21 Mayıs üzerine 2 gün önce yazdığım yazıya olumlu ve olumsuz tepkiler aldım. Ama birilerinin, BKD hakkında yanlış bilgi verdiğimi iddia etmeleri ilginçti! Sanki internette de bulabileceğiniz "BKD'nin vizyonu" ile ilgili yüzlerce yazıyı ben yazdım...
İşte bir tanesi. Yazı aynen şu cümle ile başlıyor: "Birleşik Kafkasya hareketi Kafkasya’daki halkların ortak kaderine vurgu yapan, kendisine büyük düşman olarak gördüğü Rusya’yı hedefe koyan, buna dönük strateji geliştiren önemli bir akım."
Ve şöyle devam ediyor: "'Birleşik Kafkasya düşüncesi' Kafkas Dağ Zinciri, Karadeniz, Hazar Denizi ve Maniç Çukurluğu arasında ezelden beri yaşayan Kafkas kabilelerinin ulusal birlik teşkil etmeleri ve devlet şeklinde örgütlenmeleri anlamına gelir..."
(Yılmaz Nevruz ile Birleşik Kafkasya üzerine söyleşi, 11 Haziran 2021, Yusuf Tunçbilek, Ajans Kafkas )
Veya bir 21 Mayıs gösterisi videosu. Linki şu, izleyin: https://www.dailymotion.com/video/x9dvp9
Peki ben BKD Rus-Rusya düşmanlığı ekseninde politika yapar deyince neden yanlış oluyor?
Yazılarında Rusya'dan büyük düşman diye bahsetmiyor; eylemlerde "Katil Rusya Kafkasya'dan Defol" sloganı atmıyorlar mı?
Bunları ben mi uyduruyorum?
Sonra, "Kafkas kabileleri" söylemi "Çerkes kimliği"ne "Kafkas Halkları" anlamında bir "ulusal kimlik": "uluslaşma" misyonu yüklediklerinin başka bir kanıtı değil mi?
Bu nedenle, "Kuzey Kafkas Halkları"nı ifade ederken "Çerkes"i, yoksa "Adığe"yi kullanmıyorlar mı?
Böyle yaparak, Çerkes ( Adığe ) halkını bir kabile düzeyine düşürüyor ve bir halk-ulus olarak hem Rusya Federasyonu Anayasası hem de uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış hak ve özgürlüklerimizi çöpe atmıyorlar mı?
Peki ben yazımda neyi çarpıttım?
Belki birileri BKD düşüncesini böyle açık anlatmıyor. Veya BKD içinde biraz farklı düşünenler var. Bilemem...
Ama yüzlerce kaynak benim anlattıklarımı doğrulamıyor mu?
İşte biz, bu düşünceye karşıyız! Ve 21 Mayıs, bu düşünce, bu hayata bakış açısı veya vizyon ekseninde örgütlenmemelidir!
21 Mayıs, başka mağdur halkların içlerini dökecekleri bir platforma da dönüşmemelidir.
Elbette, biz dünyadaki bütün haksızlıklara, adaletsizliklere, baskıya ve zulme tavır almalıyız. Onlarla yardımlaşmalı ve dayanışmalıyız.
Ama bu tavır ve yardımlaşmanın bizim gücümüze ve çıkarlarımıza uygun olması gerekiyor. Her savaşanla savaşamaz, ölenle ölemeyiz.
Bakın Türkiye, BATI ve Ukrayna ile yakın ilişkileri olmasına rağmen, "ne Ukrayna'dan ne de Rusya'dan vazgeçebiliriz"; Macaristan, "bizim Rus gazına ve petrolüne ihtiyacımız var"; Gürcistan, "Rusya ile yeni gerginlikler istemiyoruz" diyor. İsrail bile "gürültü" yapmıyor.
Peki biz, neden bir Ukraynalı gibi tavır alalım?
"Savaşa Hayır" demek, savaşı politik olarak, sorun çözme aracı olarak reddetmek demektir. Saldırgana tavır almaktır.
Ama gücün oranında. Çıkarlarını gözeterek.
Çerkes halkı savaşa karşı olmalıdır. Dünyanın her yerindeki savaşlara karşı olmalıdır. Hiç bir savaşta asker; ölen veya öldüren olmamalıdır.
Vatanımızı harabeye çevirebilecek bir savaşa ise asla izin veremeyiz!
Ama en az bunun kadar önemli olan da, diaspora Çerkeslerinin vatan ile ilişkilerinin devam etmesi, güçlenmesidir.
Peki Rusya'yı "büyük düşman" ilan ederek veya bugün, Ukrayna ile savaşan Rusya'ya karşı, Ukrayna saflarında yer alarak, vatan ile ilişkileri nasıl güçlendireceğiz?
Bu söylemler ve eylemler, sahiplerinin ( katılan veya destek verenler için söylüyorum ) vatana dönüş veya vatanla ilişkileri güçlendirmek gibi bir dertlerinin olmadığı anlamına gelmez mi?
Bugün bizim yapabileceklerimiz, Rusya'nın izin verdikleri veya Rusya'nın çıkarlarını da göz ardı etmeyenlerle sınırlı değil mi?
Rusya'ya rağmen bir şey istemek savaş nedeni olmaz mı?
Ukrayna'nın yanlışı Rusya'ya rağmen bazı adımlar atmak istemiş, Rusya'nın çıkarlarını gözetmemiş olması değil mi?
Ben şunu söylüyorum:
21 Mayıs, sadece Çerkes ( Adığe ) halkının çıkarları ve talepleri ekseninde örgütlenmeli, taşınan pankartlarda ve atılan sloganlarda buna dikkat edilmeli; 21 Mayıs etkinliğimize, bizimle dayanışmak için gelenler, etkinliği kendi sorunlarını dile getirebilecekleri bir platforma dönüştürmemelidir.
Gerçek dayanışma da budur. Değilse, bizim etkinliğimizi kendi çıkarları için kullanmak istiyorlar anlamına gelir.
Ama "bildiri" de başka sıkıntılı yerler de var:
Mesela, "Abhazlar da Çerkestir" der, ama 21 Mayıs'ta Rus-Rusya düşmanlığı anlamına gelecek mesajlar verir, sloganlar atarsak, bu, Abhazya Cumhuriyeti'ne de zarar vermez mi?
Ekonomik, siyasi ve askeri olarak Rusya'nın desteğine ihtiyacı olan bir Abhazya'nın, Rusya, "iyi öyleyse, başının çaresine bak" deyip bu desteğini çekerse, kaç gün yaşama şansı var?
Bütün bunlara gerek var mı?
Biz istiyoruz diye Kuzey Kafkas halkları Çerkes olmazlar. Öyle "ben de Çerkesim" diyen bir kaç Abaza, Çeçen veya Oset bulup kendimizi kandırmayalım.
Ve eğer bu mantık veya yöntem doğru olsaydı, "ben de Türküm" diyen yüzbinlerce Çerkes nedeniyle, "Çerkesler Türktür" tezi milyon kere doğru olurdu.
Veya "Rus Kafkas" savaşı söylemi. Bu, bir Rus tezi ve söylemi değil mi? Neden Rusya "Rus-Çerkes Savaşı" söyleminden rahatsız?
Hani "bölüp yönetmek" daha kolay ya, o zaman neden Kafkas halklarını bölmek için "Rus-Çerkes Savaşı" demiyor?
Demiyor, çünkü "Rus-Kafkas" söylemi ile, Çarlık Rusyasının Çerkesya'daki, "Çerkeslerle savaşı"nın askeri-siyasi karakterini ve sonuçlarını gizliyor?
Peki bizim bundan çıkarımız ne?
Hiç bir zaman bir Kafkas Cephesi ve ortak bir komuutanlık kurmamış Kuzey Kafkas Halklarının Çarlık Rusya'sına karşı direnişi nasıl "Rus-Kafkas" savaşı oluyor?
Neden St. Petersburg gazetesi Çarlık Rusyası askerleri 21 Mayıs 1864'te Atkuac'ta "Zafer Geçit Töreni" ve ayini yaptıklarında "Çerkesya Artık Yok" başlığını attı?
Neden Rus generalleri "Çerkessiz Çerkesya" istediklerini söylüyorlardı?
Çerkesya yerine Kafkasya demeyi bilmiyorlar mıydı?
O zaman Amerika'nın Irak'a, Suriye'ye, Yemen'e, Libya'ya... karşı savaşlarına da "ABD-Arap Savaşı" mı demek lazım?
İlk düğmeyi yanlış ilikleyince işte böyle bir yanlışlar zinciri çıkıyor ortaya. Ve o ilk düğme, kimliktir.
Tekrar özetleyeyim:
Biz Çerkesler ( Adıgeler ) Çerkesya’nın yerli halkıyız. Dilimiz, kültürümüz, gelenek göreneklerimiz bu topraklar üzerinde yaşadığımız binlerce yılda şekillendi.
Ama "Çerkes Adığe'dir" demek; Çerkesya'da sadece Çerkesler yaşıyordu veya gelecekte sadece Çerkesler yaşayacak demek değildir. Çerkes=Çerkesya değildir.
Çerkes bir kimlik, Çerkesya ise coğrafyadır. Ve Çerkesya'da gelecekte de sadece Çerkesler değil; Çerkesi, Abazası, Karaçayı, Rusu, Ermenisi... barış içinde birlikte yaşayacaklar. Etnik-kültürel hak ve özgürlüklerine sahip olarak, gelecek kaygısı olmadan.
Rusya İmparatorluğu’nun yayılmacı-emperyalist politikaları Çerkes halkı ve Çerkesya için, Kuzey Kafkasya'nın diğer coğrafyalarından farklı, sonuçları bugün de hala devam eden bir ulusal trajedi oldu.
Çerkesya işgal edildi; Çerkes halkı yaşlı, kadın, çocuk demeden öldürüldü, hayatta kalanlar vatanından sürüldü; yerleşim birimlerimiz, ekinlerimiz, bahçelerimiz ateşe verilerek halkımızın bütün yaşam dinamikleri-araçları bilinçli bir şekilde tahrip edildi.
Bu trajik olayları yaşayanlardan ve şahit olanlardan toplanan arşivlerden çıkan sonuç: Rusya İmparatorluğu'nun 19. Yüzyılda Çerkes halkına karşı, Çerkesya'da yürüttüğü savaşın genel bir askeri harekât çerçevesinde ele alınamayacağını gösteriyor.
Çarlık Rusyası’nın amacı yalnızca bir bölgeyi ele geçirmek değil; Çerkesya’nın yerli halkı Çerkeslerin tarihi vatanlarından sürülmeleri ve Çerkesya'nın yok edilmesiydi.
Elbette diğer Kuzey Kafkas halkları da, güçleri oranında kahramanca direndiler. Ama savaşın karakteri ve sonuçları bütün Kuzey Kafkasya'da aynı değildi.
Bu nedenle, tarihçiler ve Çerkes Soykırımını tanıyanlar bir "Kafkas Soykırımı"ndan bahsetmezler; Çeçenler, Osetler, Karaçay Balkarlar... 21 Mayıs 1864'ü kendi soykırım günleri olarak anmazlar.
Çünkü soykırım, bir askeri harekat, savaş ve çok sayıda insanın öldürülmesi değil, etnik temizliktir, bir coğrafyanın ve kimliğin yaşam alanının yok edilmesidir.
Çerkes halkının yaşadığı budur; üzerinde kimliğini ve geleceğini örgütleyeceği yaşam alanının yok edilmiş olmasıdır.
Çerkes Sorunu ve Çerkes halkının geleceğini tehdit eden de budur.
Bu nedenle Çerkes halkının önceliği, tarihi vatanımız Çerkesya'da birleşmek, ulusal-etnik-demokratik hak ve özgürlüklerine sahip olmak, böylece varlığını ve geleceğini garanti altına almaktır.
Öyleyse, 21 Mayıs'ta, öncelikli ve birincil talebimiz: "VATANA DÖNÜŞ" olmalıdır. Çünkü tarih, bilim, kitap, defter... diasporada önünde sonunda asimile olacağımızı söylüyor...
Burada iki yanlış anlamayı da düzeltmek gerekiyor:
Vatana dönüş, diasporada demokratik-ulusal hak ve özgürlükler için mücadele etmemek, hayatın akışına teslim olmak veya diasporada yaşayan bütün Çerkeslerin vatana dönmesi demek değildir.
Vatana Dönüş, Çerkeslerin geleceğinin, hatta diasporadaki varlığının garantisinin tarihi vatanımız Çerkesya'da olduğunu bilince çıkarmak: vatana dönmek; vatanın ekonomik, siyasi ve demografik olarak güçlenmesi için çalışmaktır.
Ama daha da önemlisi, vatanda ve diasporada bu ulusal ideamıza zarar verecek ilişkiler ve tavırlar içinde olmamaktır.
Çerkes halkının tarihi vatanımız Çerkesya'da birliği, Rusya'ya rağmen değil; Rusya halkları ile birlikte, demokratik ve barışçıl mücadele ile mümkün olacaktır.
Bu, bugünkü statükoyu kabul etmek değildir. Statükonun değişmesi için demokratik-barışçıl yöntemlerle mücadele etmektir.
Bazıları sağa sola taş atmadıkları veya ellerine silah almadıkları için "şiddet" ile aralarına mesafe koyduklarını sanıyorlar. Ama "birlikte yaşama"yı kabul etmeyen her söylem "şiddet"e kapıyı aralar.
Şiddetin panzehiri, birlikte yaşama iradesidir.
"Büyük düşman" veya "Katil Rusya Kafkasya'dan Defol" söylem ve sloganlarında "birlikte yaşama" iradesi yoktur.
Karşı tarafa bize "düşman" muamelesi yapma izni verir.
Bu nedenle biz 21 Mayıs'ta böyle söylemlerden, sloganlardan, eylemlerden ve ilişkilerden uzak durmalıyız diyoruz.
Ve geleceğimizi inşa etmemize yarayacak, belki küçük ama günlük ihtiyaçlarımıza cevap verecek taleplerimizi de dile getirmeliyiz.
Halen Duma'da tartışılan "Soydaşlar Yasası", "çifte vatandaşlık", "vizesiz seyahat", "burslu öğrenci kontenjanı"... ve "diasporadaki Çerkes Kurumlarına destek"... gibi.
Yani, 21 Mayıs'ı, Çerkes Sorunu'nun, Rusya Federasyonu'na rağmen değil; Rusya Federasyonu ile birlikte çözülebileceği bilinciyle; tarihi vatanımız Çerkesya'ya dönüş taleplerimizi haykırdığımız ve talep ettiğimiz bir gün olarak örgütlemeliyiz.
Görünür olmalı, ama tepkilerimizi ve taleplerimizi net, anlaşılır ve çözüme hizmet edecek bir içerikte formüle etmeli; çözüm yolunu işaret etmeliyiz.
Hatko Schamis
16 Mayıs 2022