ACPC, Jamestown Vakfı ve Çerkesler - Ümit Duman

#6912 Ekleme Tarihi 13/04/2021 11:25:15

Siyaset, istesek de istemesek de hayatımızın içinde. Hem birey olarak hem de etnik topluluğumuzun geleceğini, yaşamını etkileyen bir kurum. 

Cumhuriyetin ilk yıllarından beri devletin -elbette devleti yönetenlerin- uyguladıkları baskıcı, asimilasyoncu siyasetler değil mi günümüze kadar karşılaştığımız sorunların kaynağı? Bu siyasetler değil mi yok oluşumuzu hazırlayanlar? 

Demek ki siyaset bizler için iki kat daha önemli. Bu alanda öncü, önder bir siyasi yapımız olmadığından toplumumuzun yaşamını, geleceğini ilgilendiren ülkede, bölgede ve dünyadaki gelişmeleri doğru okumak, iyi analiz etmek, ona göre önlemler almak konusunda çok sıkıntılıyız. Bu çalışmalar kişisel olmaktan öteye geçememekte. 

Bu analiz ve okumaların geniş kesimlere yayılması, tartışılması, karşı görüş çıkarılması veya kabulü konularında oldukça sıkıntı çekmekte, sınırlı kalmaktayız. Ayrıca bu konularda yazmak ve usulüne uygun çıkarımlar yapmak da toplumumuzda pek yerleşik değil. Sosyal medyada oldukça sınırlı ve çekişme merkezli kısa yazışmalar olabiliyor sadece.

Dağınıklık Türkiye’de sadece bize özgü değil. Bir geleneği olan, geçmişten beri farklı farklı örgütlülükleri olan işçi-memur ve meslek kuruluşları, kısmen Kürt hareketi hariç, diğer etnik gruplar için de geçerli. Yani genel demokrasi hareketi için de geçerli... 

Elbette bu dünya çapında 1980’lerden beri yeni sağın daha güçlü, daha kapsamlı saldırılarıyla ivme kazanıp giderek mevziler edinmesiyle de ilişkili. 

Özellikle Türkiye’de 12 Eylül darbesi ve takip eden yönetimler için de geçerli. Bu yönetimler -geçici kısa nefes almalar hariç-  zaman zaman evrensel insani değerleri de kullanılıp, sonrasında onları da yozlaştırıp günümüze kadar geldi.

Yeni iktidar neler yapıyor?

Bazen dünyada büyük bir ülkede iktidarın değişimi bile baskı altındaki kesimler için bir nefes olabiliyor. Ancak bazen dünya geneli için “bir nefes” denen şey, birileri, bazı toplumlar ve kesimler için ters yönelimlere kapı açabiliyor. 

Örneğin ABD seçimleri: Evet, seçim olalı üç ay, yönetimin iktidarı alması da bir ay oluyor. Bu sürede bile dünyada bazı şeyler değişebiliyor. Ekolojik olarak, bölgesel nükleer silahlanmada bazı adımlar (İran) ve sert ilişkiler yerine daha olumlu, daha az çatışmalı (Yemen, Suudi Arabistan vs.) ve bunun gibi politikalar birden gündem oldu. 

Aynı zamanda ABD ile ilişkilerde, Türkiye için de en azından geleneksel KURUMSAL ilişkilerin olabileceği; Trump ve Erdoğan gibi devletlerarası ilişkilerin kurumsal ve kurumlarla değil, kişisel ilişkilerle yürütülemeyeceği gözleniyor. 

Bu da Trump, Erdoğan gibi ilişkiler ve politikaların kişisel tercihler ve kişisel çıkarların öncelenmediği; kurumsal ve devlet çıkarlarının öncelendiği bir biçime dönme eğrisinde. 

Eski başkan Trump bizleri en çok ilgilendiren iki devletin (Rusya, Türkiye) başıyla da ilişkileri kurumsal ve geleneksel olarak yürütmüyordu. Özellikle Türkiye ile ilişkileri nasıl yürütmüştü malum. Bu belki de bazı kesimler için avantaja dönüşebilirdi. Bu konuya aşağıda tekrar döneceğiz.

Türkiye’nin politikaları

Türkiye’nin politikaları genellikle seçime ve iç politikaya endeksli. Komşularıyla ve bölgeyle tümüyle nemalanmak üzerine kurulu... 

Nemalanmanın devlet getirisinden çok kişisel faydalar öncelikli olması; şu veya bu şekilde ciddi bir muhalefetin de olmamasıyla neredeyse devlet anlamında hesapsızca her istediklerini yaptılar. Aynı nedenle Avrupa Birliği hariç Rusya ve ABD’nin her şartta şantajına boyun eğdiler. Dahası, her iki büyük devlet de, gayri ciddi denebilecek derecede Türkiye’nin politikalarında rol oynadı. 

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Karadeniz doğalgazı, Rusya’nın Kırım’ı işgali konusunda ikiyüzlü politikaları (Ukrayna’dan, ünlü bir eski MİT’çi ve silah kaçakçısının geri getirilmesi uğruna atılan taklalar); Doğu Akdeniz’de petrol, doğalgaz aramalarında iç basına yazdırdıklarının aksine geri adım atmalar; Suriye ve Libya batağına salt petro-dolar, batık-batırılmış banka paraları ve silah satma aşkıyla saplanmaları; Azerbaycan-Ermenistan savaşında İHA ve SİHA’ların satışı ve sınanması, tüm bu bölgelerde farklı adlarla da olsa kendi silahlı gruplarına tecrübe kazandırması vesaireler hep batak ama iktidarda kalıcı olmanın hesaplarının sonucu.

Sonuç olarak; ABD ve Türkiye’nin bölgemizde oluşturdukları kaos ortamı, üstüne pandemi belasının dünyaya çökmesiyle insanlar, demokrasi güçleri nefes alamaz oldular... 

İşte yukarıda kısmen değindiğim ABD’nin yeni yönetiminin “biraz nefes” konusu Çerkeslere NE YAZACAK? NE GETİRECEK?

ACPC ve Türkiye Çerkesleri

Elbette bu pandemi sürecinde kurumlarımızdan yeterince haber alamıyoruz. Zaten çalışmalar da bazı kurumlarımızın internet üzerinden yaptıkları çalışmalar şekline indirgendi. Buna rağmen yaklaşık 4-5 ay önce olduğunu tahmin ettiğim bazı gelişmeler, yukarıda cevapsız bıraktığım soruları yanıtlamak için argüman oluşturuyor. 

Bölge dernek yöneticileri ve kanaat önderlerinden aldığım haberlere göre Tokat ve Samsun derneklerinde farklı hareketlilikler olmuş: 

Jamestown örgütünü bilirsiniz. ACPC’ye bağlı bir vakıf. ACPC, American Committee for Peace in the Caucasus’un kısa yazılışı. Freedom House tarafından 1999’da kuruldu. Üstü kapalı olarak Amerikan hükümeti ile çalışır. Hükümet kaynaklarını kullanır. 

George Soros ve Smith Richardson (420.000 ABD Doları bağışlamıştır) vb. zengin Neocon’lar tarafından desteklenir. 

“Terör ile savaş” amaçlı bu yapı da ünlü Richard Perle ve onlarca işadamı, eski CIA ajanları ve benzerleriyle dolu bir örgüt. Jamestown Vakfı onlara bağlı. Ve o vakıf ile birlikte çalışan Amerikalı Çerkes hemşerilerimizin de Türkiye ayağı biliniyor... 

İşte Amerikalı Çerkesler ile Türkiye’deki işbirlikçileri, artık derneklerimize ABD Doları ödemeye başladılar. Tokat ve Samsun bölgesinde kendi federasyonlarına katılma koşuluyla ödemelerde bulunmuşlar. 

Yine Samsun’da tüm derneklerin ortak kullanmak için kendilerine verilen mekâna da “çökme” işlemlerinde ilerleme kaydetmişler. Bunların haberlerinin ve ayrıntılarının anlatımını bölge insanlarımıza bırakıyorum. Umarım geniş kitlelere ulaştırabilecekleri bir mecra bulurlar.

Çerkeslere de bir rol verilecek

Son paragrafta yazdıklarımı ABD’deki iktidar değişikliğine ve bu değişikliklerin Çerkesleri, anavatanı, diasporamızı nasıl etkileyeceğine bağlamak istiyorum. 

Yukarıdaki özetlerde ABD ile Türkiye’nin ilişkisinin, kişisel ilişki öncelikli-temelli olduğuna değinmiştim. Bunun Türkiye ayağında, ülkeye nelere mal olduğu uzun bir liste. 

Şimdilerde ABD siyasetinin değişmesinin, dünyada olumlu bir hava estirdiği görüşünü hatırlatarak; devlet ilişkilerinin artık kurumsal olacağını… Geleneksel kurum ve kuruluşların plan ve programları doğrultusunda ağırlıklı olarak yürüyeceğini tekrar etmeme izin verin. 

Bu durumda bölgemizde birkaç ay önce görülen kimi Amerikan kuruluşlarının faaliyetlerini de bu yöntemin yeniden ilk adımları olarak almak gerektiğini düşünüyorum. 

Jamestown’cıların yerlisi ile birlikte yaptıklarını bu işlerin bu dönemdeki evreleri olarak görüyorum. Başkan Biden ve yönetiminin Türkiye ve Rusya ile ilişkilerini, plan ve projelerini de böylesi yapıları destekleyeceği ve o yapıların benzer çalışmalarını artıracağı görüşündeyim. 

Bu tür olumsuzluklar için ACPC’nin, Jamestown’ın neokonservatif oluşu, söz konusu politikaları pek değiştirmeyecektir. Bunların devlet katındaki muadilleri benzer projeler geliştireceklerdir.

Geçmişte de ilişkilerin daha kurumsal yürütüldüğü zamanlarda söz konusu ettiğimiz politikaların örneklerini görmüştük. 

Örneğin Sovyet döneminden sonra, Rusya Federasyonu’nu çevreleyen devletler de, Amerikan politikaları ve bağlaşıkları, “Orange Revolution” denilen portakal devrimleri ile Rusya’yı çevrelemek istemişlerdi. 

Hatırlanacağı üzere, Gürcistan, Kırgızistan ve Ukrayna ile bu işleri başarmışlardı. Sonraları Rusya, Kırgızistan başta olmak üzere diğer ülkeleri tekrar karıştırmıştı. 

Aynı dönemlerde Gürcistan üzerinden oldukça propagandif bir şekilde Çerkes soykırımı ve sürgünü kullanılmıştı.

Önümüzdeki süreçlerde, yeni ABD yönetiminin peşinen Rusya ve Türkiye ilişkilerinin normal olmaması nedeniyle, oyunların içinde Çerkeslere de bir rol verilmemesi düşünülemez. 

Bütün kaygım, diaspora ve anavatanda bu tür tezgâh ve oyunlara direnecek, boşa çıkaracak ve politika üretecek yapılarımız ve birlikteliklerimizin olmayışı. 

Tam aksine, hem Rusya hem ABD tarafından oynanacak bu tür oyunlara oldukça açık olan insanlarımız ve gruplarımızın olması ciddi bir handikapımız. 

Bu durumda mevcut yapılarımızın, umut bağlanan yapıların daha diri, daha ilkeli, daha güçlü, daha uyanık olması dileğimi paylaşmak isterim.

Elbette ABD ve Rusya için daha ayrıntılı ve geniş analizler yapılabilir. Burada oldukça genel hatlarıyla lider bazında politikaların oluşmasının sonuçlarını değerlendirmeye çalıştım. 

Yeni seçilen ABD yönetiminin politika değişikliklerinin Çerkes toplumuna etkisini irdelemeye, tartışmaya çalıştım. 

Bu tür tartışmaların toplumumuzda mümkün olduğunca yaygınlaşmasının yararı olduğuna inanıyorum. Elbette bu tartışmaların üslup ve usulüne uygun olması da önemli… 

(26/02/2021)

Ümit Duman

Diaspora
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks