"Daha fazla eğitim göremezsiniz. İsveçli çocukların sahip olduğu becerilere sahip değilsiniz. Araştırmalar, insanlarınızın şehirde kök salamadığını göstermiştir. Burada kalmalısınız - yoksa ölürsünüz.”-
Beş yıl önce İskandinavya'da Danimarkalılar, Norveçliler ve İsveçliler tarafından ortaklaşa çekilen “Sami Kanı” filmi acı verici bir psikolojik tetikleyici oldu. İki kız kardeşin hikayesini anlatıyor:
Biri hayatını tundrada yaşıyor, diğeri şehre kaçıyor ve cehennemi çabalar pahasına “İsveçli oluyor”, Sami kökenini gizleyerek. Ailesine "Sirk hayvanı olmak istemiyorum!" diyor sonsuza dek veda ederken.
24 Kasım'da İsveç'in Uppsala kentindeki katedralde Başpiskopos Antje Jakelen, Sami halkından özür diledi.
Bu tövbe, öjenik deneylere, insan onurunun ihlaline ve kolonyal fikirlerin desteklenmesine dahil olduğunu kabul eden resmi kilise tarafından 10 yıllık bir soruşturmanın sonucuydu.
Başpiskopos bir ay önce resmi bir toplantıda pozisyonunu açıklayarak, "Gerçekler acı ve acı vermeye devam, ancak güvensizliğin derinlere kök saldığı yerlerde güven inşa etmek için bunu insanlara iletmemiz gerekiyor" dedi.
Yerli Sami halkının zorla asimilasyonu, ırk ayrımı ve haklarından mahrum bırakılma ile birlikte, 1970'lere kadar bir realiteydi. Bu, sosyal sorumluluk sahibi bir devlet olarak ününden gurur duyan - ve haklı olarak - İsveç'in itibarı üzerinde gözle görülür bir lekeydi.
Bu nedenle Sami halkının dramı sadece Samilerin kendileri için değil, İsveçliler için de bir travma. Ve hala bu yarayı tedavi etmeye çalışıyorlar, iyileşmemiş bir yarayı iyileştirmeye çalışıyorlar.
Tedavi ağrılı geçiyor.
Antje Yakelen tören kıyafetleriyle oturuyor. Kısa saçlı gri bir kafası var: gümüş rengi saçlı, piskoposun yeleğinde gümüş işlemeler. Sami kostümlü insanlar onun etrafında oturuyor. Mavi kumaş, kırmızı süs.
Mumlar yanmıyor: Portatif bir ocakta ateş yanıyor. Sanki bir kilisede değil, tundradayız. Bu tören sıradan bir Lutheran ibadet hizmeti gibi değil. Bu tören daha öncekilerin hiçbirine benzemiyor, çünkü tövbe eden cemaat değil, kilisenin kendisi.
Başpiskopos Jakelen, kamburundan dolayı gökyüzüne bakamayan ancak Mesih’le karşılaşmasında onunla göz göze geldiğinde sırtı düzelerek dik durabilen kamburun efsanesine atıfta bulunarak:
‘’Bugün kilisede, siz Sami halkının önünde, piskopos olarak duruyorum ve itiraf ediyorum ki hiç sizinle göz göze gelmemiştik.
“Irkçılığa ve gücün kötüye kullanılmasına karşı çıkmadık. Size haksız bir yük yükledik. Atalarınıza ve siz yeni neslin atalarınızdan miras aldığınız utancı ve acıyı reva gördük” diye devam ediyor kadın başpiskopos.
"Kanıtlar, kilisemizin Sami halkına uygulanan kötü muameleye karıştığını doğruluyor. Yaralar, acı, utanç, öfke hepsi gerçek.
"Öğretimize sadık değildik. Bunun yerine, Sami kardeşleri Tanrı'nın yarattığını kabul etmeyerek yerine onları kendimize benzemeleri için değiştirmek istedik. (Ç.N.-Orijinalde Hıristiyanlıkta tanrının insanı kendine benzer yarattığından yola çıkarak: ‘’Sami halkındaki Tanrı suretini kabul etmek yerine kendimize benzer surete dönüştürmek için değiştirmeye çalıştık.’’ deniliyor. Daha iyi anlaşılması için üstteki gibi değiştirilmiştir.)
Tüm yaratılanlarda Kutsal Ruh'un varlığına duyarlı değildik."
Sözler acımasız ve dürüsttü. Sömürge siyaseti, Samilerin zorla Hıristiyanlaştırılmasına, Sami dilinde öğretimin yasaklanmasına, yüksek öğrenimin erişilemez olmasına ve devlet kurumlarında biyolojik ırkçılığın gelişmesine yol açmıştı.
70'lerde Sami toplulukları eşitlik talep etmeye başlamış ve bunu yasama düzeyinde başarmışlardı:
1977'de İsveç, Samileri yerli bir halk olarak tanıdı.
Yasaya göre, bu statü, örneğin kendi kaderini tayin hakkı gibi ulusal bir azınlığın statüsünden kaynaklananlara ek olarak özel haklar verir. Ancak uluslararası insan hakları örgütleri, yaşamdaki ayrımcılığın günümüzde de periyodik olarak devam ettiğini kaydediyor.
2008'de İsveç Ombudsmanı, Samilere karşı uygulanan ayrımcılık hakkında bir rapor yayınlamış ve bunun ardından İsveç hükümeti azınlıklarla ilgili politikasını değiştirmişti.
Yirminci yüzyılın ortalarında asimilasyon okullar aracılığıyla gerçekleştirildi: 8 yaşındayken Sami çocukları ailelerinden alındı ve öğretimin yalnızca İsveççe olduğu yatılı okullara gönderildi.
Bundan sonra, herkes tundraya geri dönemiyor ve bundan da az insan yüksek öğrenime erişimi olmadığı için şehirde bir hayat kuramıyordu.
Günümüzde, bazı belediyelerdeki Sami okulları hala yatılı okul olarak faaliyet göstermekte, ancak tam tersine, bu okullarda eğitim, ulusal kimliğin korunmasına vurgu yapılarak Sami dilinde yürütülmekte.
Ombudsman'ın raporundan iki yıl sonra, Sami eğitimi için ayrılan fon 1 milyon SEK (yaklaşık 100.000 Euro) artırıldı. Ve 2011 yılında, Sami halkı için kendi yaşam tarzlarını koruma ve geliştirme hakkının gerçekleştirilmesi için koşulların sağlanması gereğini ayrı ayrı belirleyen bir Anayasa değişikliği kabul edildi.
Aynı zamanda, ülkenin Yüksek Mahkemesi, Sami halkının geleneksel toprakları üzerindeki hakkını tanıdı.
İsveç Ren Geyiği Çobanları Derneği'nin bir üyesi olan Osa Larsson Blind, Sami halkının özel zaman anlayışını bana açıklıyor. Bazen zamanı saatlerle ölçmüyorlar gibi görünüyor - onlar için yarım bin yıl oldukça yeni. Yüzlerce yıl önce İsveç topraklarında olan her şey bugün bu insanların kültürel hafızasında yankılanmaya devam ediyor. 20. yüzyılın olaylarından bahsediyorsak, hangi zaman aşımından bahsedebiliriz?
2015'te İsveçli bilim adamları, yetkilileri ırkçı bir yaklaşımı sürdürmekle suçladıkları "Mektup 59" (ismini imzacı sayısından aldı) yayınladılar. Hala çok sıcak olaylar ve acı verici.
Şiddeti maddi olarak tazmin etmek, her devletin aşina olduğu bir araçtır. İsveç'te, günümüz Samileri doğal kaynakların geleneksel kullanımı hakkına sahiptir (geçmişte kuzeydeki mera alanlarından zorla yeni yerleşim yerlerine sürülmüşlerdi). Evet tabi ki, sadece topluluklara mensup Samiler bu hakka sahip. Sanayiciler, Sami arazisine ihtiyaç duydukları durumlarda topluluklara tazminat ödemekle yükümlüdürler. Ancak bunların hesaplanması için kurulmuş ve birleştirilmiş bir mekanizma yok.
“Ren geyiği yetiştiriciliği yapılan alanlarda arazi kullanımına tecavüz durumunda tazminattan şirketler sorumlu. Yırtıcı hayvanlar tarafından öldürülen topluluk geyiği için de devlet tazminatı var” diye açıklıyor Osa.
İsveç'teki mevcut Sami parlamentosunun faaliyetleri için devlet finansmanını tazminat olarak görmüyor. Neticede bu sıradan bir devlet kurumudur ve bağımsızlığı tartışmalı bir konudur.
Kilise laik yetkililerden daha hızlı tepki verdi ve soruşturmasını tamamlandı, devletinki ise daha yapılacak.
Kasım ayı başlarında İsveç, ülkedeki Sami nüfusuna yönelik kötü muamele koşullarını araştırmak için bir komisyon kurulduğunu resmen duyurdu. İşlevi ve misyonu henüz kağıt üzerinde ayrıntılı olarak formüle edilmemiş olsa da, gayri resmi olarak, tarihi bir suçu araştırma komisyonu olarak adlandırılabilir.
Halka açık süreçten ve halka açık barışmaya yönelik pişmanlık (tövbe) ifade edilmeden, uzlaşma (helalleşme) ancak kağıt üzerinde olabilir, geçmişi titizlikle çözümleyene kadar tek bir kanun hükmü çalışmaz.
Doğulu öğretmenler (felsefeciler), zihnimizi değiştirmeden dünyayı değiştirmeye çalışmanın aynayı silerek yüzünüzü yıkamaya çalışmak kadar umutsuz olduğunu söylerler. Apseyi açmadan yapılacak en iyi açıklamalar dahi ayna silmektir. Ancak titiz analiz ve tövbe için cesaret ve olgun bir toplum gerekir.
İsveç, Samilere karşı ayrımcılığı araştırmak için bir komisyon kuran ilk ülke değil. Ondan önce, Norveçliler bunu zaten yapmıştı.
Yerli halk, her birinde neredeyse yok edildikleri dört ülkenin topraklarında yaşıyor. Norveç Kralı Harald V, komisyonun çalışmalarının sonuçlarını takiben devlet adına resmi olarak Samilere karşı işlenen suçları kabul etti ve tüm halk adına af diledi.
Hükümdarın şahsında aynı süreç ve aynı tövbenin, birkaç yıl önce Kraliçe Sonya tarafından Varda şehrinde anıtın açıldığı ortaçağ cadı avının kurbanlarıyla ilgili olduğuna dikkat edin. Bazen tövbe etmek yüzlerce yıl sürer. Ancak tekrarlanmaması için her zaman gerekli.
İsveç'in uzlaşma komisyonu kavramı, yalnızca belirli ayrımcılık olaylarının araştırılmasını içermemektedir. 1 Aralık 2025'e kadar, Sami topluluklarını desteklemek için önlemler ve sosyal barışı yeniden sağlamanın yollarını geliştirmesi gerekiyor. Komisyonda hem İsveç devletinin temsilcileri hem de Sami aktivistleri yer alacak.
Aynı zamanda, o zamanki Kültür ve Demokrasi Bakanı Amanda Lind (Yeşiller Partisi ile birlikte, Kasım ayının sonunda kabineden ayrıldı), bu organın kurulduğunu açıklayarak, sadece birlikte çalışmanın gerekli olacağını vurgulayarak, tarihsel travma, ırkçılığın ve azınlığa yönelik tacizin tamamen geçmişte kalmadığını dolaylı olarak kabul etmek gerektiğini söyledi.
Tanımı yapılmamış bir hastalık her zaman nüksetme tehdidi taşır - Rusya muhtemelen bunun diğer ülkelerden daha fazla farkındadır.
Kaynak: novayagazeta.ru
Çeviri: Çerkesya Hareketi Haber Merkezi