BEN ONLARDAN ÖNCE ÇERKESYA'DA DOĞDUM

#157 Ekleme Tarihi 06/10/2015 11:54:39
09 Ağustos 2010 Pazartesi Saat 09:54   Latin Amerika ve Che, Küba veya Nikaragua birçok genç gibi benim için de bir zamanlar çok şey ifade ediyordu. Politik içeriği ile değil; ama “başlığı” ile “Devrimde Devrim”’in Latin Amerika’yı en iyi anlatan söylem olduğunu düşünüyordum. Hala da yakından izlemeye çalışırım oraları. Çünkü sanki önce Latin Amerika’da deneniyor herşey ve insanlık oradan başlıyor değişmeye... Latin Amerikalıların ilk vurgulanması gereken özellikleri belki de özgüvenleridir. Değiştirmeye önce kendilerini değiştirerek başlama cesaretleri. Ve yaratıcılıkları. Morales, “Silahları elimize aldığımızda bize maceracı dediler. Silahları bıraktık, teslimiyetçi. Ama biz, gerekeni gerekli olduğu zaman yapmaya devam edeceğiz!” derken Latin amerikalıların ruhlarına tercüman oluyordu herhalde. Dünyanın yerli halklarının da bugün Latin Amerika’nın yerlilerinden öğrenecekleri çok şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü yine orada başladı “Hareket” ve “yokoldu” zannedilen yerli halklar neredeyse “küllerinden yeniden doğuyor”lar. Birçok yerde kendi yönetimlerini kurdular veya iktidarlara ortak oldular bile. İleride bunları daha ayrıntılı anlatacağım... Benim “yerli halk sevdam” meraktan Latin Amerika turu yapmamla başladı. Bir kaç ay sırt çantasıyla dolaştım Latin Amerika’yı. İnsanlarıyla tanıştım. Sevdim, sevildim... Bu turu yapmadan önce Şili deyince ilk aklıma gelenler Pinochet, Allende, Victor Jara, “Stadyum” veya “Kayıp” filmiydi. Mapuche’lerin varlığından bile haberim yoktu. Hannover’de tanıştığım bir arkadaş bahsetmişti biraz, ama kulaktan dolma bilgilerdi benimkisi. Arkadaşımın ismi “Katja”ydı. Pinochet’li yılları yerinde yaşamış,“tehlike” kapıya dayanınca da kaçmak zorunda kalmıştı. Hannover’de yine kendisi gibi “duyarlı” Tomi ile birlikte yaşıyordu, iki de çocukları vardı. Birgün herşeyi, hatta çocuklarını da bırakıp Şili’ye döndü. Attığı bir kartta, “geceleri rahat yatamıyordum, benim vatanım artık Şili” diye yazmıştı. Tıpkı 12 Eylül’ün Türkiye’de yaptığı gibi, Pinochet faşizminin ezip geçtiği Şili’de 15 gün kaldım. Binlerce genç insan “kaybedilmiş” veya öldürülmüş, yani bir kuşak yokedilmişti. Hala birazcık da olsun birşeyler yapmaya çalışanlar “Kayıp Aileleri ve Yakınları” ile yerlilerdi... Mapuche’lerle ilk tanışmam da böyle oldu. Mapuchelerin vatanları Şili ile Arjantin arasında paylaşılmış. Büyük çoğunluğu Şili’de yaşıyor. Latin Amerika’nın bütün yerlileri gibi yoksulluk, işsizlik, alkol ve uyuşturucu batağında. Şehirleşme onları da vurmuş, çok dağınıklar. Tarihsel topraklarında bile nüfusa oranları çok düşük. Dilleri kaybolmak üzere. Çoğu anlıyor ama konuşamıyor. Son yıllarda bir kıpırdanış içerisindeler. “Biz bir ulusuz” diyor ve tarihsel toprakları üzerinde egemenlik haklarının tanınmasını istiyorlar. Durumları zor, çünkü tarihsel topraklarında şimdi başkaları yaşıyor. Hem de “ağa-bey tayfasından başkaları”: uluslararası tekeller ve büyük toprak sahipleri. Ama Mapucheler de işlerinin zor olduğunun bilincindeler. Tarihsel topraklarında yaşayanların buraları terketmesini değil; bu toprakların kendilerine ait olduğunun tescil edilmesini ve yönetme hakkı istiyorlar. Aklıma elbette bizim topraklarımız geliyor, bizim dağınıklığımız... Bizim de tarihsel topraklarımızda toplam nüfusa oranımız hayli az. Krasnodar’da herhalde % 2-3 kadarız. Ama bu durum bizde çok abartılır. Sanki az olanın hakkı olmazmış, olmamalıymış gibi. Halbuki adaletin, hak ve hukukun “azlık”la veya “çokluk”la alakası yoktur. İsveç Kürtlere kendi dillerinde eğitim ve yayın hakkı tanıdığında kendisini kınayan Türkiye’ye “anadilini öğrenmek isteyen bir kişi de olsa İsveç hükümetinin görevi ona bu olanağı sunmaktır” cevabını vermişti. Adalet, hak-hukuk veya demokrasi bu olsa gerek. Ama bize bunlar anlatılmadı şimdiye kadar. Yalnız sosyal-kültürel değil, bilgi ve iletişim anlamında da içe kapanmanın, izole olmanın teorileri yapıldı; adaletin, hak ve hukukun uygulanabilirliği değil, varolan durumun nelere izin verdiği anlatıldı. Ötesi “savaş, kan ve gözyaşı” veya bizi kullanmak ve kışkırtmak isteyenlerin bir oyunuydu. Geçen sene Avrupa’da Çerkes Günü’nde etkinliğe katılıp ellerinde Abhaz bayraklarıyla “Yaşasın Bağımsız Abhazya” sloganları atan 4 İtalyan, mesela, kesin “birilerinin şeyi”dir. Nikaragua, Küba veya Venezuella’da dolaşanlar da yine “şey” arıyorlardır, destek ve dayanışma değil! En demokratımız, en enternasyonalistimiz bile “büyük insanlık aleminin bir parçası” olmayı, kendine ait olanları inkar veya en azından dile getirmeme olarak anlıyor. Ortaklığın zeminini hak ve hukukta değil; benzer olan yanlarda veya ortak çıkarlarda arıyor... Mapucheli tutsaklar bir aydır açlık grevi yapıyorlar. Dışarıda da destek eylemleri var. Açtıkları pankarta ve taleplerine bakın. “Bütün politik tutsaklar” değil, “Mapuche tutsakları” diyorlar. Eminim bütün politik tutsakların serbest bırakılmasına karşı değiller ve eğer bütün politik tutsakların serbest bırakılması için bir eylem olsaydı, ona da katılırlardı; ama yine kendi pankartlarıyla ve kendi örgütlülükleriyle. Bizim arkadaşlarımız ne yazık ki hala bunu anlamadılar, anlamak istemiyorlar. Türkiye veya Rusya Federasyonu’nun demokratikleşmesini isteyenler elbetteki yalnızca bizler değiliz, ama biz “biziz”. Ve “biz” demek ayrımcılık yapmak değildir. Biz zaten “biz” olarak yaratılmışız ve bizim kavgamız da “bizi” yaşatmak! Hak ve hukuk ekseninde... Mapucheler de tarihsel topraklarında yaşamak, üzerinde söz sahibi olmak istiyorlar. Ve ben daha Mapuchelerden, “biz burada çok azız” vs gibi sözler duymadım. Önemli olan da zaten tarihsel topraklarınızda yalnız sizin yaşamanız veya bu topraklar üzerinde çoğunluk olmanız değil; bu toprakların sizin olduğunun kayda geçmesidir. Bu gerçekleştiğinde artık hak sahibisiniz ve genel nüfusa oranınız belirleyici olmayacaktır. Bu toprakların sahibi olarak dilinizi öğretme, kültürünüzü yaşatma ve yönetme hakkınız var. Halen bu topraklar üzerinde yaşayanlar, aynen yaşamaya devam edecekler. Mal mülklerine dokunulmayacak, işlerini kaybetmeyecekler. Kimsenin çocukları elinden alınmayacak. Evliler evli olarak kalmaya devam edecekler, sevgililer de sevgili... Ama toprakların “asıl sahipleri” yaşamı düzenleyen mevzuatı yapacaklar. Dilleri, kültürleri en azından eşit olacak. Yaşamlarını devam ettirmek için başkalarının dilini öğrenmek zorunda kalmayacaklar. Bu, yerlilerin en doğal hakkıdır ve bütün dünyada tanınmıştır. Artık birçok yerli halkın sloganı olan bir sözü ilk kez Mapuchelerden duymuştum. Gençten bir Mapuche’nin ağzından çıkmıştı: “Evet, onlar da burada doğdular ve burası artık onların da vatanı; ama biz onlardan önce burada doğduk! “ Biz de önce kendimiz buna inanmalı ve başkalarını inandırmalıyız. Bunu başarırsak sorunlara çözüm bulmak da, birlikte yaşamak da daha kolay olacaktır, diye düşünüyorum...
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks