Münih Güvenlik Konferansı'nın 2022 yılı raporunda, "kolektif öğrenilmiş çaresizliğin" küresel tehditlerle mücadeleye zarar verdiği vurgulanıyor, Batılı liderlere "akıntıyı tersine çevirin" çağrısı yapılıyor.
Münih Güvenlik Konferansı'nın (MSC) yeni raporunda, artan krizler nedeniyle tüm toplumlarda karamsarlığın arttığı, "öğrenilmiş çaresizlik" duygusunun küresel sorunların çözümünü de zorlaştırdığı kaydedildi.
18-20 Şubat tarihlerinde yapılacak konferans öncesinde açıklanan 2022 yılı Münih Güvenlik Raporu, "Eğilimi tersine çevirmek: Öğrenilmiş çaresizlikten kurtulmak" başlığını taşıyor.
Sanayileşmiş G7 ülkeleriyle, gelişmekte olan BRICS ülkelerinde kamuoylarının uluslararası krizlere bakışlarını mercek altına alan Münih Güvenlik Raporu'nda, bu toplumlarda küresel sorunlar karşısında "kontrolün yitirilmekte olunduğu" yönündeki algının güçlendiği belirtiliyor.
Azalan Çözüm Umudu Ve Artan Çaresizlik
Küresel güvenliği tehdit eden gelişmelerin mercek altına alındığı raporda, savaş endişesini artıran krizler, iklim değişikliğinin vahametini gösteren doğal felaketler, Covid-19 salgını ve demokrasilerdeki gerilemenin, tüm toplumlarda karamsarlığa yol açtığı belirtiliyor.
Birçok ülkede insanların, sayıları hızla artan krizler karşısında kendilerini giderek daha fazla çaresiz hissettiği ve çözüm yolları aramaktan vazgeçtiği kaydediliyor.
Rapor kapsamında yapılan araştırma sırasında, Hindistan'da ankete katılanların yüzde 69'u, Brezilya'da yüzde 64'ü, Güney Afrika'da da yüzde 63'ü, artan küresel sorunlar karşısında kendilerini çaresiz hissettiklerini dile getirdiler.
Ankete göre, benzer şekilde karamsarlık ve çaresizlik ifade edenlerin oranı, G7 ülkeleri İtalya'da yüzde 61, Almanya'da yüzde 49, Fransa'da yüzde 59, Kanada'da ise yüzde 51 oldu.
Çaresizliğin hissedildiği en düşük oranın yüzde 37 ile Çin'de olması dikkat çekti.
"Ülkemin küresel gelişmelerin üzerinde hiçbir kontrolü yok" diyenlerin oranı Brezilya'da yüzde 67, Güney Afrika'da yüzde 66, Hindistan'da yüzde 61. Rusya'da bu oran yüzde 38 iken, ABD'de bu oran yüzde 41.
Liberal Demokrasiler İçin Ciddi Bir Tehlike
"Öğrenilmiş çaresizlik" psikolojide, bireyin ne yaparsa yapsın olumlu bir yönde değişim sağlayamayacağını düşünmeye başlaması, çözüm için çaba göstermekten vazgeçmesi, önündeki fırsatları da artık değerlendirmemesi olarak tanımlanıyor.
Münih Güvenlik Raporu'nda benzer bir durumun toplumlarda da görülebildiği kaydedilirken, bunun liberal demokrasiler için özellikle "ciddi bir tehlike" olduğu vurgulandı.
Raporda, "Bu algı çok ciddi bir tehlike çünkü bu durum, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi sonunda gerçeğe dönüşebilir. İnsanlığın en zorlu sorunlarını çözüme kavuşturamayacağı sonucuna varan toplumlar, artık olayların akışını tersine çevirmek için hiçbir çaba göstermeyebilir" uyarısı yer aldı.
"Siyasilere Güven Zedeleniyor"
Kitlesel göçler, kıtlık, iklim değişikliği kaynaklı doğal afetler, dünyanın hemen her ülkesinde toplumları derinden etkiliyor.
Ayrıca siyasi kutuplaşmalar, ırkçılık, ayrımcılık, artan adaletsizlik ve eşitsizlik, birçok ülkeyi yeni sınamalarla karşı karşıya bırakıyor.
Rapora göre, ticaret savaşları, siber saldırılar, dezenformasyon kampanyaları nedeniyle de kamuoylarında endişeler artıyor.
MSC raporunda, liberal demokrasilerde hükümetlerin yeni sınamalar karşısında zaman zaman başarısız bir görüntü verdikleri, bunun siyasilere olan güveni de zedeleyebildiği belirtildi.
"Çok Geç Kalınabilir" Uyarısı
"Otokrat hükümetler çoğu zaman özgüven ve kararlılık yansıtırken, liberal demokrasiler kimi zaman paralize olmuş bir görüntü sergiliyor" eleştirisine yer verilen raporda, "Krizlerin yol açtığı tükenmişlik ve kontrolün yitirilmesi algısı, kolektif çaresizlik algısına yol açarken, bu durum sorunların çözüme kavuşturulması çabalarında çok geç kalınmasına neden olabilir" denildi.
Dünyadaki krizlerin çözümü için yeterli araç, fikir ve kaynağın mevcut olduğuna vurgu yapılan raporda, son dönemde bazı ülkelerde otokrat yönetimlerin yükselmesine rağmen, liberal demokrasilerin ortak gücünün, emsalsiz olmaya devam ettiği kaydedildi.
ABD Başkanı Joe Biden, 2021'deki Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada transatlantik ittifakın ABD için tekrar öncelik olduğunu söylemişti.
ABD Başkanı Joe Biden, 2021'deki Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada transatlantik ittifakın ABD için tekrar öncelik olduğunu söylemişti.
Liderlere Çağrı
"Dünyanın liberal demokrasileri geçmişte de krizleri atlatmayı başardı, bugün de öğrenilmiş çaresizliği aşıp, yalnızca tepki vermek yerine kararlılıkla harekete geçerek, akıntıyı tersine çevirebilir" görüşüne yer verilen raporda, ABD ve Avrupalı liderlere görevler düştüğü, iyimserliğin güçlendirilmesi gerektiği belirtilerek şu çağrı yapıldı:
"Transatlantik ittifakın liderleri, Biden yönetiminin ilk günlerinde hakim olan iyimserliği ve ivmeyi güçlendirmeli ve sistem olarak demokrasi ile liberal değerler temelindeki ittifakların hem kendi vatandaşlarına hem de dünya geneline hizmet verebildiğini göstermelidir."
Küresel Adaletsizliklere Karşı Mücadele Etkili Mi?
Münih Güvenlik Raporu'nda, Afganistan, Mali, Sahel Bölgesi, Afrika Boynuzu, Arap Körfezi'nin yanı sıra Rusya-Ukrayna krizi, Doğu Avrupa gibi bölgelerdeki son gelişmeler mercek altına alınıyor.
"Küresel Eşitsizlik" sorunu da ayrı bir başlık altında inceleniyor. Bu bölümde uluslararası toplumun küresel eşitsizliklerle etkili bir mücadele yürütüp yürütmediği sorgulanıyor.
Pandora Belgeleri'nin bir kez daha offshore bankacılığının boyutlarını, dünyanın en zenginlerininnasıl vergi kaçırdığını gözler önüne serdiğine işaret edilirken, toplumsal eşitsizliklerin de sürdüğüne vurgu yapılıyor.
"Kaderleri Virüsün Merhametine Kalmış Olanlar"
Koronavirüs aşısına erişimi olanlar ile "kaderleri virüsün merhametine kalmış olanlar" arasındaki uçuruma dikkat çekilirken, "artan eşitsizliğin yol açtığı toplumsal gerginlikler her yerde adaletsizliklerin giderilmesi konusunda baskıyı artırıyor" deniliyor.
MSC raporunda, artan eşitsizliklerin, toplumları istikrarsızlaştırma potansiyeline sahip olduğu, barış ile güvenliği de tehdit ettiği uyarısında bulunuluyor.
"Eşitsizlik Demokrasiyi Baltalıyor"
Salgının ve iklim değişikliğinin dünyadaki eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği vurgulanıyor, "Eşitsizlik aynı zamanda demokrasiyi baltalıyor, siyasi kurumlara güvenin aşınmasına, siyasetin işlevinin bozulmasına yol açabiliyor" görüşü kaydediliyor.
MSC raporunda, iki dünya savaşı arasında yaşanan süreçle günümüzde yaşananların kıyaslandığı bölüm ise son derece dikkat çekici.
Bir ülkede artan yoksulluğun, ülke sınırlarını aşan sonuçlar doğurabildiği, bunun etkisinin çok daha geniş coğrafyalarda hissedilebildiği belirtiliyor.
Endişelendiren Kıyaslama
1. Dünya Savaşı'ndan sonra, eşitsizliklerin ve yoksulluğun, birkaç yıl içinde uluslar arasında yeni çatışmaları tetiklediğine işaret ediliyor.
2. Dünya Savaşı sonrasında, yaşananlardan dersler çıkarıldığı, küresel ekonominin toparlanması için adımlar atılırken, mağlup güçleri de kapsayan, çok kapsamlı geniş bir çaba içine girildiği hatırlatılıyor.
Raporda bazı uzmanların, günümüzde koronavirüs salgının yol açtığı eşitsizlik ve yoksulluğu, iki dünya savaşı arasındaki döneme benzettiğine dikkat çekiliyor. Ancak buna karşın günümüzde, geçmişte savaşa yol açan bu tür ayrışmaları azaltmayı sağlayacak nitelikte çabaların gözlemlenemediği aktarılıyor.
Değer Akal
Deutsche Welle Türkçe