Karadeniz müziğini bölgede konuşulan Lazca, Hemşince, Gürcüce ve Megrel dillerinde yaptığı şarkılarıyla tüm Türkiye’ye sevdirirken Laz, Hemşin, Gürcü ve Megrel kimliklerine taze kan veren Kazım Koyuncu, 17 yıl önce, bugün toprağa verildi.
Kazım Koyuncu, müziğin yanı sıra kişiliği ve hayat tarzıyla da sevilen biriydi. "Hopa'yı Hopa'dan sevmek kolay, biz Hopa'yı Diyarbakır'dan sevdirdik” diyen Koyuncu, halklar arasında düşmanlığa “Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız” sözleri ile karşı çıkmıştı.
1971 yılında Artvin’in Hopa ilçesi Pançol’da (Yeşilköy) dünyaya geldi. Müziğe ortaokulda, babasının aldığı mandolinle başladı. Üniversite okumak için gittiği İstanbul’da müziğe ilgisi arttı. 1991 yılının 1 Mayıs’ına ilişkin bildiri dağıtırken, gözaltına alınarak tutuklanan Koyuncu, cezaevinden çıktıktan sonra okulu bırakıp, hayatını müziğe adadı.
1992’de “Dinmeyen” grubuyla özgün müzik yapan Koyuncu, sonra bu gruptan ayrılarak, Lazca rock müzik yapan “Zuğaşi Berepe”nin (Denizin Çocukları) kuruluşunda yer aldı.
1995'te “Va Mişkunan (Bilmiyoruz)”, 1998'de de “İgzas (Gidiyor)” albümlerini yapan grup, 1999 yılında dağıldı.
Bundan sonraki müzik hayatına yalnız devam eden Koyuncu, 2001 yılında “Viya” ve 2004 yılında “Hayde” albümlerine imza attı. Albümlerinde de Lazca ve Hemşince şarkılara yer verdi. Ciddi bir hayran kitlesine ulaştı.
Lazca’nın yanı sıra Gürcüce, Hemşince ve Megrelce şarkılar da söyleyen Koyuncu, Karadeniz’in tüm kültür ve renklerini yansıtmaya çalıştı. Tulum, kemence, kaval gibi otantik çalgıların yanı sıra bas, elektrogitar, davul ve bilgisayar destekli seslerle müziğine tam da anlattığı gibi hem otantik hem modern öğeler kattı.
İlk konserini Diyarbakır'da verdi ve burada Amed halkına “Denizin çocuklarından dağların çocuklarına selam getirdim” diye seslendi. Bu sesleniş Amed halkında da karşılık buldu ki ölümünün hemen ardından ilk anması Sur Belediyesi’nin düzenlediği konserle oldu.
Karadeniz’in ekolojik sorunlarına da ilgili olan Koyuncu, tüm Karadeniz sahil hattı boyunca denizin önüne set olarak kurulan Karadeniz Sahil Yoluna karşı da mücadele etti. Sahil Yolu ile ilgili bir konuşmasında şunları söyledi:
“Şunu çok açık biliyorum. Politikacıların, belediye başkanlarının, iş insanlarının işine gelen bir proje. Zeka düzeyleri pek fazla yeterli olmadığı için çok rahat imza atabiliyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Bunu yapmak için ya çok salaksınız ya da kötü. Siz kimsiniz de binlerce yılda oluşan bir şeyi yok ediyorsunuz?”
Karadeniz Sahil Yolu projesinin yanı sıra Artvin ve Bergama’da siyanürle altın aranmasına ve Fırtına Vadisinde HES yapılmasına da karşı çıktı. Koyuncu’nun HES’lerle ilgili “Türkiye’de heyelanlarda her yıl bir sürü insan ölüyor, bir sürü toprak yok oluyor. Bu kader mi? Değil, bu sizin kötü niyet ya da beyinsizlikle yaptığınız çeşitli politikalar, imara açılan yerlerin, derelere baraj yapmanın sonucu. Peki kim ne kazanacak buradan? Milyonlarca insanın geleceğiyle oynuyorsunuz” sözleri de yıllar sonra Karadeniz’in her yerinde yaşanan sellerle gerçekliğini ortaya koydu.
“Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın" diyen Koyuncu, halkların kardeşliğinden yana kimliğini ise şu sözlerle ortaya koydu:
“Kürt’üm dedim, hadi lan bölücü dediler. Laz’ım dedim, hadi lan devşirme Rum dediler. Çerkes’im dedim, hain Ethem’in torunları dediler. Alevi’yim dedim, dinsiz Kızılbaşlar dediler. Êzidî’yim dedim, Yezid’in pis soyu dediler. Arap’ım dedim, pis yobazlar dediler. Ben dedikçe onlar da bir şeyler dedi. İnsanım diyecektim ama insanlığa ait her şeyi yok ettiler…”
Yaşama dair şu sözleri ise, unutulmazlar arasındadır:
"Güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlara, ateş hırsızlarına, Ernesto Che Guevara'ya, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz.
Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük.
Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.
Teşekkürler dünya…"
2004 yılında kansere yakalandığını öğrenen Koyuncu, ağır tedavi süreci ve ağrıları artmasına rağmen müziği bırakmadı. 2005 yılında Karadeniz Teknik Üniversite’nde son konserine çıkan Koyuncu, 25 Haziran 2005 tarihinde İstanbul’da yaşamını yitirdi.
27 Haziran 2005 günü evinden binlerce seveni tarafından alınıp tulum sesleri arasında Hopa Meydanı'na getirildi. Koyuncu doğduğu Pançol'a gömülmeye doğru giderken arkasında binlerce kişi vardı.
Kaynak: SiyasiHaber