Çerkesler 21 Mayıs 1864 soykırım ve sürgününün 159’uncu yıl dönümünü farklı etkinliklerle andı. Bir etkinlik de Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) tarafından Avrupa Parlamentosu’nda düzenlendi. 22 Mayıs’ta Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı Grubu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen panelde KAFFED Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Dinçer uluslararası kamuoyunda yeterince yankı bulmamış ama etkileri Kafkasya ve diasporada hala devam eden soykırım ve sürgün sürecine dair hafıza tazeleyen bir konuşma yaptı. Dr. Sergey Lagodinsky’nin moderatörlüğündeki panelde Çerkes Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. Zeynel Abidin Besleney Ukrayna'daki Rus işgalinin yol açtığı tartışmalar ışığında soykırımın Çerkes siyaseti ve kimliği üzerindeki etkilerini değerlendirdi. KAFFED Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasemin Oral diasporik kimliğin oluşumunu, 1864’ün devam eden etkilerini ve Çerkeslerin Rusya, Türkiye ve uluslararası toplumdan taleplerini anlattı.
Ben de Kafkasya-Rusya ve diaspora-anavatan ilişkilerinde Çerkeslerin yaşadığı açmazlar üzerinde duran bir konuşma yaptım. Tespit ve düşüncelerimi sizinle de paylaşmak istiyorum.
KAFKASYA
Kafkasya'daki özerk cumhuriyetlerde "Rusya içinde ya da Rusya ile birlikte var olma" fikri, devlet tarafından idealize edilmiş ve hep canlı tutulmuş bir konsept. Amaç nedir? Kafkasya’nın uzun savaş, işgal ve kolonizasyon tarihini önemsizleştirmek, ulusal bağımsızlık özlemlerini sınırlamak ve merkeze bağlılığı temin etmek. Zamanla toplum da bunu önemli ölçüde içselleştirdi. Bunun için bazı tarihsel olaylar simgeleştiriliyor. Hikâyelerden biri Prenses Goşeney'in (Mariya Temryukovna) Çar İvan Grozni ile evlenmesiyle başlıyor. Bu evlilikle kurulan ittifak, Çerkesya'nın gönüllü katılımının kanıtı olarak sunulur. Katılımın 400’üncü yılında olduğu gibi 2007’de 450’inci yılında da görkemli etkinlikler düzenlendi. Etkinlikler bugün de merkezin otoriteyi tahkim etme ihtiyacının altını çiziyor. Soykırımı unutmaları için önlerine yeni referanslar da konuldu. Bunlardan birkaçını sıralarsak; Sovyetler Birliği ile birlikte özerk cumhuriyetler kuruldu; yerel parlamento ve hükümetler oluşturuldu, anadilde eğitim ve yayımcılık imkanları tanındı, kamu finansmanıyla ulusal müzik ve dans toplulukları, müzeler ve kültür evleri yaşatıldı...
Elbette Vladimir Putin zamanında merkezileşmeye paralel olarak özerkliğin içi boşalmaya başladı. Başkanlar artık seçimle belirlenmiyor, Kremlin tarafından atanıyor. Anadilde eğitim ve yayıncılık giderek sembolik hale geliyor. 2019’da çıkartılan dil yasasıyla anadilde zorunlu eğitim seçmeli derse dönüştürüldü. Dersler de haftada iki saate indirildi.
Yine de özerklik merkez lehine rıza üretiyor. Şu argüman da sıklıkla dillendiriliyor: Kafkasya’da kalanlar dil ve kültürünü korurken diasporadaki Çerkesler kültürel olarak soykırım yaşıyor. Bu anlamda soykırımdaki devamlılık diasporaya taşındı.
Karşı argümanların yeterince üretilebildiği de söylenemez. Kafkasya’da Çerkesler arasında ulusal hareketlerin zemini önemli ölçüde yok edildi. 1990’lardaki gibi ulusal hareketleri tetikleyecek kadrolar, insan kaynakları ve motivasyon artık yok.
Ulusal hareketler için potansiyeli eriten faktörler çok. Durumu anlaşılır kılan bir diskur dizini çıkartılabilir:
- Evet kazanımlar yetersiz ama korunmalı. Rusya ile hesaplaşma bunları da yok eder.
- Rusya güçlü bir devlet. Rusya’nın parçalanacağı senaryosunun yerelde karşılığı yok.
- Kafkasya’da siyasi birliği sağlamak mümkün değil. Etnik fay hatları çok aktif. Olası türbülansta iç çatışma potansiyeli yüksek.
- Bağımsızlığı teşvik eden uluslararası aktörlere güvenmek mümkün değil. Geçmişte Kafkasya defalarca yüzüstü bırakıldı.
- Rusya'nın düşmanları var ve bunlar Kafkasya’yı bir maşa olarak kullanmak istiyor.
Bu argümanlar tartışmaya açık. Fakat Kafkasya’yı anlamak açısından önemli noktalar. Ve bunlar her hâlükârda Rusya ile ilişkilerin yönünü tayin ediyor.
DİASPORA
“Diasporadaki Kafkasya ile ilişkiler nostalji ile sert gerçeklikler arasına sıkışmıştır" derken Rusya’nın izlediği politikalara değinmek gerekiyor. Her şeyden önce Rusya demografik olarak Kafkasya’nın "Çerkesleşme" diyebileceğimiz bir dönüşüme girmesine izin vermek istemiyor. Diasporadan gelen Çerkes nüfusu “ayrılıkçılığı besleyecek potansiyel tehdit” olarak görülüyor. İkinci korku İslamcılaşma. O yüzden geri dönüşlerin önünde bariyerler yükseliyor. Etnik Rusların Rusya’ya dönüşü teşvik edilirken oturum ve vatandaşlık alma süreçlerinde Çerkeslere herhangi bir yabancıya uygulanan prosedür dayatılıyor. Rusya’nın Rusya dışındaki yurttaşlar tanımında Rusça konuşan Ruslar, Beyaz Ruslar ve Ukraynalılar var ama Çerkesler yok. Rusya’nın Kafkas cumhuriyetlerine tanıdığı göçmen kotası yıllık 3 binle sınırlı. Ve pratikte bu asla dolmuyor. Onlarca yıl içinde Kafkasya’ya geri dönenlerin sayısı 5-6 bini bulmuyor. Devlet destekli tek geri dönüş pratiği Kosova savaşı sırasında yaşandı. Bir diğer güncel mesele; Suriye’deki savaştan kaçan Çerkeslerin sığınabilecekleri birincil yer anavatanları Kafkasya olabilmeliydi. Çerkeslerin yabancıların tabi olduğu yasalara ilaveten adı konulmamış ‘sakıncalılar’ bariyerini aşması gerekiyor. Zor tabii. Suriye’den topu topu 3 bin Çerkes Kafkasya’ya ulaşabildi. Sorunları aşamayanlardan bir kısmı döndü ya da Avrupa’ya geçti.
Dönüş konusunda tarihsel süreçte Türkiye’deki Çerkesler Ürdün ve Suriye’dekilere kıyasla daha dezavantajlıydı. Sovyet Rusya ile iyi ilişkiler sayesinde Suriye ve Ürdün’den Kafkasya’ya dönüş 1960’larda başlarken Türkiye’dekiler bu süreci en az 20 yıl geriden takip etti.
Kafkasya’ya dönebilenlerin yaşadığı sıkıntılar da caydırıcı. Kültürel farklılaşma, uyum sorunları ve yetersiz iş olanakları Kafkasya’ya gelenlerin tutunmasını zorlaştırıyordu.
ASİMİLASYON
Sözünü ettiğim sert gerçekliğin diğer tarafında diasporadaki asimilasyon yatıyor. Çerkesler sürgünden sonra vatan belledikleri yeni coğrafyaların sosyal, politik ve ekonomik sistemlerine öylesine entegre oldular ki kendi davalarını unuttular. Siyaseten Türk'ten çok Türk, Arap'tan çok Arap oldular. Diasporadaki Çerkeslerin varlık mücadelesi dernek ya da düğünlerde dans, müzik, yemek ve diğer folklorik öğelerle kendini sınırlıyor.
Ömrünü bir Çerkes idealisti olarak geçirip de bir kez olsun Kafkasya’yı ziyaret etmeyen insanlar var. Peki bu bize neyi anlatıyor?
Belli ki kimileri hayalindeki Kafkasya’yı bozmak istemiyor. Hafızada idealize edilmiş bir tarih ve yüceltilmiş bir kültür var. Aynısını bulamama kaygısı onları gitmekten alıkoyuyor. Ömürleri dedeleri ve babaları gibi özgür Kafkasya’yı beklemekle geçiyor.
Rus fobisi ya da takip edilme ve kötü muamele korkusu da burada belirleyici.
Bulundukları ülkelerin davalarına adanmış olan Çerkeslerin artık kendi ulusal kimlikleri altında çıkış yapmaları çok zor. Türkiye’de Çerkeslerin kendi partileriyle siyasette var olma çabası başarılı olamadı. Son seçimde Kayseri'de kendi etnik kimliğiyle aday olan Mutlu Akkaya seçilemedi. Tam bir hayal kırıklığıydı. Neden böyle? Pek çok konuda artık bütünlüklü bir Çerkes kamuoyundan bahsedilemez. Siyasal yelpazede dağılmış Çerkeslerin bakışları anavatan ve Rusya konusunda da farklılaşıyor. Durdukları siyasi kulvara göre tepkileri şekilleniyor. Haliyle çoğu zaman ortak dava mefhumu oluşmuyor. Diasporanın fikri atlasında Rusya ile birlikte Kafkasya’daki kazanımları koruma önceliği ile tarihi hesaplaşma fikri arasında değişkenlik arz eden bir tepki skalası var.
Rusya ile hesaplaşma düşüncesinde de iki eksen gelişiyor: Milliyetçi eğilimler ve İslamcı oluşumlar. Bunlar barışık değiller.
2008’deki savaş sonrası Abhazya ve Güney Osetya’nın 2008’de Rusya tarafından bağımsız devlet olarak tanınması Çerkeslerin Rusya’ya bakışında bir kırılma yarattı. Kimileri bunu tarihteki acıların küçük bir telafisi olarak gördü. Çerkesler arasındaki birliktelik de bundan olumsuz etkilenmeye başladı. 2014’te Soçi Olimpiyat Oyunları sırasında soykırımın tanınması kampanyası ivme kazandığında bundan rahatsızlık duyanlar oldu. Gördük ki Çerkes ortak şemsiyesi artık kimseye yetmiyor.
Kafkasya’ya dönüşü tartışırken Ukrayna savaşından sonra birdenbire Kafkasya’dan kaçışı konuşmaya başladık.
(Sunum dışı bir not: Ukrayna savaşı da diasporadaki bölünmüşlüğe göre yankı uyandırdı. Bunları üç ana başlıkta toplamak mümkün: Bir tarafta Batı karşıtlığı üzerinden Rusya’ya hak verenler, diğer tarafta bunu emperyalist bir hesaplaşma olarak görüp “Bu savaşın parçası olmayalım” diyenler ve öteki tarafta Ukrayna ile dayanışma sergileyenler. Fakat üçüncü kategoride yer alanlar beklendiği gibi Çeçenlerin yaptığını yapamadı. Yani askeri birlik oluşturup Ukrayna savaşına katılmadı. Bu konudaki çağrılar karşılık bulmadı. “Çerkesler tarihsel olarak Rus İmparatorluğu'nun düşmanı” olduğuna göre otomatik olarak Ukrayna savaşında Rusya’nın karşısındadır diye bir hüküm burada çalışmıyor. Diasporik toplumlar tarihi topraklarda kalanlara göre daha keskin olurlar. Fakat Çerkes diasporası için bu önerme tam gerçeği yansıtmıyor.)
RUSYA’NIN YAKIN MARKAJI
Diasporik kültürün çelişkileri ele alınırken değinilmesi gereken bir nokta daha var: Rusya, Çerkes diasporasını da kendi haline bırakmak istemiyor. Türkiye’de Çerkes Soykırımı'nın yıldönümü etkinlikleri kamusal alana taşındığından beri Rusya diasporayı yakın planda tutuyor. Özellikle Soçi Olimpiyat Oyunları’ndan itibaren diasporayı yönlendirme çabası arttı. Bu konuda bazı sivil toplum örgütleri ve iş insanları kullanıldı. Bu süreçte Rus yetkililer de "Çerkesler bizim diasporamız" demeye başladı. Fakat bu elbette manipülatif ve Çerkeslerin Kafkasya ile ilişkilerini asla kolaylaştırmadı.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Kaynak: Gazete Duvar