DAVUTOĞLU: TÜRK-RUS KRİZİNE İZİN VERMEYİZ!

#559 Ekleme Tarihi 03/03/2014 10:30:59

DAVUTOĞLU: TÜRK-RUS KRİZİNE İZİN VERMEYİZ...

 

"Kendileriyle yaptığım görüşmelerde Ukraynalı muhataplarıma Meclis’i açık tutmaları ve düzenli işlemesini sağlamaları konusunda tavsiyelerde bulundum. Çünkü, açık olan ve kararlar alan bir Meclis, meşruiyetin tek kaynağıdır. Zaten, Ukrayna devleti bünyesinde ayakta kalmış tek kurum Meclis’idir, bu, çok önemli. Meclis’in Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesinden sonra aldığı kararlar, halk adına meşruluğun doğmasına neden oldu...”

 

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile “ziyaret dönüşleri” bir gazeteci olarak benim için önemlidir. Karşınıza, tipik bir dışişleri bakanı olarak değil, “profesördoktor” kartvizitini hak etmiş bir akademisyen olarak oturur ve yaşanılan sorunun siyaset bilimi açısından sağlıklı analizini dinleme şansı yakalarsınız. Sanırım, bu yapısı, artık, “dünya diplomasisi” için de öne çıkmış durumda.

 

Kiev’deyken telefonlar yağıyor, Amerikan, Polonya, İngiliz, Alman, hatta AGİT dönem başkanı sıfatıyla İsviçreli mevkidaşları ondan Kiev izlenimlerini almaya çalışıyorlardı. Avrupalılar’ın özellikle Türkiye’nin Kırım sorununa yaklaşımını çok merak etmelerini de bir kenara yazdım.

 

İşte, o izlenim ve düşüncelerin “yazılabilir” olanları:

 

Aslında her şey bitmişti...

 

Yanukoviç, Avrupa Birliği ile o anlaşmayı imzalamayıp, ülkesinin geleceğini Rusya ile ortaklaştırdığında, Avrupa başta herkes bu durumu kabullendi. Sonuç itibariyle bir eski Sovyet cumhuriyetinin yönetim tercihi olarak bakıldı bu işe.

 

Devamında gösteriler patladı, mesele, ülkenin bir iç tartışması olarak değerlendirildi, izlendi. Yanukoviç tarihi hatayı, barışçı göstericilere karşı silah kullanarak ve çok sayıda insanın ölümüne neden olarak yaptı, işte, o andan itibaren gerek Ukrayna iç siyasetinde gerek Avrupa’da işin şekli değişti ve bu noktaya gelindi.

 

Ukrayna’nın önemi büyük

 

2002 yılında, Başbakan’a, danışman olarak ileriye dönük bir eylem planı çerçevesinde Türkiye’nin stratejik ortaklık geliştirmesi gereken dört ülkenin durumunu inceleyen bir rapor verdim: Güney Kore, Brezilya, Güney Afrika ve Ukrayna. Bu dört ülke yapı olarak bize benzer ve ilişkilerin geliştirilmesi önemli güç ve pazar yapılanmalarına neden olur. Bu gelişmeyi sağladık, özellikle Ukrayna ile ilişkiler Yanukoviç zamanında da çok iyi gelişti. Ukrayna bizim için her zaman çok önemlidir, bu nedenle, yaşanılan gelişmelerden hemen sonra Kiev’e geldim.

 

Kırım’da tuzağa düşmeyiz

 

Kırım’da bundan 20 yıl önce bir tane Tatar yaşıyor muydu? Hayır. Stalin bu insanları 1942’de Orta Asya ve Sibirya’ya sürmüştü. 1992 yılından itibaren anavatanlarına dönme hakkı kazandılar. Başlangıçta işleri çok zordu. Çok çile çektiler. Bataklık bölgelerdeki basit barakalarda yaşam mücadelesi verdiler.

 

Son 12 yılda, TİKA ile Türkiye devreye girdi. Bu kardeşlerimiz için yüzlerce konut inşa ettik, yer bulamadığımızda, Kırım’da evler satın aldık, önce onların barınabilecekleri evleri satın aldık. Düzenli bir çalışma yürüttük, bugün Kırım’daki Tatar nüfusu 300 bini biraz aştı. Bu, Türkiye’nin kardeşlerine verdiği desteğin sonucudur.

 

Onlar anavatanlarına sahip çıkan, onurlu insanlardır, çileyi çekmeyi bilirler, bizler onlara sadece destek olduk. Kırımoğlu’na (Mustafa Cemiloğlu) burada yaptığım iki görüşmede de söyledim. Biz, Kırım’a son 20 yılda bir fide diktik, o fide zaman içinde gelişecek, önümüzdeki 20-30 yıl içinde ağaca dönüşecek. O fideyi kırıp yok edebilecek bir kışkırtmaya karşı uyanık ve tedbirli olmak zorundayız.

 

Moskova ile krizde yokuz...

 

Kırım’daki Tatar nüfus, toplam nüfusun yüzde 15’i, bu insanlar anavatanlarında daha henüz yeni tutunuyorlar. Bir güç, Kırım sorununu bir Tatar-Rus, devamında da meseleyi bir Türk-Rus krizine dönüştürmeye çalışabilir. Oysa, Kırım önce Ukrayna’nın devamında da dünyanın sorunudur.

 

Sorunun bir Tatar-Rus sorununa dönüşmesi, son 20 yılda orada yeşermekte olan filizin koparılıp atılmasına, Türk-Rus krizine dönüşmesi ise sorunun tıpkı Suriye olayında olduğu gibi gerçek mecrasından çıkmasına neden olur. Buna izin vermeyiz.

 

Tatar kardeşlerime, Kırımoğlu’na da aynı şeyi söyledim. Bu tuzağa düşmeyecekler. Aksine, bizim Rus yönetimi ile çok sağlıklı ilişkilerimiz var, biz gerekirse, Moskova’ya gider, yalnız Kırım konusunda değil, Ukrayna-Rusya ilişkileri konusunda da yardımcı olmaya çalışırız.

 

Biz, Kırım’daki Tatar kardeşimizin barış içinde yaşamasını, bir toplum olarak kendini geliştirmesini, büyümesi ve gelişmesini destekleriz. Bu kardeşlerimizin geleceğini karartacak küresel bir komploya alet olabilecek adımlar asla atmayız.

 

Davutoğlu’ndan özel Kırım anısı: Cengiz Dağcı toprağına nasıl kavuştu?

 

Kırım denilince, yüreğimi titreten ve benim dışişleri bakanlığı görevimin en önemli anılarından birini oluşturan olay, merhum Tatar yazar Cengiz Dağcı’nın ölümünden sonra yaşandı. Biliyorsunuz, kendisi, çok çileli bir yaşam sürdürdü, Stalin’in Tatarları sürgüne göndermesinin tanığıydı.

 

Öldüğünde, bazı dostlar aradı, İngiliz eşinin Dağcı’yı Londra’da toprağa vermeye hazırlandığını, büyük ihtimal bir Hıristiyan mezarlığına gömüleceğini, bu nedenle, devreye girmemi istediler. Girdik, sağolsun, hanımefendi, eşinin, 1942’de koptuğu ve bir daha hiç göremediği anavatan toprağına gömülmesine izin verdi.

 

Ukrayna yönetimine başvurduk, Dağcı’nın Kırım’a gömülmesi sürecinde bazı tatsızlıklar doğmasından endişe ettiklerini bildirdiler. O sırada bir uluslararası toplantıdayız, Ukrayna Dışişleri Bakanı’na telefon ettim, gel bir çay içip sohbet edelim dedim, geldi.

 

Kendisine, yakın bir zamanda Ukrayna’yı ziyaret etmek istediğimi, bu arada Kırım’a da uğramayı düşündüğümü söyledim, çok olumlu karşıladı, hatta, Kırım’a birlikte gideriz dedi. Bunun üzerine, bak, misafirin yanında getirdiğine ev sahibi karışamaz, uçağımda bir şey getireceğim sanırım ona karışmazsın dedim, anladı, yahu bu iş bizim için sıkıntılı ama, madem geliyorsun, uçağındaki özel şeylere nasıl karışabilirim diye cevap verdi.

 

Biz de merhumun cenazesini bir uçağa koyduk, kalabalık bir heyetle Kırım’a indik, doğduğu köyü, dedesinin evini bulup, bahçesine gömdük, şimdi o evi satın alıyor bir müzeye çevirmeye çalışıyoruz. Bu benim için çok özel ve hatırladıkça çok duygulandığım anıdır, cenazede bütün Tatarlar ağlıyorlardı...”

 

Rusya ile birlikte yaşayacağız...

 

Buradaki muhataplarımın hepsine aynı görüşü aktardım: Ukrayna, coğrafyasından kaynaklanan yapı nedeniyle Türkiye’ye benzer. Yani, bizlerin bir tarafımız Avrupalı diğer tarafımız Asyalıdır.

 

Türkiye ve Ukrayna Avrasya’nın köprü ve model ülkeleridir. Bir tarafı tercih ederken diğer yanı reddetme şansımız yok. Türkiye dış politikasına bakın, NATO üyesiyiz, Avrupa Birliği tam üyelik müzakerelerini sürdürüyoruz, diğer yanda Şangay örgütünde gözlemciyiz, Rusya ile mükemmel ilişkiler kuruyor, dış ticaretimizde bu ülkeyi ikinci sıraya yerleştiriyoruz. Ukrayna da bu dengeyi korumak zorunda, Avrupa ile ilişkilerini geliştirirken Rusya’yı dışlaması büyük hata olur. Bu coğrafyada Rusya ile birlikte yaşayacağız. Ukraynalı muhataplarımın bu görüşü desteklemelerinden memnunum...

 

Ardan Zentürk/Starpolitika

Dünyadan
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks