Yeni yılın ilk günlerinde geleceğe dair öngörüde bulunmak ve öncelikleri sıralamak bir gelenektir. Ben de her sene yapmaya çalışırım. Bu sene 4 başlık altında, özetle şunları söylemek istiyorum.
* 2020 yılı, ekonomik kriz ve COVİD 19 salgını nedeniyle bütün dünya halkları için zor geçti. Virüs, egemen güçler tarafından, ekonomik, siyasal ve sosyal yaşama yeni bir format atmak, toplumsal ilişkileri sınırlamak için laboratuvarda mı üretildi, bilmiyorum. Bu yönde çok ciddi iddialar var. Ben bu “komplo teorileri”ni de ciddiye alıyorum. En azından sonuçları itibariyle.
Koronavirüs nedeniyle, bütün dünyada, kalabalıkların bir araya gelme hakları ve ortamları kısıtlandı. Eğitim ve iş yaşamı evlere taşındı. Sosyal ilişkiler neredeyse bitti. İnsanlar kendi kabuklarına çekildiler.
Cezaevinde havalandırmada duvar dibinde yalnız volta atana “gidici” gözüyle bakılır. Ya “aklı” gidicidir, ya da kendisi.
Pandemi nedeniyle içe kapanmanın ve sosyal ilişkilerin kısıtlanmasının bir sonucu da bu olacak sanırım.
Zaten depresyon şimdiden patladı.
Bu depresyonun ilk evresi tatlıdır. İnsan kendisini “zorunluluklar”dan ve “sorumluluklar”dan kurtulmuş ve rahatlamış hisseder. Ama bir süre sonra, “zorunluluklar” ve “sorumluluklar” zor gelmeye başlar. İş, okul, aile yaşamı ve tüm sosyal ilişkileri bozulur. Her şeye karşı bir isteksizlik olur.
Bunu da şimdiden çevremizde ve her yerde görüyoruz.
“Yalancı rahatlık hissi”ne kapılanlar, bunun sonunun iyi olmayacağını bilmeli, bugün onlara zor gelse de, insani ve toplumsal ilişkilerini ve sosyal faaliyetlerini devam ettirmeye çalışmalılar.
Ama kurumlarımız da bu konuda daha bilinçli olmalı, bütün olanaklarını kullanarak, pandeminin izin verdiği sosyal faaliyetleri örgütlemeye devam etmeliler diye düşünüyorum.
Bugünlerde üyelerini sık sık aramaları, onlarla sohpet etmeleri, dertlerini dinlemeleri, yalnız olmadıklarını hissettirmeleri bile çok önemli.
* Yine bu ekonomik krizin ve pandeminin bir sonucu olarak “kurumsal bir içe kapanma” riski de var. Kriz nedeniyle dünyada ve tek tek ülkelerde sistemin en küçük bir muhalefete dahi tahammülü yok. Ve pandemiyi fırsat bilerek popülist yasalar çıkarıyor, demokratik ilişkileri ve hayatı bitiriyorlar.
Tek tek örgütlerin bu uygulamaları durdurmaya güçleri yetmez. Hele hele üyelerinin insani ve sosyal ilişkilerden kaçma eğilimleri de büyüdüğü için.
Bir gün, artık 3 kişinin bile bir araya gelmesinin mümkün olmadığı bir dünyaya “günaydın” demek istemiyorsak, hem bu gidişata “dur” demek hem de akıl sağlığımızı ve sosyal kimliklerimizi korumak için daha büyük birlikler kurabilmeli, birbirimizle daha çok dayanışmalıyız.
Bu dönemde kimseyi “ötekileştirme” hakkımız yok.
Yani artık sadece siyasi olarak değil; sağlıklı bir insan olarak varlığımızı devam ettirebilmek için daha çok birlik olmalıyız.
* Eğer bu bilinçle hareket edersek, pandemi sürecinden güçlenerek çıkmamız da mümkün. Çünkü zaten sınırlı sayıda insan ile örgütlediğimiz faaliyetler ve örgütlenme üzerine düşünmek için yeterince vaktimiz var.
İtiraf etmeliyiz ki, örgütlü değiliz ve çok amatörüz.
Bunu aşmak için, eğitim çalışmalarına ağırlık vermeliyiz. Kendimizi hem politik olarak eğitmeliyiz, hem de pratik olarak. Pandemi sonrasını daha profesyonelce örgütleyecek kadrolarımız olmalı.
Profesyonellik, mutlaka yaptığı işin karşılığında bir ücret almak değil; bir ücret karşılığı iş yapan gibi çalışmaktır.
Mesela yılbaşı akşamı çalışan, çalışmak zorunda olan, binlerce asker, polis, sağlık çalışanı… var. Onlar bilmiyorlar mı yılbaşını evde, aileleri ile birlikte geçirmeyi ve eğlenmeyi. Biliyorlar elbette. Ama görevliler, çalışmak zorundalar.
Profeyonellik, işte böyle “zorunluluk” ve “sorumluluk” hissetmektir.
“İstediği zaman, istediği kadar” ( almanca “nach Lust und Laune” ) çalışan insanlar Çerkes ulusal mücadelesini örgütleyemezler.
* “Vatana Dönüş” Çerkes halkının ulusal “ideası”, biricik vizyonudur. Çünkü, Çerkes halkı ancak vatanında birlik ve ulus olabilir. Varlığını sonsuza kadar yaşatabilir.
Dönüş fikrini ilk formüle eden, örgütleyen ve vatana ilk dönen büyüklerimiz ve arkadaşlarımız çok sağ olsunlar. Yeni bir yol açtılar. Büyük fedakarlıklar yaptılar.
Bugün hala “vatana dönüş mümkün, biz de vatana dönmeliyiz” diyebiliyorsak, bunu onlara borçluyuz.
Ama bu konuda da “dönüşçüler” birlik olmak, daha profesyonelce çalışmak ve öğütlenmek zorundalar.
Elma ağacında armut yetişmez!
Geleceğini içinde yaşadığımız ülkede örgütleyenlerden, vatana dönüş derdi olmayanlardan “dönüş”ü örgütlemelerini beklemek saflıktır. Örgütlemezler, örgütlemeyecekler.
Küçücük güzel sözlere ve adımlara büyük anlamlar yüklemekten ve umutlanmaktan kurtulmalı, biz: “dönüşçüler” sıfırdan başlamalı, gerekirse harçlıklarımızı biriktirmeli, gücümüzü birleştirmeli ve örgütlenmeliyiz.
“Neden şunu yapmıyorlar, bunu örgütlemiyorlar” diye dert yanmanın kimseye faydası yok.
80’li yılların politik bilinci ve “vatana dönüş” isteği yok.
İlk dönüşçü abilerimiz, büyüklerimiz ve arkadaşlarımız ayaklarını yere basmalılar. Türkiye’nin politize olduğu 60’lı ve 70’li yıllardaki özgün ortam ve o yıllardaki birikimli, kararlı “dönüşçü kadrolar” yok artık.
Dönüş pratiğini örgütlemeye çalışmakla değil; vatanı ve yeniden “dönüş düşüncesi”ni anlatmakla başlamalıyız işe. Ve zaten sınırlı olan enerjimizi, imkanlarımızı sadece bu çalışmaya harcamalıyız.
Ben hala umutluyum. “Vatana Dönüş”ü örgütleyeceğiz. Hiçbir olumsuzluk bizi yıldırmayacak.
2021 yılının ve geleceğin daha güzel günler getirmesi dileğiyle.
Hatko Schamis
01. 01. 2021