Rahmetli babaannemin anlattığına göre yola çıkan halk sazlık, kamışlık bir bataklıktan geçerek, at sırtında, arabalarla kafile halinde Çerkesya’nın Karadeniz kıyısına inmişler. Çerkesya’nın Karedeniz kıyılarından Osmanlı gemileri ile İstanbul’a bir kısmı da Bulgaristan kıyılarına taşınmışlar. (Ne tuhaftır bilinmez sürgünün hazin ğıbzası Yistanbılaq’o’yu babaannem Atinam tıq’ojı diye söylerdi. Sözlerini yarım yamalak Servet amcamdan duyduğum kadarıyla aktarayım. Ayrıca onların doliye baraban, bayrağa sağındak dediklerini bu sözlerden öğrenmiştim. İçine ok koyulan çantanın ismine Adığece sağındak denir. Belki bayrakta da üç ok olduğu için sağındak demiş olabilirler. Babamda Adığelerin çatal bayraklarının olduğundan bahsetmişti.)
Барабаным еори, сагъындакъыр быбаба (Barabanım yewori, sağındakır bıbaba)
Къухьым исагъындакъыр жьыбгъэм зэрэхьа (Kuhım yı sağındakır jıbğam zereha)
Аллахь талэм тызэфихьажьын (Allah talem tizefihajın)
Хойра хойра Атинам тыкIожьы (Hoyra hoyra Atinam tıq’ojı)
İstanbul’a gelen Meretıko Hacı Zekeriya Bey köyün ileri gelen Thamateleriyle birlikte sarayda Sultan Abdülaziz’le görüşüp kendilerine yer gösterilmesini ister. Padişah ona “Halkını istediği yere iskan ettirebilir, istediği yere yerleştirebilir” diye bir belge verir. Bu insanlar sarayla irtibat halinde nüfuz sahibi kişiler olurlar. Bundan sonra nasıl gelinip, nasıl Oklubalı Köyünün yerinin seçildiğini bilmiyorum ama köyün ilk kuruluş tarihi tahminen 1864-1866 yıllarıdır.
Osmanlı Devletiyle görüşen bir Çerkes Heyeti Osmanlı Devletiyle görüşen bir başka Çerkes Heyeti
Osmanlı Padişahı Abdulaziz Sultan 2.Abdulhamid
Köyde inşa edilen ilk ev Meretıko Paşa dedenin evinin arkasındaki bayırın yamacında şu an harabeleri bulunan yerdeymiş. Zaten maharetli olan insanlar eski Adığe usulüne göre evlerini, madur olmayacakları şekilde hemen Adığe mimarisi ve inşaat tekniklerine göre bir günde çubuk, saz ve çamurdan yapabiliyorlarmış. Sonradan imkanlarına göre evlerinin tarz ve modellerini yaşadıkları çağa uygun tekrar yaptırmışlar.
Selimiye Kışlası
Babaannemin babası Awutle Mehmet Nuh ve dayısının oğlu Meretıko Harun Bey’in Selimiye kışlasına verilmesi bu zamana rastlar. Yani 1866 yılları. Burada bir müddet askeri eğitim alıp, Afyon, Sandıklı, Bolvadin, İzmir, İnönü gibi yerlerde jandarma kumandanı olarak görevde bulunacaktır. O da dayısı Meretıko Tıwuış gibi çok sert ve sinirlidir. Adığeler arasında insanlara sıkıntı verdiği için Dık’ veya “Dıka” lakabıyla anılır. Bizim manav dediğimiz Anadolu’nun yerli halkı ise “Cehennem suratlı Mehmet”der. Görevine sadakati, doğruluğu ve mahareti ile saray çevresinde meşhur olur. Ancak bu sertliği yüzünden onbaşılıktan (Gedikli/Atsubay) büyük rütbe alamaz (Daha fazla yetki verilince önüne geçilemeyeceğinden korkulur. İşinde zirvede olduğu dönemlerde, sarayda adı geçen Mehmet onbaşı, İzmir yöresinde azıtan Çakırcalı Mehmet Efe’yi yakalarsa o yakalar diyerek bizzat padişah tarafından görevlendirilir. Efe bunun için türkü bile yakar “Atımı bağladım delikli taşına, gelme Mehmet onbaşı kıyarım canına”. Ama Çakırcalı’yı yakalamak kendisine nasip olmaz.
İnönü 1883
Mirliva Meretıko Harun Bey’e Selimiye Kışlasında Padişah tarafından verilen şehadetname
Dayısının oğlu olan kendisiyle birlikte Selimiye kışlasına verilen Meretıko Harun (Doğumu 1852 Meretıkoy-Ölümü 1926 Gökçekısık) yüzbaşı rütbesi alıp ölümüne yakın Mirliva rütbesine yükselir. Köyün önde gelen büyüklerinden Kemal Çavuş’un babasıdır.
Meretıko Hacı Zekeriya Bey in oğlu Madde-i Umumi Reisi
Mirliva Harun Bey, oğlu (Kemal Çavuş) ve kızı (Kıza) ile
Osmanlı devleti Balkanlardaki Müslüman nüfusu çoğaltıp yükselişe geçen slav milliyetçiliğinin tehlikelerine karşı Çerkesya’dan sürgün edilen Çerkesler’in bir kısmını buralara iskan ettirmiştir. İşte bunun neticesinde aynı bölgeden çıkarılan insanların bir kısmı da Bulgaristan sınırları içinde Topallar isminde bir köy kurarlar. Burada da Ruslar’a karşı Osmanlı topraklarını savunmak zorunda kalırlar. Çetin savaşların olduğu bölgede Topallar köyünün ismi (yardım et) anlamına gelen дэIапыI (Deapı’) adıyla anılır.
Bulgaristan’a yerleştirilen bu insanlarda burada 14 yıl kalır. 93 harbi dedikleri 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının bitimiyle Osmanlının yenilmesinden dolayı imzaladığı anlaşmanın *(Çerkesler Balkanlardan çıkarılacak.) maddesi gereğince buradan da çıkarılır. Kendisinden önce gelip Oklubalı Köyünü kurmuş olanların bulunduğu yere gelip onlarda buraya yerleşir. Halk ayrı yerlere iskan ettirilse de irtibatları devam ediyordu ki birbirlerini bulurlar. Mesela Bidanıko Hacı Zekeriya Bey, Bidanıko Harun Bey’in, Meretıko Hacı Zabit, Meretıko Zekeriye Bey’in Oklubal da olduğunu duyunca buraya gelip yerleşmiştir.
(Komşumuz A-Brakua Şerafettin Amcadan dinlediğim o yıllara ait bir olayda Bulgaristan da bir Türk köyüne Bulgar çeteleri bir baskın yapar. Köydeki insanları öldürmeye köyü talan etmeye başlarlar. Bu hadiseyi anlatan kişi o zamanlar 8-9 yaşlarında bir çocuktur. Avlularında bulunan odunların altına girerek saklanır. Bir ara Bulgarlar paniğe kapılır. Sonra bir bulut gibi atlılar belirir. Hepsini kılıçtan geçirip Türk köylüleri kurtarır. Çocuk bunları şaşkınlıkla saklandığı yerden izler. Atlılar geldikleri gibi süzülüp giderler. Odunların altından çıkan çocuk: -Baba o bizi kurtaran kartallar kimdi? -diye sorar. (Galiba bizimkilerin yamçılarının at sırtında giderken kanat gibi açılmasından olacak ki çocuk böyle bir soru sorar.) Babası: -Onlar kartal değildi oğlum, onlar Çerkesler’di. der. Çocuk:- Kartallara Çerkes mi deniyor baba? der. Babası: -Yok oğlum onlar kartal gibi insanlar. der.
Köyün şu anki arazisi o zamanın behrinde İnönü’lü manav ağalarından Hacı Enver Mukayyit isimli bir şahsa aitmiş. Çerkesler’in gelmesiyle bu yerler iskan edilir ve arazi Çerkesler’e paylaştırılır. Bu dönemde sancılıdır. Arazi zapt edilirken manavlarla büyük kavgalar yapılır. (Servet amcamdan işittiğim: İnönü Oklubal sınırında Selakar mevkiinde Adığeler ile manavların kavgaya tutuştuğunu evinde duyan Bidanıko Harun, at arabasının okunun bir tarafına ayağıyla basıp diğer tarafını eliyle tutup kırar. Omzuna alır ve kavgaya öyle gider.) (Yine bu kavgalar sırasında köyün arka tarafında dağların içinde kalan “Dumanlı kuyu” dedikleri dikine, termal bir mağaraya çok insan atarlar. Sonradan burası çeteler zamanı ve Yunan işgali sırasında da aynı amaçla kullanılır).-İşin bu kısmı sonradan uydurulan bir rivayette olabilir.
Dumanlı kuyunun madenciler tarafından yok edilmeden önceki son görüntüsü
Bundan yaklaşık 1-2 sene önce tahminen 1863-1864 de Çerkesya’nın Kabartay bölgesindeki Yincig ırmağı kıyısından çıkan Ts’ımp’a Emin Efendi mahiyetiyle birlikte gelerek köyün aşağı kısmına yerleşmişlerdir. Bu yüzden eskiden burası da muhtarlığı ayrı, başka bir köy; Ts’ımp’ahable olarak anılmıştır. Daha sonra iki köy birleşip tek bir köy halini almış, Çerkesya’nın muhtelif yerlerinden çıkan ailelerinde yerleşmesiyle nüfusu iyice artmıştır.
Birseyko Ziya Amcanın (1910-1990) anlattığına göre şu anda köyün meskun alanının bulunduğu yer, kaynak denilen bayırın dibi önceden bataklık ve ağaçlıktır. Adığeler gelmeden önce kaynak denilen yerde hayvanların su içmesi için ağaç kütüğü oyulup oluk yapılmış. Zamanla buraya arılar dolar ve yuva yaparlar. Adığeler geldiğinde buraları yerleşime açarken bu oluğu kaldırmak için atlara kayışlarla bağlayıp sürükleyince bakarlar ki arılar bu oluğa yuva ve bal yapmış. Bunun için köye Бжьа-Iуэ Къуажэ (Bja-o Kuaje) “Arı oluğu Köyü”, sonradan Oluk Balı köyü denir. Bu zamanla Oklubalı olur.
Bayırın üstü ve arkası, köyün dağlık kısmı, korkunç derece çam ve meşe ormanıyla kaplıymış. İnsanlar yalnız veya silahsız fazla girmezlermiş ayı, kurt aniden çıkabilirmiş. Geyik bile görenler olmuş. (Sixu Fahriye hala:” Kaynanam anlatırdı. -Bu bayır çam ağaçlarıyla kaplıydı kesip kesip çubuktan evler yaptık bir onu bıraktık.” –diye bayırda kalan son çamı gösterirmiş). Köy arazisinin ortasından geçen sarısu yataksız gelişi güzel akmaktaymış. Eskiden sarısu civarında toy kuşu, suda 1.5 mt boyunda balıklar bulunurmuş. (Meşhur eşkiyalardan Çetaw Rıza gece yarısı atıyla sarısu yakınlarından geçerken bir şakırtı duyar. Karanlıkta göremez fakat mavzeriyle ateş açar. Suya inip yokladığında dev bir balık. İnanamaz onu çuvala koyup eve getirir. Ahırda yemliğin altına koyar. Sabah emin olmak için evden birini ahıra yollayıp bakmasını söyler. Böylece emin olur). Köyün kuzey batısında bulunan beylik çayırı denen yer o zamanlar o kadar çok sazlık kamışlık bataklıkmış ki çeteler buraya çaldıkları hayvanları saklarlarmış. Yunan işgali sırasında onlardan dahi buraya girebilen olmamış.
Oklubalı Camii ve ilk gelenlerin gömülü olduğu mezarlık
Köy kurulduğunda ilk kalıcı yapı olarak camii inşa edilir. Caminin daha yeni inşaası sırasında dört bir yana büyük taşlarla bina belirlenir. İnşaat sırasında Cuma namazına denk gelmesi üzerine mimberin geleceği yere de bir taş konup imam bunun üzerine çıkarak vaaz eder. Tabiî ki Çerkesya’dan yeni gelindiği bir sıradır. Elbiseler orijinal Çerkes kıyafetleridir. Vaaz verilen dilde doğal olarak Adığecedir. Onları uzaktan gözetleyen İnönü’lü bir manav hiçbir anlam veremez. Kasabaya dönüp gözlemlerini şöyle anlatır. “Yedikleri darı, giydikleri deri, ne dilleri var ne dinleri.”
Caminin inşaatının bitip resmi kayıtlara geçme tarihi 1870 dir.
Çerkesya’dan gelen halk varlıklı ailelerden oluştuğu için kurdukları köye devrin en modern iki katlı evlerini yaptırırlar. (Köyde oturduğumuz evi babaannemin babası jandarma kumandanıyken Ermeni ustalara 1895’de yaptırmış. Osmanlı mimarisi dedikleri gerçekte Anadolu’nun eski Rum mimarisi örneklerinden.)
Thaçoko Paka nın evi Awutle Mehmet Nuh (Dıka) nın evi-1895
Meretıko Şuayb (Paşa) nın evi Bidanıko Hacı Harun Efendinin Evi
Apiş Bekir Beyin evi Ajıyba Molla Abid in evi
Anadolu’nun diğer yerli köyleriyle kıyaslanamayacak derecede kültür seviyesi de yüksekmiş. Awutle Hacı Mecit Efendi, Nehuşe Hacı İslam Efendi, Bidanıko Hacı Harun Efendi, Bidanıko Hacı Zekeriya Efendi, Koş Hacı İshak Efendi, Brant Hacı Aziz Efendi, Tsımp’a Hacı Emin Efendi, Allahberdi Yusuf Efendi, Kabartay Osman Hoca Köyün ileri gelen alimlerindenmiş.
(Anlatılanlara göre bu insanlar Havas dedikleri bir ilmede sahiplermiş. Mesela çekirge istilasında yaptıkları tılsımla kargaları toplar çekirgeleri yedirtirlermiş. Veya dağda bir koyun, inek v.s. kaybolsa, tılsımla korktukları canavarın ağzını bağlarlar, kurt o hayvanı yiyemezmiş. Tabi hayvanı bulduktan sonra tılsımı çözerlermiş. Zira” kurt açlıktan ölüp günah olur” derlermiş. Yunan işgali sırasında civardaki yakılıp yıkılan köylere kıyasla Yunanın hiç zarar vermemesini bunların dualarına bağlarlar.)
Awutle Hacı Mecit Efendi Nefşe Hacı İslam Efendi Brant Hacı Aziz Bidanıko Hacı Harun Efendi
Ferhatıko Şıw Meretıko Kırım Osman Çetaw Rıza’nın oğlu Mustafa
Nefşe İslam ve Amcaoğulları Meretıko Fatima Meretıko Kemal Çavuş
Yıl 1900 (Birseyko Ziya yane)
Rahmetli babaannem Kafkasya’nın lafını hiç ettirmezdi. Orası artık Rusya diye bahsederdi. Babaannem İstanbul doğumluydu ama ninelerinden dinlediği kadarıyla Kazaklar çok baskın yaparmış köylerine. Oklubal’ın yeni kurulduğu zamanlarda, gece bir patırtı olsun köy halkı hemen ayaklanır toplanırmış. Kazak baskınları unutuluncaya kadar böyle sürmüş. Bir gün Çetaw İbrahim’in Marje veya Nart dergisinde “Kazaklar kılıcını kimin için biliyor” yazısını okurken babaanneme bir şaka yaptım: -Babaanne! Kalpağı iki karış, sakalı göğsüne kadar, iğrenç suratlı bir Kazak, üç parmak kalınlığında kılıcını oturmuşta biliyor. –dedim. Babaannem çok hiddetlendi, gerçek sandı. Gözlerini dışarı patlatarak: -Allah bilemesin! –dedi. Bir günde kendisine: -Bıtırbıf nedir? diye sorduğumda ağlayarak: -Orada oluk gibi Adığe kanı aktı! dedi. Meğer Petersburg’a Adığeler Bıtırbıf diyormuş.
Babaannemin anneannesi Molahan (Goşoj) Blanğabtseler’denmiş. Kafkasya Dağlarında 104 çeşit şifalı ottan ilaçlar yaparmış. Oklubal’ın bütün dağlarını tepelerini gezmiş sadece 2 çeşidini bulabilmiş. Annesi Kureş Apişler’den çok güzel ve saygın bir kızmış. Babası Awutle (Dık) Mehmet Nuh’a verdiklerinde köyün gençleri hiç istememiş. Asabi bir adam olan Dık’a ya hiç yakıştırmamışlar. Köyün çobanları bayırda koyun güderken kamılepşıne ile Kureşe Daxe diye ğıbze yapmışlar çalıp söylerlermiş. Bir de Alkas’ın ha-eş (haç’eş) inden bahsederler. Kendisi Kuaşlar’dandır. Köyün ileri gelenleri ha-eşte toplanır şıç’epşıne çalar ğıbze söyler vatan hasreti ile yüreklerini dağlarlarmış.
Onlar bu sürgünün bıraktığı kötü hatıraları atlatamadan, 93 harbi, Yemen, Çanakkale, Galiçya, Balkanlar, Kurtuluş savaşı derken, saçları savaşlarda ağarır. Yemen’e giden 86 genç den dört kişi dönebilir. Hut Osman, Çetaw Şelah, Meretıko Deli Husen ve Bidanıko Tamataw dır. Anası oğlunu tanımaz, çoktan unutmuştur. Annemim dedesi Karma Osman Çanakkale de şehit düşer. Babaannemin dayısı Apiş Tahir bu seferler sırasında Diyarbakır yollarında ölür. Köyde bir cenaze olduğunda mezarları artık kadınlar kazar, cenaze namazını kadınlar kıldırır. Gerisini artık siz düşünün!
Yemen Gazisi Thaçoko Paka'nın Ferhatıko Haydar Meretıko Şuayb
Hut Osman Oğlu Ahmed (Paşa)
Kafkasya da içlerinden çıkmaz bu arada. Bidanıko Harun gider o çalkantılar içinde, bir daha kendisinden haber alınamaz. 1910 lu yıllar. Nefşe İslam Efendi gider gelir. Hacemıko İdris gider gelir. Ama yürekleri hep oradadır.
Bidanıko M.Emin (Şırı) Txıdeuate Birseyko Ziya Çanakkale şehidi Karma Osman Txıdeuate Brakua Şerafettin
oğlu Ahmet (Hamsut)
Oklubalı 1957 Pşınawonun solundaki Servet Amcam
Köydeki Kabartaylar’ın geneli Çerkesya daki Kabartay bölgesinde Yincig ırmağı yakınlarındaki Ts’ımp’ahable den gelmişler. 1863 yılları. Nalçik civarından gelenler 1880 ve sonrasıdır. Thaçoko sülalesi 1890 ların sonu 1900 lerin başı gibi gelmişler. (Bağlar’dan Cemile Hala orada geçen bir hikayeyi anlattı. Ormanda sülalesinden birileri Yincig ırmağı kenarında odun keserken, bir ayı avucunu yalayarak, onlara gösterip gelmekte. Dedeleri gayet soğukkanlılıkla sabrederek dururlar. Ayı yanlarına gelir elini uzatır. Birde bakarlar ki ayının eline kıymık batmış. Zavallı hayvan acı çekiyor. Kıymığı çıkarırlar. Ayı teşekkür eder cinsten homurtular çıkarıp elini yalayarak oradan uzaklaşır. Aradan biraz zaman geçer bir de bakarlar ki aynı ayı bir ağaç kütüğünü sürükleyerek oraya tekrar geliyor. Kütüğü önlerine getirip bırakır. Bakarlar ki arılar içine bal yapmış, bir kütük dolusu bal. Ayı uzaklaşırken son bir kez dönüp bakar…)
Abdzah sülaleler
1- Аулъэ / МэзакIо (Awutle/Mezago): Emre
2- Iэпищ (Apiş): Başkan
3- Биданыкъо (Bidanıko): Fidan, Fidanoğlu
4- Бырсекъо (Birseyko): Demirköy, Erbil
5- БрантI (Brant): Özer
6- БланэгъабцIэ (Blenğabze):-------
7- Чэтау (Çetaw): Demir, Çetin, Erpek
8- Цуекъо (Çuyeko): Kıymaz
9- Фэрхьатыкъо (Ferhatıko): Timurlenk
10- Гъыщ (Ğış):-------
11- ГъукIэ (Ğuçe):-------
12- ХьаIэцIыкIу (Haets’ıq’u): Şahin
13- Хъут (X’ut): Kurt
14- КIуащъ (Kuaş): Erbaş, Bayer
15- Къыр (Kır):-------
16- Мэрэтыкъо (Meretıko): Erpek, Mertok
17- Науырызэ (Navırze): Şen
18- Сихъу (Six’u): Yavuz
19- Сохъу (Sox’u): Ersöz
Bjedığu sülaleler
1- Iащынэ (Aşıne): Eryılmaz
2- Хьаджэмыкъо (Hacemıko): Kuyumcu
3- Хъот / ХьакIэскъо (X’ot / Haçesko): Kut
Besleney Sülaleler
1- Быйкъo / Джэгуакъо (Bıyiko / Ceguaq’o): Yavuz, Yıldız (Wulyape’den gelmişler)
2- Нэфщэ-Нэхущэ (Nefşe-Nexuşe): Tandoğdu, Tanağrı
3- Джанбэк (Canbek): Könkenti
Ç’emguy sülaleler
1- Клоу (Klov): Özkul (Ademey’den gelmiş)
Hatıkuay sülaleler
1- Баджэкъо (Baceko): Tilki (Poyra’dan gelmiş)
Kabartay sülaleler (Yincig civarından)
1- Бала (Bala): Bali
2- Багъ (Bağ): Uğur
3- Дэбагъо / Къаражъи (Debağo / Karajiy): Karaca
4- ДыщэкI (Dışek): Kuyumcu
5- Хъухъгъа (X’ux’ğa):-------
6- Щумахо (Şumaxo): Uçtu
7- ТаубикIэ (Tawbike): Gencer, Yalçın
8- Цымпа (Tsımpa):-------
Kabartay sülaleler (Nalçik civarından)
1- Алыхьбэрди (Allahberdi): Özkan
2- Къармэ (Karma): Kırma
3- Щамокъо (Şamoko):-------
4- Тхьащокъо (Thaçoko): Özpak
Şapsığ sülaleler
1- Баткэри (Batkeri):------- (Kümbet’den gelmiş)
Wubıx sülaleler
1- Дэчэн (Deçen):-------
2- Тугъа (Tuğa): Turan, Can, Topuz (Grune asıllıdır)
Abaze sülaleler (Şegerey civarından)
1- А-Бракуа (A-Brakua): Demircan
2- А-Жыйа (A-Jıya): Demir
3- Къардэн (Karden): Alpay
4- Пэкиз (Pekiz): Pekiz
Woridada söyleyen gençler ve sülale armalarının olduğu Hakurne Hable’nin flaması
Bu tarihi olayları dinlediğim 1895 doğumlu Mehmet Nuh (Dıka)nın
kızı Babaannem Awutle Bedriye 1995 yılında vefat etti.
Düşündükçe kalbim sıkışıyor, ruhum daralıyor, bedenimi bir ateş sarıyor, infilak edecek gibi oluyorum. Ahh ! Hakurınehable, Meretıkuey, Bidanıkohable, Sihuhable, Haçemiziye, Hacemıkohable, Davurhable, Hımışçey, Tube, Lağonaka, Mezmay, Awutle Dağı, Kurjıps, Yincic; şimdi yerlerinizde rüzgar anlamsız esiyor. Yağmur yerine yıllarca gözyaşlarımız yağdı anılarınıza. Bomboş derin vadiler. Sessiz gür ormanlar. Mahzun ve kederli Adığe ülkesi. Toprağının kokusu, atların kişnemeleri, nal ve pşıne sesleri, Adığabze fısıltılar yavaş yavaş yok oldu. Ve dişlerimi sıkıyorum. Azıdişlerim şakaklarımdan çıkarcasına!
Ferhatıko Şıble / Oklubalı – 1986
Okluballıların çıkarıldığı Tube vadisinin bir bölümü
Leğonaka platosunun bir bölümü Mezmay yakınlarındaki ormanlardan bir görünüş
Biz vatanımızı terk ettikten sonra Çerkesya daki köyümüz Hakurine Hablede o yıllarda kalan insanlarımız
Bir düğün sırasında КIапщэ (Ç’apşe) toplantısı 1927
Köy Ayan Heyeti 1924 1904 Japon-Rus savaşına katılan gönüllüler
1904 Japon-Rus savaşına katılan gönüllüler 1904 Japon-Rus savaşına katılan gönüllüler
Okul 1910 Okul 1913 öğretmen Нэгъуцу Юсыф
Öğrenci Андырхъуае Амина 1937 БрантI Хаджи Зачирей 1926 müze kuruyor
БрантI Зачирей ve Наурызкъо БрантI Хаджи Зачирей 1839-1843 Mэрэтыкъо Хьабракъ
1899 Даур Ахьмэтэч 1882-1919 Аулъэ Лялихъу-Мамхыгъ 1905
Mэрэтыкъо Mэрэтыкъо джантемир гутчепакрвич 1892-1965 Mэрэтыкъо 1925
Хьакурынэ Тыгъужъ Асланджэрикъо Даурапхъу Тыкъыф Жанчат Чабэ Бахъчэриапхъу 1896
Aулъэ Улагъай Aулъэ Улагъай 1958 Yeni nesil Okluballı Pşınawo Ferhatıko Gunef