Yarım Kalan İdeal: ÇERKESYA

#9900 Ekleme Tarihi 22/12/2023 01:03:29

Yüzyıllar boyu savaşan, sürgün edilen, adeta yok edilen bir halk ve onun Çerkesya ideali, Ukrayna’yı topyekûn işgal etmeye kalkan Rusya’nın şeytanlaştırılmasıyla tekrar kendini hatırlatmaya çalışıyor.

Yarım kalan Çerkesya idealinin eksileri ve artılarıyla daha fazla tartışılmaya ihtiyacı var.

Kafkasya’da yüzyıllar boyu süren savaş ve sürgün politikaları neticesinde Çerkes nüfusunun büyük kısmı vatanlarından uzak düştü. Geçmişte ağırlıklı olarak Batı Kafkasya’da yoğunlaşan nüfus günümüzde Türkiye’de. Yine de her şeye rağmen Orta Kafkasya’da ciddiye alınması gereken bir Çerkes (Kabardey) topluluğu var.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye’deki Çerkesler ata vatanlarındaki soydaşlarıyla tekrar irtibata geçtiler. Onların en büyük hayallerinden biri, tarihte yarım kalan idealleri Çerkesya’yı yeniden inşa etmek.

Çerkesya ya da diğer tabirle Çerkezistan neresidir?

Çerkesya, en basit anlamıyla Çerkeslerin tarihte yaşadığı vatan toprağı olarak tarif edilebilir.

Kafkas-Rus Savaşları dönemi Çerkesya cephesiyle ilgili söylenecek çok şey var ama günümüze gelecek olursak artık Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kalan Çerkesya bölgesinde birçok cumhuriyet bulunuyor. Stavrapol Krayı, Krasnodar Krayı, Adıgey, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar gibi.

Elbette sınırlar politik gruplar ya da entelektüellerin yorumlarına göre genişleyip daralabiliyor. Öyle ki Karadeniz ve Hazar Denizi arasındaki büyük toprakları Çerkesya olarak gösteren haritalar bile var.

Ukrayna-Rusya Savaşı’yla bütün Kafkasya’da olduğu gibi Çerkesler arasında da bir kıpırdanma hissediliyor. Rusya Federasyonu’nun dağılma ihtimali, birçok etnik grupta ve Çerkesler arasında yeni oluşumlara yol açtı. Çerkesya için cephede savaşanlar olduğu gibi uluslararası toplantılar organize edenler de bulunuyor. Çerkeslerin ana kitlesi ise daha dikkatli, tarihte yaşanan ağır savaş ve sürgün politikalarıyla yok olmanın eşiğinden dönmüş bir halk olduklarını ve soğukkanlı olmaları gerektiğini düşünüyorlar.

Çerkes Söylemi Güçlenirken

Çerkeslerin yıllardır ciddi bir isim hakkı savaşı verdiği belirtilmeli. Moskova yönetimi Çerkesleri; Adıge, Kabardey, Şapsığ gibi isimlendirmelerle parçalayıp yönetmenin planlarını yaptı ve bunda büyük ölçüde başarılı oldu. Elbette tarihte bu isimler vardı ve hâlâ kullanım halinde, fakat Çerkesler bunu politik gerekçelerle yapmadı. Bölgesel alt kimliklerin politikleştirilmesi daha çok Sovyetler Birliği döneminde inşa edildi. En temelde yatan sebep, Çerkesleri yüzyıllardır iç içe yaşadığı komşu halklarla da problemli hale getirip yönetilebilir kıvama sokmaktı.

Rusya’da Türk veya Çerkes gibi üst kimliklerin kullanımı bilinçli bir biçimde yontuldu, çünkü rejim bu ve benzer kavramları her zaman tehdit olarak kodlamıştı.

Ülke genelinde aralıklı olarak gerçekleştirilen nüfus sayımlarında Çerkes ismi üzerinden yaşanan kargaşa, bunun en açık gözlemlendiği alan. Rusya tarafından bölgeye atanan yönetimler mevcut statükonun devamı için alt kimlik isimlendirmelerinin sabit kalmasını arzuluyor. Sivil muhalefette ise üst kimliklere yönelim artmış durumda.

Türkiye’de Çerkes belki alt kimlik olarak algılanabilir, ancak Rusya’da, Kafkasya’da bir tür üst kimlik olarak okumak daha mantıklı.

Yakın bir zamana kadar Çerkes tanımı Türkiye’de Kafkasya’dan gelen bütün halkları kapsıyordu. Ancak zamanla kullanım Çerkes aktivistler tarafından Adıgeleri kapsayacak şekilde daraltıldı. Elbette bu durum birden oluşmadı, ilk önce Batı Kafkasya’daki halkların tamamı vurgulandı, sonra Adıgeler, Ubıhlar, Abazalara indirgendi, en son ise Adıgelerle sınırlandırıldı.

Çerkes kelimesinin hangi halkları kapsayıp kapsamadığıyla ilgili sosyal medya üzerinden adeta yıllardır bir savaş yürütüldüğünü söyleyebiliriz. Tartışmaların kökeni 1970’lerde çıkan Yamçı ve Kamçı gibi süreli yayınlara kadar rahatlıkla götürülebilir.

2000’li yıllarda Türkiye’deki demokratik açılım sürecinden etkilenen Çerkes milliyetçilerinin, Çerkes kavramını bilinçli olarak daraltan ekibin başını çektiği söylenebilir. Şüphesiz bu tutum, kültür ve dili korumak adına bir çeşit içe kapanma davranışı olarak okunmalı.

Mikro milliyetçilik olarak da görülebilecek bu davranışın hedefinde yarım yüzyıldır faaliyetlerine Kafkas başlığıyla devam eden sivil toplum kuruluşları vardı. Kafkas isminin terk edilip Çerkes isminin öne çıkarılması düşüncesi benimsendi, örgütler isimlerini değiştirmese bile, basın açıklamaları ve faaliyetlerinde Çerkes söylemi güçlendirildi. İnternet merkezli yeni Çerkes oluşumları ortaya çıktı, çoğu hızlı bir şekilde yok oldu.

Çerkes söyleminin artmasında 2014 yılında Rusya’da yapılan Soçi Kış Olimpiyatları büyük öneme sahip; çünkü 2009-2014 yılları arasında her 21 Mayıs’ta genç Çerkes aktivistlerin başını çektiği gruplar, bulundukları ülkelerin meydanlarında Rusya’ya karşı protestolar gerçekleştirdi. Çerkesya topraklarının parçası olduğu söylenen Soçi üzerinden Rusya’nın propaganda faaliyetleri yapması Çerkesleri ayağa kaldırmıştı. İnternet ve sosyal medyadan kampanyaların başlatıldığı, ulus-ötesilik kavramıyla açıklanan olaylarda, Amerika’dan Ürdün’e kadar birçok ülkede yapılan protestoların en dikkat çekici olanı, İstanbul’daki Rus Başkonsolosluğu önünde gerçekleşenlerdi. O zamana kadar 21 Mayıs’ın yıl dönümleri “Kafkas Sürgünü” olarak tanımlanıyor ve söylemlerde Kafkas halklarının tamamının bu süreçten etkilendiğinin altı çiziliyordu. Türkiye’deki demokratik gelişmeler kimlik taleplerinin önündeki engelleri kaldırınca, yeni aktivistler Çerkes söylemini öne almanın doğru olacağını düşündü. Her şeye rağmen Çerkes kavramı o dönem hâlâ bütün Kafkasya halklarını kapsayabiliyordu, fakat sürecin sonunda Adıge milliyetçisi söylemler baskınlaştı.

Çerkeslerin siyasi olarak kendilerini yalnız hissettiklerini söyleyebiliriz. Onlara en yakın grup olarak bilinen Abhazların, kendilerini artık sadece Abhazya’yla sınırlandırmaları, Kafkasya’yla ve Çerkeslerle olan ilişkilerini minimuma indirmeleri, Çerkesler açısından bir tür kırgınlık ve ardından öfkeye yol açtı.

2008 yılında Abhazya’nın Rusya tarafından tanınması sonrası yaşanan gelişmelerde, mevcut durumu aşmak isteyen Çerkes grupları, Gürcistan’daki Rus karşıtı yapılarla ilişki kurdu. Ayrışmalar öylesine derinleşmişti ki Türkiye’deki Abhaz ve Çerkes sivil toplum kuruluşları, 21 Mayıs 1864 Büyük Kafkas Sürgünü anmalarını bile farklı mekânlarda, farklı tarihlerde yapmaya başladılar.

 

Çerkeslerin en yakın komşuları Karaçay-Malkarlılar da Çerkes aydınlarının birçoğu için Türk milliyetçileriyle birlikte hareket eden, Türk dünyasını arkasına alan bir halktı ve Çerkes aktivistlerdeki yalnızlık hissi iyice arttı.

 

Ukrayna-Rusya Savaşı’nda Ukrayna tarafında Çerkes bayraklı armalarıyla savaşanlar ya da yeni gruplar kurup uluslararası toplantılar organize edenler işte bütün bu geçmişin mirasını aşmak isteyen, kendilerine yeni ittifaklar arayan grupların temsilcileri olarak okunabilir.

 

 Savaşın Gölgesinde Çerkesya Tartışması

 

1990’lı yılların başlangıcında kurulan Dünya Çerkes Birliği’nin 2000’li yılların başında Kremlin güdümüne girdiği kapalı kapılar ardında uzun bir dönem dillendirilirdi.

 

Son yıllarda aydın ve aktivist Çerkes çevrelerden gelen eleştirilerin dozu arttı ve yeni yapılanmaların önü açıldı.

 

Çerkes muhalifler arasında özellikle Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerinin birleşmesi ve bunun üzerine oluşacak yapının isminin Çerkesya olmasına dair fikirler hızla yayılıyor.

 

Bu düşüncelerin fiiliyatta gerçekleşme ihtimali kolay değil ve işlerin tamamen Rusya’nın dağılması üzerine planlanıp komşu halklarla doğru diyalog geliştirilmemesi büyük bir problem.

 

Yine de Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına hazırlıksız yakalandıklarını söyleyen gruplar, Rusya Federasyonu’nun dağılma ihtimaline karşı aynı hatayı tekrarlamayacaklarını açıklıyor.

 

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın şiddetlenmesi ve Rusya’nın dağılması senaryosu kafalarda yeni haritalar canlandırdı. Rusya’da baskı altına alınan grup ve kişiler, kendilerini Ukrayna tarafında Rusya’ya karşı savaşırken ve Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde toplantılar organize ederken buldular. Bütün bu süreç boyunca, Kafkasya’dan özellikle Çeçenler öne çıkıyor. Dağıstanlılar ve İnguşlar da aktif görünüyor. Çerkesler ise bütün dünyaya dağılmış olmanın getirdiği zorluklara rağmen yeni girişimlere imza attılar. Rusya’nın dağılma ihtimali bile herkesi harekete geçirmeye yetti.

 

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’yı topyekûn işgal etme girişiminin ardından Ukrayna tarafı Çerkeslerin tarihsel problemlerini uluslararası kamuoyunda tekrar gündeme getirdi. Kafkasya’yla ilgili çalışmalarıyla tanınan Ukrayna milletvekili Oleksiy Honçeronko ve Kırım Tatar halkının milli lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kasım 2022’de İstanbul’daki Çerkes Dernekleri Federasyonu’na bir ziyaret gerçekleştirdi. Çerkes Dernekleri Federasyonu Başkanı Nusret Baş, Çoğulcu Demokrasi Partisi Lideri Faruk Arslandok, Çerkes aktivistler Martin Koçesoko, Kase Kik ve Çerkes asıllı “Çorumlu Lawrence” olarak tanımlanan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Koordinatörü Hacı Bayram Bolat aynı masadaydı. Bu görüşme Ukrayna ve Çerkesya bayraklarının öne çıkarılıp yan yana poz vermesiyle sonlanmış, daha fazla bir gelişme gözlenmemişti.

Bunun sebebi Honçeronko’nun Kuban bölgesiyle ilgili ilginç fikirlerinin olması. Honçeronko sıradan bir milletvekili değil, Kafkas halklarıyla ilgili meseleleri uluslararası kamuoyunun gündemine taşımasıyla biliniyor. Honçeronko, 21 Mayıs 1864 tarihinin Çerkes Sürgünü ve Soykırımı olarak tanınması için Ukrayna Parlamentosu’nda aktif çaba gösterdi. Kuban’ı açık bir dille Rusya’nın kolonize ettiği Ukrayna toprağı olarak tanımlayan Honçerenko’ya Çerkesya söylemini savunan kişilerin tepkileri gecikmedi.

Rusya Federasyonu’nun dağılmasına kesin gözüyle bakan Ukrayna ve Çerkesya tarafları, toprakların paylaşımı noktasında şimdiden çatışmaya başladılar.

Ocak 2023’te kurulan Birleşik Çerkesya Konseyi ise daha iddialı bir çıkış yaptı. Başkan olarak Türkiye’deki Çerkes siyasetinin temsilcilerinden, Çoğulcu Demokrasi Partisi (ÇDP) eski Başkanı Kenan Kaplan’ın seçildiği grup, agresif tutumları nedeniyle Çerkes toplumundan destek görmedi.

Henüz doğru düzgün kitleselleşemese bile, grubun özgüvenli manifestosunda temel hedefin Bağımsız Çerkes Cumhuriyeti kurulması olduğu görülüyor.

Konseyin yönetim kadrosunu incelediğimiz zaman, ağırlıklı olarak Türkiye’deki Çerkes isimlerle karşılaşıyoruz; Kenan Kaplan, Kase Kik, Selçuk Bağlar, Tuma Turgay, Natho Süleyman, Mustafa Canıbek gibi. Aynı grup Rusya dışarısında yaşayan birçok farklı halktan muhalifin katılımıyla 5 Ağustos 2023’te İstanbul’da uluslararası bir toplantı organize etti. Rusya karşıtı benzer toplantıların Avrupa şehirlerinde farklı gündemlerle defalarca gerçekleştirildiği hatırlanmalı.

Kabardey-Balkar doğumlu, Abhazya-Gürcistan Savaşı gazisi Çerkes aktivist İbrahim Yağan da Birleşik Çerkes Konseyi içerisindeydi. Yağan, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ardından Gürcistan, Türkiye, Polonya gibi ülkeler arasında mekik dokudu. YouTube kanalı açan Yağan, çeşitli açıklamalara imza attı. İlk videolarında Çerkes gençlerine Rus ordusuna katılmamalarını söyleyen Yağan, sonraki açıklamalarında dozu artırdı ve Rus işgaline karşı direniş çağrısı yaptı. Ukrayna ordusuna katılmak gerektiğini savunan Yağan, Çerkeslerin yeni bir tabur oluşturması gerektiğini ifade etti. Elbette bu hareketleri sonuçsuz kalmayacaktı, Rusya Adalet Bakanlığı tarafından alınan kararla İbrahim Yağan, yabancı ajan olarak suçlandı. Ancak tuhaf bir biçimde Yağan, kuruluşunda yer aldığı Birleşik Çerkesya Konseyi’nden de problemli ve erken bir şekilde ayrıldı.

Platonik Bir Aşk: Abhazya

Çerkes Araştırmaları Merkezi Genel Koordinatörü Dr. Zeynel Abidin Besleney’e göre, Çerkes ve Karaçay-Malkarlı siyasi elitler ve aktivistler arasında; Sovyet toplum mühendisliği, sürgünlerin tarihsel sonuçları, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes gibi ortak cumhuriyetlerdeki ekonomik ve siyasal pastanın paylaşımı gibi nedenlerle zaten birtakım bilinen sorunlar vardı. Ancak üzerinde pek konuşulmayan, Çerkes ve Karaçay-Malkar siyasal ilişkileri üzerinde de negatif etki yaratan bir başka gelişme ise son yıllarda global Çerkes aktivizmi ve Abhaz siyasi elitleri arasında yaşanan kırılma ve bu kırılmanın Çerkes milliyetçiliğinde yarattığı mağdurluk ve yalnızlık algısıydı.

Abhazya-Gürcistan Savaşı’nda (1992-1993) tüm güçleriyle Abhazya’ya askeri, siyasi ve insani olarak yardım eden Çerkes aktivistlerin birçoğu için Abhazya, Çerkes-Abhaz ortak vatanının bir parçası, kendileri de o vatanın doğal vatandaşlarıydı. Çerkesler savaşın ardından Abhazya’nın gelecek vizyonunda yerlerinin olmadığını, Abhaz yöneticileri için Abhazya’nın sadece Abhazların anavatanı olduğu mesajını net olarak alacaklardı.

Abhazların zor zamanlarında yanında olan Çerkesler, 2000’li yıllarda Vladimir Putin yönetiminin artan baskıları sonucunda haksızlıklara uğrayan milliyetçi, demokrat ya da dindar Çerkes gençleri için Abhazya’nın sığınabilecek bir liman olmadığını gördüler.

Özellikle 2008’de Rusya Federasyonu’nun Abhazya’nın bağımsızlığını tanımasının ardından Abhazya’nın rotası tamamen Kremlin’e döndü.

2008-2014 arasında tüm dünyada Çerkes aktivistleri tarihsel vatanları Soçi’de Kış Olimpiyatları düzenlenmesine karşı koyarken, çeşitli Abhaz aydınları bu konuda Rusya’yı destekler tavır alıp tartışmalı açıklamalar yaptı.

Bu sırada birçok diaspora Çerkes’inin Abhazya vatandaşlığı talebi ise Abhaz olmadıkları için reddedildi.

En önemli kırılma noktası ise 2010’lu yıllarda Suriye İç Savaşı’nda iki ateş arasında kalıp büyük zarar gören on binlerce Çerkes’in nereye sığınacağı meselesinde yaşandı.

Putin yönetiminin baskısıyla Çerkes cumhuriyetlerinin yöneticileri Suriyeli Çerkeslere gereken desteği vermedi. Tam burada bağımsız olduğu iddiasında bulunan Abhazya devletinin Çerkeslere yardım konusunda daha aktif tavır alması bekleniyordu.

Suriye Çerkesleri 100 yıldan fazla bir süre her zaman Abhazlarla birlikte olmuş, sayıca daha az olan Abhazlar, Suriye’deki pozitif Çerkes kimliği ve imgesini Çerkeslerle birlikte yaratmış ve varlıklarını birlikte sürdürmüşlerdi.

Buna rağmen Abhazya devleti, kendi soydaşı birkaç yüz Suriyeli Abhaz’ı Abhazya’ya taşırken aynı desteği Çerkeslere karşı göstermedi.

Yine aynı dönemde Türkiye’de Abhaz aktivistlerin büyük çoğunluğu onlarca yıldır Çerkeslerle birlikte kurup yaşattıkları dernek, vakıf ve diğer kurumlardan ayrılarak etnik Abhaz kurumlarını kurmaya başladı.

Aslında 1990’lı yıllardan itibaren diğer Kafkasyalı aktivistlerin büyük çoğunluğu da Çerkeslerin çoğunluğu oluşturduğu ama ortak Kafkas kimliği üzerinden var olan kurumlardan ayrılıp kendi etnik Dağıstan, Karaçay-Malkar, Çeçen ve Oset kurumlarını kurmaya başlamıştı. Ancak aralarındaki etnik, ailevi ve kader yakınlığı nedeniyle Çerkesler ve Abhazların arasındaki ilişkiler çok daha yakındı ve bu herkesin kendi başının çaresine bakması psikolojisi, benzer tüm milliyetçi hareketlerde olduğu gibi Çerkes milliyetçiliğindeki mağdurluk hissiyatını güçlendirdi.

Ve bu hissiyatın etkisiyle Çerkes kanaat önderleri ve Çerkesya taraftarları Karaçay-Malkarlılar dahil diğer komşularla ortak projeler geliştiremediler.

Yeni Hasta Adamın Parçalanması

Yüzyıllar boyunca Avrupa’ya korku salan Osmanlı Devleti gerileme ve parçalanmaya başladığı zaman onun için uygun tanımlama “Hasta Adam” olmuştu. Vladimir Putin tarafından idare edilen Rusya Federasyonu için de şu an aynı bakış açısı hâkim.

Fakat bu yeni hasta adamın ne zaman yıkılacağı, parçalanacağı bir muamma. Büyük veya küçük fark etmeksizin, Rusya coğrafyasındaki bütün halklar gelecek senaryoları oluşturmaya başladı, hatta bunlar kendi aralarında toprak kavgasına bile tutuştu.

Bütün dünyanın gündemini meşgul eden Ukrayna-Rusya Savaşı atmosferinden Çerkeslerin etkilenmeyeceğini düşünmek saflık olurdu. Zaten bu savaşta yüzlerce Çerkes gencinin öldüğü kesin olarak biliniyor, mevcut sürdürülemez durum toplum için büyük bir kırılmaya yol açtı. Çerkes topluluğu yüzyılların acısı ve öfkesiyle bilenmiş halde. İşte bu yüzden içlerinden sert söylemlerin çıkması normal, şu an için Çerkesya böylesi isimlerin gündeminde. Ezici çoğunluk temkinli, kendilerini kışkırtıp kullanmak isteyenlere karşı dikkat kesilmiş durumda.

Batı Kafkasya’nın en kalabalık halklarından biri olarak Karaçay-Malkarlılar son dönem Çerkesya tartışmalarını, yok sayılmalarını derin bir sessizlik içerisinde izliyor, bu gerçekten ürkütücü bir tablo. Kafkasya’da neredeyse bütün halklar arasında patlamaya hazır, dondurulmuş etnik gerginlikler olduğu herkes tarafından biliniyor. Buna rağmen diyalog kuramamaları ve sağlıklı ilişkiler geliştirememeleri, politik aklın Kafkas halkları arasında yeterince olgunlaşmadığını ve dış müdahalelere karşı savunmasız kaldıklarını gösteren önemli göstergeler.

Çerkesya aslında altı doldurulması gereken bir ideal, önemli bir projeydi. Rusya’nın sınırsız yayılma arzusunun Karadeniz kıyılarında durdurulması bütün dünya, özellikle Türkiye açısından yararlı olabilirdi. Ancak bu fırsat Çerkeslerin bölgeden zorla sürgün edilmesiyle büyük ölçüde kaçırıldı.

Çerkesya olarak tarif edilen bölgede, özellikle Batı Kafkasya’da şu an Çerkes nüfusu yok denecek kadar az.

Yüzyıllar boyu savaşan, sürgün edilen, adeta yok edilen bir halk ve onun Çerkesya ideali, Ukrayna’yı topyekûn işgal etmeye kalkan Rusya’nın şeytanlaştırılmasıyla tekrar kendini hatırlatmaya çalışıyor.

Yarım kalan Çerkesya idealinin eksileri ve artılarıyla daha fazla tartışılmaya ihtiyacı var.

YUSUF TUNÇBİLEK

İstanbul merkezli sivil toplum kuruluşu Kafkas Vakfı’nda yöneticilik ve Ajans Kafkas’ta editörlük yapmıştır. Yüksek lisans eğitimini Marmara Üniversitesi’nde Ortadoğu Sosyolojisi ve Antropolojisi alanında tamamlayan Tunçbilek’in çeşitli mecralarda Kafkasya bölgesi ve Kafkas toplulukları üzerine çalışmaları yayımlanmıştır.

Kaynak: perspektif.online

Dünyadan
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks