Çin ve Rusya liderleri, “stratejik ortaklıklarını” duyurdukları siyasi manifesto nitelikli bir bildiriyle, Beijing’de çok kutuplu yeni bir dünya düzenine geçişin meşalesini de yakmış oldular.
Çin ve Rusya, Batı’ya karşı siyasi ve askeri ittifaklarını perçinleyen ve ABD denetimindeki küresel finans sistemine meydan okuyan ortak bir bildiriye imza atarak 72 yıl sonra adeta “nikâh tazeledi.”
Çin başkenti Beijing’de düzenlenen 24. Kış Olimpiyatları’nın açılış törenlerine birlikte katılan iki ülke liderleri Şi Cinping ile Vladimir Putin’in uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin habercisi niteliğindeki 4 Şubat tarihli bildirilerinde özellikle 3 hususun öne çıktığı görülüyor: Çok-kutuplu dünya düzenine geçiş; NATO’ya “yeter artık doğuya doğru genişlediğin” mesajı ve ortak yeni bir finansal sistem oluşturma kararlılığı.
ABD ile ilişkilerde giderek daha fazla sorun yaşayan ve sürekli yaptırımlar duvarına çarpan iki ülke aralarındaki ilişkinin ulaştığı düzeyi ilk kez bu denli uzun bir beyanat ile tarif etme ihtiyacı hissediyorlar. Dört bölümden oluşan ve ABD’ye karşı güç birliğinin askeri alanda da pekiştirileceği anlaşılan bu siyasi manifesto nitelikli bildirinin başlığı da kısa değil: “Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin Yeni Bir Çağa Giren Uluslararası İlişkilere ve Sürdürülebilir Küresel Kalkınmaya Dair Ortak Bildirisi.”
Metinde, Avrupa’yı bir savaşın eşiğine getiren Ukrayna Krizi’ne doğrudan atıfta bulunulmasa da, NATO’ya “ideolojik Soğuk Savaş yaklaşımlarından vazgeçme” çağrısı yapılıyor. Bu şekilde, Beijing “Ukrayna Krizi”nde dolaylı olarak Moskova’ya destek veren bir tutum alırken, Çin'in kendi parçası olarak gördüğü Tayvan’ın bağımsızlığının kabul edilemeyeceğinin de altı çiziliyor.
Ortak dış politika ve ekonomik kalkınma belgesi de imzalayan iki ülke, bildirilerinde ayrıca ABD, İngiltere ve Avustralya’nın geçen yıl imzaladığı ve neticede Avustralya’nın nükleer denizaltılarla donatılmasıyla sonuçlanacak AUKUS Güvenlik Ortaklığı Anlaşması’ndan kaygı duyduklarını da vurguluyorlar.
Rusya’nın Ukrayna Krizi üzerinden Batı’nın artan yaptırımlarıyla karşılaşacak olması ve finans kurumları arası haberleşme sistemi SWIFT’ten dışlanma riski, Moskova'yı son dönemde rahatsız ediyordu. Benzer şekilde, Çin de Batı yaptırımlarından etkilenmeyecek bir finansal işlemler sistemi kurmak ve dış ticarette dolara bağımlı olmaktan kurtulmak arzusundaydı. Bildiriden, Rusya ve Çin’in küresel finans sisteminin değiştirilmesinde kararlı olduğu da anlaşılıyor.
Bildiri ile aynı gün varılan bir anlaşmayla, dünyanın en büyük doğalgaz ihracatçısı konumundaki Rusya’nın, Çin ile 30 yıllık yeni bir sözleşme imzaladığı da öğrenildi. Reuters’in konuya ilişkin haberine göre, Rus devlet teşekkülü Gazprom, Çin’in en büyük entegre enerji şirketi CNPC’ye inşası 2-3 yıl içinde tamamlanacak yeni bir boru hattı üzerinden yılda 10 milyar metre küp hacminde doğal gaz tedarik edecek. Söz konusu ticaret ABD doları yerine avro üzerinden yapılacak. Boru hattı Rusya’nın Uzak Doğu bölgesinden Çin’in kuzeydoğusuna uzanacak.
Moskova, Beijing’e “The Power of Siberia” (Sibirya Gücü) adı verilen bir boru hattı üzerinden 2019’dan bu yana doğal gaz veriyor. 2021 yılında bu hat üzerinden Çin’e 16,5 milyar metre küp hacminde doğal gaz tedarik edilmiş durumda. Bu anlaşmayla Rusya 2025 yılına kadar Çin’e 38 milyar metre küp doğal gaz verir hale gelmeyi taahhüt ediyordu. Yeni anlaşmayla bu rakam 10 milyar metre küp daha artıyor olacak. Anlaşmanın bir anlamı da, Avrupa’nın kendisinden ithal ettiği doğal gaz miktarını ABD baskısıyla azaltması durumunda, Rusya’nın Çin’i yitirmesi olası pazarlara alternatif olarak değerlendirme şansına kavuşmuş olması.
Geçenlerde, yine bu köşeden, “Moskova ile Beijing’in siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri geçmişte yaşanan tüm sorunlara karşın tarihin en iyi döneminden geçiyor,” ifadesini kullanmış ve “Rusya’nın Çin gibi belki şu an için gayri-resmi ama dev gibi bir müttefiki var,” demiştim. Bu yakın ilişki bildiriyle birlikte artık “resmi” bir ittifak boyutuna geçtiğini söyleyebiliriz sanıyorum.
Putin’in Çinlilere seslenen makalesi de belki bunun teyidi. Zira, bildiriden bir gün önce, Çin’in resmi nitelikli Xinhua Haber Ajansı, Putin’in kendi web sitelerinde yayınlanmak üzere kaleme aldığı, “Rusya ve Çin: Geleceğe Yönelik Stratejik Ortaklık” başlıklı bir makaleye yer verdi. Rus lider makalede, ilişkilerin yeni bir dönem girdiğini ve dünya için “bir verimlilik, sorumluluk ve istikbal ilhamı modeli” haline geldiğini savundu.
Rusya yanlısı analistler, bildirideki çok-kutupluluk vurgusunun, demokratik niteliğine de vurgu yapmayı tercih ettiler. Rus gazeteci Petr Akopov, Rus Haber Ajansı Ria Novosti'deki köşe yazısında, iki liderin Anglosakson küreselcilerin elinden en sevdikleri silahı aldığını ve demokrasi silahını “kendine demokratlara” çevirerek dünyaya yeni bir ulusal egemenlik temelli ideoloji ve kendi kaderlerini uygarca belirleme olanağı önerdiklerini savundu. Akopov, yazısında “Putin ve Şi demokrasiyi ‘demokratlardan’ koruyor” başlığını kullandı.
Batılı kimi analistlere göre ise, Rusya ve Çin, ABD’nin hamleleri yüzünden yakınlaştılar ve aslında bir “mantık evliliği” yapıyorlar. Uluslararası ilişkilerde “aşk evliliği” var mı, bu ayrı bir konu belki ama, ikili ilişkilerde “uyum” da önemli. Ve iki ülkenin “son 60 yılda hiç olmadığı kadar uyumlu hareket etmeye başladığını” zaten ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (DNI) de kabul ediyor.
İlişkileri tarihsel olarak inişli çıkışlı bir grafik çizen Çin ve Rusya, bundan 72 yıl önce, 14 Şubat 1950 tarihinde “İttifak, Dostluk ve Karşılıklı Yardımlaşma” anlaşması imzalamıştı. Çağa damgasını vurmuş iki önemli figür, Çin Halk Cumhuriyeti lideri Mao Zedung ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) lideri Josef Stalin bu anlaşmayla hem Japonya’nın- veya başka bir devletin- olası saldırısına karşı Doğu Asya’da birbirlerine askeri yardımda bulunmayı taahhüt ediyor hem de iktisadi bir işbirliğine yöneliyordu.
İç Savaştan derinleşen bir yoksullukla çıkmış olan ve çabasını devrimci bir dönüşüm ile milli ekonomiyi ayağa kaldırmaya tesif eden Çin, o dönemde küresel meselelerde aktif rol oynayabilecek bir güce sahip değildi. Sovyetler Birliği ile ilişkisini bu farkındalık üzerine kuran Mao, 1953’te yaptığı bir konuşmasında, “Bu yüzden inatla çalışmalı ve Sovyetler Birliği'nin tecrübesinden istifade etmeliyiz. Komünist Partisi üyesi, yaşlı veya genç işçi, mühendis veya teknoloji uzmanı, entelektüel, işçi veya köylü olmamızın önemi olmaksızın bütün her şeyi Sovyetler Birliği'nden öğrenmeliyiz... Ülkemizi imar etmek için tüm ulus olarak Sovyetler Birliği'nden meslekler öğrenmeliyiz,” diyordu.
SSCB ise Çin ile ittifak yapmadıkça uluslararası alanda güçlü bir pozisyon elde edemeyeceğinin farkındaydı. Yakınlaşan iki ülke arasındaki işbirliği 1960’larda yerini giderek tatsızlaşan bir rekabete bıraktı. Mao Zedung, SSCB’nin komünist ortodoksiyi terk ettiği ve Çin’e hükmetmek istediği iddiasında bulunuyordu artık.
Çin Komünist Partisi (ÇKP) ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) kutupsallığında cereyan eden bu ihtilaf, Türkiye de dahil çok geniş bir coğrafyadaki sol hareketler üzerinde kendisini hissettirdi.
Gerginlik, ancak 2001 yılında Rusya Federasyonu ile Çin arasında imzalanan “İyi Komşuluk ve Dostça İşbirliği Anlaşması” ile birlikte yerini ekonomik işbirliğine bırakmaya başladı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi artık her geçen yıl artan bir grafik çiziyor.
Moskova ile Beijing arasında 2016’da 70 milyar dolar boyutunda olan ticaret hacmi, 2021 sonunda bir önceki yıla oranla yüzde 35 artış da kaydederek - pandemi koşullarına rağmen - 147 milyar doları aştı. Şimdi hedef, 200 milyarı doları aşmak. Oluşturdukları “Yatırımda İşbirliği Üzerine Hükümetler-arası Komisyon”un portföyünde bulunan toplam tutarı 120 milyar doları aşan 65 proje ile bu rakam mümkün görünüyor.
Bugün Çin, Rusya'nın en büyük ticaret ortağı konumunda. Rusya ise Çin’in en büyük enerji ithalatı kaynağı, ikinci en büyük ham petrol ithalatı ve en büyük elektrik ithalatı kaynağı.
İki ülke çok sayıda enerji ve altyapı projesinde epeydir birlikte hareket ediyor. Bu alandaki işbirliğinin en önemli göstergelerinden biri, Rus telekomünikasyon şirketi MTS’in, ABD’nin “ulusal güvenlik riski" oluşturduğunu ileri sürerek iş yapmayı yasakladığı Çinli Huawei şirketine Rusya’da 5G mobil iletişim şebekesi kurma lisansı vermesi olmuştu. Ay’da ortak uzay istasyonu kurmak için de anlaşma imzalayan Çin ve Rusya, yüzey ve yörüngede deneysel araştırmalara da başlamış durumda.
2021’de kaydettiği yüzde 8,1’lik GSHM artışı ile dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi olan Çin, bugün ikinci büyük küresel ekonomi. Sadece 2021’de ekonomi hacminde kaydettiği artış (2 trilyon dolar) tutarı bile İtalya’nın 2020 yılı GSMH’sine eşit. Rusya ekonomisinin toplam büyüklüğü ise (1,7 trilyon dolar ile) İtalya’nın ekonomik büyüklüğünün altında.
Bir diğer deyişle, Çin’in ekonomisine her yıl en az bir Rusya ilave ettiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla, Çin’in artık iktisadi düzlemde Rusya’dan öğreneceği pek bir şey kalmadı. Ancak Rusya’nın gerek kara gerek hava kuvvetleri anlamında askeri olarak Çin’den daha üstün olduğu da bir gerçek. İki ülke savunma alanındaki işbirliklerini bir sinerji yaratma çabasıyla artırmayı da sürdürüyor.
Çin ve Rusya, örneğin, yanlarına İran ile Hindistan’ı alarak Hint Okyanusu’nun dünya ticareti için hayati öneme sahip kuzeyinde ortak askeri tatbikatlar yapıyorlar. Askeri taktik operasyon tecrübelerini Babu’l Mendeb, Malakka ve Hürmüz Boğazı gibi önemli su yollarıyla bağlantıları nedeniyle stratejik görülen ve “altın üçgen” olarak anılan bu bölgede paylaşma yoluna gidiyorlar.
Moskova ile Beijing 2005 yılından itibaren bir bölümü 2001 yılında kurulan Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) çatısı altında olmak üzere otuza yakın ortak askeri tatbikat gerçekleştirdi. Rusya ile Çin arasındaki işbirliğinin en somut meyvelerinden biri olan ŞİÖ, ABD’yi askeri olarak bölgeden uzaklaştırma gayretinin bir tür planlama ve komuta merkezi gibi işlev görüyor. Teşkilatın çabalarıyla bölgedeki Amerikan askerî üslerinin sayısında (Kırgızistan ile Özbekistan örneğinden de görüldüğü üzere) azalma da sağlanıyor.
Rusya ile Çin son olarak, her yıl düzenledikleri “Deniz Etkileşimi” isimli ortak donanma tatbikatının 10’uncusunu geçen ekim ayında gerçekleştirdi. Dört gün süren ve Rusya’nın Pasifik Donanma Filosu’na bağlı büyük denizaltı-savar gemisi Amiral Panteleyev’in de katıldığı “Deniz Etkileşimi 2021” tatbikatı ile, iki ülkenin “denizden gelecek tehditlere” karşı ortak “muharebe yeteneğinin “artırılmasının hedeflendiği açıklandı.
Tatbikatın bir bölümü Japonya ile Pasifik Okyanusunu birbirine bağlayan ve bu ülkenin kuzeyindeki Honşu ile Hokkaido adaları arasında uzanan Tsugaru Kanalı yakınlarında yapıldı. Amerikan donanmasına ait USS Chafee destroyerinin tatbikat sırasında Japon Denizi’nde bulunması ve şaşırtıcı değildi elbette. Bu bölgeden Rusya Federasyonu karasularına yaklaşarak sınırı geçme girişiminde bulunduğu ileri sürülen USS Chafee’ye karşı Rus ve Çin donanma gemilerinin bir tür gövde gösterisi yaptıklarını da not edelim. Bölgedeki gelişmelerin Tokyo hükümeti tarafından endişeyle karışık “yakından” takip edildiğini de.
Çin ile Rusya, Ağustos ayında da Çin’in kuzey kesimlerindeki Ningxia bölgesinde 10 bin civarında ordu personelinin katıldığı geniş kapsamlı, “Sibu/İşbirliği-2021” isimli bir askeri tatbikat gerçekleştirmişi. Tatbikat, ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi akabinde iki ülkenin bölgedeki gelişmelere diplomatik yolların yanı sıra askeri tatbikatlar yoluyla da karşılık (ve mesaj) verme çabası olarak değerlendirilmişti.
Kısacası, iki ülke arasındaki askeri ilişkileri de kapsayan “stratejik ortaklık” belirmekte olan çok kutuplu dünya düzenin bir tür motoru olarak işlev görecek gibi. Tek kutuplu dünyanın egemeni olan ABD’nin Doğu Avrupa’da Ukrayna üzerinden, Güneydoğu Asya’da ise Güney Çin Denizi üzerinden birtakım provokasyonlara kalkışmasının ardında da bu motoru susturma çabası var. Ancak Washington’un son yıllarda koordine ettiği hiçbir provokatif efor, Rusya ile Çin’in yakınlaşmasına engel olabilmiş değil. Hatta, tam tersi, yakınlaşmayı da hızlandırdı. Galiba Biden’ı önümüzdeki dönemde asıl endişelendirecek mesele de burada yatıyor.
Kaynak: T24