Uzmanlar, Ukrayna krizini 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük savaş riski olarak değerlendiriyor. Türkiye'yi bekleyen riskler ve zorlu tercihler neler? Ankara, Kiev ve Moskova arasında denge politikası yürütebilecek mi?
DW Türkçe, altı soruda Batı İttifakı ile Rusya arasında tırmanan gerilimi, Moskova'nın savaş endişesine yol açan hamlelerinin gerisinde yatan nedenleri, Batılı ülkelerin savaşı önlemeye dönük diplomatik çabalarını ve Türkiye'nin karşı karşıya kalabileceği zorlu sınamaları mercek altına aldı:
1. Ukrayna'da savaşın eşiğine mi gelindi?
ABD ve Avrupalı müttefikleri, Ukrayna sınırına asker yığan Rusya'ya karşı uyarılarını giderek sertleştiriyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bir işgal girişiminden endişe eden ülkeler, böyle bir adıma karşı çok ağır siyasi, ekonomik ve mali yaptırımlarla tepki gösterecekleri uyarısında bulunuyor. Batılı başkentlerden art arda gelen ikazların hemen ardından NATO da özellikle Doğu Avrupa'daki müttefik ülkelerin güvenlik endişelerini gidermek için bölgeye yeni askeri unsurlar göndermeye başladı.
Kremlin, Ukrayna'yı işgal niyeti bulunmadığını, asıl gerilimin ABD tarafından tırmandırıldığını iddia ediyor. Ancak Rusya'nın yakın geçmişte Gürcistan ve Ukrayna'daki işgal adımları, Kırım'ı ilhak etmiş olması nedeniyle Moskova'nın açıklamaları inandırıcı bulunmuyor. Batılı istihbarat örgütlerinin basına yansıyan raporlarına göre, Rusya'nın Ukrayna'da istikrarsızlık çıkarabilecek, sabotaj eylemleri ve örtülü operasyonlar düzenleyebilecek gizli unsurları da ülkeye sokulmuş durumda. Ukrayna sınırına yaklaşık 100 bin asker yığan, Belarus'a da asker konuşlandıran Rusya'nın düzenlediği tatbikatlar, Baltık Denizi, Karadeniz'deki askeri hareketlilik, NATO tarafından çok yakından takip ediliyor. Biden yönetimi, ihtiyaç olması halinde Doğu Avrupa'daki NATO ülkelerine destek amacıyla 8 bin 500 Amerikan askerinin teyakkuza geçirildiğini duyurdu.
NATO üyesi olmayan Ukrayna'ya, savunma amaçlı silah sevkiyatları da hız kazanmaya başladı. ABD'nin yanı sıra İngiltere, Polonya ve Estonya'nın da aralarında bulunduğu NATO ülkeleri, silah sevkiyatlarını sürdürüyor. Ayrıca Ukrayna'ya, siber saldırılar ve hibrit tehditlere karşı koyabilmesi için uzman ve teknoloji desteği de artırılıyor. Uluslararası gözlemciler, Rusya'nın çok ciddi bir yığınak yaptığını, hazırlıklarının son derece ciddiye alınması gereken boyutta olduğunu belirterek bir savaş riskinin çok yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Eski bir KGB ajanı olan Putin'in siyasi kariyerinin en riskli hamlelerini yaptığına işaret eden Batılı yorumcular, tırmanan gerilimin, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'daki en büyük savaş riskini beraberinde getirdiği uyarısında bulunuyor.
2. Putin ne yapmaya çalışıyor?
Rusya Devlet Başkanı Putin, Batılı ülkelerin gerilimin düşürülmesine dönük diplomatik çözüm çabalarına, bir dizi güvenlik garantisi isteyen talepler listesiyle karşılık verdi. Ukrayna'nın asla NATO'ya alınmayacağı garantisini isteyen Putin, savunma ittifakının doğuya genişlemesinin durdurulmasını talep ediyor. Moskova'nın talepleri arasında, 1997 yılından sonra NATO'ya katılmış olan Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerindeki NATO askerlerinin ve silahlarının geri çekilmesi de bulunuyor.
Putin geçen yıl yaptığı bir konuşmada, Sovyetler Birliği'nin dağılmasını "20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi" olarak tanımlamış, bunun kendisi için bir trajedi olduğunu söylemişti. Rusya'nın hamlelerinin gerisinde de eski Sovyetler Birliği coğrafyasında nüfuz alanı kurma ve genişletme, Karadeniz'de güç dengelerini Rusya lehine değiştirerek hakimiyet alanını genişletme ve Batı İttifakı'nda yeni ayrışmalar yaratma hedeflerinin yattığı belirtiliyor.
Avrupa başkentlerinde yapılan değerlendirmelerde, Putin'in Ukrayna gerilimini tırmandırmasının gerisinde iç politika hedeflerinin de olduğu dile getiriliyor. Son dönemde diğer eski Sovyet ülkelerinde olduğu gibi Rusya'da da toplumsal hoşnutsuzlukların yükseldiğine işaret eden uzmanlar, Putin'in milliyetçi söylemleri öne çıkararak ülkedeki siyasi iklimi de değiştirmeye çalıştığını, bu yolla muhalefetin önünü kesmeyi hedeflediğini, kendisine karşı muhalefeti daha kolay bastırmaya amaçladığını kaydediyorlar.
3. Rusya ne gibi adımlar atabilir?
Batılı başkentlerde öne çıkan değerlendirme, Rusya'nın ilk etapta tüm Ukrayna'yı işgal etmeye dönük kapsamlı bir askeri harekata girişmeyeceği yönünde. Moskova'nın önce siber saldırılarla, altyapı tesislerini hedef alacak, karışıklık çıkaracak örtülü operasyonlarla ülkeyi istikrarsızlaştıracak hamlelere girişebileceği belirtiliyor.
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, bu hafta yaptığı açıklamada, Rusya'yı Ukrayna'da istikrarsızlık çıkararak iktidarı devirmeye çalışmak ve yönetime Moskova yanlısı Yevhen Murayev'i getirmeyi planlamakla suçladı.
Rusya'nın girişebileceği bir diğer operasyon, Ukrayna içindeki kendi istihbarat unsurlarıyla Rusya'ya ya da Rusya yanlısı ayrılıkçılara karşı bir saldırı gerçekleştirmek ve bunu bahane ederek Ukrayna topraklarını işgal etmek. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu ay Berlin'e yaptığı ziyaret sırasında, istihbarat raporlarının Rusya'nın İngilizce "false flag” olarak adlandırılan bu tür bir operasyona girişebileceğini gösterdiğini söylemişti. Batılı yetkililere göre Rusya sadece Ukrayna sınırına çok ciddi bir askeri yığınak yapmakla kalmadı, örtülü operasyonlarda kullanabileceği çok sayıda istihbaratçıyı da ülkeye soktu.
Son gelişmeler, Batı ile Rusya arasında, Soğuk Savaş'tan bu yana en tehlikeli krizlerden birine yol açarken Ukrayna'nın doğusunda patlak verecek bir sıcak çatışmanın, domino etkisi ile çok daha geniş bir alana yayılabilecek bir savaşın fitilini ateşlemesinden endişe ediliyor.
4. Almanya ve Fransa'nın çabaları diplomatik çözüm getirebilir mi?
Rusya ile gerilimi düşürmek ve diplomatik çözüm için geçen iki haftada yapılan görüşmelerde, herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Bu hafta içinde yapılacak temaslar ise, gelişmelerin seyri açısından kritik önem taşıyor.
NATO-Rusya Konseyi, ABD-Rusya görüşmelerinin ardından, süreçte büyük önem taşıyan Normandiya Formatı'ndaki görüşmeler, carşamba günü Paris'te yapılacak. Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna yetkililerinin bir araya geldiği ve Normandiya Formatı olarak adlandırılan görüşmeler, 2014 yılında Ukrayna'nın doğusunda ateşkese varılmasını sağlamıştı. Ancak 2014 yılındaki Minsk Anlaşması'nın uygulanması konusunda Kiev yönetimi ve Ukrayna'nın doğusundaki Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasında görüş ayrılıkları devam ediyor. Rusya'nın suçlamaları ve gerilimi tırmandırma politikası nedeniyle, Normandiya Formatı'ndaki üst düzey görüşmeler, uzun süredir yapılamıyordu.
Çarşamba günü Paris'te, Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna hükümetlerinin siyasi danışmanları, dörtlü görüşmede bir araya gelecekler ve gelişmeleri masaya yatıracaklar. Almanya, Normandiya Formatı'ndaki görüşmelerin canlandırılması, dışişleri bakanları ve liderler düzeyinde gerçekleştirilebilmesi için de çabalarını sürdürüyor. Yakın bir zamanda liderler düzeyinde bir zirvenin yapılmasının gündemde olduğu belirtiliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, bu görüşmelerin ardından Cuma günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile kritik bir telefon görüşmesi gerçekleştirecek. Rusya'nın Batı'dan talep ettiği güvenceler ve teklifleri konusunda yanıt da, bu hafta içinde Moskova'ya iletilecek. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, CNN'e yaptığı açıklamada, yazılı yanıtın bu hafta Kremlin'e iletileceğini söyledi. Stoltenberg, Rusya ile masaya oturup Moskova'nın güvenlik konusundaki kaygılarını konuşmaya hazır olduklarını, bu kapsamda silahların kontrolü, silahsızlanma, askeri faaliyetlerde şeffaflık, riskleri azaltmaya yönelik mekanizmalar gibi konuları görüşebileceklerini söyledi. Rusya'nın talep ettiği, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerin gelecekte NATO'ya üye olarak kabul edilmemesi konusunda ise Stoltenberg olumsuzluk karşılık verdi. NATO Genel Sekreteri, "Her Avrupa ulusunun kendi yolunu seçme hakkı gibi temel ilkelerde taviz vermeyiz" ifadesini kullandı.
Ancak kimi uluslararası gözlemciler, Putin'in NATO'dan doğuya genişlemenin durdurulması yönünde resmi bir güvence alamaması halinde bile askeri tehditleri ve yol açtığı gerilimle dikkatleri ihtilafı çözüm çabalarına çekerek NATO'nun doğuya genişlemesini bir süreliğine de olsa sekteye uğrattığı görüşünde.
5. Türkiye'yi bekleyen riskler ve zorlu tercihler neler?
Ukrayna krizinin tırmanmasından en çok endişelenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Batı ittifakı ile Rusya'nın karşı karşıya gelmesi, NATO üyesi olarak siyasi ve askeri yükümlülükleri bulunan Türkiye'nin hassas dengede bulunan Moskova ile ilişkilerinde yeni gerginliklere yol açabilecek.
NATO'nun yeni birlik konuşlandırmaları, Karadeniz'e geçişler konusunda yaşanabilecek tartışmalar, Rusya'ya olası ekonomik yaptırımlar, enerji ve doğalgaz alımında yaşanabilecek sorunlar, Ankara'yı kaygılandıran konu başlıklarından bazıları. Krizin tırmanması, bir savaşın çıkması durumunda, gelişmeler Ankara'yı zorlu tercihler yapmak durumunda bırakabilecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bölgede barışın hakim olmasını istiyoruz" diyerek Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuk teklifini gündeme getirmesi, krizin tırmanmasından büyük endişe duyan Ankara'nın bir çıkış yolu aradığını gösteriyor, ancak uluslararası gözlemciler bunu çok gerçekçi bir öneri olarak görmüyor.
Şubat ayının başında Ukrayna'yı ziyaret edeceğini açıklayan Erdoğan, daha sonra Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmek istediğini, her iki tarafla yakın ilişkileri olan Türkiye'nin tarafların görüş ayrılıklarını masaya yatırabilecekleri görüşmelere ev sahipliği yapabileceğini söyledi. Rusya, bu öneriye sıcak bakmazken Erdoğan ile yakın ilişkilerine zarar vermemek amacıyla, bunu açıktan reddetmek yerine, koşullar öne sürmeyi tercih etti.
Moskova, Türkiye'nin yapıcı katkı sağlamak istemesi halinde, iyi ilişkilere sahip olduğu Ukrayna üzerinde etkisini kullanabileceğini, Ukrayna lideri Volodimir Zelenski'yi Minsk anlaşmalarına uyması için ikna edebileceğini söyledi.
Türkiye'nin çözüm konusunda bir arabuluculuk ya da kolaylaştırıcı rol oynamasını zora sokan etkenlerden birini de Ukrayna ile siyasi ve ekonomi alanında yoğun ilişkileri bulunan Ankara'nın özellikle savunma sanayi alanında derinleştirdiği işbirliği oluşturuyor. Fiili ambargolar nedeniyle Batılı müttefiklerinden savunma sanayi alanında istediği alımları gerçekleştirmekte zorlanan Türkiye, bu alandaki ihtiyaçlarının bir bölümünü Ukrayna'dan temin ediyor, bu alandaki işbirliğini de geliştirmeye dönük adımlar atıyor.
Ancak Rusya, NATO üyesi Türkiye'nin Ukrayna ordusunun savunma yetkinliğinin güçlendirilmesi için sağladığı desteğinden, özellikle de silahlı insansız hava araçları (SİHA) konusunda Türkiye ile Ukrayna arasındaki işbirliğinden rahatsızlık duyuyor. Moskova, Ukrayna'yı Türkiye'den satın aldığı gelişmiş silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) Donbas'ta Rusya yanlısı güçlere karşı kullanarak "provokatif eylemlere girişmekle" suçlamıştı. Rusya, Ankara'dan "Ukrayna'nın militarist duygularını teşvik edecek adımlardan kaçınmasını" istemiş, bu yönde izlenen politikaların gözden geçirilmesi uyarısında bulunmuştu.
Rusya, ayrıca Türkiye'nin Kırım Tatarlarına desteğinden de rahatsız ve bunu "Rusya'nın toprak bütünlüğüne tehdit olarak algıladığı" mesajını veriyor. Moskova-Ankara hattında rahatsızlığa yol açan bir diğer gelişme ise Erdoğan'ın Ukrayna konusunda geçen hafta yaptığı açıklamada, "'Ben bir yerin topraklarını işgal edeyim alayım' mantığıyla bu işler yürümez. İşte örneğin Ukrayna'da ne yaptı Rusya? Kırım'a çöktü" ifadelerini kullanması oldu.
Erdoğan'ın bu sözlerini, Ankara'nın Batı ile Rusya arasında "denge politikasının" bir yansıması olarak görülüyor. Bir yandan Rusya ile ekonomi, enerji alanlarında işbirliğini sürdüren, ABD ile iplerin gerilmesine rağmen S400'ler konusunda geri adım atmayan Erdoğan, diğer taraftan Rusya'nın Kırım'ı ilhakını sert ifadelerle eleştirerek, Batılı müttefiklerinin Ukrayna konusundaki endişelerini paylaştığı mesajını veriyor.
Rusya'nın Karadeniz'den, Kafkaslara, Ortadoğu'dan Doğu Akdeniz'e uzanan bölgede askeri varlığını arttırması, Türkiye'yi de endişelendiren gelişmeler olarak görülüyor. Kırım'ın ilhakı ile Ukrayna'nın liman altyapısı ve donanma gemilerini ele geçiren Rusya zaten Karadeniz'de dengeleri kendi lehine değiştirmeyi başarmıştı. Ankara, yeni bir çatışma ile Rusya'nın Ukrayna üzerinden Karadeniz'deki hakimiyetini pekiştirmesinden endişe duyuyor.
Ancak Suriye ve Libya'da olduğu gibi, önemli ihtilaf bölgelerinde, karşı cephelerde yer almakla birlikte, Rusya ile yakın bir diyalog yürütmek zorunda kalan Ankara, Moskova'yı karşısına alabilecek tavırlar içine girmekten de imtina ediyor.
Örneğin Rusya'nın bir askeri harekat başlatması halinde İdlib'ten Türkiye'ye yaşanacak Suriyeli sığınmacı akını riski, Erdoğan'ı Putin'i çok da kızdırmamaya zorluyor.
Bununla birlikte Rusya'nın Ukrayna'ya bir askeri müdahalede bulunması, Batılı ülkelerin buna sert yaptırımlarla karşılık vermesi, Erdoğan'ı tercih yapmaya zorlayabilir.
6. Batı Erdoğan'ı dışlıyor mu? Mesafeli tutuma, Erdoğan'ı Putin ile ortak paydada buluşturan tercihleri mi kaynaklık ediyor?
Ukrayna gerilimin tırmanmasıyla birlikte Batılı ülkeler arasında liderler düzeyinde yürütülen yoğun diplomasi trafiğinde Erdoğan'ın yer almaması dikkat çekiyor. ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna krizini görüşmek üzere pazartesi günü Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Polonya liderleri ile yaptığı video konferans görüşmesine, tıpkı daha önce yaptığı benzeri görüşmelerde olduğu gibi, Erdoğan'ı dahil etmedi. NATO'nun en büyük ordularından birine sahip olan, Karadeniz'e kıyısı bulunan ve gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerden olan Türkiye'nin bu toplantıya davet edilmemesi, dikkat çekici bulunuyor.
Erdoğan'ın son yıllarda, Putin ile yakın diyalogu, Rusya ile savunma sanayi alanındaki işbirliği adımları, Batılı ülkelerle çıkardığı krizler, tartışmalı dış politika hamlelerinin bunda etkili olduğu belirtiliyor. Batılı gözlemciler, ABD yönetimi ve müttefiklerinin, Erdoğan ile Putin arasındaki yakın diyaloğa kuşkuyla yaklaştıklarını belirtirken, bunun Türkiye'ye yönelik mesafeli tavrı da beraberinde getirdiğini dile getiriyorlar.
Türkiye ve Rusya, Libya'dan Suriye'ye ve Kafkaslara uzanan bir çok ihtilaf bölgesinde rekabet içinde olsalar da, çoğu zaman aralarında uzlaşma arayarak nüfuzlarını korumaya devam etmeye çabalıyor, özellikle de ABD ve diğer batılı ülkelerin bu coğrafyalarda etkide bulunmasını önlemeye çalışıyorlar. Hem Putin hem Erdoğan'ın, Batı karşıtı söylemlerinin benzeştiği, ülkelerini yönetme şeklinin de Batı'nın liberal demokratik ilkeleriyle çatıştığı vurgulanıyor.
ABD yönetiminin Erdoğan'a mesafeli tutumunda, Türkiye'de son dönemde artan anti-demokratik uygulamalar ve Erdoğan'ın yönetim anlayışının giderek Putin'le benzeşmesinin de etkili olduğu ifade ediliyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin'in ise Türkiye'nin Batılı müttefikleriyle sorunlar yaşamasından memnuniyet duyduğu, Moskova-Ankara hattında zaman zaman yaşanan gerilimlere rağmen Erdoğan ile diyaloğunu koparmamaya özen gösterdiği, bu yolla NATO'yu zayıflatmayı umduğu yorumları yapılıyor.
Değer Akal
Deutsche Welle Türkçe