BUGÜN DE BİRGÜN BİTECEK, PEKİ YARIN NE OLACAK?

#180 Ekleme Tarihi 12/10/2015 10:15:09
18 Aralık 2010 Cumartesi Saat 18:54 6 Aralık’ta Spartak Moskova’nın fanatik taraftarları veya bunların arasına karışan “ırkçılar-faşistler” bir grup “Kafkasyalı”ya saldırmış, saldırıya uğrayan gruptan Kabardey-Balkar’lı Aslan Cherkesov’un taravmatik silahla; ama canını kurtarmak ve saldırganları korkutmak için hedef gözetmeksizin ateş etmesi sonucu Ye;r Sviridov isimli bir Rus hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine ırkçı ve faşist Rus örgütlenmeleri 11 Aralık Cumartesi günü Moskova’da yaklaşık olarak 5000 kişinin katıldığı bir gösteri düzenlemiş, bu arada önlerine çıkan “yabancılara”, özellikle de “Kafkasyalılar”a saldırmış, onlarcasını yaralamışlardı. Bu saldırılarla ilgili videoları internette izlemek mümkün. Bunu protesto eden “Kafkasyalı” grupların 15 Aralık’ta yine Moskova’da toplanacakları; Rus ırkçıların da karşı gösteri düzenleyecekleri haberi üzerine hava daha da gerginleşti ve Moskova 15 Aralık’ta olağanüstü bir gün yaşadı. Çıkan çatışmalarda Kuzey Kafkasyalı, Azeri, Kırgız, Ermeni ve hatta Japon olmak üzere onlarca insan yaralandı, 1700 (the Moscownews) kişi gözaltına alındı ve üzerlerinden yüzlerce taravmatik tabanca, bıçak, kama, demir çubuk ve beyzbol sopaları gibi silahlar çıktı. Moskova öne çıkmıştı, ama gösteriler ve çatışmalar RF’nun diğer şehirlerine ve bölgelerine de yayılmıştı. İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Moskova, St. Petersburg, Tolyatti, Nizhny Nov;rod, Rostov-on-Don ve Novosibirsk’te; Bel;rod, Samara ve Krasnodar bölgelerinde; Udmurtia Cumhuriyeti’nde gösteriler düzenlenmiş, saldırılar olmuştu ( İnterfax). Yalnızca Moskova’nın Manezh alanında toplam 22 ırkçı saldırı-çatışma çıktığı haberi geldi (The Moskowtimes). Tutuklananlar arasında bir Kırgız’ı öldürdüğünden şüphelenilen, olaylar sırasında kitleyi megafonla yönlendiren-kışkırtan İlya Kubrakov’un da olduğunu söylüyor İçişleri Bakanı Rashid Nurgaliyev. RF’ndaki kurumlarımız genellikle insanlarımızı sağduyuya davet eden, şiddetten uzak durmalarını öğütleyen açıklamalar yaptılar. En ilginç açıklama herhalde “Olayların sorumlusu liberallerdir” diyen Çeçenistan yönetiminden geldi! Daha da ilginci (!) dün Putin’in aynı şeyleri söylemesi oldu. Olaylar henüz durulmuş değil; hatta tabana ve örgütsüz insanlara doğru yayılma eğilimi var. Herhalde en kötüsü de bu olur! Önce şunu tespit etmek lazım: Yaşananlar basit “asayiş vakıası” değil; “ırkçı-faşist” bir saldırganlıktır. Gösterilerin hemen hepsinde “Rusya Ruslarındır!” veya “Moskova Moskovalılarındır” gibi sloganlar atılmış; basın açıklamalarında “Rusya’da çok fazla yabancı olduğu” dile getirilmiştir. Peki nasıl bugünlere gelindi? Çinliler “nehrin bir kulaç donması bir gecelik soğuğun işi değildir” derler. Bugünlere gelinmesinin nedeni de son yıllarda yapılan kimi hatalar değildir. Ta Çarlık Rusyası’ndan alınmış bir miras vardır RF’nda: Ve bu miras Rusya Federasyonu’nda yaşayan, Ruslar dahil, bütün halkların ve insanların kollektif hafızalarında, anılarında ve bilinçlerinde hala taptazedir. Hatta günlük yaşamlarında hergün karşılarına çıkmaktadır! Rusya 150 yıl önce bir imparatorluk, bir halklar hapishanesiydi. Sonra SSCB kuruldu. Halklar kurtuldu dendi ama, Çarlık Rusyası ile karşılaştırıldığında kimi iyileştirmeler olsa da, birlikte yaşayan halklar hiçbir zaman eşit olamadı. Ulusal özlemler hiçbir zaman tam olarak tatmin edilemedi. Bunların objektif nedenleri vardı elbette, ama şu veya bu nedenle Ruslar hep “büyük abi”; diğerleri de “kardeş” olarak kaldılar. Halklar arasında eşit ve demokratik ilişkiler kurulamadı. SSCB yıkılırken hem Rusların, hem de SSCB’de birlikte yaşayan halkların önüne “kendileri” olma veya “kendi ulus devletleri”ni kurma anlamında bir fırsat çıkmıştı. Ama Rusya, imparatorluk geleneğini devam ettirerek, yine bileşenlerinin tam olarak “kendileri” olamayacakları bir devlet örgütlenmesi yaratmaya çalıştı. Rusya Federasyonu dedi adına! Teorik olarak demokratik bir Rusya Federasyonu mümkündü ve hatta o dönemde Yu;slavya’daki gibi bir iç savaşı engellemek için belki de “bir çatı örgütlenmesi” zorunluydu; ama eşit olmayanlar ve kendi kendine yetemeyenler arasında demokratik ilişkilerin kurulamayacağı da bir gerçekti. SSCB yıllarının planlı ekonomi yıllarında bölgeler belli ekonomik faaliyetlerde yoğunlaşmışlardı. Şimdi bir federasyon olacaklardı, ama bazı bölgelerde topluiğne bile üretecek altyapı, teknik birikim veya sermaye yoktu. Dolayısıyla güdük kaldılar, gelişemediler. Tek çareleri dışa açılmaktı, ama dışarıdan yalnızca sermaye gelmez diye düşünen “merkez” buna izin vermedi. Kendisinin de ekonomik kalkınmaya önayak olabilecek gücü olmadığı için üretken olmayan, bağımlı bir “memur ekonomisi” çıktı ortaya. RF bugün tipik bir “gelişmekte olan ülke” durumundadır. Altyapı belli merkezlerde yoğunlaştığı için nüfus da bu merkezlere akıyor. “Kenar mahalleler”de ekonomi yok denecek kadar az. Gelişme çok yavaş. Metropollerin “kenarlarında” yaşayan, RF’nun diğer Cumhuriyetlerinden veya bölgelerinden buralara gelmiş insanlar; yani Asyalılar veya Kafkasyalılar çoğunlukla inşaat, temizlikçilik gibi “pis işler”de çalışıyorlar. Bir de tabii “mafyacılık” yapıyorlar. Bu durum etnik Ruslarda “yabancılar”ın “ikinci sınıf” vatandaş ve “kriminel” oldukları bilincini geliştiriyor. Keza ekonomi hala “mafya” ilişkilerine bağımlı. 1990’ların “yağma yılları”nda büyük ekonomik kuruluşları ele geçirenler bu mafya ilişkilerinin içinden gelmiş insanlar. Putin bunları temizledi sanılıyor ama doğru değil. Oligarklar temizlenmedi. Bir iktidar kavgası oldu ve bir grup bu kavgayı kaybedip, yurtdışına kapağı attı. Ama Putin’i destekleyenler de “temiz aile çocukları” değiller! Daha da önemlisi, mafya örgütlenmeleri ve ilişkiler hala varlıklarını devam ettiriyorlar ve sorunlar çoğunlukla yine mafya yöntemleri ile çözülüyor. Yani rüşvet ve şiddet sistemde içselleşmiş durumda. Toplum, sorunları gayrı resmi yollardan çözmeye alışmış ve gayrı meşru yollar meşrulaşmıştır. Şiddet bu gayrı meşru yollardan en başta gelenidir. Ve şiddete maruz kalanları “ajan” veya “bölücü”, “kışkırtıcı” vs diye suçlayınca akan sular durmakta, yasa ve yargı işlemez olmaktadır. RF, özellikle Putin’in iktidara gelmesinden sonra önce “politik istikrar” dedi. Demokratik kurumların örgütlenmesine izin vermedi. Bu kurumların “dışarıdan yönlendirildikleri”ni ve RF’nu karıştırmak istediklerini anlattı hep. Hala her olayda “RF’nu karıştırmak isteyenlerin bir parmağı var” deniliyor. İnsan hakları savunucuları, gazeteciler resmen öldürülüyorlar. Muhalif insanlar barışçıl gösteri düzenlemek istediklerinde tekme tokat dövülüyorlar. Hatta yalnız muhalifler değil, çevreciler ve “homoseksüeller” bile topluma “kışkırtıcılar” diye lanse ediliyorlar. Resmi makamlar son ırkçı saldırıları da böyle yorumladılar. Hatta dün “halkla sohpet toplantısı” düzenleyen Putin, son karışıklıklardan “liberalleri” sorumlu tuttu. “1990’larda ceplerini doldurmuşlardı, şimdi paraları azaldı. İktidara gelip yeniden ceplerini doldurmak istiyorlar” dedi. Bu, Rus insanında “herkes bize düşman, herkes bizi parçalamak istiyor” bilincini geliştiriyor. Pratik olarak da bugün RF’da tek parti iktidarı var. Çok parti, demokrasi ve rekabet istikrarı bozar diye düşünülüyor. Yasama, yargı ve yürütme tek elde toplanmış durumda. Kuvvetler ayrılığı yok. Hatta yine aynı sohpet toplantısında “siz ve Medvedev varsınız. Peki sizin olmadığınız zamanlarda kim yönetecek ülkeyi?” sorusuna Putin, “birimiz hep işbaşında. Nöbetleşe uyuyoruz” diye cevap veriyor. Kuvvetler ayrılığı olmadığı ve insanlar kendilerini yasal güvence altında hissetmedikleri için de merkeze bağımlı, korkak, sorunlarla ilgilenmeyip cebini doldurmaya çalışan bir bürokratik yapı ortaya çıkmış durumda. Hatta bürokrasi bugün RF’da SSCB döneminde olduğundan bile büyük. Devletin işleyişi de “normal değil”. Devletin tekelindeki basın yayın organları veya medya Putin’i sporcu, nişancı, en hızlı otomobil sürücüsü, en yakışıklı, en seksi, en güçlü... gibi gösterirken; başka herkesi aşağılamayı neredeyse adet haline getirmiş durumda. Putin insanları azarlar, lokavt ilan eden fabrika sahibinin işyerini kapatmakla tehdit eder, muhalifleri aşağılar, emirler yağdırır... Amerika’yı tehdit eder, dünyaya kafa tutar. RF’nun diğer Cumhuriyetlerinin hak ve özgürlükleri Putin’in dudakları arasından çıkacak iki söze bağlıdır. Bunları zaten birleştirmek gerekir. Başkanlık da hikaye, kendilerine başka bir sıfat bulsunlar. RF’nun etnik Rus olmayanları Putin’i kutsar, “baba Putin” der, yaltaklanır, önünde el pençe divan dururlar. “Hergün kendilerine milyonlar gönderilir iş yapsınlar diye, ama onlar bu parayı ceplerine atarlar” denir, sesleri çıkmaz. Hırsız, yeteneksiz vs gibi suçlamaları hergün gazetelerde, televizyonlarda yayınlanır. Tüm bunlar aslında ülkede etnik Ruslarla Rus olmayan halklar arasındaki mesafenin açılmasına; Rusların kendilerini üstün, diğerlerini de ikinci sınıf insan veya vatandaş gibi görmelerine neden olmakta; diğer halkların ve ulusların bireylerinde bir aşağı tabaka hissi uyandırmakta, tepki doğurmakta ve aslında ayrılık eğilimlerini güçlendirmektedir. İleride bu konuları daha ayrıntılı ele almak istiyorum; ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Bu yapı faşizmi ve ırkçılığı beslemektedir. Putin 1930’lar Almanyasının Hindenburg’u gibidir. Faşizmin önünü açmaktadır. Bu anlamda son iki haftadır RF’nda yaşanan ırkçı-faşist saldırılar tesadüf değildir. Altyapısı var. Ve özellikle “yabancılar bizi parçalamak istiyor” ekseninde propaganda yapıldığı için tepki yabancılara yönelmekte, hatta gelecekte dünyanın başına daha büyük felaketler açacak bir potansiyel taşımaktadır. Bunu karşısında bir demokratik muhalefet henüz yok. Gelişmesine izin verilmiyor. Bu durum demokratik mücadeleden umutların yitirilmesine, çaresizlik duygusunun gelişmesine yol açıyor. Ve aslında RF’ndan umutlarını kesenlerin ayrılma özlemini büyütüyor. Bizim bu gelişmeler karşısındaki tavrımız ne olmalı konusuna gelince... Etnik-ulusal talepler, hak ve özgürlükler eğer doğru yönlendirilebilirlerse demokrasi mücadelesinin motoru olabilirler. RF’nda da ırkçı-faşist saldırılara karşı en ciddi tepkilerin “yabancılar”dan gelmiş olması tesadüf değildir. Çünkü RF’nda faşizm “iç ve dış yabancılar”a karşıtlık ekseninde örgütlenmekte, “iç yabancılar” kendilerini ikinci sınıf vatandaş hissetmektedirler. İnsanlarımızın bu saldırılar karşısında sinmeyip direnmeleri doğrudur. “Provakasyona gelmeyip evde oturun” çağrısı yapan “papazlar” insanlarımızın yarın işlerine ve okullarına nasıl gidecekleri veya sokakta nasıl rahat dolaşacakları sorusunu da yanıtlamalılar. Eğer tepki gösterilmezse hergün bir veya birkaç insanımız köşe başında sıkıştırılıp dövülecek, hatta öldürülecektir. Ama tepkiler doğru örgütlenmelidir. Söylemler ve sloganlar dikkatli seçilmelidir. RF’nda sorun Ruslar değil, gerici iktidar ve bunların desteği ile, koruması ile palazlanan “ırkçı-faşist” örgütlenmelerdir. Ve bu, yalnızca bizim değil; RF’nda yaşayan herkesin sorunudur. Bu nedenle kimseyi beklemeden demokratik yollardan meşru müdafaa hakkımızı kullanmalı; tepki koymalı, direnmeli, mücadele etmeli; ama demokratik güçlerle birlikte olmanın yollarını da aramalıyız. Hepsinden önemlisi de soğukkanlı olabilmektir. The Moskownews’ta 17 Aralık’ta yayınlanan bir haber bizim yanlışlarımızı yüzümüze vuruyor. Kendisine neden yabancılara tepki duydukları sorusuna bir Rus kızı, “asıl onlar bizi sevmiyor. İnternet sitelerine bakın. Bize ayyaş, tembel, o...u diyorlar. O zaman ne işleri var burada?” diye yanıt veriyor. Bunlar haklı tepkilerdir. Biz hak ve özgürlüklerimizi talep ederken haksız duruma düşmemeli, hiçbir halkı karşımıza almamalı, hiçbir halkı aşağılamamalıyız. Kimi gruplarımızın, demokratik tepkiyi örgütlerken bunu “ırkçı” bir söyleme kaydırdıklarını görüyoruz. Doğru değildir bu! “Köpekler” şunlar bunlar gibi nitelemeler yanlıştır. Keza insanlarımıza saldıranlar topyekin Ruslar değil; bunlardan faşist ve ırkçı olanlarıdır. Ve saldırı sadece “Kafkasyalılara”, hatta kimilerinin iddia ettiği gibi “Çerkeslere” yönelik değildir ( aslında bu yönde tek bir haber dahi yokken birilerinin “Çerkeslere saldırılıyor” gibi bir başlık atmış olmalarının nedenini de anlamış değilim, pekiyi niyetli olduğunu da sanmıyorum!); tüm yabancılara saldırılmaktadır. Çerkeslere, Kafkasyalılara olduğu gibi; Asyalılara da. Yaralananların arasında onlarca Kırgız, Özbek, Azeri, Ermeni ve hatta Japon var. Ve bu saldırılara karşı çıkanlar da yalnız Kafkasyalılar değil. Hatta internette o minibüsün yanında sıkıştırılan dört genç “bize yönelik vahşetin simgesi” veya “fotoğrafı” oldu; ama bu dört gencin birinin Ermeni, diğer üçünün de Ermeni arkadaşlarını korumak isteyen Rus gençleri oldukları söyleniyor. Bu nedenle kendimizi ifade ederken daha dikkatli olmalı, haklı durumdayken haksız pozisyona düşmemeliyiz. Bundan sonra ne olacak? RF’nun yol ayrımında olduğunu düşünüyorum. Ya demokrasiyi seçecek, demokratik güçler sahaya inecekler; ya da Faşizm yükselecek ve bunu Putin bile engelleyemeyecek. Umarım Hindenburg’un yaptığı hatayı yapmaz ve iktidarı faşistlere vermez de demokratik güçlerin önünü açar. Çünkü faşizm RF’n da sonu olur. Demokratik bir RF şu an için en iyi çözümdür; ama Slav ırkçılığı üzerine oturacak bir RF’nu korumak da bizim görevimiz değildir. Bize zulümden başka birşey vermeyecek bir devletin canı cehenneme! Biz Çerkesleri RF’ndaki gelişmeler ne yönde olursa olsun koruyabilecek tek seçenek var: Kendi örgütlülüklerimizi yaratmak, birleşmek, içyapımızı güçlendirmek ve Çerkesya bayrağını yükseltmektir.
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks