Azerbaycan’la geçen sonbaharda Dağlık Karabağ üzerinden tutuştuğu kapışmada açık savaş yaşamış ve büyük hezimetle çıkmış Ermenistan’da siyaset yeniden alt üst oldu. Ermenistan genelkurmayı, dün sabah, savaşın “sorumluluğunu” üstlendiğini söylemekle yetinen ancak tepkilere rağmen istifa etmeyen Başbakan Nikol Paşinyan’a bir muhtıra verdi.
Ben de sabahtan itibaren gelişmeleri anlık takip ederek yansıtmaya çalıştım. Burada günün gelişmelerini mümkün olduğunca özetlerken mevcut duruma ve olayların olası yönüne değinmek istiyorum.
Gün Boyu Neler Oldu?
Genelkurmay'ın muhtırasında Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan’ın ve diğer kuvvet komutanları ile önde gelen komutanların da olduğu toplam 40 imza vardı.
Muhtıra, görünürde, dün Genelkurmay Başkanvekili Tiran Haçatryan’ın görevden alınmasıyla ilgiliydi. Ancak bunun esasen bir vesile olduğu da anlaşılıyordu; Genelkurmay, “Ermenistan Başbakanı ve hükümeti artık uygun kararlar alabilecek bir durumda değildir,” diyordu. Muhtıradaki şu ifadeler de dikkat çekiciydi: “Ermenistan silahlı kuvvetleri, mevcut iktidarın, silahlı kuvvetlerin saygınlığını yıkmaya yönelik saldırılarına uzun süre tahammül etti, ama artık bu bütün sınırları aştı. ... Mevcut yetkililerin etkisiz yönetimi ve dış siyasette son derece ciddi hatalar, ülkeyi çöküşün eşiğine getirdi.”
Muhtıraya göre Ermenistan silahlı kuvvetleri, başbakanın ve hükümetin istifasını istiyor ve hükümeti “halka karşı şiddet kullanımından kaçınması için” uyarıyordu.
Muhtıranın ardından Paşinyan, Facebook hesabından süratle açıklama yaptı ve bunun bir darbe girişimi olduğunu söyledi. Paşinyan ayrıca, Gasparyan’ı görevden aldığını da duyurdu ve taraftarlarını Erivan’da hükümet meydanına çağırdı.
Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Paşinyan’ın Genelkurmay Başkanı'nı görevden alma kararnamesini bütün gün imzalamadı; Sarkisyan’ın ofisinden gün boyunca birkaç defa bunun altı çizildi; cumhurbaşkanı geç saatlerdeki kişisel açıklamasında da başbakanlık kararnamesini imzalamak veya geri çevirmek için üç gün süresi olduğunu hatırlattı. Paşinyan’ın “cumhurbaşkanı benim kararnamemi imzalamak zorundadır,” şeklindeki zorlamasına Sarkisyan’ın gösterdiği direnç, dikkat çekiciydi.
Sabah saatlerinden itibaren muhtırayı destekleyen geniş bir kesim belirdi ve muhalif kanallarda “Paşinyan’a yakın oligark Haçatur Sukiasyan’ın, Paşinyan’ın çağrısıyla meydana çıkacak grupları hazırladığı” haberleri çıkmaya başladı. Bu aşamada belli ki taraflar bilek güreşi için meydanlarda olabildiğince çok insan toplamaya çalışıyorlardı.
Gün boyunca Ermenistan parlamentosundaki bütün muhalif partilerden başka kendinden menkul Karabağ Cumhuriyeti’nden üç muhalif parti de muhtıraya destek açıklaması yaptılar ve hükümetin istifasını istediler. Kendinden menkul Karabağ Cumhuriyeti Başkanı Araik Arutyunyan ise taraflara itidal telkin ediyordu; bununla birlikte tarafsızlık görüntüsü gelişmelerin bu noktasında, Paşinyan’a destek anlamına geliyordu. (Nitekim akşam saatlerinde de Arutyunyan’ın Gasparyan’ı istifaya ikna etmeye çalıştığı iddiaları çıktı.)
Paşinyan’ın taraftarlarına toplanma çağrısı yaptığı Erivan Cumhuriyet Meydanı'nda öğle saatlerinde pek az kalabalık vardı. Bunların sayısı gün boyunca arttı; ancak gene de muhalefetin gösterilere katılımı, Paşinyan destekçilerinden daha fazlaydı.
Muhtırayı destekleyen kimi Telegram kanallarında, Paşinyan’dan başka Ter-Petrosyan, Sarkisyan, Koçaryan’ın da üzerine “çarpı” atılmış, “Ermenistan’da iktidar Ermenistan genelkurmayıdır” altyazısı düşülmüş bir fotoğraf, muhalefetin Rusyacı görünmemeye çalıştıklarını gösteriyor gibiydi. Bu sırada Ter-Petrosyan taraflara itidal çağrısında bulundu ve çatışmadan uzak durmalarını istedi. Ter-Petrosyan hükümeti istifaya çağırmaktan kaçınıyor, bunun yerine “iç savaşa yol açmamalarını”, bunun “Türkiye ve Azerbaycan’ın hayallerini gerçek kılmak” ve “Ermeni halkının sonunun başlangıcı” anlamına geleceğini söylüyordu. Bu, (2012 sonlarına kadar birlikte hareket ettikleri) Paşinyan’a dolaylı destek demekti.
Rusya, öğleden sonra ilk defa resmi açıklamada bulundu. Kremlin Sözcüsü Peskov, gelişmeleri dikkatle izlediklerini ancak bunların Ermenistan’ın iç meselesi olduğunu söyledi; olaylarla ilgili Moskova ve Erivan arasında henüz temas kurulmadığını da ekledi. Peskov, Paşinyan’ın geçen gün, Ermenistan’daki “İskender” hava savunma sistemlerinin sürekli arıza çıkardığı şeklindeki açıklamasına dair bir soruya cevap olarak, buna yorum yapmayacağını, ancak Rusya’nın askeri teknolojisinin kendini sürekli kanıtladığını söyledi.
Paşinyan saat 16.00’da meydana geleceğini söylemiş ve taraftarlarına meydanda toplanma çağrısı yapmıştı; birleşik muhalefet de saat 15.00’te miting çağrısı yapmıştı. Bu arada meydana gelen Paşinyan, bir basın açıklaması yaparak “darbe tehlikesinin üstesinden gelinebilir olduğunu” söyledi. Paşinyan’ın “Adımım” partisi de, başbakana açık destek sunarak muhtıranın darbe girişimi anlamına geldiğini bildirdi; bu durum, Paşinyan’ın parlamentodaki destekçilerini konsolide etmeyi başardığını gösteriyordu.
Bu arada parlamento muhalefeti akşam saat 18.00 için olağanüstü oturum çağrısı yaptı. Ancak bu, “Adımım” partisinin gelmeyerek toplantı yeter sayısının oluşmaması yüzünden gerçekleşmedi.
Robert Koçaryan öğleden sonra ilk defa açıklama yaparak şöyle dedi: “Savaşı kaybeden ve toprak kaybeden yetkililer gitmelidir. Ulusal yeniden doğuşumuz için öncelikli şart budur.” Bu, muhtıraya sunulmuş ilk en güçlü siyasi destek anlamına geliyordu. Kısa süre sonra Ermenistan Genelkurmayı'nın da yeni bir açıklaması düştü. Genelkurmay, muhtırasının arkasında duruyor ve tekrar Paşinyan’ın istifasını istiyordu. Açıklamada genelkurmayın “kimsenin baskısı altında olmadığı” vurgulanıyordu. Genelkurmayın yeni açıklamasından, Paşinyan taraftarlarının, genelkurmayın Rusya tarafından kışkırtıldığını iddia ettikleri, veya genelkurmayın en azından böyle bir iddiaya karşı ön almaya çalıştığı anlaşılıyordu. Açıklamada ayrıca “bütün subayların ve generallerin” muhtırada ifade edilen görüşleri paylaştıkları vurgulanıyordu. Muhalefetin Erivan’daki gösterisi devam ederken meydanın üzerinden geçen hava kuvvetlerine ait Su-30SM’ler de, ordunun, en azından hava kuvvetlerinin, muhalefete askeri destek sunduğunu ve muhalefetle siyasi olarak ortak dava güttüğünü açıkça göstermek istediğini gösteriyordu.
SSCB’nin yıkılmasından sonra Ermenistan’ın ilk başbakanı ve ilk Karabağ savaşı sırasında savunma bakanı olan, muhalefet blokunun başbakan adayı Vazgen Manukyan da muhtırayı ajitatif ifadelerle destekleyen bir bildiriyle, diğer güvenlik güçlerini orduya katılmaya çağırdı.
Bu sırada Lavrov ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Ayvazyan telefonla görüştüler; Lavrov durumun barışçıl yoldan çözülmesini dilediğini söyledi; gelişmeleri Ermenistan’ın iç meselesi olarak gördüklerinin altını çizdi.
Ermenistan eski genelkurmay başkanı ve KGAÖ eski genel sekreteri Yuriy Haçaturov, genelkurmayın da bulunduğu savunma bakanlığı binasının silah zoruyla ele geçirilmesi girişimi halinde bütün generallerin Özgürlük Meydanı’ndaki göstericilere katılacaklarını açıkladı.
Saat 18.00’de olağanüstü oturum yapılacak parlamento binasına yürümeye başlayan muhalefet yanlılarına ülkenin eski üst düzey yöneticilerinden de çok sayıda katılım vardı. Eski Erivan valisi, eski genelkurmay başkanı, çok sayıda eski subay, Yuriy Haçaturov da bunlar arasındaydı. Haçaturov, Paşinyan’ı destekleyen “Adımımız” grup başkanı Andranik Koçaryan’ın, muhaliflerin devlet binalarını ele geçirme girişimi karşısında ateş açılabileceği tehdidine, “kendisini iyi tanırım, ödleğin tekidir,” cevabını verdi.
Paşinyan’ın subayları bölmeye çalışması, dikkat çekici başka bir gelişmeydi; başbakan kameralar karşısına geçti ve “pek çok general ve subayın muhtıraya talimat üzerine imza attıklarını” söyledi. Keza, kabinenin, subay ve er maaşlarını artırdığını, orduyu güçlendirmek için hiçbir çabadan kaçınmadığını belirtti. Paşinyan, “beni halk seçti ve istifama da ancak o karar verebilir,” dedi. Paşinyan, Vazgen Manukyan’ı doğrudan hedef aldı ve eski başbakanın, savaş sırasında “Türk’e karşı değil halkımıza karşı savaşma çağrısı yaptığını” iddia etti. Şu demagojik ifade de aktarmaya değer: “Savaştan sonra emekliliği düşündüm. Ama başbakan olmaya kendim karar vermemiştim, halk seçmişti. Halk karar versin çekileceğim, isterse halk meydanda kurşuna dizsin.” Paşinyan muhalefete de erken seçim tarihini birlikte belirleme çağrısında bulundu. Ancak “rüşvetçilerin iktidara dönmeyeceklerine” söz verdi. Paşinyan, “Gasparyan dilekçe yazıp istifa etsin,” dedi; bununla birlikte tutuklama tehdidinde de bulundu.
Muhalefet, Paşinyan’ın erken seçim tarihini ortak kararlaştırma çağrısını kategorik olarak reddetti. Muhalefet blokunun “Vatanın Selameti Hareketi” sözcüsü İşhan Sagatelyan, Paşinyan ile ancak istifası konusunda görüşeceklerini söyledi.
Öte yandan Ermenistan genel savcısı başdanışmanı da, Savunma Bakanlığı'na saldırıp ele geçirme ve generalleri tutuklama yönündeki iddiaların doğru olmadığını söyledi. Bu, savcılığın tavrında bir değişiklik şeklinde yorumlanabilirdi; zira savcılık, 1,5 saat kadar önce, askeri personeli “görevleri başına dönmeye” çağırmıştı.
Üst düzey polis şeflerinden otuz kişinin imzasını taşıyan açıklamada, “ülkede meydana gelen durumdan biricik çıkış, hükümetin istifasıdır,” ifadesi kullanıldı. Eski emniyet genel müdürü Valeriy Osipyan da polisleri yasadışı emirleri yerine getirmemeye çağırdı.
Muhalefet göstericileri bu sırada parlamentoya ulaştılar ve ana caddeyi iki taraftan kapattılar. Vazgen Manukyan burada, Paşinyan’ın hain olduğunu söyledi ve “barikatlar kurarak parlamentonun kararını beklemeye” çağırdı, parlamenterleri Paşinyan’ın görevden alınması için oy vermeye zorlamak gerektiğini söyledi. Göstericiler günün ilerleyen saatlerinde meydanda ateşler yakmak için odun taşıdılar ve çadırlar kurdular.
Paşinyan ise günün sonunda tehditkâr bir açıklamayla “bugünkü görevlerini yerine getirdiklerini,” şimdi hükümet binasına geçeceğini, orada toplantılar yapacaklarını ve kararlar alacaklarını söyledi ve sloganlarının “kadifeye [yumuşaklığa] son” olduğunu bildirdi.
Geç saatlerde muhalefet “siyasi görüş alışverişinde bulunmak için” cumhurbaşkanı Sarkisyan’a heyet gönderdi. Sarkisyan bu görüşmenin arkasından iddialara göre Paşinyan ile görüşmek için konutundan ayrıldı. Gene bu saatlerde Erivan’daki ABD büyükelçiliği, “gelişmeleri dikkatle takip ettiği” açıklaması yaptı ve “bütün tarafları sükûnet ve itidal göstermeye, krizi barışçıl yollarla ve şiddetten uzak çözmeye” çağırdı. İlerleyen saatlerde ABD Dışişleri Bakanlığı'nın açıklaması ise, Paşinyan’a destek anlamına geliyordu; bakanlık, “ordunun siyasete karışmaması gerektiğini” söylüyordu.
Geç saatlerde Ermenistan ve Rusya savunma bakanları, Rusya tarafının inisiyatifiyle telefon görüşmesi yaptılar. Bundan bir süre sonra Ermenistan tarafının inisiyatifiyle Putin ve Paşinyan arasında da telefon görüşmesi yapıldı. Görüşmeye dair Kremlin ile Paşinyan’ın ofisi tarafından yapılan açıklamalardaki farklılık dikkat çekiyordu. Peskov’un açıklamasında sorunun “kanun çerçevesinde” çözülmesi öne çıkıyordu; Paşinyan’ın ofisinden yapılan açıklamada ise bu, “Putin, Ermenistan’da meşru yetkililere desteğini ifade etti,” şeklinde yorumlanıyordu.
Rusya’da yaşayan Ermeni diasporasının çoğunluğu bilim ve sanat dünyasından önemli bazı isimleri de ortak bir açıklamayla muhtıradan yana olduklarını ve hükümetin çekilmesini istediklerini bildirdiler. Bu arada muhalefet blokunun başbakan adayı Vazgen Manukyan, Paşinyan’ın arkasındaki “Adımım” partisi milletvekillerini, partilerinden istifa etmeye çağırdı.
Arkasında Binlerce Ölü, Siyasi Kargaşa İçinde Bir Ülkeyle Başarıdan Başarıya Koşan Bir Başbakan
Normal koşullarda, iktidarı sırasında ülkesi sadece askeri değil siyasi olarak da çok ağır yenilgi yaşamış bir liderin istifa etmesi beklenir. Üstelik Paşinyan söz konusu olduğunda, bu sadece basit bir askeri yenilgi değil, düpedüz felakettir. Paşinyan, 20 Ekim günü, savaş henüz devam ederken, Putin’in Aliyev tarafından onaylanmış çok daha elverişli şartlarda ateşkes önerisini reddetmişti. Bu sırada kendinden menkul Karabağ Cumhuriyeti henüz pek az toprak kaybetmiş bulunuyordu; Aliyev, sadece mültecilerin Şuşa’ya geri dönmesi şartıyla, çatışmaları mevcut durumda dondurmayı kabul ediyordu. Paşinyan bu öneriyi geri çevirdi; oysa bunun arkasından sadece Şuşa değil, 5+2 rayonun neredeyse tamamı da Azerbaycan tarafından kurtarıldı.
Dolayısıyla, bu ağır yenilginin önünü doğrudan doğruya Paşinyan açmıştı; daha önemlisi, bütün ölümlerin, ama en çok da 20 Ekim’den sonraki bütün kayıpların siyasi sorumluluğu da onun omuzlarındaydı.
Muhtıra ve 'İskender' Füzeleri Bağlamı
Nitekim, Dağlık Karabağ savaşı büyük kayıplarla sona erdiğinden beri geçen neredeyse beş aydır muhalefet gösterilerle Paşinyan’ın istifasını talep ediyordu. Oysa bugün muhtıra, Paşinyan’ın siyasi karnesi değil, Rusya, Türkiye gibi ülkeler üzerinden tartışılabiliyor.
Bunların ilki Rusya ve Dağlık Karabağ savaşındaki rolü üzerine. Paşinyan’ın muhtıradan birkaç gün önce Dağlık Karabağ savaşı ve Rusya yapımı “İskender” silah sistemlerini anmış olmasıyla ilgili. Paşinyan, İskender sistemlerinin Karabağ çatışmaları sırasında “sürekli arıza çıkardığı” iddiasını ortaya atmıştı. Bu iddia, tuhaf olmanın da ötesinde, açıkça Ermenistan’ı zorda bırakacak, savaş bugün artık bitmiş olsa da diplomatik kriz yaratacak bir potansiyel taşıyor. Zira Ermenistan, resmi olarak Karabağ çatışmasına müdahale etmemişti; “resmi müdahaleden” kaçınmak yoluyla kendi topraklarını Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve esasen (KGAÖ) Rusya şemsiyesiyle korumuştu. Ermenistan’dan “İskender” füzeleri fırlatılması Azerbaycan’ın doğrudan doğruya Ermenistan’a karşılık vermesini meşru kılacak bir nitelik taşıyordu; Paşinyan, bugün böylesi bir iddiayı ortaya atarak kendi ülkesinin pozisyonunu ‘zora sokmuş’ oluyordu.
Bu nedenle, Rusya Savunma Bakanlığı’nın akşam saatlerinde “İskender” sistemleriyle ilgili yaptığı açıklama, sadece bu silah sistemlerinin “iyi işlediğini” teyit etmesi bakımından değil, aslında Ermenistan’ı böyle bir diplomatik krizden kurtarması bakımından da önemli. Bakanlık açıklamasında, ellerindeki kesin verilere göre Karabağ çatışmaları sırasında bu sistemin depolardan hiç çıkarılmadığını vurgulandı. Şimdi, Paşinyan neden böyle bir iddiayı ortaya atma gereği hissetmişti sorusuna cevap aramak gerekiyor.
'Büyük Güçler' Arasında Bilek Güreşi Alanı
Bu vesileyle Karabağ savaşı bağlamındaki Rusya boyutuna şunu da eklemek gerekir. Ermenistan söz konusu olduğunda Rusya’nın yatırımlarının sömürgeci doğası, Rusya’daki devlet tekellerinin ve özellikle Ermeni diasporasından oligarkların bu ülkeyi adeta (kimilerine göre de doğrudan doğruya) sömürge haline getirdiği iddiaları çok sık dile getirilir. Bu iddialar çoğunlukla ezbere dayanıyor. Yakından bakmaya değer.
Rusya’nın Ermenistan’a doğrudan yatırımları 2007-2011 arasında yüzde 40-70’i buluyordu. Bundan sonra dramatik bir şekilde düştü. 2011 ve 2012’de Rusya’nın payı sırasıyla yüzde 16 ve 22 idi. 2011’de ancak yüzde 16 pay sahibi olan Fransa ise, 2012 ve 2013 yıllarında birinci sırayı almıştı (sırasıyla yüzde 40 ve yüzde 36,5). 2014 ve 2016 arasında ciddi bir tepetaklak oluş gözlenir; Rusya’nın doğrudan yatırımları artarken başta Fransa olmak üzere ABD, Almanya’nın yatırımları büyük ölçüde düştü ve sermaye çıkışı yaptılar.
Bu süreç 2016’da tekrar tersine döndü; bu defa Fransa, İngiltere ve ABD’nin payları yükselirken, Rusya sermaye çıkışı yaptı. Bununla birlikte Rusya’nın Ermenistan’a doğrudan yatırımlardaki payı 2018’de gene yüzde 49’u buldu. Ne var ki iktidar değişikliğinin etkisi ertesi yıl belirgin şekilde hissedildi; bu pay tekrar yüzde 13’e düştü. Bu sırada Almanya’nın payında artış dikkat çekiyordu.
Bu aşırı dalgalanmalar, Ermenistan’daki siyasi mücadelelerle keskin bir paralellik taşır. Bu dalgalanmalar, en makul yaklaşımla, Ermenistan’ın “büyük güçler” arasında bir rekabet alanı olduğunu gösterir; dahası bu rekabet, ekonomik menfaatten ziyade siyasi avantaj sağlamayı hedefler. Başka deyişle Ermenistan, diğer batılı ülkelerin Rusya’yı güneyden kuşatma, KGAÖ’yü sabote etme, Avrasya Ekonomik Birliği perspektifini daraltma ve mümkün olursa Rusya’daki Ermeni diasporasından yararlanma stratejisinin parçasıdır; 2,5 milyon kadar Ermeni diasporasının yaşadığı Rusya açısından ise etki alanını ve güneyden güvenliğini korumak için köprübaşıdır.
Milliyetçilikle Zehirlenen Bir Siyasi Kültür
Gelelim son muhtıra bağlamındaki ikinci unsura... Bu da Ermenistan’daki Türkiye karşıtlığının boyutları ve milliyetçi damarla ilgili. Ermenistan halkının köklü bir siyasi protesto geleneği var, bu anlamda demokrasi bilincinin bölgenin diğer halklarından güçlü olduğu ileri sürülebilir; ama ben, bu halkın siyasi kültürünün milliyetçilikle zehirlendiği kanısındayım.
Tarihi travmalar, milliyetçiliğin siyasi diskurda biricik tayin edici unsur olmasına yol açmış; böylece iktidar mücadelesinde herkesin elinde silah haline geliyor. Bunu, dün sabahtan beri yaşanan gelişmeler esnasında tekrar gördük.
Türkiye’nin Paşinyan hükümetine desteği anlamına gelebilecek “darbe girişimini kınayan” açıklamalar (Çavuşoğlu’nun ve arkasından Kalın’ın açıklamaları), Ermenistan’da yankı buldu; bunlar, muhalefete göre, Paşinyan’ın arkasında “Türk” desteği olduğunu gösteriyor. Öyle olunca Paşinyan da muhalifleri “Türk” desteğiyle daha çok suçluyor. Her iki taraf da, tutumunu, “Türk’e karşı milli birlik” olarak formüle etmeye çalışıyorlar.
Örneğin General Haçaturov, muhaliflerin gösterisinde şöyle diyordu: “Babamın mezarı üzerine yemin ederim ki Türk’ten asla hiçbir dilekte bulunmadım.” Paşinyan ise hain olmadığını kanıtlamak için Vazgen Manukyan’ın hain olduğunu ileri sürüyordu:
“Vazgen Manukyan, savaş sırasında subayları Türk’e karşı değil halkımıza karşı savaşmaya çağırdı.” Muhaliflerin daha yerel bazı açıklamalarında Paşinyan hükümeti “jöntürk hükümeti” olarak anılıyor. Bu kişiselleştirilmiş, böylelikle soyutlanmış düşman “Türk” imgesi, bütün açıklamalarda karşımıza çıkıyor.
Paşinyan'ın Anketlerdeki Karnesi ve Muhalefete Karşı Tutumu
Paşinyan 2018’de Serj Sargsyan’a karşı kitlesel gösterilerin ardından başbakan atandı. Seçimleri öne almak için istifa etti; yenilgiyi kabul eden Sargsyan’ın siyasi desteğiyle parlamentonun başbakan seçmeyi reddetmesi üzerine cumhurbaşkanının meclisi dağıtmasından sonra yapılan 9 Aralık 2018 seçimlerinde “Adımım” partisinin aldığı yüzde 70,43 oyla seçilmiş başbakan olarak tekrar hükümeti kurmakla görevlendirildi.
Ancak bundan sonra giderek artan bir ivmeyle düşmeye başladı. 2019 sonunda International Republican Institute’un araştırmasına göre “Adımım” ancak yüzde 55 oy alabiliyordu; ama yüzde 15’lik düşüşe rağmen gene de birinci partiydi. 2020’de bu düşüş eğilimi sürdü, Karabağ’da savaşla birlikte düpedüz dibe vurdu.
“Past” gazetesinin bir haberine göre ABD Büyükelçiliği'nin yaptırdığı kamuoyu araştırması sonuçlarında 10 Kasım 2020 anlaşması arifesinde Paşinyan’ın oy oranı yüzde 17,2’ye düşmüştü. Gallup International’ın 4 Aralık tarihli raporu ise çok daha iyimserdi; buna göre, araştırmaya katılanların yüzde 38’i Paşinyan’ın başbakanlığa devam etmesi gerektiğini söylerken, yüzde 45’i istifa etmesini istiyordu. Keza seçmenlerin yüzde 41’i erken seçimi gerekli görmezken yüzde 46’sı seçimden yanaydı. Ermenistan’da yayınlanan “Graparak” gazetesinin aralık başında yayınladığı kamuoyu araştırması sonuçları ise son derece sarsıcıydı; buna göre Paşinyan’ın desteği yüzde 6-12 arasındaydı. Diğer ana akım partilerin desteği de çok düşüktü; yüzde 60 ise görüş belirtmek istemiyordu. “Yerevan Today”in aralık sonundaki araştırması da hemen hemen aynıydı; buna göre Paşinyan’ın desteği yüzde 8’di.
Paşinyan’ın, siyasi açıdan yetersizliği ve ülkesinde yarattığı krizlerin bu anketlere yansıdığı çok açık. Buna rağmen liberal çevrelerde ‘demokratlık’ bağlamında karşılık bulması da bir o kadar ironik. Gerçekte Paşinyan, 10 Kasım anlaşmasından sonra muhalefeti dağıtmak için polisiye tedbirlerden kaçınmadı; bu çerçevede (birçok muhalif kesimin düzmece olduğunu düşündüğü) bir suikast girişimi senaryosu eşliğinde “Cumhuriyetçi Parti” eski milletvekillerinden Bagdasaryan, “Vatan” partisi liderlerinden Minasyan ve istihbarat teşkilatının eski başkanı Vanetsyan tutuklandı. Başka deyişle kendisine karşı darbe girişiminde bulunulduğu iddiasıyla “mağdur” olan Paşinyan’ın aslında 10 Kasım anlaşmasından beri muhaliflerini tasfiye etmek için bir tür “sivil darbe” örgütlediği de ileri sürülebilir.
Mevcut muhalefet partilerinin Paşinyan karşısında bir alternatif olmadığı anlaşılıyor. Muhalefetin “Vatanın Selameti Hareketi” adıyla oluşturduğu blok ve bunun başbakan adayı olarak Ermenistan’ın 1991 sonrası ilk başbakanı olan Vazgen Manukyan’ı göstermesi, Paşinyan’ın siyasi sonunu gerçek anlamda getirebilir. Ancak Paşinyan, benzerlerine son yıllarda sıkça rastladığımız türden baskın bir karakter; şapkadan daha çok şey çıkarabilir. Muhalefetin gün boyu yaptığı açıklamalarda iç savaş tehlikesinden söz etmesi boşuna değil. Bu endişenin altında yatan esas neden, öyle görünüyor ki, polis teşkilatının hükümetin kontrolü altında bulunması. Dün gün içinde önemli rütbelerdeki polis şeflerinin muhtırayı destekleyerek hükümetin istifasını istemesi Paşinyan’a kesin bir darbe vurdu denebilir mi, doğrusu bilmiyorum. Paşinyan taşrada değilse bile Erivan’daki polis güçlerini kontrol etmeyi başarırsa, direnişini sürdürebilir.
Kaynak: GazeteDuvar