örnek bir kent planına sahiptir. Geçmişte birçok kez örnek kent olarak seçilmiş ve ödüller almıştır. Tepsi gibi düz bir alanda kurulmuş olan kent, Kuzeyden Güneye ve Doğudan Batıya çok sayıda caddelerle adeta dilimlenmiş gibidir.
Neredeyse kvartal denilen yaklaşık her 40-50 metreden bir cadde geçmektedir. Hemen her köşede caddenin adı yazılıdır. Kenti tanımayan birinin bile kaybolma olasılığı yoktur. Kesişen iki caddenin adını verince hemen onu orada bulurlar.
Kenti Doğu-Batı istikametinde kesen caddelerin en güneyinde Puşkin Caddesi yer alır. Puşkin Caddesinin hemen güney bitişiğinde Maykop Kent Parkı başlar.
Kenti Kuzey-Güney istikametinde kesen caddelerin de aşağı yukarı merkezi konumundaki Cadde Krasnooktyabrskaya (Kızıl Ekim) caddesidir. O da Puşkin caddesini keserek doğrudan Maykop Kent Parkı girişine çıkar.
Maykop Parkı çok büyük değildir ama çok şirin, dinlendirici ve huzur verici bir ortam oluşturur. İki,-üç kattan oluşan farklı uzunluklarda yürüyüş parkurları vardır. Kimi 6-7 bin, kimi 8-10 bin, kimi 10-15 bin kimi de bütün bunların toplamı kadar yürüyebilir. Parkın güneyinde, 15-20 m.aşağıda “Maykop Denizi” de denilen üç kademeli büyük bir havuzu vardır. Lakin Maykopluların denizi ve plajı olan havuz uzunca bir zamandır bakım onarım amacıyla boşaltılmış ve onarımı hala bitirilememiştir.
Krasnooktyabrskaya caddesi oldukça popüler bir caddedir. İstanbul’un Beyoğlu-İstiklal Caddesi ile Ankara’nın Kuğulu Park’ı veya Bahçelievler 7’inci Caddesi ile karşılaştırılabilir. Yalnız belirtelim ki, Krasnooktyabrskaya onların iki-üç katı genişliğindedir. Caddenin iki tarafında sıra sıra cafeler, restoranlar, mağazalar dizilidir. Bu yüzden “Cafeler Caddesi” olarak da anılır.
Krasnooktyabrskaya caddesi ve Maykop Kent Parkı, özellikle yaz ve bahar aylarında akşamüstleri yakın-uzak çevre sakinlerinin buluşma, gezinti yapma, “olta atma”, “piyasa yapma”, “temiz hava alma” mekânlarıdır. Akşamüzeri saat 15.00-16.00’dan itibaren önce pusetlerdeki bebeler, kreşten alınan küçük ablalar, ağabeyler, daha sonra okuldan gelen nispeten daha büyükleri, bu arada evde sıkılmış, “biraz temiz hava alayım”, “eş-dostla buluşup söyleşelim” diyen büyükler ve tabii ki, iş yorgunluğunu atmak isteyen orta yaşlı çalışanlar grubu, kadınlar, erkekler … adeta akın ederler.
Bebekler ve çocuklar genellikle anneleriyle bazen ebeveynleriyle bazen de dedelerinin, ninelerinin ellerini tutarak gelirler. Onları uzaktan seyretmek bile zevk olur. Ne var ki, Çerkesçe konuşulduğunu duymak oldukça zordur. Çünkü, malum, kent nüfusunun ancak %17’si Adıgedir.
Özellikle tatil günleri bu alan, araç trafiğine kapanır ve tamamen bir yaya bölgesi haline getirilir. Park girişinin hemen sağında bir amatör konser ve dans alanı ayrılmıştır. Maykop’ta yaş almış, emekliye ayrılmış hemen herkesin bir hobisi vardır. Kimi kendi mesleğini sürdürür, kimi bağ-bahçe işleriyle uğraşır, kimi resim yapar, kimi heykel, kimi müzik yapar, enstrüman çalar…
Bu amatör hobi gruplarını orada bazen birlikte çalıp prova yaparken, bazen de bedava konser verirken, özellikle büyükleri de Rus halk danslarından valsine, tangosundan ça-ça’sına kadar dans ederlerken görürsünüz. Emekli olmuşlardır ama boş durmazlar, “artık yaş yetmiş, iş bitmiş” demezler, yaş almışlardır ama hayat doludurlar.
Çalıp oynar, eğlenir, hayatlarını renklendirmeye devam ederler. “Aralarında bizim Çerkeslerden kimseler var mıdır?” derseniz; ya yoktur ya da oldukça azdır, hatta tek-tüktür denilebilir. Malum, Çerkesler öyle ulu-orta, rastgele eğlenemezler. Bizim eğlencemiz bile kurala tabidir. Eğlencemizin bile bir amacı, hedefi, ortamı, biçimi vardır. Düğün-dernek olmadan eğlenilmez.
Eğlenmek genellikle bahane veya vesiledir. Eğlenirken bir yandan kendimizi göstermeye, beğendirme bir yandan da yeni kuşaklara örnek olup onları eğitmeye çalışırız. Sanki eğlenme kısmı cabası, borusudur yani.
Ama bizim büyüklerimizi o akşamüstü gezintilerinde Krasnooktyabrskaya caddesinin parka yakın bölümünde, caddenin sağında-solunda, parkın içinde yer alan uzun park banklarında üçer-dörder kişi oturup zevkle söyleşirken, bazen keyifli keyifli gülerken bazen de söyleşerek gezinti yaparken görebilirsiniz. Onlar hem arkadaşlarıyla dostlarıyla buluşup söyleşmekten hem de gülüp eğlenen çocukları, keyifli keyifli dolaşan kızlı-erkekli, genç-yaşlı insanları seyrederek eğlenir, haz alırlar.
Özellikle tatil günleri tam bir panayır havası vardır Krasnooktyabrskaya caddesinde ve Maykop Kent Parkında. Ortam tam bir sevinç ve mutluluk panayırıdır. Büyükler çocuklarına, torunlarına dondurma, pamuk helva vb. tatlı yiyecek-içecek maddeleri satın alabildikleri, elektrikli veya mekanik bisiklet, çocuk otomobili kiralayabildikleri, onları istedikleri diğer oyuncak araçlara bindirebildikleri için, küçükler de o dondurmaları, pamuk helvaları vb. tatlıları alabildikleri, o heveslendikleri bisikletleri, çocuk otomobilleriyle oradan oraya koşup eğlenebildikleri, çocuk parkındaki oyuncaklara binebildikleri için, elbette esnaf da bolca alış veriş yapıp kazançlarını arttırabildikleri için mutludur.Herkesin sevinci, mutluluğu gözlerinden, yüzlerinden okunur.
Hele ulusal bayram günleri! Anlatılamaz.
Ulusal bayram günlerinin bir gün öncesinde Cumhuriyet ve kent protokolünün, bilim insanlarının, yazar, şair, ressam, müzisyen vb. sanatçıların, büyüklerin, kanaat önderlerinin, sivil toplum temsilcilerinin ve de erken gidip yer kapabilen halk kesimlerinin katılımıyla ve genellikle Flarmoni salonunda resmi kutlama törenleri yapılır.
Cumhuriyet yöneticileri, sivil toplum başkanları, saygın konuklar günün anlam ve önemine ilişkin protokol konuşmaları yapar, tebrikleşirler. Ardından Cumhuriyetin, diğer kardeş, komşu ve dost cumhuriyetlerin seçkin müzik, sanat ve folklor topluluklarının en popüler eserleriyle “tadımlık” olarak sahne aldığı yaklaşık bir saat kadar süren üst düzey bir mini konserle tören sona erer.
Ertesi gün Krasnooktyabrskaya Caddesi, Lenin Meydanı, Parkın girişi ve hemen her yanı, cafeler, restoranlar tam bir bayram havası içinde dolup taşar. Lenin meydanında kurulan portatif geniş sahnede köy ve okul gruplarından en üst profesyonel sanatçı ve sanat topluluklarına kadar hemen herkes yine doyumluk olmasa da “tadımlık” olarak kendini ifade etme şansı bulur.
Meydanı ve caddeleri dolduran halk yoruluncaya kadar müziğe, sanata, folklor gösterilerine kana kana doyar. Saat 16.00 civarında başlayan coşkulu ulusal eğlence ve gösteriler artık insanların iyice yorulmaya başladıkları (22.00 civarı) saatlerde son bulur. Gençlerin eğlenceleri bitmez tabii, onlar başka yerlerde başka biçimlerde eğelenmelerine devam ederler.
Yeniden akşamüstü gezintilerine dönersek…
Taze bir anımla başlayayım. Ekim’in ilk Pazar günüydü. “Şu mutluluk kervanına ben de katılayım, belki tanıdık birilerine rastlarım” düşüncesiyle Krasnooktyabrskaya caddesinden parka doğru yürürken sol taraftaki bankların birinde üç yaşlı Çerkes oturmuş, zevkle söyleşip eğleniyordu.
Oturuşlarına bakılırsa ortadaki en yaşlı, onun solundaki ikinci yaşlı, en sağdaki de en gençleri olmalıydı. Ama o “en gençleri” konumundaki kişiyi iyi tanıyordum; daha üç gün önce 92’inci yaş gününü kutlamış, herkesin tanıdığı, saygı duyduğu, Ulusal Kıyafet (Şüaşe / Faşe) gününü borçlu olduğumuz, kıyafetlerimize yeniden hayat veren, onları modern uygulamalarıyla dünya gündemine taşıyan, ünlü St’aşü Yura idi.
Yura beni görür görmez üzerinde tiril tiril, yepyeni, bembeyaz gömleği, gayet şık ve modern avcı yeleği ve güleç yüzüyle tam delikanlı gibi fırlayarak kalktı ve bana yöneldi. Hasretle selamlaştık, tokalaştık. 92’inci yaşını kutladım. “Maşallah, delikanlı gibisin” diyerek iltifat ettim. Hoşuna gitti. “Şükür, çalışabiliyoruz, işimizi yapabiliyor, bir şeyler üretebiliyoruz,” dedi.
Her gün erkenden kalkıp, tıraşını olup, kahvaltısını yaptıktan sonra Adıge Maq gazetesine uğruyor, günlük gazetesini alıp; Doğu Halkları Müzesindeki atölyesine gidiyor ve üretmeye devam ediyormuş. 92 yaşında bunları yapabilen biri genç sayılmaz mı?! Böyle birine imrenilmez mi, gıpta edilmez mi?! Hal hatır faslı biraz uzunca sürmüş olmalıydı. O “hava serinlemeye başladı, yavaş yavaş eve döneyim diyorum” diyerek ayrıldı.
Ben de onun ayrıldığı diğer yaşlıların yanına gittim. “Kusura bakmayın, rahatsız ediyorum ama sizi selamlamadan geçmek istemedim” dedim. “Tabii ki selamlarsın lakin her halde söze-sohbete doyduktan sonra” diyerek geç kaldığım için bana sitem ettiler. Yine “kusura bakmayın, şu büyüğümüzle söyleşiyordum” deyince; Sağ tarafta oturan “Ne büyüğü?! O daha dünkü çocuk. Ben onun doğduğunu bilirim” demesin mi? Şaşırdım. “Şaka yapıyordur” diye düşündüm.Zira Yura daha üç gün önce 92’inci doğum gününü kutlamıştı.
Sonra sözünü sürdürdü; “o 31’lidir ben 28’liyim” dedi. Demek ki, Yura’dan üç yaş daha büyükmüş. Onun solundaki de 29’luymuş. Üç “ihtiyar delikanlıyı” böyle sağlıklı, dinç, hayata bağlı görmekten çok mutlu oldum. “Demek ki, Vatan’ın havası, suyu, psikolojisi, yaşam enerjisi gerçekten bir başkaymış” dedim bir kez daha kendi kendime.
Maykop’ta akşamüstleri hemen herkesin yaptığı gibi, sakince Parkı turlayıp temiz hava almış, rahatlamış ve enerji toplamış olarak yavaşça evin yolunu tuttum.
***
Yalnızca akşamüstüleri değil, “Akşamüstü gezintileri” dedim ama bunun sabahları da bir başka güzel, anlamlı ve önemli. Birkaç kafadar grup yıllardır yaz-kış demeden sabahın 06.10, 06.20, 06.30 gibi belirlenmiş net erken saatlerinde eşofmanları, mevsime göre uygun kıyafetleriyle Maykop parkının yine belirlenmiş net yerlerinde ayrı ayrı bir araya geliyorlar.
Kimi kısa, kimi orta, kimi uzun parkurları , kimi yavaş, kimi orta, kimi hızlı adımlarla gezip kat’ ediyorlar. Havuz faal iken sabahın köründe buz gibi suya girenleri bile oluyordu. Şimdi de onlar her halde onarımdaki havuzun az ilerisindeki Qurcıps ırmağına giriyorlardır, diye düşünüyorum.
Bu eğlenceli sportif gezi ve etkinlikler en geç 08.00 gibi sona eriyor. Sonra herkes evinde ılık duşunu alıp kahvaltısını yaptıktan sonra işine, gücüne gidiyor.
Onlara hep imrendim; “bu ne disiplin, bu ne düzen, bu ne ilkeli ve sağlıklı yaşam!” dedim. Ama ne yazık ki, alışkın olmadığımdan veya tembelliğimden olsa gerek, onlara hiç katılamadım. Sadece takdir edip zevkle anlatmakla yetinmek zorunda kaldım.
Evet, işte böyle, Maykop’ta akşamüstü ve sabah gezintileri ve de ulusal bayram günleri. Her biri sağlık, sevinç, mutluluk, enerji pınarı. Dilerim ki; Vatan duygu ve düşüncesine sahip herkese nasip olsun.
Maykop, 05.10.2023
Fahri Huvaj