Avrasya coğrafyasında etkin olmak isteyen bir devlet için Kafkasya; bu etkinliğin temelini oluşturmaktadır. Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki bir köprü konumunda olan Kafkasya, Rusya’dan; Azerbaycan, İran, Ortadoğu ve Afrika’ya giden yollara geçit vermektedir.
Petrol kaynaklarına sahip olan Kafkasya’nın, aynı zamanda Orta Asya’dan gelen petrol ve doğalgaz boru hatlarının güzergahında olması, büyük güçlerin iştahını kabartmaktadır. Dolayısıyla Kafkasya, tarih boyunca yakın ilişki içerisinde bulunduğu Türkiye’nin dış güvenliğinin sağlanmasında ve ekonomisinin geliştirilmesinde vazgeçilmez bir konuma sahiptir. Bu konumuyla Kafkasya’nın, Avrasya coğrafyasının kalbi olduğu açıkça görülmektedir.
Kafkasya bölge olarak daima bir dünya meselesi halinde olup, 21. yüzyılda da bu konumu devam edecektir. Son süreçte yaşanan Azerbaycan-Ermenistan savaşını da bu doğrultuda değerlendirmek gerekmektedir. Elbette ki, Azerbaycan Türk devleti, BM tarafından da kendi toprağı olarak tanınan Dağlık Karabağ bölgesini işgalci unsurlardan temizlemeye devam etmektedir ve nihai sonucun alınması yakındır.
Geçtiğimiz günlerde, ‘Caucasus Plus’ adlı Gürcistan’dan yayın yapan bir haber sitesi, Rusya’nın Karabağ’daki yaklaşık 150 bin Ermeni nüfusun Abhazya’ya yerleştirileceğini iddia etti. Bu iddianın doğruluğunu tartışmadan önce, Gürcistan’ın bu konuda ne kadar nesnel ve gerçekçi bir bakış açısına sahip olup olmadığını anlamamız gerekmektedir.
Zira yakın geçmişte, tıpkı Ermenistan’ın Karabağ’ı işgal ettiğine benzer bir şekilde Gürcistan Abhazya’yı işgale kalkışmış ve destansı bir mücadele sonucu Abhazlar Gürcistan’ı mağlup ederek, topraklarını işgalden kurtarmış ve bağımsızlığını korumuştu. (1992-1993 Abhaz-Gürcü Savaşı)
Kafkasya’daki zorlu satranç oyununda, tarafların oluşumu ve saflaşmalar bizim idealimizdeki gibi değildir. Bunun nedeni ise reel politik dengelerdir. Türkiye’nin umulanın aksine Abhazya’ya değil de Gürcistan’a yakın olması (ayrıca Türkiye olarak bizim henüz Abhazya’yı resmen tanımamış olmamız da bir diğer handikaptır) veya Gürcistan’ın Ermenistan yerine Azerbaycan ile iyi ilişkilerini sürdürmesi işte bu reel politik dengelerin bir sonucudur.
Bu bağlamda Türkiye, bölgedeki gücü ve konumuyla Kafkasya’da yeni bir reel politika ortamının, yeni işbirliklerinin tesisinin ve yeni bir devrin başlamasının önünü açabilir. Unutmamak gerek; Abhazlar bugüne dek, Ermeniler’in politik emellerine ve Abhazya’da Ermeni nüfusun artışına asla sıcak bakmadılar. Türkiye’de yaşayan yüzbinlerce Abhaz ve Kafkas kökenli yurttaşın varlığı da, Abhazya’nın Türkiye’ye karşı hep sıcak ve samimi duygular içinde olmasına yol açtı.
Geçmişte Türk ordu ve istihbaratında Abhaz kökenli pek çok ismin üst düzey görevler yaptığı da bir başka somut gerçektir. (Hiram Abas, Süleyman Seba, Atatürk’ün yaveri Muzaffer Açba ve eski Başbakan Rauf Orbay gibi)
Türkiye olarak hem Gürcistan ile mevcut ilişkileri koruyup geliştirebilme hem de Abhazya’yı resmen tanıyarak, bu dost ve kardeş Kafkas devleti ile yepyeni bir dönemi başlatma imkanına sahibiz.
Ayrıca, Abhazya, Azerbaycan ve hatta bir diğer Kuzey Kafkas cumhuriyeti olan Adigey Cumhriyeti’nin üçlü bir işbirliğine girmesinin önünü, Türkiye ve Rusya, hep beraber açabilme imkanına da sahiptir. Bu yeni stratejik konsepte TÜRKKAF-3A Projesi adı verilebilir.
TÜRKKAF-3A Projesi sadece Kafkasya’nın değil tüm Hazar bölgesi içinde barış ve istikrarın kurulmasının önünü açacaktır. Hatta bir Kafkasya İşbirliği Örgütü kurulabilir. Azerbaycan, Abhazya ve Adigey Cumhuriyeti’nden oluşan bu yeni bölgesel konseptin garantörleri de Türkiye ve Rusya olabilir.
Sosyal ve politik olaylarda her zaman aynı sebeplerle aynı sonuçlara ulaşılmaz. İyi ve olumlu sonuçşar hep doğru kararlarla, kötü ve olumlu sonuçlar da her zaman yanlış kararlarla meydana gelmez. Uygulayıcıların iradesi dışında da bazı gelişme ve sonuçlar yaşanabilir. Dünyada çok az bölgede bulunan doğal zenginliklere sahip Avrasya coğrafyası açısından, Kafkasya bir giriş kapısıdır.
Türkiye; Kıbrıs gibi, B. Trakya, K. Irak, Kerkük, Kosova, Bosna Hersek’den az olmamak üzere Kafkasya’daki sorunlar ve orada bulunan dost ve kardeş halklar ile ilgilenmek zorundadır. Ayrıca Kafkasya’da Türkiye’yi destekleyecek kamuoyu oluşturmak amacıyla toplumlar arası ilişkiyi yönlendirmelidir. Bu somut zorunluluğu dikkate almayan hiçbir dış politika gerçekçi olamaz.
Kuşkusuz, Covid-19 pandemisi sonrası yeniden kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde Avrasya’nın rolü sanıldığından da büyük olacaktır. Avrasya’nın kaderinde, Rusya, Çin ve ABD’nin yaşayacağı güç mücadeleleri etkili olacaktır. Bilhassa Çin, Ermenistan’a perde arkasında en fazla ekonomik ve askeri destek veren büyük güçlerden biri olarak, Kafkasya’nın yönlendirilmesinde etkin olmak istemektedir.
Dolayısıyla Çin, hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin bölgedeki gücünü daha da azaltmak için etnik çatışmaları desteklemek, Rusya’nın siyasal ve sosyal olarak parçalanmasını ve
Rusya’nın güney sınırları boyunca açık düşmanlıkları teşvik etmek gibi politikalar izleyebilir.
Dolayısıyla, Kafkasya’da beklenenin aksine, barış ve istikrarı riske atan yeni büyük güç ABD değil, Çin olabilir. Ayrıca, Avrasya coğrafyasında Çin faktörünün var olması Rusya ve Batı ülkeleri arasındaki ilişkileri onarabilir ya da geliştirebilir. Unutmadan ekleyelim; Çin, Rusya’nın ısrarlarına rağmen halen Abhazya’nın bağımsızlığını tanımamıştır.
Mao’nun ölümüne kadar dünyaya kendini kapatmış olan Çin adeta bir uyku içerisindeydi. Napolyon‟un “Orada uyuyan bir dev var. Bırakın uyusun; zira uyandığında dünyayı sarsacak.” sözü bu durumun kısa ve net ifadesidir.
Birçok gizli servisin ve uzmanın görüşüne göre Çin gelecek 20-30 yılda ABD‟yi de geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacaktır. Dolayısıyla büyümekte olan Çin için hayati derecede önemli olan konu enerjidir. Çin, Kafkasya ve Ortadoğu politikalarını da bu doğrultuda şekillendirmektedir. Dolayısıyla, Karabağ’dan Abhazya’ya, Hazar’dan Karadeniz’e dek yeni bir barış ve istikrar devrinin hakim olmasının, Çin’in çıkarına uygun olduğu düşünülemez.
Bu nedenle Rusya ve Türkiye’nin garantörlüğünde Kafkasya’da yeni bir barış ve istikrar döneminin tesisi için bir an önce harekete geçilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Kafkasya’daki süpriz Çin faktörüne karşı İngiltere başta olmak üzere Batılı devletlerin ve ABD’nin de, Türkiye ve Rusya ile makul ve reel politikaları masaya yatırmalarının da önü açılmak üzeredir.
Sonuçta, uzun yıllar kan ve gözyaşının hakim olduğu Kafkasya’da, Bakü’den Soçi’ye, Karabağ’dan elbruz dağlarına dek yeni ve sağlıklı bir düzenin oluşumu için her zamankinden fazla ülkeler arası işbirliği ve empatiye ihtiyaç duyulmaktadır.
Umut Berhan ŞEN – SASAM Uzmanı