Soykırımlar, ağır bir yıkım ve yok etme sürecidir. Bu süreci yaşamış toplumlar, bir şekilde yaşama tutunmaya ve tüm insanlığa; özellikle muhataplarına sesini duyurmaya çalışırlar.
Adalet isterler, haklarını savunurlar.
Bu toplumların, derin acılarının içinde saklanan sessiz çığlıkları vardır. Bu çığlıkları kendi dillerinde en anlamlı şekilde ifade ederler.
Soykırıma uğramış toplumların sessiz çığlıkları;
Çerkeslerde / Tsitsekun,
Süryanilerde / Sayfo,
Ermenilerde / Meds Yeghern,
Rumlarda / Genosid,
Dersimlilerde / Tertele,
Çingenelerde / Porajmos,
Yahudilerde / Holocaust olarak adlandırıldılar.
Bu kavramlar bir toplumun acısı, hüznü, tarihi, dili kısacası “belleğini” ifade eder.
Her katliam şüphesiz çok büyük acı, yıkım ve yok oluştur. Fakat her katliam soykırım değildir.
Birleşmiş Milletler’in soykırım için belirlemiş olduğu 8 maddeden oluşan bir tanım vardır. Bu maddelerle uyumlu suçlar, soykırım olarak kabul edilir.
Soykırım suçu işlemiş devletlerin, bu suçu kabul etmesi, bu suçla yüzleşmesi ve özür dilemesi ancak büyük toplumsal mücadeleler sonucu gerçekleşmiştir.
Aslında soykırımı sadece devletler gerçekleştirmez. Buna göz yuman, aktif katılan, sessiz kalan, inkar eden toplumlar da soykırım suçuna ortaktır. Bu yüzden soykırımlar “toplumsal yüzleşme” açısından önemlidir.
Biz Çerkesler açısından bakacak olursak, soykırımları sadece Rusya İmparatorluğu ile sınırlamak doğru bir yaklaşım olmaz. Osmanlı’dan ABD'ye, Almanya’dan Avustralya'ya kadar dünyanın bütün egemenleri farklı etnik kimlikleri, inançları, dinleri, dilleri, kültürleri acımasızca yok ederek egemenliklerini sürdürmüşlerdir.
TSİTSEKUN: ÇERKES SOYKIRIMI
Çerkesler 1864’de uğradıkları soykırımı, son yıllarda, yok olan Ubıh dilindeki bir kavramla sembolleştirmekteler. Norveçli dilbilimci Hans Vogt’un hazırladığı, 1963 yılında basılan Ubıhça Sözlüğü’nde yer alan ve soykırımı en iyi ifade eden Tsitsekun, “toplu katliam, kırım” anlamına gelmektedir.
1763-1864 Rus-Çerkes Savaşı'nın son yıllarında Rusya İmparatorluğu, Çerkesya'yı işgal edip, kendi topraklarını genişletme ve sıcak denizlere inme politikası gereği, Çerkeslere bir “etnik temizlik” yapmış, onları soykırıma uğratmış; sağ kalanların büyük çoğunluğunu da Osmanlı Devleti'yle yapılan hukuksuz anlaşmalarla, Osmanlı'ya sürmüştür.
Sürgün edilen yaklaşık 1.5 ila 2 milyon arası Çerkesin önemli bir bölümü, yollarda açlık, hastalık, iklim şartları sonucu yaşamını yitirmiştir. Sağ kalanlar da, Osmanlı Devleti ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti devletinde, asimilasyon politikalarına tabi tutulmuştur.
ANMA GÜNÜ: 21 MAYIS
Biz Çerkesler için 21 Mayıs, dünyanın en barışsever halklarından biri olan Çerkeslerin özgürlüklerini ve vatanlarını korumak için girdikleri savaşın sona erdiği; galiplerin atalarımızın cesetleri üzerinde zafer töreni yaptığı gündür.
Bizim için 21 Mayıs, Çerkesya’nın bağımsızlığını yitirdiği; ilhak edildiği ve Rusya İmparatorluğu’nun bunu dünyaya ilan ettiği gündür.
Yani 21 Mayıs, Çerkesya’nın ve Çerkeslerin yok edilmek istendiği, sembol bir gündür.
Soykırıma uğramış halkların seslerini duyurabilmeleri için, tek başlarına çırpınmak yerine, birlik olabilecekleri, yardımlaşıp dayanışabilecekleri bir oluşum var: "Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Organizasyonu (UNPO)".
UNPO aracılığıyla, soykırım gerçekleştiren devletlere ulaşıp, bu devletlerin suçlarını kabul etmelerini, özür dilemelerini, soykırıma uğrayan halkların haklarını savunmalarını sağlamak çok daha sağlıklı bir yol olacaktır.
Ben, Çerkesler olarak UNPO’da kalmaya devam etseydik, böyle bir oluşum vasıtasıyla sesimizi dünyaya daha kolay ve daha güçlü duyurabilirdik diye düşünüyorum.
Sonuç olarak;
Hangi etnik, dini, siyasi gruba uygulandığının bir önemi olmaksızın soykırım insanlık suçudur.
Başta soykırımlara ve katliamlara uğramış tüm toplumlar olmak üzere birlikte hatırlamak, yas tutmak, anmak ve birlikte mücadele etmek için ortak bir bellek örmek insanlığın ödevidir.
Soykırıma uğramış tüm halkların acısını paylaşıyor, barış içinde bir dünya diliyoruz!
Khare Ümran- Çerkesya Gençliği