#198 Ekleme Tarihi 13/10/2015 09:54:45
01 Mayıs 2011 Pazar Saat 13:09
21 Mayıs yaklaştıkça “kim, ne, nerede, neden...” gibi tartışmalar da yoğunlaşıyor. Bizleri dışarıdan izleyen bir çok insan haklı olarak neden 21 Mayıs’ta birlikte bir eylem örgütlenemediğini soruyor.
Önceki iki yazımda özetle bunların nedenlerini anlatmaya çalıştım. Bugün biraz daha açmak istiyorum.
Biz Çerkesya Yurtseverleri olarak, Çerkeslerin ( Adigelerin ) kendi yollarında yürümeleri; yani kendi ulusal örgütlenmelerini yaratmaları ve ulusal politikalarını yapmaları gerektiğine inanıyoruz.
Sayın Fahri Huvaj’ın bir röportajında dile getirdiği “Kuzey Kafkasya Halklarını Çerkes şemsiyesi altında toplama projesi”nin iflas ettiğini, bu projenin biz Çerkeslere zarar verdiğini ve bugün Kuzey Kafkasya’daki siyasi haritaya uymadığını söylüyoruz.
Ama Çerkeslerin kendi örgütlenmelerini yaratmaları ve ulusal politikalarını yapmaları da öyle bir günde olmayacak. Bir yandan ideolojik ve politik olarak neden ulusal örgütlenmelerimizi yaratmamız gerektiğini anlatacak, diğer yandan da gündeme gelecek pratik sorunlara bu politikaların ışığında tavırlar alacağız.
Yani önce bir netleşme veya “aydınlanma” süreci yaşanmayacak. Aydınlanma, teorik tartışmalar ile pratik müdahalelerin içiçe geçtiği karmaşık bir süreç olacak. Bu, herşeyin biraz daha zor olmasına neden oluyor.
Çünkü şimdiye kadar bütün siyasal-sosyal ve kültürel ilişkilerimiz, hatta aile ve iş yaşamımız bile “Kuzey Kafkasyalı” kimliği ekseninde örgütlendi. Bu nedenle herhangi bir konuda politik tavır almadan önce bu ilişkilerimizi de hesaba katmak zorunda kalıyoruz. Politik tavır, sadece politik bir tavır olmuyor; arkadaşlıkları ve dostlukları zedeleyebiliyor.
Ne yazık ki Çerkeslerin kendi yollarında yürümeleri gerektiğini söyleyen Yurtseverlere karşı kullanılan bir koz oldu bu “Kuzey Kafkasyalılık” kimliği ve bu kimlik üzerinde inşa edilmiş sosyal ilişkiler.
İşin kolayına kaçtılar. Bizim söylediklerimizi olumsuz çağrışımlar yaptıran kavramlarla veya sıfatlarla anlatırken, kendi söylemlerini pozitif anlamlar ve duygular veren kelimelerle formüle ettiler. Politik olarak tartışmak yerine duygu sömürüsü yaptılar. Hala da yapıyorlar.
Bizim Çerkesler kendi yolunda yürümelidir söylemimizin karşısına hemen “bölücülük” suçlaması ile çıktılar. “Kardeşlik” vs dediler. Halbuki Kuzey Kafkasya Halklarının hepsinin kendi örgütlenmeleri var, ama kimse onlara “yaptığınız bölücülüktür” demiyor.
Aynı şekilde diğer Kuzey Kafkasya Halkları kendi ulusal etkinliklerinde kendi kültürlerini yaşıyor, kendi dillerini konuşuyor, kendi bayraklarını taşıyorlar ve kendi çıkarlarına uyan ittifakları var, yine kimse onlara birşey demiyor. Ama biz Çerkesler (Adıgeler) bunu yaptığımızda veya yapmak istediğimizde bize mikrocu ve bölücü yaftaları yapıştırılıyor.
Kimi Abhaz arkadaşlarımız, veya Oset... kendi kurumlarına gidip “yahu biz Çerkes değil miyiz, kurumlarımızın isimlerinin başına bir de ‘Çerkes’ kelimesini niye eklemiyoruz” diyeceklerine; bize gelip “biz hepimiz Çerkesiz, Çerkesler Adıgelerdir demeyin” diyorlar.
Onlar kendi kurumlarında “Çerkes dilllerinden Osetçe” veya “Çerkes dillerinden Abhazca” veyahutta “Çerkes dillerinden Çeçence” demezken ve bu bölücülük olmazken; bizim, kurumlarımızda veya eylemlerimizde “Çerkes dilleri” dememizi istiyor; demeyince bizleri bölücükle veya kardeşliği baltalamakla suçluyorlar...
Onlar kendi ulusal günlerini ve bayramlarını rahatça gündemlerine alabiliyor; mesela “Çeçen Sürgünü” anması yapabiliyor veya “Abhazya’nın bağımsızlığı”nı kutlayabiliyorlar. Kimse de onlara “ya bu Çeçen sürgünü değil, Kuzey Kafkasya sürgünü” veya Çeçenlerin de Çerkes olduğu iddaasından yola çıkıp “Çerkes sürgünü” demiyor. Veya Abhazya’nın bağımsızlığını “Çerkeslerin Abhazya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı” olarak kutlayın demiyor. Ama bizim anavatanımızla paralel ulusal günlerimiz nedense bölücülük oluyor.
Biz bu çarpıklığı anlatıyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz. Ve 21 Mayıs’ta ayrı platformların oluşmasının, ayrı eylemler örgütlenmesinin altında da asıl olarak bu politik farklar yatıyor.
Kaf Fed Çerkes Soykırımını gündemine almak istemiyor; bu tür çıkışların veya demokratik taleplerin RF ve Türkiye ile ilişkilerin zedelenmesine neden olacağına inanıyordu. Bu nedenle hem söylem olarak hem de eylem biçimi olarak kendi tarzını geliştirdi ve diğer kurum veya gruplarla arasına mesafe koydu.
Taksim’i gündeme getiren arkadaşlar ileri bir adım attılar. Ama “Kafkasya” geleneğinden ve söyleminden kopamadıkları için Çerkes soykırımının tanınması mücadelesi, Çerkes halkının anavatanına dönüşü ve uluslaşması için aşılması gereken bir evre iken bu sorun onların elinde ve dilinde Rusya düşmanlığı yapmanın bir aracına dönüştü.
Duyuyoruz işte, mesela bizim 21 Mayıs duyurumuzdaki “...RF Başkanı Dmitri Medvedev'e iletilmek üzere taleplerimizi içeren bir mektup verildikten sonra…“ cümlemizin üzerinde spekülasyon yapıyorlar. Neymiş, RF ile görüşecek bir şey yokmuş? Onlardan talep edecek birşey yokmuş?
Halbuki bir politik grup ancak artık birlikte çözülebilecek bir sorun kalmadığına inandığında masadan kalkar ve görüşmeleri bitirir. Peki bunun sonucu ne olur, taraflar birbirlerini yoketmeye çalışırlar; yani savaşa tutuşurlar. İşte eski geleneklerinden kopamayan bu arkadaşların her geçen gün dünyanın gündemine oturmaya başlayan Çerkes ve Çerkesya sorununu sürüklemek istedikleri mecra budur.
Biz Yurtseverler RF düşmanı değiliz. Çerkes ve Çerkesya sorununun bir demokrasi sorunu olduğuna ve RF’nun demokratikleşmesi ile çözüleceğine inanıyoruz. Bu nedenle başından beri demokratik ve barışçıl mücadele yöntemlerini benimsediğimizi duyurduk dünyaya. Bu, gerektiğinde masaya oturmak, görüşmek ve talep etmek demektir.
Sağolsunlar arkadaşlar ayrıntı gibi görünen bir noktayı öne çıkararak aslında 21 Mayıs’ta İstanbul’da eylem kararı almış olanların arasındaki çok önemli bir ayrıma da parmak basmışlar:
„21 Mayıs Sürgünü Anması“ diyenler Beşiktaş’a, „21 Mayıs Soykırım ve Sürgününü Haykırmak“; bunu RF düşmanlığının malzemesi yapmak isteyenler saat 13 00’da Taksim’e ve „21 Mayıs Soykırım ve Sürgününün Tanımasını İsteyenler“ de saat 15 00’te Taksim’e gidecekler.
21 Mayıs’larda RF’ndan ve tüm dünyadan „Çerkes Soykırım ve Sürgünü“nü tanımalarını talep etmenin yol ve yöntemlerinden biri RF kurum ve kuruluşlarının önünde slogan atmak ise, diğeri de ilgili kurumlarla yazılı ve sözlü diyalog kurmaktır. Bizim yapacağımız da budur.
Ama bu ve konumuz olmadığı için değinmek istemediğim politik sorunlar elbetteki 21 Mayıs’ta birlikte bir eylem örgütlemenin önünde engel değildi, olmamalıydı. Biz şimdiye kadar politik olarak bizden farklı şeyler söyleyen birçok grupla yanyana geldik. Bundan sonra da yanyana geleceğiz ve hatta bunu zorlayacağız.
Çünkü biz Çerkes halkının ideolojik olmasa bile örgütsel en geniş birliğini sağlamak gerektiğine inanıyoruz. Çerkes Halk Kongresi önerimizin altında yatan da bu istemimizdir.
Ancak birliği bugünden yarına başaracak sihirli bir değnek yok elimizde. Ve yalnızca bizim istememiz yetmez, başkalarının da bunu istemesi ve gereklerini yerine getirmeleri gerekir.
Bakın dün Kamu Sen 1 Mayıs organizasyonundan ayrıldıklarını açıkladı. Nedeni yapılacak basın açıklamasında geçen kimi ifadelerin kendilerine uymaması. Demek ki bu sorun o kadar önemsiz değilmiş; ama arkadaşlarımız tıpkı geçen sene yaptıkları gibi „basın açıklamamız hazır ve bir kelimesini dahi değiştirmeyiz“ diyorlar. „Taksim eylemlerini biz başlattık, organizasyonu da bizim işimizdir, gelin katılın“ havasındalar.
„Biz saat 13 00’da eylem yapacağımızı açıklamıştık, yurtseverler başka bir saatte eylem kararı alarak bölücülük yapıyorlar“ söylentisini yayarken bu tavırlarını anlatmıyorlar tabii.
Bu durumda ne yapsın yurtseverler? Evde mi otursunlar „bölücü“ olmamak için?
Yine başka bir grup 21 Mayısı birlikte nasıl örgütleriz diye sohpet edip birçok konuda da anlaştığımızı sandığımız bir toplantıdan çıktıktan birkaç saat sonra bizi arayıp „sitenizde yayınlanan şu yazı uygun değil. Bu yazıyı kaldırmazsanız birlikte eylem yapma kararımızı gözden geçirebiliriz“ diyebiliyor. Veya başka bir iki yazının sitemizde yayınlanmasını isteyebiliyor. Bunlar sağlıklı yaklaşımlar mı?
Yani şimdi yurtseverler kendilerine „bölücü“ denmesin diye siyasi iradelerini başkalarına mı teslim etsinler veya yayın politikalarını mı değiştirsinler?
Böyle birlik anlayışı olur mu?
Birkaç gündür bizlere „bölücü“, şucu bucu suçlaması yapanlara veya böyle gerçek olmayan söylemleri yayanlara düne kadar ikili görüşmelerde dile getirdiğimiz önerimizi buradan kamuoyuna açıklıyorum:
Biz Yurtseverler olarak hemen bir “21 Mayıs Eylem ve Birlik Komitesi” kurulmasına, bu komitede herkesin kimliği ile temsil edilme hakkının olmasına ve 21 Mayıs ile ilgili yapılacak her şeyin bu komitede kararlaştırılmasına hazırız. Eylem saati, basın açıklaması vs herşey yeniden görüşülebilir. Herkes kendi pankartları ve sloganları ile katılabilir, hatta gerekirse kendi basın açıklamasını yapabilir...
Buyrun, bu konuları görüşmek üzere 6 Nisan Cuma günü toplanalım. İlgenenler konuyla görevli arkadaşımızla ilişkiye geçsinler.
Eğer bunu başaramazsak, herkesi, küçük hesaplar peşinde koşup sakat bir eylem anlayışını toplumumuzda meşrulaştırmaya çalışanlara tavır almaya; politik içeriği, yöntemi ve birlik konusundaki samimiyeti ile 21 Mayıs günü önce saat 15 00’da Taksim’de olacak, oradan Beşiktaş’a yürüyüp Kaf Fed’in eylemine katılacak Yurtseverlere destek vermeye çağırıyorum.