Genç Siyaset Bilimci adaylarımızdan Thağuşe Umut Akbay İnfocherkessia.com için yazdı.
24 Kasım günü, gün ortası haberlerinde SU-24 tipi Rus uçağının Türkiye sınırını 17 saniyeliğine ihlal ettiğini; Türk F-16 savaş uçaklarının angajman kuralları gereği Türk hava sahasında vurulduğunu öğrendik. Bir taraftan Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı açıklama yaparken diğer taraftan Rusya Savunma Bakanlığı açıklama yapıyordu. Türkiye - Rusya arasındaki iyi ilişkiler, iki ülkeyi birden savaşın eşiğine getirmişti. Olay, tüm dünyada yankı buldu. İŞİD’e karşı yapılan doğal kararlılık operasyonu yetkili sözcüsü Albay Steve Warren’den, NATO’ya kadar tüm kurumlar ellerindeki verilerle Rus uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiği yönünde açıklamalar yaptı. Aslında Türk - Rus gerginliği daha önce başlamıştı, Başbakan Davutoğlu, daha önce Rusya’nın Suriye’deki ılımlı muhalifleri yok etmek ve Beşar Esad rejimini güçlendirmek için Özgür Suriye Ordusu’nu bilinçli bir şekilde hedef aldığını iddia etmişti. 3 gün sonra NATO toplandı, “bu sorumsuz bir davranıştır” diyerek Rusya’yı kınadı. Türkiye, Rus helikopterinin kendi hava sahasından geçmesine izin vermedi derken zaten Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler kırılma noktasına gelmişti bile. Son 15 yıldır, Türk - Rus ilişkileri normal seyrinde giderken, olayın ardından Türk tarafı neden Moskova ile kontak kurmadı? Türk - Rus hükümetleri arasındaki bu meselenin iki taraf arasında değerlendirilmeden NATO’ya aks edilmesinde, Rusya’nın uluslararası arenada yeniden güç elde etmek istemesi olabilir mi? Rusya ile ilişkiler bilerek mi koparılmak istendi? Rusya’nın temkinli tutum ve dikkatli açıklamalarının nedeni Türk tarafının kendileriyle iletişime geçeceğini düşünmeleri ve olası bir krizin engellenmek istenmesi olabilir mi? Rusya böyle iyi niyetli bir tavır takınmışken, Türkiye neden bu gerilimin tırmanmasına olanak sağladı? Ya da Rusya başka planlar mı yapıyor? Oysa her iki ülke arasında ticari menfaatlerin zarar görmesini engellemek için daha uygun adımlar atılabilirdi. Türk - Rus ilişkileri sadece ticari ilişkilerden ibaret değil elbette. Bozulan ilişkiler, 1800’lü yıllarda sürgün edilen Çerkes halkı için de büyük bir önem arz ediyor. 151 yıl önce Anavatanlarından Türkiye’ye sürgün edilen Çerkesler, ilk defa 90’lı yıllarda vatanlarına geri dönmeye başlamışlardı. Yıllar sonra Çerkesler, Türk - Rus iyi ilişkileri sayesinde gerek iş için gerek turistik sebeplerle Atalarının yaşadığı topraklara gidebiliyordu. Fakat Rus uçağının düşürülmesiyle Türk - Rus ilişkileri kırılma noktasına geldi. Yaklaşık iki yıl önce Putin tarafından, Rusya İmparatorluğu’nda doğanların torunlarına Rus vatandaşlığı verilmesi ile ilgili prosedürlerin hızlandırılması için talimat verilmiş ve o günlerde Kafkas Halklarına haklarını iade eden bir yasa tasarısını konuşan Çerkesler bugünlerde neleri konuşuyor? Vize muafiyetiyle birlikte, Türkiye’de yaşayan Çerkesler vatan topraklarındaki akrabaları ile daha sıkı ilişkiler kurabilme imkanı bulmuştu ancak Türk vatandaşı olan Çerkesler için zor bir süreç başladı. Sadece Türkiye’de yaşayan Çerkesler değil, vatanda yaşayan Çerkesler de Türk - Rus gerginliğinden rahatsız. Uçak krizinin ardından Türkiye’den Rusya Federasyonu’na bağlı anayurtlarına dünüş yapmış Çerkesler de büyük sıkıntılar yaşıyor. Çerkes Cumhuriyetlerine dönüş yapmış veya yapmak isteyen Çerkesler, bugün bu gergin ortamın en büyük mağdurları. Türkiye’den kesin dönüş yapan ve yerleşen Çerkesler, son zamanlardaki Rusya - Türkiye gerginliğinden dolayı çeşitli baskılara maruz kalıyorlar. Türk vatandaşlığı bulunanlardan sadece Rusya vatandaşı olmaları gerektiğine yönelik haberler yapılıyor. Hatta Türkler aleyhine propaganda yapmaya zorlandıkları da gelen haberler arasında. Ve uzun süredir, Rusya sınırları içerisinde yaşayan bazı Çerkeslere sudan bahaneler sunularak oturum izinlerinin iptal edileceğine yönelik olumsuz gelişmeler mevcut. Bu olumsuz gelişmeler Türkiye’de yaşayan Çerkesleri de endişelendirdiği gibi vatanlarıyla olan bağları da koparıyor. Devletler arasındaki anlaşmazlıklar her zaman olduğu gibi masum halkın canını yakıyor. Var olma mücadelesi veren Çerkesler bu olaylardan en çok etkilenen toplum. 1864 Çerkes Soykırım ve Sürgünü Türkiye ve yakın çevresinin yoğun gündemi içerisinde kendine yer bulamasa da, tarihten bu yana Kuzey Kafkasya en büyük insan hakları ihlallerinin yaşandığı bölgelerden birisi olagelmiştir. İnsan haklarının önem kazandığı, en ufak haksızlığın hesabının sorulduğu günümüzde; Çerkes halkına uygulanan soykırım hiç kimse tarafından sorgulanmadığı gibi, Türk - Rus gerginliği sebebiyle sürgün torunlarının yaralarına tekrar tuz basılıyor. Rus - Çerkes ilişkilerinin geçmişinde yaşanan olayların telafisi elbette mümkün değildir. Fakat Çerkeslerin vatanlarıyla/akrabalarıyla olan bağı iyileştirmek mümkünken, Türkiye ve Rusya arasında ki ateşe Çerkeslerin atılması kabul edilemez Kabardey Balkar’daki Çerkeslerin ikamet adreslerinin yanlış bildirilmesi gibi sebeplerle iptal edilmeye çalışılan oturma izinleri aşılamayacak sorunlar olmadığı gibi, Çerkes bireylere karşı ayrıcalık sağlanmalıdır. Oturum izinlerinin iptali söz konusu olmamalı hatta Rus vatandaşlığı almak isteyen Çerkeslere uygulanan prosedürler kolaylaştırılmalı, hatta kaldırılmalıdır. Tüm bu olaylara Çerkeslerin yaşadığı en büyük acıların tarihi olan 1864 yılından başlayarak bakılmalı ve Rusya’nın, Çerkeslere tanıması gereken imtiyazları bir zorunluluk olarak görmemesi gerekmektedir. Aynı şekilde Türkiye ve Rusya’da yaşayan Çerkesler de üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli ve barış zemininin tekrar oluşturulması için dikkatli adımlar atılmalıdır. Yaşanan gerginliklerin arasında kaybolup gitmeye mecbur bırakılmak istenilen Çerkesler; atalarının yıllar önce yaşadıklarını kendilerine ders bilmeleri gerekiyor. Aksi halde devletler arasındaki sorunlardan en çok zarar gören toplum, kuşkusuz ki Çerkesler olacaktır. Umarım Türkiye ve Rusya arasındaki bu gerginlik en kısa sürede sona erer, vatanımızda ve tüm dünyada barış yeniden tesis edilir.
THAĞUŞE Umut Akbay
İzmir Üniversitesi - Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencisi