UKRAYNA, KIRIM VE TÜRKİYE
Ukrayna ve Kırım’da yaşanan kriz, çok boyutlu/katmanlı mahiyette olup, gözden kaçırılan mühim bir husus Türkiye açısından daha feci neticelere vesile olabilir.
Levent Baştürk / Dünya Bülteni
Türkiye’nin Ukrayna’da ve onu takiben Kırım’da olan gelişmeler konusunda aldığı tutum farklı kesimlerde farklı değerlendirmelere konu olmaktadır.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Kırım, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü içinde bir parçasıdır. Ukrayna'nın toprak bütünlüğü içinde bütün sorunların çözülebileceğine inanıyoruz" ve “temel politikamız, Kırım Tatarlarının diğer Ukrayna vatandaşlarıyla birlikte, Ukrayna'nın bütünlüğü içinde ve Ukrayna'nın sadık vatandaşları olarak yaşamaları yönündedir” şeklindeki sözleri, Türkiye’nin sorunda Batı yanlısı ve Rusya’nın karşısında yer alan bir tavır alması gibi yorumlayanlar olmuştur. Diğer yandan da Türkiye’nin Rusya’ya karşı resmi bir kınamada bulunmaması ve Başbakan Erdoğan’ın mitingleri sırasında ise Kırım Türklerini dile getirmemesi Batı’dan farklı bir duruş sergileme olarak yorumlanmıştır. Türkiye’nin Ukrayna/Kırım krizinde aldığı tavrı bu iki yaklaşımın içine sıkıştırmak imkansızdır. Sorun Türkiye için çok katmanlı bir nitelik arzetmektedir ve alınan tavır da bu durumu yansıtır mahiyettedir. Sadece Davutoğlu’nun açıklamasında yer alan yukarıda aktardığımız ifadesinden yola çıkarak Türkiye’nin Ukrayna/Kırım krizinde izlediği siyaseti Batı yanlısı olarak görmek yanlış bir yorumdur. İki nedeni dayanarak bu yorumun yanlış olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Türkiye’nin Ukrayna’da Kasım ayında olayların patlak vermesinden bu zamana kadar takınmış olduğu tavrı sadece Davutoğlu’nun açıklamasındaki o cümleye sıkıştırmak kafi değildir. İkincisi, Türkiye tavrını belirlerken Putin’in Kırım hamlesini, onun artık Ukrayna’yı tamamen gözden çıkarıp sadece Kırım’a yönelmesi olarak değerlendirmemiştir. İsterseniz bu iki hususu ayrı ayrı açarak konuyu netleştirmeye çalışalım. “SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİDER” Türk hükümetinin Ukrayna’daki gösterilere Mısır ve Türkiye’deki gelişmelerden bağımsız baktığını düşünmek hatalı olur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da Başkan Muhammed Mursi’nin askeri darbe ile devrildiği zaman oldukça net bir tavır koydu ve seçimle gelen bir iktidarın ancak seçimle gideceğini ısrarla belirtti. Aynı temayı Türkiye’deki Gezi ve 17 Aralık olayları kapsamında da defalarca dile getirdi. Yanukoviç ne kadar hatalı da olsa, iktidardan uzaklaştırılış şekli Türk hükümetinde tasvip edilir bir durum niteliğini taşımamaktadır. Başbakan Erdoğan’ın Mısır olayları neticesinde yönelttiği ‘‘Demokrasinin amiral gemisi olduğunu iddia eden ABD ve AB, Mısır’da meydana gelen darbeyi neden ‘‘darbe’’ olarak nitelendirmiyor?’’ sorusunu da bu arada hatırlamak gerekir. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın internete düşen ABD'nin Kiev Büyükelçisi Geoffrey Pyatt ile yaptığı küfürlü konuşmanın Yanukoviç’e karşı ayaklanmış muhalefetin bir kanadıyla olan bağını açıkça sergiliyor olmasını Türkiye’deki olaylar bağlamında Ankara’nın bir kenara kaydetmediğini söylemek hata olur. Dolayısıyla Ankara’nın Ukrayna ve Kırım’daki mevcut krizi sadece Rusların Kırım’a müdahalesi kapsamında ele almadığını söylemek yanlış olmaz. Ve bunun pek çok işaretleri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. "RUSYA'NIN, KIRIM'DA VE UKRAYNA'DAKİ STRATEJİK ÇIKARLARINI GÖRMEK”
DİB Ahmet Davutoğlu’nun aynı açıklamasında "Rusya'nın, Kırım'da ve Ukrayna'da stratejik bazı çıkarlarının olduğunu görmek gerekir, aynen Suriye'de olduğu gibi” demesine de, Türkiye’nin yaklaşımını anlamak için değinmek gerekmektedir. Bu ifade Türkiye’nin bu çıkarlara kayıtsız kalmadığını açıkça göstermektedir. Ayrıca, Ankara Kırım’a yapılan müdahaleden dolayı Rusya’yı da resmi olarak kınamamıştır. Hükümet Davutoğlu vasıtasıyla Kırım Türklerinin hassasiyetine kayıtsız kalmadığını gösterirken, Başbakan Erdoğan’ın seçim konuşmalarında Kırım’dan söz etmemiş olmasına da değinmek gerekmektedir. Oysa Erdoğan geçmişte miting meydanlarında İslam coğrafyasının sorunlarına sıklıkla değinen açıklamalar yaptığı bilinmektedir. Kendi şahsi hassasiyetini miting meydanında ifade etmek yerine, Putin’le yapmış olduğu görüşme sırasında dile getirmeyi tercih etmiş ve soruna kayıtsız olmadığını bu şekilde ifade etmiştir. Ancak Putin’le olan görüşmesinde gözden kaçırılmaması gereken bir bazı sözlerinin altını çizmek gerekir. Bu görüşmede Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve soruna uluslararası hukuka göre çözüm bulunması çağrısını yaparken ülkedeki krize çözüm bulmanın en başta Ukraynalıların görevi olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca Erdoğan, Kırım'ın asli unsurları olan Tatar ve Rus toplumlarının Ukraynalılarla birlikte barış ve huzur içerisinde yaşamalarını sağlayacak zeminin elbirliğiyle oluşturulması gerektiğine de vurgu yapmıştır. Ayrıca Türkiye’nin Rusya ile olan stratejik işbirliğini önemsediği hadisesini de buraya eklemek gerekir ve bunun da atılan adımlarda zihinden uzak tutulmadığını varsaymak yanlış olmayacaktır. Yukarıda sözünü ettiğim ayrıntıların Rus yetkililerin gözünden kaçması imkansızdır. Nitekim bazı Rus medya organlarında çıkan yazılarda bu hususların altı çizilmiştir. "POLİTİKAMIZ, KIRIM TATARLARININ UKRAYNA'NIN BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE VE UKRAYNA'NIN VATANDAŞLARI OLARAK YAŞAMALARI" Gerek Davutoğlu’nun gerekse Başbakan’ın açıklamalarındaki toprak bütünlüğü vurgusu ise birkaç açıdan önemlidir. Bu, öncelikli olarak uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde hukukun esas alınması kaidesine vurgu yapma zaruretinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu bağlamda, Türkiye’nin NATO’nun önemli ortaklarından biri olduğu gerçeğinin göz önüne alınması olarak değerlendirmek de yerinde olur. Ancak bu ikisinden de mühim olan hususlar şunlardır: Kırım’da Rus çoğunluğun “kendi hakkını belirleme ilkesi”ni kullanarak bağımsız olması veya Rusya’ya katılması gibi bir teşebbüsü, Türkiye de dahil pek çok ülke tarafından olumlu bakılan bir durum değildir. Bu ilkenin her etnik içerikli siyasi meselede başvurulabilecek hale gelecek şekilde önünün açılmasına Türkiye sıcak bakmamaktadır. Diğer husus ise, Ukrayna-Türkiye ilişkilerinin, Rusya ile ilişkilerden bağımsız olarak Türk hükümetince değerlendirmeye dahil edilmiş olmasıdır. Yanukoviç devrilmiş olabilir; ancak yerine gelen bir iktidar vardır ve bu iktidar Mısır’da olduğu gibi bir askeri darbe neticesinde gelmiş değildir. Ukrayna, Türkiye’nin Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi çerçevesinde ilişkilerini geliştirdiği ve sürdürdüğü bir ülke durumundadır. Ayrıca Türkiye’nin müttefiklerinin, yine Mısır’dan farklı olarak, doğrudan desteklediği bir iktidarı Türkiye’nin karşısına alması da pek rasyonel bir yaklaşım olmayacaktır. SONUÇ Kısaca, Ukrayna ve Kırım’da yaşanan krizde Türkiye’nin tutumu değerlendirilirken olaya çok yönlü bakmak zorundayız. Mesele çok boyutlu/katmanlı mahiyette olup, gözden kaçırılan mühim bir husus Türkiye açısından daha feci neticelere vesile olabilir. Rusya açısından olaya bakarsak, Rusya için Ukrayna’dan vazgeçip Kırım’ı sağlama almanın derdine düşmek ancak en son alternatiflerden biri olarak görülmelidir. Rusya’nın Kırım’a yönelik müdahalesi, kesinlikle ilk etapta Kırım yarımadasındaki hayati çıkarlarını risk altına sokmama kaygısından kaynaklanmıştır. Ancak Kırım aynı zamanda hem Batı hem de Ukrayna karşısında istediği çözümü empoze edebilmesi için Rusya’nın elinde bir koz niteliği taşımaktadır. Rusya Ukrayna’dan vazgeçmemiştir. Zbigniew Brzezinski’nin dediği gibi, “Ukraynasız bir Rusya bir Asya İmparatorluğu olarak varlığını sürdürür; fakat Ukrayna ile birlikte Rusya bir Avrasya İmparatorluğu olma imkanına sahiptir”.