Prof. Dr. Wulf Köpke: 'Uluslararası Hukuka Göre, Soykırım Zaman Aşımına Tabi Tutulmaz'

#6987 Ekleme Tarihi 18/05/2021 06:12:30

Prof. Dr. WULF KÖPKE: "ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE, SOYKIRIM DA, CİNAYET GİBİ, ZAMAN AŞIMINA TABİ TUTULMAZ"

Çerkes Soykırımı ve Sürgünü'nün 157. Yıldönümünde Prof. Dr. Wulf Köpke (D.1952) ile konuştuk...

Prof. Dr. Wulf Köpke, 1971-84 Freie Universität Berlin’de toplum bilimleri okudu. 1973 yılında Berlin toplum bilimleri Müzesi’nde çalışmaya başladı. 1986-1992 Berlin Avrupa halk bilimleri müzesi yöneticiliği yaptı.

1992-2016 Hamburg Halk bilimleri müzesi müdürü, 2016-2020 Hamburg Polis Akademisinde kültürler arası iletişim yeteneği yöneticiliği yaptı. Halen yerel projelerde aynı yönde çalışmalar sürdürmektedir.

İspanya, Portekiz, İtalya, Türkiye, Hindistan, Venezuella, Kabartay-Balkarya‘da (Rus Fed.) yaptığı etnik alan çalışmalarının yanı sıra, 1992'den bu yana, Kuzey Almanya’da ( Abhazlar, farklı Afrikalı gruplar, Bosnalılar, Brezilyalılılar, Ekvatorlular, Guetamalalılar, Hindistanlılar, Japonlar, Koreliler, Meksikalılar, Portekizliler, İsveçliler, Senegalli Sufiler, Çerkesler, Çeçenler, Tunuslular, Türkler ) değişik göçmen toplulukları arasında çalışmalar yaptı.

Güncel olarak Çerkesler, Çeçenler ve Roma toplumları için projeler gerçekleştirmektedir. Ayriyeten Portekizlilerin Hamburg’a savaş sonrası göçünün tarihi araştırmasında yer almaktadır.

Kendisi ile Cerkesya’dan Sürgünün 157. yılı üzerine Çerkes Soykırımı ve Sürgünü üzerine yaptığımız söyleşi:

infocerkessia : Merhaba sayın Köpke, soykırımın bir tanımını yapmak mümkün mü? Veya BM’de kabul edilen tanımı yeterli buluyor musunuz?

Wulf Köpke : İlkesel olarak bu tanımlama yeterlidir. Buna karşın, tanımlamada: “Soykırım için belirleyici olan, bir grubun tamamen ya da bir bölümünün yok edilme niyetidir; ne kurbanların sayısı, ne de doğrudan doğruya öldürülmeleri değil!“ ifadesi var.

İşte bu noktada, savaşı sürdüren tarafın, bir etnik gurubun tamamını ya da bir bölümünü yok etme niyetinin olup olmadığını ispatlama güçlüğü başlıyor.

Bugün alaycı bir tarzda dendiği gibi, bu bir „kollateral zarar“ yani savaş sırasında hesaba katılmayan, istenmeden olmuş bir zarardır.

Örneğin Almanların Sovyetler Birliği‘ne saldırdığı 1941-42'deki savaşta Sovyet tarafı 26 milyon kayıp vermiştir. Buna karşın, bildiğim kadarıyla bu korkunç rakam, bir soykırım değil, savaş sonucu sayılmıştır. Bu nedenle, her soykırım suçlaması, mahkemeye başvurmadan önce tüm yönleriyle bilimsel olarak desteklenmiş olmalıdır.

Bir parlamentonun buna karar vermiş olması insanın ruhunu rahatlatır ama hukuksal olarak yeterli değildir.

Sonuç olarak „Soykırım“ hukuki bir tanımlamadır.

İNFO : Çok sorulan bir soru var: Soykırımların zaman aşımı var mı?

W.K. : Uluslararası hukuka göre Soykırım da cinayet gibi zaman aşımına tabi tutulmaz. Ama doğal olarak, yargılanan hükümetler; "çoook zaman önce olmuş. En iyisi bununla uğraşmayın ( huzuru bozmamak için! ), bırakın…" demeyi severler, bu da mağdurlar için çok rahatlatıcı değildir.

İNFO : Bir ülkenin soykırımı tanımasını veya bir ülkeye soykırım yaptığını anlatıp telafi etmesini istemek neden zor? Veya bazı uluslararası kurumlarda neden bu konuda karar alınamıyor?

W.K. : Birinci soruya verdiğim cevaba bakın. Hiç ayrım gözetmeksizin, tüm hükümetler, soykırım ile suçlandıklarında korkunç kıvırırlar, bunun neden kendilerine yöneltilemeyeceğine ilişkin bir bahane uydurmaya çabalarlar. Bu nedenle, bu suçlamayı yönelten etnik gurup, mahkemeye, bir cinayet davasındaki gibi, milimetrik hesaplanmış, belgelerle başvurmak durumundadır.

Bu da, akrabalarının büyük çoğunluğunu kaybetmiş olmanın yetmiyor oluşunu anlamakta zorlananlar için, bunun bir belge olarak kabul görmüyor oluşu, duygusal olarak aşırı zor, sıkıntı vericidir.

Srebrenitza gibi açıkça işlenmiş toplu katliamda bile, hatta söylemek yerinde ise, Sırp Ordusu „Namlusundan duman çıkmakta olan„ tabancası" ile suç üstü yakalanmış olmasına karşın, bilimsel, hukuksal açıdan incelenmek durumunda kalınmıştır. Mağdurlar için bunu anlamak olanaksızdır. Hukuki kararlar genellikle kuru hem de soğuktur. Kurbanlar için ağır bir yüktür.

Çerkeslerin olayında ise Rus Hükümeti, kesinlikle vergi mükellefleri olarak, onların yaşamalarından yana olduklarını söyleyerek kendisini bunun dışında tutacaktır.

Çerkeslerin öylesine yoğun bir direniş göstermiş ve ne yazık ki Rus Ordusu’nun da yeterli duyarlılığı göstermemiş olması sonucu, arzu edilenden daha fazla insan hayatını kaybetmiştir.

Türkiye’de de bir çok Çerkesin ölmüş olması, Osmanlı devlet kurumlarının ihmalkarlığı nedeniyledir.

Tabi ki bazı kabilelerin ya da kabilelerin bir kısmının Ruslarla işbirliği yapmış olmaları, bu nedenle onlara bir şey olmamış olması gerekçe olarak öne sürülür.

Kısaca bir halk olarak Çerkeslere karşı değillerdir. Ayrıca kurbanların sayısına da severek itiraz ederler. Bütün bu alaycı tavırlar, olayın muhatapları için son derece çekilmez bir durumdur.

İNFO : Bir ülkenin tarihin bir yerinde yaptığı bir soykırımı tanıması, o ülkeye ne gibi sorumluluklar yükler? Soykırıma uğramış halka ne tür kazanımlar getirir?

W. K. : Soykırımı kabul eden bir halk ( doğrusu bir hükümet ), bunun sonucu doğan acıları dindirmeyi de üstlenir. Örneğin, muhataplara tazminat; geride kalanlara, el konulan mülklerin iadesi vb.

İNFO : Soykırıma uğramış bir halkın, bu travmayı atlatabilmesi mümkün mü? Bunun için ne olması-yapılması gerekiyor?

W. K. : Korkarım bu soruya olaya doğrudan muhatap olmayan biri uygun bir cevap veremez.

Berlin’de, 1995 sonrası Yugoslavya savaşından sonra Almanya’ya kaçan savaş mağdurları ile ilgilenen bir dernek vardı. Gönüllü psikologlardan oluşan 60 kişilik bir grup, Sırp toplama kamplarında tecavüze uğramış kadınlar ile erkekler, daha da önemlisi çocuklar ile ilgileniyordu.

Bu uzun yıllar süren, başka uygulamalarla da desteklenen çalışma, galiba acıları hafifleten bazı sonuçlar aldı.

Özellikle, Ör. „Sohbet Cafe“ denilen toplantılarda kurbanları konuşturmak oldukça önemli idi.

Biz de 2012-13 yıllarında müzede benzer bir toplantı yapmıştık. Çerkeslerin ( Çeçenlerin de ) acılarını ilk defa dinleyen bir çok Alman da gelmişti.

Bu, anlatanlar için olduğu kadar dinleyenler için de önemli idi.

Ama 150 yıl geçmiş olan, daha sonra da sıkça „tazelenen“ Çerkeslerin travmasına/yaşadıkları şoka karşı, yeni sürgünler, kültürel baskılar ( Balkan, Suriye savaşları, TC deki kültürel baskılar gibi ) nedeniyle bir reçetem yok doğrusu.

İNFO : Soykırıma uğramış bir halkın, muhatabından bu soykırımı tanımasını istemesi, talep etmesi doğru mu? Ne gibi sakıncaları var? Bu halk nasıl bir yol izlemeli?

W. K. : Gerçekten de çok zor bir soru. Çerkeslerin olayında da değişik şekilde cevaplanıyor.

Bazıları, belli bir kültürel otonomi kazanmak için, geçmişi fazla karıştırmadan Rus hükümeti ile birlikte çalışılmalı, sakin olunmalı diyor. Buna karşın diğerleri, Rus hükümetinin uygulamalarını açıkça protesto ediyor, maddi zararlar ile kayıplar için tazminat talep ediyor.

İki taraf arasında ciddi ayrılık var.

Tabi ki Rusya’da yaşamakta olan Çerkeslerin, bu soru karşısında daha dikkatli davrandıkları gözleniyor.

İNFO : “Geçmişi ile, özellikle de soykırım gibi suçları ile yüzleşemeyen bir toplumun-devletin demokrasisi arızalı olur veya demokratikleşmesi mümkün olmaz” diyebilir miyiz?

İNFO : Ne yazık ki bu soruya olumlu cevap veremem. Benim bildiğim kadarı ile Alman Hükümeti de 1904 Herero ile Nama Soykırımı’nı resmen tanımadı. Herşeyden önce doğrudan tazminat ödemeyi de reddetti. Galiba dünyada hiç bir hükümet, kendiliğinden bir soykırımı tanımadı.

Almanya’nın Holocaust ( Yahudi soykırımı Çev. ) ile Poraymos‘u ( Sinti-Roma soykırımı Çev. ) kabulü de müttefik güçlerin zorlaması sonucu olmuştur.

Bir soykırımın kabul edilmesi, her zaman tazminat ile ( bana göre son derece haklı) ilintilidir. Bütün hükümetler de bundan kaçınırlar.

İNFO : Gürcistan devleti, Çerkes Soykırımı’nı resmi olarak tanıdı. Bunun, Çerkeslerin Soykırımı dünyaya anlatmaları konusunda bir katkısı olur mu? Yoksa, zararı mı olur? Mesela “Gürcistan’ın Çerkes Soykırımını tanımış olması, Çerkeslerin işini zorlaştırdı, Rusya’yı kızdırdı” diyenler var.

W. K. : Soykırıma uğramamış bir ulusal parlamento tarafından bir soykırımın tanınması ( İsveç ile Alman parlamentolarının Ermeni soykırımını tanıması gibi ), insana belli bir huzur verir ama hepsi bu.

Daha önce de dediğim gibi, bir soykırımın tespit edilmesi, Çerkeslerinkinde olduğu gibi çok uzun bir tarihi süreçten sonra, hukuksal, bilimsel olarak çok iyi hazırlanılması, belgelendirilmesi gereken acımasız bir hukuk davasıdır.

Doğrusu Gürcistan’ın soykırımı tanımış olması, Rusları moral olarak sıkıştırmak içindi. Korkarım benim izlenimime göre, Çerkesler amaç için araç olarak görüldüler, yoksa başka koşullarda asla umursamazlar.

İNFO : Dünyanın aydınlarının ve entelektüellerinin bazı halkların acılarına karşı “ilgisizlikleri”nin veya “sessizlikleri”nin nedeni ne sizce? Bunu değiştirmek için ne yapmak gerekiyor?

W. K. : Cevap çok çeşitli. Birçok neden rol oynuyor. Genel olarak aydınlar da dünyanın bir yerinde ne olduğundan habersiz. Buna haber dünyasının kısa ömürlü olduğunu da eklemek gerek.

Bugün Rohingyalar’ın ( eski Burma, bugünkü Myanmar’da yaşayan bir halk. Çev. ) kaderi ile kim ilgileniyor? Güney Amerika’da yerli halklara karşı hala devam eden katliamlarla kim ilgileniyor?

Acı ama gerçek. Çoğunun duyguları körelmiş.

Çerkeslerin olayında durum daha da acı. Ruslara karşı savaşırlarken, Avrupa’lılar için kahramandılar. Ama bu, daha önce sadece, kuru laf ile İngiltere’den birkaç silah gelen Şamil’e yapılan gibi, onların işine hiç yaramadı.

Çerkesler 1864'den sonra Osmanlı ile Rus imparatorluklarında kayboldular. Böylece de gözlemcilerin dikkatinden.

Atatürk ile birlikte Avrupalılar için diğer uluslar yok sayıldı. Sovyetler Birliği’nde resmi olarak Çerkes Cumhuriyetleri var oldu; yani burada da böyle bir sorun yok sayıldı. Sürgündekilerin varlıkları sayılmadı.

Daha doğrusu Soçi Olimpiyatlarına kadar.

Ne yazık ki deneyimlerimiz bize gösterdi ki, Almanya’da da, sürgündekiler hiçbir zaman ciddiye alınmaz.

Asla unutulmamalıdır ki: Mağdurlar için kaderleri benzersizdir, izlerini kuşaklar sonra bile duyumsarsınız. Acımasız gibi gelebilir ama mağdur olmayanlar için her zaman, dünyada o kadar çok soykırım vardır ki! Ahlaki olarak doğru bulunmasa da belli bir duyarsızlık bir çoğunda vardır.

İNFO : Almanya entellektüel ve maddi birikimi ile dünyada çok önemli bir rol oynayabilir. Sizce, Çerkes Soykırımını veya genel olarak Çerkesleri Almanya’ya anlatabilmemiz mümkün mü? Bunun için ne yapmamız gerekiyor

W. K. : 2013-14 yıllarında Çerkesler, Almanya’da, durumları üzerine bilgilendirmek için çok iyi bir başlangıç yaptılar. Kanımca, Alman Basınını, doğru izleyebildiğim kadarıyla, başka hiç bir ülkede olmadığı kadar haberler ile doluydu.

Ne yazık ki daha sonra bu heyecanlı canlılık bitkin düştü.

İNFO : Çerkeslerin bugün tarihi vatanları Çerkesya toprakları üzerinde ( ikisi Karaçay Balkarlarla ortak ) 3 Cumhuriyetleri var. Rusya Federasyonu’nun Çerkeslere böyle siyasi kurumlar örgütleme hakkı vermiş olması, soykırımın telafi edildiği, sorunun çözüldüğü anlamına gelir mi?

W. K. : Bu benim cevaplayamayacağım bir soru. Ama kuşkusuz Rus hükümet temsilcilerini olumlu bir konuşmaya dahil etmek, her türlü çabaya değer. Ne kadar sonuç alıcı olacağını bilmesem bile.

Benim deneyimlerim bana, belli çerçevede ele alındıklarında Rusya’da bir çok şeyin gerçekleştirilebilmesi olanaklıdır.

Bunun neye mal olacağı konusu farklı değerlendiriliyor.

İNFO : Rusya Federasyonu entellektüelleri ve aydınları Rusya Federasyonu’nun bazı suçları veya yanlışları üzerine konuşmayı sevmezler. Resmi tarihi pek sorgulamazlar. Bunun nedeni sizce nedir? Bu tavrın, Rusya Federasyonu’nun demokratikleşmesini zorlaştırdığını düşünüyor musunuz?

W. K. : Rus toplumunun değerlendirmesi ile Rus hükümetinin uygulamaları, son dönemlerde Almanya’da özellikle değişik tartışılmaktadır. Bu nedenle ben kendi değerlendirmemi bildirmekte dikkatliyim.

Aydınların çoğunun resmi tarihi sorgulamadıklarını söyleyemem. Bir çok eleştiri duyuluyor. Ama bir konuda ne yazık ki size hak veriyorum: Çerkesler üzerine yargılar tek yanlı ve olumsuz.

Korkarım Rusya’da bir çok insan, Çeçen ile Çerkes arasındaki farktan habersiz. Üstelik Çeçenler de ( az sayıda Wahabi-Çeçen savaşçı olmasına rağmen tüm Çeçenlerin kasdediliyor olması ne kadar haksız olsa da ) ne yazık ki her yerde kötü bir üne sahipler.

İNFO : Sayın Köpke, bildiğimiz kadarıyla Çerkes arkadaşlarınız var ve Çerkes kültürünü, gelenek göreneklerini tanıyorsunuz. Çerkesler ve Çerkes kültürü hakkında ne söyleyebilirsiniz? Güçlü ve zayıf yanları nelerdir sizce?

W. K. : Çerkesler sadece 1864 sürgününün sonuçlarına değil, Balkanlar ile başka bölgelerde yerleştirildikleri yerlerden sürülmelerinin de sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar.

Modern Türkiye’de kültürel olarak baskı altına alındılar. Diasporada „Türk“ görüldüler. Bu koşullarda kendi kültürünü yaşatmak kolay değildir.

Ben Çerkeslere, bu zor koşullarda, her zaman “ayakta kalma sanatçıları" olarak hayranlık duydum. Belki de bu, başarılı tüccar olan, çok iyi bahçecilik yapan ( yani sadece savaşçı değil ) eski Çerkeslerden kalma bir mirastır.

Tanıdığım bir çok Çerkes hala „Adığe Xabze"ye uygun bir yaşam sürdürmektedir. Türkiye’de davranışları Çerkesler kadar düzgün olan çok az insan tanıyorum. Buna da hayranlık duyuyorum.

Ruslar, Çerkeslere karşı sürdürdükleri yüz yıllık savaşta, her köyü ayrıca işgal etmek zorundaydılar, çünkü her boy kendine özgü bir birlikti. Savaş sırasındaki bu güçlük, şimdiki barış döneminde bir olumsuzluk gibi görünüyor.

Bugün Çerkesler bana, ortak davranma yeteneğini kaybetmiş, çok „parçalanmış“ gibi gözüküyorlar. Ama bu Çerkes Kültürünü tanımayanlara, onu göstermek için gereklidir.

İki yıl önce Kayseri’de biri „sağ“ diğeri „sol“ görüşlü iki Çerkes derneğini ziyaret ettim. Bu davranışım çok eleştirildi. Oysa Çerkes kültürünü güçlendirmekle ilgili bir proje söz konusu idi.

Bu derneklerin Çerkes kültürü için çalıştıkları sürece, politik eğilimlerinin benim için çok önemi yoktu. Bu nedenle eleştirileri anlamadım, üzücü ve yanlış buldum.

Çerkeslerin çoğu alıngan ve hınçlı mı? Acaba uzlaşmadan yana olanlar da var mı?

Bir başka açmaz da: Yeni yetişen kuşaklar için, modern toplumlarda Almanca, İngilizce, Türkçe yanı sıra, bir de Çerkesçe öğrenmenin bir yük olduğu idi. Galiba çoğu için bu „folklor“ sadece çok fazla idi.

Ama gençliği tekrar „en geniş anlamıyla“ olağanüstü diliniz ile kültürünüze kazanmanın yolunu bulabileceğinize inanmak istiyorum.

İNFO : Almanya'da veya dünyanın her hangi bir yerinde yaşayan Çerkeslerle paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

W. K. : 2014 yılında Alman kamuoyunda bir çok konuda kazanımlar elde edebildiniz. Bunu daha ileri götürün. Birleşin!

Köln/Hamburg

Mai 2021

Infocherkessia Röportaj serisi

Çev. Djançate Adıyef, Natkho Taner

Çerkesya Hareketi Haber Merkezi

 

Diaspora
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks