Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, iktidara geldikleri zaman, geçmişin acıları ve yanlışları ile "helalleşmek" istediklerini söylemişti. Önemli bir çıkıştı, ama "sahipsiz" kaldı.
Selahattin Demirtaş ve bir kaç aydın dışında bu "vaadi" anlamaya, anlamlandırmaya ve derinleştirmeye çalışan olmadı.
Bu arada, Fahri Huaj abimiz, yıllardır her ortamda dile getirdiğimiz tartışılmaz bir gerçeği, Çerkeslerin Türkiye Cumhuriyeti tarafından asimile edildiğini dile getirdi.
Böylece "asimilasyon" ve "helalleşme" yan yana geldi.
Ama Çerkes toplumunun "devşirme damarı" ayağa kalktı. Öyle ki, bazıları "bize Türkiye'de hiç bir haksızlık yapılmadı" bile dediler.
Eğer "helalleşme" vaadi bir sağ partiden, mesela AKP'den gelseydi, büyük ihtimal tepkileri farklı olurdu. Ama vaad, Çerkeslerin, Çerkes dilinin, kültürünün devlet eliyle; yasalarla, yasaklarla, fiziki baskılarla asimile edilmesinden sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisinin örgütlü gücü CHP'den gelince biraz afalladılar. Kronik CHP karşıtı damarları patladı ve "biz Türkiye'de mutluyuz" dediler.
Sonra, daha "zeki-kurnaz" olanlar, bu yanlışı düzeltmeye çalıştılar, ama şu gerçeği herkes gördü: Bazı, özellikle "Sol"a karşı olan Çerkeslerin ekonomik-siyasi kaygıları, ulusal kaygılarından daha güçlü ve Çerkeslerin demokratik hak ve özgürlüklere, kimliklere, dillere, kültürlere saygı duyan, baskısız ve sömürüsüz bir Türkiye ve dünya mücadelesinin bir bileşeni olmalarını istemiyorlar.
Tabii demokratik Türkiye mücadelesinin motorunun, şimdiye kadar yükünü çeken, büyük fedakarlıklar yapan ve bedeller ödeyen bileşeninin Kürtler olması da etkiliyor onları.
Kürtlerle yan yana gelmek istemiyorlar.
Halbuki, eğer AKP son yıllarda bazı ( küçük ) açılımlar yapmışsa, bunları da çoğunlukla Kürt halkına ve mücadelesine borçluyuz.
Bir de, Çerkeslerin Türkiye'de asimile edildiklerini söyleyenlerin de sorunu yanlış formüle ettiklerini düşünüyorum.
Çerkeslerin, Cumhuriyetin ilk yıllarında "zorla", ama artık "doğal" yollardan asimile olduklarını söylemek doğru değil.
Toplumsal yaşam hakim ulusun kimliği, dili, kültürü ile örgütlenmiş ve başka-diğer etnik-ulusal topluluklar hakim ulusun sahip olduğu imkanlardan yoksunsa, ortada "doğal" olan bir durum yoktur.
Çünkü asimilasyon, tıpkı soykırım gibi, bir eylem değil; süreçtir. Ve eğer asimilasyonu durduracak önlemler alınmamışsa, ulusal hak ve özgürlükler tanınmamışsa, "doğal" asimilasyondan söz edilemez.
Ki, "pozitif ayrımcılık" ve asimilasyona karşı devlet desteği verilmesi talebimizin veya Rusya Federasyonu'nda anadillerin seçmeli hale getirilmesine karşı çıkmamızın altında yatan mantık da budur.
Türkiye'de dillerin, kültürlerin, kimliklerin korunması-rehabilite edilmesi için gerekli önlemler alınmadığı halde asimile edilme-olma sürecini böyle "dönemlere" ayırmanın altında yatan bir neden de, bazı (yetersiz) açılımlar yapmış olan AKP'ye halel getirmemeye ve "sol-demokratik" çevrelerle araya mesafe koymaya çalışmak olmalı.
Bazı sol gruplar ise Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı "helalleşme"yi yeterli görmüyorlar, daha "ileri" talepleri var. Olabilir!
Ama bütün toplumsal-sınıfsal sorunların çözülmesinin reçetesi olmadığı için "helalleşme"yi küçümsemelerini anlamıyorum.
Biraz "ya hep ya hiç" der gibiler.
Halbuki asgari taleplerde ve bir "demokrasi ittifakı"nda buluşarak, toplumun biraz nefes almasını, rahatlamasını sağlayabiliriz.
Türkiye'nin, kimlikleri, dilleri, kültürleri asimile edilenlerle, hayat tarzlarına müdahale edilenlerle, Türkiye'de yaşama hakları elinden alınanlarla, sürgün edilenlerle... helalleşmesini ve bunun hukukunu yapmasını talep edebiliriz.
Önyargılarımızdan kurtulursak; aynı ve/veya benzer talepleri olan Türk, Kürt, Arap, Laz... Alevi, Sunni, Hristiyan, Yahudi... herkesle ve her kesimle birlikte bir demokrasi mücadelesinde, "demokrasi ittifakı"nda buluşabilir, bu mücadeleye Çerkesler olarak, kendi örgütlerimizle ve taleplerimizle katılabiliriz. İyi de olur!