Valeria Perasso, BBC Dünya Servisi
"Baba, gerçekten yüzlerce kişiyi öldürdün mü sen?" Böyle bir soruyu kaç çocuk anne babasına yöneltmek zorunda kalır? Arjantinli bir grup kadın ve erkek için bu artık görmezden gelemeyecekleri ve sormaktan kaçınamayacakları bir soru.
Analía Kalinec, Buenos Aires'deki evinde soğuk bir Ağustos akşam üzeri telefon çaldığında, bu telefon konuşmasının ailesini paramparça edebileceğini asla düşünemezdi.
"Arayan annemdi. 'Bak, korkma ama baban hapiste' dedi. Sonra 'Ama merak etme, siyasi işler bunlar' diye devam etti. O telefon gelene kadar, babamın işiyle diktatörlük arasında hiç bir ilişki kurmamıştım. Uzaktan yakından..."
Analía'nın babası, Arjantin'i 1976 ile 1983 yılları arasında yöneten zalimliğiyle ünlü askeri cunta rejimine bağlı olarak görev yapmış eski bir polis memuruydu.
Şimdi, ülkenin yakın tarihinin en korkunç insan hakları ihlalleriyle, 180 kaçırma ve rejimin gizli gözaltı kamplarında onlara işkence yapmak ve öldürmekle suçlanıyordu.
İktidarda kaldığı yedi yıl boyunca askeri yönetim, komünistler, sosyalistler, sendika liderleri, öğrenciler, sanatçılar da dahil siyasi muhalif saydığı herkesi hedef aldı. Bu dönemde 30 bine yakın insanın, Kalinec gibi güvenlik görevlileri tarafından kaçırıldıktan ve zorla alıkonulduktan sonra "kaybedildiği" tahmin ediliyor.
Fakat Analía'nın babasının çok derinlere gömdüğü sırlarından, 25 yaşına girdiği 2005 yılına kadar en ufak şekilde haberi olmadı. Annesinden o telefon gelinceye kadar.
O gün gözaltına alınan Kalinec, karısının iyimser beklentilerine rağmen hiç bir zaman serbest bırakılmadı. 2010 yılında da insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Analía, "Bana 'Bir canavar olduğumu mu düşünüyorsun?' diye sordu" diyor. "Ne söylememi bekliyordu ki? O benim çok sevdiğim çok yakın olduğum babamdı. Donup kalmıştım."
Paula da (soyadının kullanılmamasını istedi) babasıyla ilgili bir aydınlanma anı yaşamıştı.
14 yaşındayken, babası onu ve erkek kardeşini alıp bir kafeye götürmüş ve onlara gizli görevli bir sivil polis olarak çalıştığını söylemişti.
Daha sonra babasının aslında sol gruplara sızarak, üyelerini rejime yakalatan biri olduğunu anlamıştı.
"Diktatörlükle ilgili bildiğim şeyleri babamın yaptığı, ya da babamın onlara hizmet ettiği kafama dank ettiğinden beri utanıyor ve sanki suç ortağıymışım gibi suçlu hissediyorum" diyor.
"Artık bu bilgiye sahibim ve bununla ilgili yapabileceğim hiç bir şey yok. İçimde tutmak istemediğim bir sırrım varmış gibi" diye sürdürüyor.
Bu kadınların ailelerinin tarihiyle ilgili gerçekleri anlamaları ve hesaplaşmaları yıllar sürmüş. Ama artık bu konuda konuşmak istediklerini söylüyorlar.
"Soykırım faillerinin oğulları, kızları ve yakınları" diye adlandırdıkları bir grupları var. Kamuoyu önünde babalarının yaptıklarını açıkça lanetliyor ve genellikle de bu yüzden ailelerinden dışlanıyorlar.
Cuntanın solcular ve onları destekleyen herkese karşı savaşının devam ettiği dönemde, 1980'de doğan Analía Kalinec, psikolog ve öğretmen.
Üç yaşındayken cunta dönemi sona erdiği için polis olan babasıyla ilgili anıları da diktatörlük yılları sonrasına ait. Birlikte bahçede yaptıkları mangalları, onun nasıl kızlarını balığa çıkardığını, spora götürdüğünü hatırlıyor.
Üç kız kardeşi ve Analía, erken yaşta evlenmiş ve politikayla pek ilgilenmemişler.
2005 yılında annnesinden gelen o telefondan sonra, babasını cezaevinde ziyarete gittiklerini hatırlıyor.
"Bana 'Hakkımda söyleyecekleri şeylere inanma, hepsi kocaman bir yalan' dedi" diyor.
Kalinec, ailesine, pişman olacağı, af dilemesi gereken hiç bir şey yapmadığını, bir "savaşın içinde" olduğunu ve şimdi " intikam peşindeki solcular tarafından suçlandığını söylüyor.
Analía "Söylediklerinin tek kelimesini anlamadım" diyor. Onun için diktatörlük geçmişte kalmış bir şey ve babasının cezaevine konduğu ilk iki yılı gerçekleri "inkar" ederek geçiriyor.
"Cunta döneminde kaybolan yakınları için kampanya yürüten Plaza de Mayo (Mayo Meydanı) anneleri ve büyükannelerini destekliyordum. Hepsi çok doğruydu fakat benim babamın bunlarla bir ilgisi yoktu. Hala bunun bir yanlışlık olması gerektiğine inanıyordum. Ancak mahkeme başladığında işlerin pek de babamın bize anlattığı gibi olmadığını anlamaya başladım" diyor.
Dava dosyasındaki belgeleri okumaya başladığında babasının geçmişiyle yüzyüze geldi. Babasının yaşattığı terörün karanlık tanıklıkları, hayatta kalabilenlerin sesinden tam 800 sayfayı dolduruyor.
"Ordunun, kaçırdıkları insanları tuttuğu toplama kampları hakkında anlatılanları okudum. Bir harita gibi kafamda oluşuyor ve babamı bunun içine yerleştirmem gerekiyordu ki bu dayanılmaz bir şeydi" diyor.
Bu zulmün kurbanları Kalinec'in gerçek adını bilmiyor. Çalıştığı gizli toplama kamplarında hep gerçek kimliğini gizleyecek bir takma isimle tanınıyor: Doktor K.
"Onu bu isimle çağırdıklarını biliyordum çünkü bir keresinde büyükanneme söylemişti ve bir kere de ben ona bu lakabın nereden geldiğini sorduğumda, düzgün ve disiplinli biri olduğu için onu avukata ya da doktora benzettiklerini o yüzden bu adı verdiklerini söylemişti. Fakat bu isim ona 'ameliyathane' adını verdikleri işkence odalarında işkenceyi yürüten 'doktor' olduğu için de verilmiş olabilirdi."
Analía sonunda cezaevine giderek babasıyla yüzleşti.
"Bunu yaptığımda haklı çıkarılamayacak şeyleri haklı çıkarmaya çalışan çok öfkeli bir adamla karşılaştım. Ve bunu yaparken en kötü kuşkularımın da haklı olduğunu doğruladı. Şahsen bütün bunlara karıştığını doğruladı. Bu beynimi patlatan bir şeydi" diyor.
Sevdiği, mutlu çocukluk anıları olan bir adam söz konusu olduğunda bu durumla baş etmek iyice güçtü.
"Önce, ikisini birbirinden ayırmam gerekiyordu. 'Bir yanda babam var diğer yanda bir işkenceci' diyordum. Bunu yapmazsam baş edemiyordum. Ama sonra bu ikisinin aynı kişi olduğunu, her zaman aynı kişi olduğunu kabul etmem gerekti."
Eduardo Kalinec'i, mahkemeye tanık olarak çağırılan onlarca kişi üç farklı gizli gözaltı merkezinde sorgulama ve işkence seanslarına katılan bir kişi olarak teşhis etti.
Onu, o sıralardaki eşkaliyle tarif ediyorlardı: 20'li yaşlarının ortalarında, ince sesli, tıknaz ve yapılı, kalın enseli, bıyıklı.
O kamplardan sağ çıkanlardan bazıları onu "korkulan", "çok zalim tabiatlı" bir kişi olarak tarif etti.
Kamplara atılanların çoğu ise sağ çıkamamış, ölüleri bile bulunamamıştı. Bir çoğu o yıllardan bu yana "kayıp" olduğundan ölmüş kabul ediliyor.
Ana María Careaga, cunta güçleri tarafından alıkonulduğunda 16 yaşında ve üç aylık hamileydi.
"Doktor K"nın onu banyoda görüp tekmelediğini hatırlıyor. Bir keresinde de, yakalandığında hamile olduğunu söylemediği için ona sinirlenmiş ve "Bacaklarını açıp kürtaj yapmamı ister misin" diye haykırmıştı.
Miguel D'Agostino da Kalinec'i bir yıla yakın tutulduğu gizli toplama kampında, kendisine beş gün boyunca, "ameliyathane" denilen odada elektrik vererek işkence yapan üç kişiden biri olarak teşhis etti.
Delia Barrera evi basılıp bir grup silahlı adam tarafından kaçırıldığında 22 yaşındaydı. Kalinec'in o sırada işkenceci olduğu El Atletico adı verilen gizli kampa götürülmüştü.
"Gözlerim bağlıydı, çevremdeki sesleri duyuyordum. Beni soydular ve metal bir karyolaya bağlayarak elektrik vermeye başladılar. Bir polis karakoluna bomba yerleştirmekle suçlanıyordum, ama böyle bir şey yapmamıştım. Eylemi birlikte yaptığım kişilerin isimlerini vermemi istiyorlardı" diye anlatıyor.
Kalinec'i bu kampta kaldığı 92 gün boyunca bir kez, göz bağı gevşediği bir sırada görmüş. Hep bir tıp doktoru olduğunu düşündüğü Doktor K, ona kaburgalarının kırıldığını söylemiş.
"Göz bağımın altından yüzünü görebiliyordum. Bu hiç bir zaman unutamayacağım bir yüzdü. Mahkemede hakim bana sanıklar arasında tanıdığım kimse olup olmadığını sorduğu zaman hemen 'İşte Doktor K' diye gösterdim" diyor.
Bir yıl süren yargılama sonunda Kalinec 2010 yılının Aralık ayında müebbet hapse mahkum edilmesi, Arjantin'de diktatörlüğün sona erişinin üzerinden neredeyse 40 yıl geçerken hala devam eden tarihi yüzleşmenin bir parçasıydı.
1000'den fazla eski asker ve polis, insan hakları ihlallerinden suçlu bulunarak ağır hapis cezalarına çarptırıldı ve halen 370 dosya da hala Arjantin yargısında sonuçlanmayı bekliyor.
Fakat devlet tarafından örgütlenen bu baskı ve zulümde payı olan herkes adalet önüne çıkmadı. Bir çok dava, yeterli kanıt bulunamadığı gerekçesiyle düştü. Bunlardan biri de Paula'nın babasıydı.
Paula "Neler yaptığını biliyorum, çünkü bana anlattı. Yapılanların parçası olduğunu biliyorum. Üstelik gurur duyuyordu, kendisini bir kahraman gibi görüyordu" diyor.
O zamana kadar babasını avukat sanıyordu. Onu hiç polis üniformasıyla görmemişti.
"O sırada 20'lerindeydi ve evdeki fotoğraflarında hiç de polise benzemiyor. Saçları uzun, o zaman moda olan koca yakalı gömleklerden giyiyor. 1970'lerden herhangi bir genç gibi" diyor.
Fakat Paula, zamanla boşlukları tamamlıyor ve babasının tutuklanacak kişileri belirleyip ihbar eden biri olduğunu anlıyor.
Tıpkı Analía gibi babasıyla yüzleşmeye karar veriyor.
"Ona 'İnsanlara işkence yapamazsın. İnsanların ne yaptığı umurumda değil. Hiç bir gerekçeyle işkence yapamazsın' dedim."
Babası ise ona yetkililerin "teröristlerle" mücadele ettiğini "komünistlerin başa gelmek üzere olduğunu" söylüyor.
Paula babasının ellerinde kaç kişinin kanı olduğunu bilmiyor ama hiç bir zaman pişman olmadığından emin.
"Terör çarkının bir dişlisiydi. Suçların işlenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunları hiç bir zaman suç diye de tanımlamadı. Adımların atılması gerektiğini söylüyordu."
Babasıyla ilgili gerçekleri kavradıktan on yıl kadar sonra annesi öldüğünde, onunla bütün ilişkisini kesti.
2019 yılının sonlarında şiddetli bir felç geçirdiğini duyunca ziyaret edip etmemeyi düşündü ve ziyaretine gitmemeye karar verdi. Öldüğünde cenazesine de gitmedi.
Bir kaç yıl önce Analía ve Paula birbirlerini ve onlar gibi babalarının yaptıklarını kınayan başka asker ve polis çocuklarını buldular.
Bu şans eseri olmadı. 2017'de Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir kararın bu buluşmada büyük etkisi oldu. Devlet Başkanı Mauricio Macri liderliğindeki merkez-sağ hükümet döneminde Yüksek Mahkeme tarafından verilen bir karar, diktatörlük dönemi suçlarından mahkum olmuş yüzlerce insanlık suçlusunun erken tahliyesini sağlayabilecekti. Bunlar arasında Eduardo Kalinec de vardı.
Yarım milyon insan sokaklara dökülerek kararın iptalini istedi. Ve karar iptal edildi.
Analía "Babamın hapiste olması Arjantin toplumu hakkında olumlu bir puandır. Sessizliği bozma ihtiyacı duydum. Açıkça söyleyelim istedim, 'Geri dönüş yok'. Babalarımızın suçlarının cezasını çekmesini istiyoruz" diyor.
Facebook üzerinden dile getirdiği düşüncelerinden oluşan manifestoyu başkalarının çocukları da okudu ve yanıt vermeye başladı:
"Oradan başladık. Temas kurduk, buluştuk. Bu tek başına taşıması çok zor bir yük. Biraraya gelip gösterilere katılmaya karar verdik. Önce dört kişiydik. Hepimiz kadındık. Büyük bir enerji ve coşkumuz vardı."
Kendilerini, ailelerinin koyduğu konuşmama kuralına baş kaldırdıkları için "İtaatsiz Hikayeler" diye adlandırdılar.
Çoğu, uzun zamandır Analía gibi babalarıyla görüşmeyi bırakmış ve birçoğunun kardeşleri de bu nedenle onlarla görüşmeyi kesmiş.
"Benim gibi insanları bulmaktan çok mutlu olmuştum. Sadece benim böyle hissetmeyeceğimi biliyordum. Beni başka hiç kimsenin anlayamayacağı kadar iyi anladılar" diyor.
Analía babası hakkında terapistinden başkasıyla konuşamadığını ve 23 yıllık suskunluktan sonra nihayet konuşabilmenin büyük bir rahatlama getirdiğini de anlatıyor.
Şimdi 80 kişilik bir grup olmuşlar. Grubun büyük kısmı yine kadın. Her hafta buluşuyor, yemek yiyor, politika konuşuyor, duygularını paylaşıyor ve yapacakları eylemleri planlıyorlar.
Kampanyalarından birinin merkezinde babalarının suçlarını itiraf etmeyi ve bilgi vermeyi reddedişi var.
Analía "Hala babamın konuşmasını bekliyorum. Kurbanlarının akıbeti hakkında bilgi sahibi olduğunu biliyorum. Şu anda çok yaşlanmış olan diğer görevlilerden farklı olarak babamın hala aklı başında ve çok kuvvetli bir hafızası var. Anlatmamayı seçmesi ve bu suskunluğun yol açtığı acı ve hasar benim çok canımı yakıyor" diyor.
Babaları konuşmadığı için, İtaatsiz Hikayeler grubu üyeleri, Arjantin ceza kanunlarında değişiklik yapılarak, insanlık suçları davalarında, suçlanan kişilerin çocuklarının da mahkemede tanıklık yapmasına izin verilmesini istiyorlar.
Bu kişiler hakkındaki parça parça bilgilerin çocukların, ailenin tanıklığıyla birleşerek bazı gerçeklere açıklık kazandırabileceğini düşünüyorlar. Bunun bir örneği Analía'nın, babasının Doktor K lakabını kullandığını bilmesi.
Bir başkasının yakını, cunta rejimi için çalışan babasından insanların canlı canlı helikopterlerden okyanusa atıldığını dinlemiş fakat mahkemede tanık olarak dinlenemiyor.
Analía "Patriyarkal toplumda babaya karşı tanıklık kuvvetle kınanan bir şey. Babanız, kanınız. Peki ama babanız işkenceci, tecavüzcü ya da hırsızsa? Hiç bir şey söyleyemeyecek misiniz?" diye soruyor.
"İnsanlar bunu sorgulamıyor bile. Belki de bizim yapmamızın zamanı."
2018 yılında İtaatsiz Hikayeler grubu askeri cuntanın yıldönümü olan 24 Mart Ulusal Hafıza Günü'nde ilk kez sokaklara çıktı.
Çok renkli pankartlarında "Biz soykırım faillerinin akrabalarıyız" yazıyordu.
Analía insanların onlara önce garip garip baktıklarını, kimilerinin gözyaşlarına boğulduğunu ama çoğunluğun alkışladığını anlatıyor.
"Faillerin ailelerinden bir grup kamuoyu önünde ilk kez tavır alıyordu" diyor.
Ama onların bu eylemlerine herkes hazır değil. Varlıkları bir çok cunta dönemi kurbanının aileleri ve dönemin mağdurları açısından rahatsızlık verici olabiliyor.
Cunta dönemi işkencehanelerinden sağ çıkanlardan Delia Barrera 2019 yılında BBC'ye konuşurken "Bu 'itaatsiz' oğullar ve kızların konuşmak için çok fırsatları olmuştu. Neden daha önce yapmadılar bunu?" diye sordu.
Onlara, bilhassa da bütün yaptıklarından sonra babalarına hala sevgi beslediğini söyleyenlere güvenmediğini ekledi.
Hüküm giymiş insanlık suçlularının yakınları için durum biraz daha karmaşık.
Analía "Kendime sürekli soruyorum, grupta da tartışıyoruz. Sevgiyi nasıl silersin? Güzel anıları nasıl yok edebilirsin? Sevmeye ya da sevmemeye karar verilebilir mi? Bir zamanlar sevmiş olduğum babamdan kopmayı içimde bir şey reddediyor. İşte bu çelişkilerle yaşıyorum" diyor.
Ancak bazıları bir adım daha atarak babalarıyla ilişkilerini "eski kızı" diye tanımlıyor ya da resmen soyadını değiştirme başvurusu yapıyor.
Analía "Bu çok şahsi bir karar fakat benim için bir şeyi değiştirmez. Soyadımı babama bırakmayı reddediyorum. O benim soyadım, benim ailem, benim tarihim" diyor.
Paula da hemfikir. Babasına, ölmeden önce "Bir çok insandan çok şey aldınız, benim adımı alamayacaksınız. Siz onu lekelediniz, ben temizleyeceğim" demiş.
Babasının ölümünden sonra kolektiften biraz geri çekilmiş ama tavrının değişmediğini anlatıyor.
"Hala Arjantin'de ve dünyanın başka yerlerinde, bu tür suçların faillerinin yakınlarıyla, onlarla ilişkileri nasıl olursa olsun, konuşmak ve başka insanları uyandırmak sorumluluğunu hissediyorum" diyor.
* Fotoğraflar Analía Kalinec ve Paula'nın albümlerinden alındı.