Mitolojinin en güzel ve en etkileyici hikayelerinden biridir Eros (Aşk) ile Psykhe'nin (Ruh) hikayesi. Hikayeye kaynaklık eden yer Anadolu'da ve Ege kıyısında bulunan Miletos (Milet) kentidir.
Eros ve Pyskhe, hayatımızdaki iki soyut kavramın, aşk ve ruhun somutlaştırılarak hikaye edilmiş halidir. Ve ruh bilimi ( psikoloji ) kökenini Psykhe'den ( Psiko ) almıştır.
Milet kralının üç güzel kızı vardır, fakat en küçükleri Psykhe (Ruh) diğer ikisinden çok daha güzeldir. Hatta o kadar güzel ve iyi bir kızdır ki insanlar onun tanrıça olduğuna inanırlar.
İki kardeşi evlendiği halde Ruh bir türlü evlenemez. Çünkü kimse bu kadar güzel bir kızın kendisiyle evlenebileceğine inanmadığından, evlenmeyi teklif etmeye teşebbüs bile edemez. İnsanlar onun, ancak bir tanrıyla evleneceğine kesin gözüyle bakarlar.
Kendilerini Ruh'un güzelliğine o kadar kaptırırlar ki; görsel güzelliğin temsilcisi tanrıça Afrodit'i unutup, onun tapınaklarına gitmez olurlar. Kendi güzel, kalbi kıskanç tanrıça Afrodit bunu affeder mi? Affetmez!
Kızgın ve kıskanç kalbini yatıştırmak için oğlu Eros'tan (Aşk) bu haddini aşan kızı, aşk oklarıyla, bir canavara aşık etmesini ister.
Eros, aşktır, aşk kalbe düşünce, kişiden dünyaya yansıyan coşku ve neşedir. Sırtında taşıdığı oklarının, ne zaman kime saplanacağı belli değildir, ama okun isabet ettiği kişide yer çekimini yok eden, ayaklarını yerden kesen, onu uçuran kanatları vardır.
Kral kızının bu kısmetsizliğine çare bulmak için Didyma Apollon tapınağına giderek, kahinler aracılığıyla Apollon'dan yardım ister. Apollon'un kahinleri, Ruh'a güzel giysiler giydirip, Mykale Dağında (Dilek Dağı) bir kaya üzerine oturtmalarını, gece kocası olacak yaratığın gelip onu alacağını bildirirler.
Kral, kızına bir canavarın koca olacağını duyunca yıkılır, ama Apollon'un talimatına uymamak gibi bir şansı da yoktur, çaresiz hazırlıklara başlar.
Ruh'a en güzel giysileri giydirip kent halkıyla beraber Dilek Dağı'na doğru hareket ederler. Alay sanki gelin alayı değil de cenaze alayı gibidir. Güzeller güzeli Ruh'u bir kayanın üzerine oturtup kente geri dönerler.
Ruh, kocası olacak canavarı beklerken; gün kararır, gecenin sessizliğinde hafif bir yel eser, bir bulut gelip kızı sarıp sarmalayarak ortadan yok olur.
Sabah olunca gözlerini bir sarayda açar Ruh. Etrafı cennet gibidir, ne isterse anında yerine getirilir, ama kocası ortada yoktur. Hava tamamen kararıp etrafta hiç ışık kalmayınca, kocası yanına gelir. Ruh kocası olan canavarın yüzünü göremez ama elleriyle normal bir insan gibi olduğunu anlar.
Kocası Ruh'u çok sever, Ruh da onu. Bir bütünün iki parçası gibidir kalpleri. Sevdiği adam dünyayı Ruh'un ayaklarının altına sererken, Ruh'tan tek istediği güvendir.
Onu olduğu gibi kabul etmesi, aşkıyla yetinmesi, kim olduğunu, kimin oğlu olduğunu bilmeyi ve görmeyi talep etmemesidir.
Günleri yalnız, geceleri ise sevgilisiyle mutluluk içinde geçip giderken, ailesi gelmeye başlar Ruh'un aklına. Kent halkı Ruh'un canavar tarafından parçalandığına inandığı için yas tutmakta, arada bir Ruh'un kardeşleri ve sevenleri, bıraktıkları kayanın yanına gidip ağlamaktadır.
Ruh bir gece sevgilisinden, onun iyi olduğunu görüp üzülmemeleri için ailesine bir ziyaret yapmak istediğini söyleyerek izin alır.
Ailesi, Ruh'u canlı ve mutlu görünce çok sevinirler. Kardeşleri yaşadığı yeri görmek isteyince, Ruh onları sarayına götürüp gezdirir. Kızlar, kardeşlerinin yaşıyor olmasının sevincini çabucak unutup, kıskançlık içinde gezerler sarayı.
Ve Ruh'a kocasının yüzünü görmesi gerektiğini, canavar değilse kendisini neden göstermediğini, eğer bir çocuğu olursa onun da canavar olacağını söyleyip içine şüphe tohumlarını ekip giderler.
Kardeşleri gidince bir şüphe kaplar Ruh'un içini. Şüphenin olduğu yerde huzurun olması mümkün mü?
Akıl devreye girince sorular da başlar peş peşe. Sonunda Ruh ne yapıp edip sevgilisini görmeye karar verir.
Hava kararıp sevgilisi gelince, hasretle sarmalar Ruh'u, ilerleyen saatlerde de huzur ve güven içinde bırakır uykunun kollarına kendini. Sevgilisi uykuya dalınca; Ruh, usulca yataktan süzülüp gündüzden yakıp üzerini vazo ile kapattığı kandili eline alır.
Elinde kandille yatağa yaklaşıp sevgilisinin yüzüne bakınca bir de ne görsün? Kanatlarını serip yatan kocası, dünyanın en güzel erkeği, Aşk'tır.
Yüzüne bakarken güzelliği göz kamaştıran Aşk'ı gördükçe daha da büyür sevgisi. Kandili tutan elleri titremeye başlayınca, eğilen kandilden bir damla yağ Aşk'ın omuzuna damlayıverir.
Acıyla gözlerini açan Aşk, karşısında Ruh'u ona bakarken görünce, acısı üzüntüye dönüşür, hüzün kaplar yüzünü.
''Annem oklarımla seni bir canavara aşık etmemi istemişti, oysa ben seni görünce, oklarımı kendime sapladım. Seni sevdim, karım yaptım. Ama sen güvenime ve verdiğin söze ihanet ettin, tüm bunlara değmezmişsin.'' deyip oradan uzaklaşır Aşk.
Tabii onun gitmesiyle, içinde yaşadığı saray da yok olur, Ruh kendisini kuru bir toprağın üzerinde bulur.
Merakı, güveni yıkmış, her şeyi yok etmiştir.
Aşk'ını kaybeden Ruh, üzüntüden derin bir ateşin içine düşer sanki. Aşk'ı için yanmaya, ağlamaya ve onu aramaya başlar, ama nafile. Son çare Aşk'ın annesi Afrodit'e gider. Yardım etmesi için ona yalvarır, ama Afrodit kızgındır, hınç doludur Ruh'a.
Dört görev verir Ruh'a, oğlunu hakkettiğini göstermesi için.
Ruh, Afrodit'in verdiği dört görevi de doğanın uzattığı yardım eliyle tamamlar. Zaten doğanın bir parçası değil midir Ruh da?
Akıl idi onu doğadan ayırıp, yabancı kılan yaşadığı tabiata.
Önce karıncalar yardım eder, ardından bir kamış, üçüncü görevinde yardımına gelen bir kuştur. Son görevinde ölülerin ülkesi Hades'e gönderir Afrodit Ruh'u. Bu görevinde bir kartal, Hierapolis'teki (Pamukkale) Hades'in girişini gösterir.
Ama Ruh, buradan Phersephone'nin (Yer altı tanrıçası) kutusunu alıp dönerken yine merakına engel olamaz ve kutuyu açar. Kutuda ölüm uykusu kadar derin bir uyku vardır ve Ruh orada uykuya dalar.
Aşk, Ruh'unun uykuya yatmış olmasına dayanamaz; ya Ruh'u ulaşırsa ebediyete diye düşünür ve kanatlarını açıp çılgınca uçar sevdiğine, kucaklayıp alır uykuya daldığı yerden getirir sarayına.
Uykudaki Ruh'un kulağına usulca şöyle fısıldar:
''Seni sevmeme ve güvenmeme sadece kendin olman yetmişken, ne gerek vardı, bu güveni yıkıp, yıkılan güveni kazanmak için bu kadar eziyet çekmeye'' der. Ama uyandıramaz Ruh'u.
Bunun üzerine Aşk, ölüm uykusundan uyanmayan Ruh'u için annesi Afrodit'ten ve tanrı Zeus'tan yardım diler.
Bu büyük sevgiyi görünce Afrodit'in kalbi yumuşar ve Ruh'u affeder. Zeus da sonsuzluk nefesini üfler Ruh'a.
Hayata tekrar dönen Ruh'la Aşk, bir bütünün iki parçası olarak hiç ayrılmadan sonsuza dek yaşarlar güven ve sevgi içinde.
Ruh'un ezeli ve ebedi yoldaşıdır artık Aşk...