Bağımsızlığın 30’uncu yılında Kiev, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü gündeme getiren bir etkinliğe ev sahipliği yaptı: Kırım Forumu.
23 Ağustos’ta gerçekleşen foruma 40’tan fazla devlet çeşitli temsil düzeyleriyle katıldı. Forumun amacı 2014’te Rusya’nın ilhak ettiği Kırım’ı, durumu, neler yapılabileceğini konuşmaktı.
Kırım için ilk defa böyle bir girişimin hayata geçirilmesi önemliydi, Ukrayna en azından derdini anlattı.
Sorunun diğer tarafı Rusya ise ardı ardına sert açıklamalar yaptı. Ukrayna’yı suçlayan sert bir dil kullandı, etkinliği sirke benzetti.
Aslında Kırım Forumu’na kadar Kırım’ı gündeme taşıyan gelişmeler bu yıl dikkat çekti. Forumun tarihi önceden belliydi, dolayısıyla özellikle son dönem yayılan askeri gerilimlerde bazı devletlerin askeri araçlarla foruma mesaj yolladığı söylenebilir.
Bu hafta Kırım Forumu’na ve forum kapsamında gündeme gelen konuları ele alacağız.
RUSYA’NIN TAVRI VE YANITSIZ SORULAR
Ukrayna haklı olarak, küresel kamuoyunun “Kırım’ı Rusya’nın parçası olarak görmüyoruz” açıklamalarını yeterli bulmuyor, zira ne olursa olsun bir devlet gelip kendisinden bir toprak parçasını aldı.
Rusya, Kırım’ın jeopolitik öneminin farkında özellikle Sivastopol Limanının. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ( SSCB )’nin dağılması beraberinde ciddi yıkım ve yol ayırımları getirdi. 15 cumhuriyetten oluşan yapının dağılma süreci bir yıldan uzun zamana yayılan görüşmelerle gerçekleşti. Ukrayna bu süreçte göz önündeki cumhuriyetlerden biriydi, SSCB içinde de bulunduğu konum itibariyle Ukrayna farklı bir yerde yer alıyordu. Nihayetinde 24 Ağustos 1991’de Ukrayna, SSCB’den ayrıldı.
Söz konusu dağılma sürecinin bir yıldan uzun sürmesinin nedenlerinden biri de buydu. Dağılma müzakerelerinde Kırım da gündeme geldi. Moskova, Kırım’ın Ukrayna’da kalmasını uygun buldu. Nitekim ilhaka kadar olan süre zarfında Rusya donanmasının bu limanda bulunması için Ukrayna ile anlaşma yaparak, genellikle doğal gaz fiyatlarında indirimle, burada bulunuyordu. Ancak bundan 23 yıl sonra Ukrayna’ya meydan okuyarak, uluslararası hukuk normlarını bir kenara atacak şekilde Kırım’ı topraklarına kattı.
Rusya Kırım’ın kendi isteğiyle Rusya’ya katıldığını söylüyor, tarihi, dilsel ve kültürel bağlara dikkat çekiyor. Ancak o zaman da şu soru akla geliyor, 1991’de de Kırım aynı Kırım değil miydi, bahse konu bu bağlar 23 yıl önce yok muydu? Eğer varsa o zaman neden Kırım Rusya’da kalsın demediniz?
Bu noktada şu argüman gündeme geliyor: Aslında Kırım hep Rusya’nındı, kendisine ait olanı aldı. Bu argüman, 19 Şubat 1954'te Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Prezidyumu’n Kırım Oblastını Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nden alıp Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlamasını temel alıyor. Her iki cumhuriyetin aynı çatı altında olması nedeniyle bu kararın alındığı söyleniyor, bu doğru da. Ancak iki devlet yollarını 1991’de ayırdı. Neden dağılma sırasında Rusya “Burası zaten bize aitti, size SSCB çatısı altında olduğunuz için verdik, şimdi geri almamız gerekiyor” demedi? Bunun yerine 23 yıl sonra tam da Ukrayna’da savaş yaşanırken bu yapıldı? Ordu namlusunun gölgesinde yapılan referandum mu bu kararı meşru kılıyor? Her devletin benim bu şehirle tarihi bağlarım var deyip, gelip orada ordusunun gölgesi altında referandum yapıp o şehri topraklarına katma hakkı mı var?
İlhaktan sonra Rusya bu sorulara tam anlamıyla yanıt vermedi, bunun yerine özerk bölgedeki varlığını perçinledi. Sorunu bir anlamda karmaşıklaştırdı. Moskova açısından Kırım’ın durumu pazarlık konusu edilemez. Bugün Kırım sakinleri Rusya pasaportuna sahip. Tam da bu pazarlık konusunu gündem dışı kılacak şekilde Moskova, Kırım’ı ana karaya bağlamak için 3,5 milyar dolara bir köprü inşa etti. Yani masrafla, bağlantı yoluyla Kırım tartışmalarının önüne geçmeye çalıştı/çalışıyor.
Bu masraflara, çalışmalara karşın, forumun yapılması Rusya’yı kızdırdı. Rusya için forum, bir sirk, cambazlık oyunu. Bu, katılan devletlerin kendi hesaplarının olduğu, kendi çıkarlarını imbikten geçirip orada boy gösterdikleri gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ancak Rusya bu forumu eleştirirken, yukarıdaki soruları da yanıtlamalı.
ALMANYA’NIN YOKLUĞU NE SÖYLÜYOR?
Foruma Avrupa ve farklı coğrafyalardan 40’tan fazla devlet katılmış olsa da katılanlar kadar katılmayanlar da dikkat çekti. Bunlardan iki AB’nin çekirdek iyi üyesi: Almanya ile Fransa.
Almanya’nın zirveye katılımı önemliydi, ancak katılımın olmayacağı da bekleniyordu. Zira Angela Merkel görev süresinin dolması öncesinde bir dizi seyahatle hem siyaset sahnesine hem de yıllara yayılan müzakerelerdeki mevkidaşlarına veda ediyor, son hatırlatmalarını yapıyor. Bu anlamda kıdemli siyasetçi Ukrayna’ya bir seyahat gerçekleştirdi ve Almanya’nın pozisyonunu aktardı. Ancak Merkel’in görüştüğü ikinci adres bir o kadar önemliydi: 20 Ağustos’ta Moskova’daki Vladimir Putin ile görüşme.
Medyaya yansıyan görüntülerde Putin’in Merkel’e yine bir buket çiçek verdiğini gördük, bir de Merkel’in itibardan tasarruf ettiğini gösteren telefonun çalmasını ve Putin’in “Görüşmesinin bitmesini bekleyelim” açıklamasını.
“Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarımız” hoşbeşinden sonra iki liderin yoğun gündemi başladı. Ukrayna konusunun, gündeme geleceği elbette sır değildi. Geldi de nitekim. Ancak forumdaki görüşmelerin aksine ikilinin odaklandığı konu doğal gazdı.
Rusya’dan Baltık üzerinden Almanya’ya gaz aktaracak 55 bcm hacimli Kuzey Akım II hattı yakın zamanda devreye girecek. Kuzey Akım I’de olduğu gibi bu hattın da amacı, Rusya’nın (tedarikçi) transit ülkeleri aradan çıkararak doğrudan alıcıya ulaşması. Tedarikçi böyle bir adımda bir yandan yeni bir masraf kalemi açsa da, var olan hatta rağmen yeni bir hat inşası, uzun vadede hem transit ülkeye ödediği ücretten kurtuluyor hem de politik sorunların gaz akışına etki etmesini önlüyor. Rusya’nın bu iki sebebin yanında cezalandırma politikasına başvurduğu söylenmeli. Ukrayna ile yaşanan gerilimler neticesinde (2006, 2009 krizleri) doğrudan gaz akışı daha ciddi bir tonda gündeme alındı. Ancak 2014’te iki ülke arasında yaşanan örtük savaş, Kırım’ın ilhakı, bu baskıya rağmen Ukrayna’nın Rusya yerine AB’den yana tutum alması, Rusya’nın bu hatla ekonomisi kırılgan olan Ukrayna’yı maddi ve jeopolitik olarak cezalandıracağı açık. Putin ile Merkel’in görüşmesinde ana gündem bu ceza politikasının hafifletilmesiydi. Merkel, Rusya’dan Kuzey Akım II devreye girse dahi, Ukrayna hattının, dolayısıyla transit ücret ödenmesinin en az beş yıl daha sürmesini istedi. Rusya ile daha önce AB bu konuda mutabakata varmıştı, Merkel’in bu noktada durumu yeniden teyit ettiği söylenebilir. Kırım konusunda Merkel’in Putin’e bir sözü var mıydı, Kırım’a rağmen doğal gaz konuşmak makbul mü, kestirmek kolay değil.
Elbette Forumun etkisi, kazanımları, gelecek planlamalarındaki yeri tartışılmaya devam edilecek. Ancak Merkel’in son ziyaretinde Kırım konusunu değil de gazı odağa aldığı unutulmamalı. Bugün Afganistan, Batılı güçlerin 20 yıl bir ülkede durup, bir arpa boyu yol kat etmeyip tası tarağı toplatıp uluslararası ilişkilerin dayandığı çirkin ve gerçek yüzü görmesinin namzedi. Ancak gözden kaçan Kırım’da bunun bir şekilde zaten yaşanmış olmasıydı. Üstelik geçen yedi yıl durumu daha da karmaşık kılarken, “Kırım’ı Rusya’nın parçası olarak görmüyoruz” demenin etkisinin çok düşük olduğunu söylemek lazım. Nitekim bir anlamda Merkel, “Aman gaz akışı sürsün, Ukrayna’nın bütçesi ayakta dursun da Kırım konusunu, bu alev topunu benden sonrakiler çözsün” demiş oldu. AB’ninse toplantıya mesajlar yollaması dışında bir eylemi olmadığını dikkate alırsak Kiev’in Brüksel’den çok umutlu olmaması gerektiği söylenebilir. Sonuç olarak Kırım sorunu, bir anlamda küresel ilişkilerdeki hesapların, kendi çıkarının peşinden koşmanın örneklerinden biri, belki bu nedenle Afganistan’da olana şaşırmamak gerekiyor.
GazeteDuvar