SSCB yıkılıp pratik olarak “Dönüş” başladıktan sonra yüzlerce, binlerce insan vatana gitti. Örgütlü değil, 70’li ve 80’li yıllarda yapılan çalışmaların ve propagandanın etkisiyle. Bir kısmı oraya yerleşti. Bir kısmı tutunamadı, geri döndü.
O yıllarda vatandaki kurumlarımız da “Dönüş Hareketi”nden çok umutluydular. Binlerce Çerkesin vatana dönüş yapacağını zannediyorlardı. Masrafları devlet tarafından karşılanan, Maikop’taki DAR gibi kurumlar örgütlendi. Yasalar çıkarıldı.
Bırakın oturum almayı, pasaport almak bile çok kolaydı. Ev, arsa fiyatları o kadar düşüktü ki, neredeyse “bir şişe votka” fiyatına bir arsa alabilirdiniz veya birkaç yüz dolara bir ev.
Ve dönüşçülerin vatanda en azından bugünkünden daha fazla prestijleri ve saygınlıkları vardı.
Ama Dönüşçüler, elbette iyi niyetlilerdi, büyük fedakarlıklar yaptılar ve yeni pratiğe geçen bir düşünce olarak bazı hatalar yapmaları gayet normaldi; ama bu hataları düzeltmedikleri için sürekli gerilediler. Kendilerini yenileyemediler. Kendilerinden sonra gelecek, bayrağı teslim edebilecekleri gençleri yetiştiremediler ve zamanla yıldılar, yoruldular…
Dönüş düşüncesinin “Al valizi gel”e dönüşmesinin, başka bir nedeni de, bu konuda insanların; hatta bazı “Dönüşçüler”in çok konuşup az iş yapmaları, fırsatları kaçırmalarıydı.
Mesela Yeltsin döneminde diasporada yaşayan Çerkeslerin, buraya gelmelerine bile gerek kalmadan vatandaşlık ve pasaport alabilme imkanları vardı. Vatana dönüş yapmış Dönüşçüler diasporaya ve kurumlarımıza çok çağrı yaptılar. Ama bu çağrılar ya kulak arkası ya da hasır altı edildi.
Veya buradan çok kolay ve çok ucuza ev, arsa alınabiliyordu. Yine diasporaya çağrılar yapıldı. Ama maddi imkanları olanlar bile duymadılar! bu çağrıları. İnanın bazılarının bir akşam dışarıda harcadıkları para ile ev veya arsa alınabilirdi burada.
Sonra, ilk dönüşçülerin bazıları burada hatalar yaptılar. Aslında bunlara “dönüşçü” denilebilir mi, bilmiyorum. Çünkü ideolojik-politik düzeyi düşük çok insan geldi o zamanlar vatana. Birileri için belki de bir “kaçış”tı buraya gelmek veya yeni bir başlangıç yapma fırsatı. Biraz 18. ve 19. Yüzyıllarda Avrupa’dan Amerika’ya gidişlere bile benzetilebilir.
O yıllarda burada devlet ve ekonomi çökmüştü, her yerde mafya vardı. Toplumsal yaşam yozlaşmıştı. Bunun sonucu olarak, nasıl ki bazı “dönüşçüler” bu ortamı bir fırsat olarak gördülerse, burada da bazıları dönüşçülere çökmeyi! fırsat olarak gördüler. Yani karşılıklı yanlışlar yapıldı.
Ama diaspora tek taraflı bilgilendi. Burada tutunamayıp gerisin geriye diasporaya dönenler, Rusya Federasyonu’nu ve vatanı kendi açılarından ve/veya kendilerini aklayarak anlattılar.
Bu yanlışlar, vatana dönüşe olumsuz bakanların ve/veya Rusya’dan-Rus’tan nefret edenlerin söylemleri ile birleşince, zamanla diasporada vatana karşı bir önyargıya dönüştü. Dönüşçüler ise bu yanlışların üzerine gitmek yerine yanlışları küçümsediler, gizlemeye çalıştılar. Ve sorun kangrenleşti.
Geçen ay üniversitede yapılan bir toplantıda DÇB başkanı Hauti, “sanırım onlar da biz de aradığımızı bulamadık” derken gelinen noktayı özetliyordu.
Gerçekten de burada genel olarak diaspora Çerkeslerinin vatana dönmeleri isteniyorsa da, artık kimse “aman aman artık dönün” demiyor. Geleceğini diasporadan vatana dönecek Çerkeslere güvenerek planlamıyor. Bu nedenle vatana dönüşün önündeki engellerle mücadele etmek veya Dönüşçülere yardım etmek konusunda çok da istekli değiller.
“Dönüşçüler” yorgun düşmelerinin ve yılmalarının yanında ciddi bir hata daha yaptılar. 70’li ve 80’li yıllarda gevşek de olsa örgütlü, informel bir gruptular. Ama derneklerin çoğunda yönetim olduktan ve federasyonlaştıktan sonra Dönüşçülerin ayrı bir örgütlenmesinin olmasını, belki “biz kendimizi feshediyoruz” demediler, ama “gereksiz” görmeye başladılar.
Bunun sonucu olarak her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Ve zamanla “her dönüşçü bir komutan”a dönüştü.
Paradoks gibi görünse de her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin komutan olduğu bir yerde mücadele ve ilerleme olmaz, ilerleme olmayınca da gerileme olur. Çünkü politik mücadelede yerinde saymak yoktur.
Halbuki derneklerimiz, hangi politik düşüncede olursa olsun ve Çerkes sorununa nasıl bakarsa baksın hepimizindi, bir grubun değil. Böyle örgütlenmelerde asgari müşterekler olur. Sosyal kültürel faaliyetler bu müşterekler ekseninde örgütlenir.
Ama eğer sizin sosyalleşmenin ötesinde bir vizyonunuz varsa ve asgari müşterekler sizin için yeterli değilse kendi bağımsız örgütlenmenizi mutlaka korumalısınız. Yönetimde siz olsanız dahi korumalısınız.
Yoksa sizin gibi düşünmeyenlere karşı mücadelede ve/veya vizyonunuzu örgütlemede güçsüz duruma düşersiniz. Politik literatürde buna “tasfiyecilik” veya “likidatörlük” denir.
Bizde de aynen de böyle oldu.
Bugünlere gelinmesinde büyük emeklerimiz olduğu halde, 12 EylüL'den sonra derneklerimizi biz kurduğumuz halde, önce kendimizi, sonra kurumlarımızdaki varlığımızı tasfiye ettik. Ve özellikle Çeçenistan savaşı döneminde gelecek vizyonumuzla örtüşmeyecek politikaların peşinden sürüklendik…
Bazı “dönüşçüler”in hala “asgari müştereklerimizin örgütü” olan kurumlarımızdan beklentileri var. Biri "vatan" veya "Çerkesya" deyince, umutlanıyor, beklenti içine giriyoruz; bu beklentilerimiz karşılanmayınca da hayal kırıklığı yaşıyoruz.
Halbuki derneklerimiz ve hiçbir kurumumuz asla “Dönüşçü” olmayacak. Çünkü hiçbir zaman bütün Çerkesler “Dönüşçü” olmayacak. Ve kimse “Dönüşçü” olmayan Çerkeslerin derneklerimize gelmelerini, faaliyetlere katılmalarını ve yönetici olmalarını yasaklayamaz. Buna hakkımız yok.
Yapmamız gereken, tıpkı 70’li ve 80’li yıllarda olduğu gibi “Dönüş Hareketi”ni ve Dönüş vizyonunu yeniden örgütlemektir.
Artık Çerkes ( Adığe ) halkının “Vatana Dönüş”ü düşüncesi başka bütün sorunlardan, faaliyetlerden ve parametrelerden bağımsız olarak ele alınmalı, “Karadeniz’den Hazar’a kadar” bir coğrafyanın ve bu coğrafyada yaşayan halkların sorunları “bizim” sorunumuz olmamalıdır.
Ve artık “Çerkes kimdir?”, “Vatan mı Anavatan mı?”, “tarihi vatanımız Çerkesya-Adığe Xeku mu yoksa Kafkasya mı?” ve “Çeçenler, Abhazlar, Karaçaylar… ne olacak?” gibi tartışmaları bitirmeli, “Dönüş Hareketi”ni örgütlemeliyiz.
Çünkü Çerkes ( Adığe ) halkının vatanına dönüşü konusu, artık tek başına ele alınması ve örgütlenmesi gereken bir sorundur.
Bu Dönüş Hareketi'nin Çerkes ( Adığe ) halkının sesi, sözcüsü olmak veya sosyal-kültürel-ekonomik-siyasal bütün alanlarda faaliyet göstermek gibi bir hedefi olmamalıdır. Bunun için derneklerimiz var, Federasyonumuz var. Ve biz de bu kurumlarda-kurumlarımızda faaliyet gösteriyoruz.
Ne yapmalıyız?
Hiçbir kurumumuzu bölmeden, hiç birine alternatif olmadan ve kurumlarımızdaki görevlerimizi-faaliyetlerimizi aksatmadan, "Vatana Dönüş konusunda bir araya gelmeli, bir yol haritası çıkarıp örgütlenmeliyiz. Buna hakkımız var.
Ve bunu bizden başka kimse yapmayacak.
Hatko Schamis