Moskova’daki terör saldırısı: Emperyalist bir provokasyon

#10116 Ekleme Tarihi 27/03/2024 04:04:12

Clara Weiss

Cuma günü Moskova’daki Crocus City Hall’da en az 137 kişinin öldürüldüğü, 180’den fazla kişinin de yaralandığı terör saldırısı, Rusya’ya karşı yürütülen emperyalist savaşta tehlikeli bir yeni aşamaya işaret etmektedir.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e göre failler, Ukrayna’ya geçmeleri için “bir pencere”nin açıldığı Ukrayna sınırına doğru giderken yakalandılar. Dört baş şüphelinin Orta Asya’da son derece yoksul bir eski Sovyet cumhuriyeti olan Tacikistan’dan gelen göçmenler olduğu tespit edildi. Şüpheliler suçlarını kabul ettiler ve henüz kimliği belirlenemeyen aracılar adına para karşılığında hareket ettiklerini iddia ettiler. Saldırının sorumluluğunu, Afganistan merkezli İslamcı terör örgütü IŞİD-H (İslam Devleti-Horasan) üstlendi.

ABD emperyalizminin başlıca sözcüleri olan New York Times ve Washington Post, ABD ve Ukrayna’nın bu saldırıda parmağı olduğunu inkâr etmek için derhal bir kampanya başlattılar. Her iki yayın organı da Putin’in Ukrayna bağlantısına ilişkin açıklamasını isimsiz “ABD güvenlik yetkililerine” atıfta bulunarak derhal reddetti. Herhangi bir kanıt sunmadan, Beyaz Saray’ın ve Kiev’in neredeyse saldırı gerçekleşir gerçekleşmez ortaya attığı, ABD’nin ya da Ukrayna’nın olaya dahil olmadığı iddiasını yinelediler.

ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarının bu saldırı ile Rusya-Ukrayna arasında devam eden ve ABD’nin de önemli ölçüde müdahil olduğu bir savaş arasındaki herhangi bir bağlantıyı anında dışlamaları nasıl mümkün olabilir?

Doğrusu, iddiaları, Alman-Rus Kuzey Akım doğalgaz boru hattının bombalanmasında ABD ve Ukrayna’nın parmağının olduğunu daha önce inkâr etmelerinden daha inandırıcı değildir. ABD’nin suçunu inkâr ettiği pek çok olayda aslında suçlu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu da masumiyetlerini kanıtlama yükümlülüğünü onlara yüklemektedir. Saldırının her yerinde CIA ve onun Kiev’deki vekillerinin parmak izi vardır.

Terörist saldırıyla ilgili olarak medyada yapılan savaş propagandası, saldırının siyasi amacını ortaya koymaktadır. New York Times, zar zor gizlediği bir neşeyle, saldırının, “ulusal güvenliğe her şeyden çok önem veren Bay Putin’in aurasına bir darbe” olduğunu yazdı. New York Times’a göre şimdi Ruslar, “Bay Putin’in, istilayla ve Batı’yla çatışması nedeniyle ülkenin güvenlik çıkarlarını gerçekten düşünüp düşünmediğini ya da muhaliflerinin söylediği gibi bu çıkarlardan kederle vazgeçip geçmediğini sorabilirler.”

Washington Post gazetesi de neredeyse aynı çizgide bir haber yaparak “Rusya’daki terör saldırısı Putin rejiminin zaaflarını ortaya çıkardı” başlığını attı. Saldırının “Putin’in Rusya’yı güçlü, birleşik ve dirençli gösterme çabalarını yerle bir ettiğini” yazan gazete, “Moskovalı bir iş insanının” Putin yönetimindeki “büyük kamusal etkinliklerde güvenlik sorumluluğunun eksikliğini” eleştirdiğini aktardı.

Rusya’nın Ukrayna’nın sorumluluğuna ilişkin iddialarının “Putin’in iki yıl önce Ukrayna’yı geniş çaplı istilasından bu yana Moskova’nın güvenlik sisteminde genişleyen boşluklardan dikkati başka yöne çekmeye” hizmet ettiğini belirten Financial Times da aynı çizgideydi.

Putin’in Ukrayna savaşı nedeniyle “dikkatinin dağıldığı” iddiası, ABD-Ukrayna’nın saldırıdaki rolünü yalanlamamaktadır. Aksine, bu, NATO’nun komplocularının bir saldırının başarı olasılığının yüksek olduğuna inanmalarına yol açan bir etken olmuş olabilir.

ABD ve Ukrayna’nın sözde “müdahil olmadığı” yönündeki emperyalist propagandanın merkezinde, IŞİD-H’nin saldırının sorumluluğunu üstlenmiş olması yer almaktadır. Ancak IŞİD-H’nin olaya dahil olması, Ukrayna ve ABD’nin dahil olmadığını kanıtlamaz. Tam aksine...

IŞİD-H, büyük ölçüde, ABD emperyalizminin ve onun Ortadoğu ve Orta Asya’da on yıllardır süren savaşlarının bir eseridir. 2021 yılında Wall Street Journal, ABD tarafından eğitilmiş istihbarat ajanlarının ve seçkin kontrgerilla birliklerinin Afganistan’da IŞİD-H’ye katıldığını bildirmişti. Şüpheli teröristlerin geldiği Tacikistan, ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı savaşında İslamcı köktendincileri eğitip finanse ettiği 1980’lere kadar uzanan Afganistan’daki silahlı çatışmalara uzun süredir karıştırılmış durumda.

Bu bağlamda, ABD’nin Moskova Büyükelçiliği’nin 7 Mart’ta Rusya’da büyük bir terör saldırısının yaklaşmakta olduğu uyarısı, ABD’nin, vekillerinin operasyonları öncesinde bir mazeret yaratma girişimi olarak yorumlanabilir sadece.

Günlük operasyonlarını NATO ve ABD ile yakından koordine eden Ukrayna istihbaratının da bu sürece dahil olduğu neredeyse aşikardır. Ocak 2023’te New York Times, Rusya’nın Kuzey Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri de dahil olmak üzere eski Sovyetler Birliği’nin dört bir yanından milliyetçi ve aşırı sağcı unsurların NATO’nun Rusya’ya karşı savaşında yer almak üzere Ukrayna’ya akın ettiğini bildirmişti. 

New York Times’ın da yazdığı gibi, “çoğu uzun vadede ülkelerine dönüp Rusya ve Belarus hükümetlerini devirmek gibi siyasi emeller besliyor. ... Gönüllüler, Ukrayna Ordusu’nun ve istihbarat servislerinin bilgisi ve emri dahilinde hareket ettiklerini söylüyorlar. Rus hatlarının gerisinde tehlikeli keşif ya da sabotaj görevleri de dahil olmak üzere operasyonlarının çoğu gizli yürütülüyor.”

Moskova’daki terör saldırısından sadece birkaç gün önce New York Times, başkanlık seçimleri sırasında ülkeye saldırmak için “Ukrayna’nın askeri istihbarat teşkilatı tarafından açıkça desteklenen” Rus neo-Nazileri “asi Ruslar” olarak övmüştü. New York Times onların “cüretkar saldırılarının” “Rusya’daki istikrar duygusunun altını oymaya ve ülkenin askeri kaynaklarını Ukrayna’dan uzaklaştırmaya” yardımcı olabileceğini yazdı.

New York Times tarafından geliştirilen ve dünya basınında tekrarlanan sav, terörist operasyonun siyasi amacını ortaya koymaktadır. NATO’nun Ukrayna’daki vekil güçleri askeri bir bozgunla karşı karşıyayken, Moskova’daki terör saldırısı savaşta Rusya’nın kendi içinde ikinci bir cephe açma çabalarının bir parçasıydı.

Amaç üç boyutludur: Birincisi, oligarşi ve devlet aygıtı içinde Putin rejimine karşı muhalefeti cesaretlendirmek; ikincisi, Kremlin’in NATO’nun savaşı daha da tırmandırmasına bahane olabilecek askeri bir yanıt vermesini kışkırtmak ve üçüncüsü, Rusya içinde rejimi istikrarsızlaştıracak ve tüm bölgenin emperyalist güçler tarafından parçalanmasını kolaylaştıracak etnik ve dini gerilimleri beslemek.

Bu strateji uzun ve uğursuz bir geleneğe dayanmaktadır. Naziler, İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’ni istila ettiklerinde Doğu Avrupa ve Kafkasya’da Intermarium ittifakı olarak adlandırılan milliyetçi ve aşırı sağcı güçleri seferber etmişti. Soğuk Savaş sırasında ABD, Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü örtülü savaşta bu faşist ağları kullandı. Stalinistlerin Sovyetler Birliği’ni yıkması ve kapitalizmi restorasyonu, emperyalist güçlerin bu gerici stratejiyi şimdiye kadar görülmemiş bir ölçekte sürdürmelerini sağladı.

Bu durum özellikle Rusya için geçerlidir. Emperyalist güçler on yılı aşkın bir süredir, sistematik olarak, Rus oligarşisi ve devleti içinde, şimdi ölmüş olan Aleksey Navalnıy’in etrafında Putin karşıtı bir hizip oluşturdular. New York Times tarafından bir “demokrat” olarak yüceltilen Navalnıy, yıllarca Rusya’nın en büyük yıllık faşist etkinliği olan “Rus Yürüyüşü”nü organize etti, Kafkasya ve Orta Asya’dan gelen göçmenlere “hamamböceği” diyerek saldırdı ve ülke genelindeki ayrılıkçı eğilimlerle yakın bağlarını sürdürdü. Diğer önde gelen muhalefet liderleri, eski oligark Mihail Hodorkovskiy ve İlya Ponomaryov ise, Rusya Federasyonu’nun bir dizi ayrı devletçiğe bölünmesini açıkça savunmaktadır.

Rusya’nın yaklaşık 140 milyonluk nüfusunun yüzde 70’inden fazlasını etnik Ruslar oluştururken, ülke 190’dan fazla etnik gruba ev sahipliği yapmaktadır. Müslümanlar nüfusun en az onda birini oluşturmaktadır. Müslümanların çoğu, Kremlin’in 1994 ve 2009 yılları arasında Çeçen ayrılıkçılara karşı iki acımasız savaş yürüttüğü Kuzey Kafkasya’nın yanı sıra büyük ölçüde Müslüman olan birkaç cumhuriyette yaşamaktadır. Buna ek olarak, Rusya’da çoğunlukla Tacikistan gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelen ve işçi sınıfının en çok sömürülen kesimlerine mensup yaklaşık 17 milyon göçmen yaşamaktadır.

Oligarşik Putin rejiminin toplumsal temeli ve siyaseti, onu emperyalist güçlerin entrikalarına karşı son derece savunmasız kılmaktadır. Büyük Rus şovenizmine ve milliyetçiliğine başvurması, işçi sınıfının kafasını karıştırmaya, onu bölmeye ve hareketsizleştirmeye hizmet etmekte ve nihayetinde emperyalist savaş hedeflerine yardımcı olmaktadır.

Şu ciddi bir tehlikedir: Putin rejimi ve diğer sağcı güçler, devlet baskısını arttırırken halkın tepkisini farklı ulusal ve etnik toplulukları hedef alacak şekilde yönlendirmeye çalışacaktır. Daha Cumartesi günü Moskova polisi göçmenlerin yaşadığı bölgelere baskınlar düzenlemiş ve sosyal medyada ağırlıklı olarak Tacik taksi şoförlerine yönelik bir boykotun gelişmekte olduğuna dair haberler yer almıştır.

Moskova’daki terör saldırısı, halihazırda yüz binlerce insanın hayatına mal olmuş bir savaşın tehlikeli ve canice bir tırmanışıdır. Emperyalist güçlerin pervasızlığı sarsıcı düzeydedir. İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik soğukkanlı soykırımını desteklerken, Rusya’da şiddetli ulusal ve etnik çatışmaları teşvik etmekte ve Putin rejiminin nükleer silah kullanması riskini almaktadırlar. İşçi sınıfı için bu tehlikeli durumdan çıkmanın tek geçerli yolu, devrimci Marksizm geleneklerine ve işçi sınıfının uluslararası birliğine dayanması gereken güçlü, sosyalist bir savaş karşıtı hareketin geliştirilmesidir.

Kaynak: www.wsws.org

Dünyadan
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks