Sokakta biraz yüksek bir yere çıkıp konuşmaya başlasa, bir kaç dakikada etrafına binlerce insanı toplayabilecek, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük "hatip"lerinden veya "ajitatör"lerindendi.
Karizmatik bir kişilikti ve tam bir "Çerkes beyefendisi".
Ertuğrul Kürkçü ile Doğu Perinçek'in "ana avrat" birbirlerine girdikleri o televizyon ( 32. Gün ) programında "Doğu bey, ama beyefendi..." sözleriyle araya girmeye çalışması izleyicileri tebessüm ettirmişti. Ama Bülent Uluer'i tanıyanlar şaşırmadı onun bu tavrına.
Ben daha lisede okurken duyuyordum adını. Çerkes olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiştim. Sonraki yıllarda da devam etti bu duygu, "... da Çerkes" diye duyduğum her isim beni mutlu etti.
Daha çok Çerkesle birlikte yürümek "doğru bir tercih" yaptığımı düşündürüyor, kendime güvenimi artıyordu sanki.
"Forumlarda, toplantı ve mitinglerde o konuşunca kitleler hareketlenirdi" diye anlatıyorlardı. Özellikle Kerim Yaman'ın cenazesinde yaptığı konuşma çok meşhurdu.
23 Ocak 1975’de öldürülen Kerim Yaman’ın cenazesi morgdan kaçırılıp İstanbul Üniversitesi Merkez Binaya getirilir ve giriş bir polis arabası ile kapatılır. Bülent Uluer kimseye sormadan eline bir megafonu alıp polis aracının üstüne çıkar ve saatler süren bir konuşma yapar. Kalabalık gittikçe artar, elli bin kişiye ulaşır...
Ama "bir ajitasyon dersi" olarak okutulabilecek konuşmasını Maçka Maden Fakültesi'nin işgalinde yapar. Ağzına kadar dolu olan fakültede sabaha kadar yaptığı konuşmada kimse salondan çıkmaz, uyumaz, nefes bile almaz...
1952 yılında Kastamonu'nun İnebolu ilçesinde dünyaya geldi. Çerkes gelenek görenekleriyle büyüdü. Babası subay, diplomat ve toprak ağasıydı. Maddi durumları iyiydi.
Daha 18 yaşında İstanbul Kastamonulular Derneği başkanı oldu. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kazandı. Kısa süre sonra da Öğrenci Derneği başkanı seçildi. 1974 yılında Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu'nun kuruluşunda yer aldı ve Dev Genç'in 1978 yılına kadar genel sekreterliğini, 1978-1980 yılları arasında da başkanlığını yaptı.
12 Eylül geldiğinde ismi ilk arananlar listesindeydi. Filistin'e gitti. Ardından Almanya'ya geçti. Ama Almanya kendisini Türkiye'ye iade etmek isteyince önce Fransa'ya, ardından İsviçre'ye geçti. Uzun yıllar Basel'de yaşadı.
Oya Baydar kendisini Basel'de ziyaret ettiği akşam duvardaki, insanı hala yaşıyor olmaktan utandıran, bir düğün fotoğrafını gösterir. Bülent, “şu sağdan ikinci, bıyıklı olan, asılanlardan... son sırada yan yana duran parkalıların ikisi vuruldu. Biri 12 Eylül’den önce, nikâhımızdan birkaç gün sonra; biri de 12 Eylül’de… Gelinin hemen sol yanındakini tanıdın mı? Açlık grevinde öldü, anımsarsın. Şu önde çömelmiş olan, bir de uzun boylusu: İdamlık. Kolunu benim omzuma atmış kara yağız delikanlı kayıp. Her yerde aradık. Hayatta olsa bulurduk. En önde uzanmış yatan, dört yıl önce vuruldu…” diye anlatır. Karedeki herkes hayatını kaybetmiştir yani.
Aldığı cezaların zaman aşımına uğramasından sonra Türkiye'ye döndü. 1995 seçimlerinde HADEP'ten milletvekili adayı oldu. Ardından Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin kuruluşuna katıldı ve Parti Meclisi üyesi oldu. Haziran 2015 seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul 1. bölge milletvekili adayıydı.
O seçimler öncesi İstanbul'da bir kahvaltıda buluşmuştuk. Adını duyduktan o kadar yıl sonra tanışmak ve yüz yüze sohpet etmek güzeldi.
Gördüğü işkenceler nedeniyle belinden sakatlandığı için ağır ağır yürüyordu. Sakindi ve güzel bir Türkçesi vardı.
"Çerkesim, Çerkes kültürü ile büyüdüm. Ama uzun yıllar uzak kaldım. Süreci siz daha iyi biliyorsunuz. Eğer seçilir de meclise gidersem, yardımınıza ihtiyacım olacak" dedi, ama seçilemedi.
22 Ağustos 2017'de, 65 yaşında, akciğer embolisi nedeniyle yaşamını yitirdi.
Bülent Uluer, son nefesine kadar doğru bildiği yolda yürüdü; meşhur piposu elinde ahlaklı yaşadı; enerjisini, birikimini ve güçlü hitabet yeteneğini "Çerkes halkının da çıkarına..." olduğuna inandığı "dava"sına adadı...
Аллахь лъап1эм ахьрэт нэфынэ къырет тхьэм игунахьхэр фигъэгъунэу сыфэлъа1уэ...
Hatko Schamis