#190 Ekleme Tarihi 13/10/2015 07:21:14
11 Mart 2011 Cuma Saat 01:40
Bugün arife günü, yarın bayram!
Coşku ve heyecan büyük. Katılım da bu coşku ve heyacanı yansıtacak düzeyde olacaktır kuşkusuz.
Elbette Çerkes Halkı’nın bu ilk “hak arama ve talep etme mitingi” milyonları veya onbinleri sokağa dökemeyecektir, bunu da hiçbirimiz öngörmemiştik zaten. Hatta ilk yazımda, 100 kişi de olsak o alanda, bu miting Çerkes halkı için başarı; hatta zafer olacaktır demiştim. Olacaktır da!
Ama daha şimdiden Abdi İpekçi Parkında birkaç bin Çerkesin toplanacağı ve hep bir ağızdan “Anadilimizde Eğitim ve Yayın Hakkı”nı talep edeceğimiz müjdesini verebilirim.
Güzel bir hava yarattık. İnisiyatif’ten arkadaşlar da gerçekten çok yoğun bir çaba gösterdiler, koştular-koşuşturdular; hiçbir fedakarlıktan kaçınmadılar ve güzel bir kamuoyu oluşturdular.
Herkes karınca kararınca katkıda bulundu. Çeşitli iletişim araçları ile geniş bir çevreye duyuruldu etkinlik. Özellikle Facebook sitelerinde bazı arkadaşlarımız neredeyse 24 saat mitingin duyurusunu yaptılar. Yani tek yürek olduk, tek ses olduk. Hiç kimsenin çabasını küçümsememek lazım.
Özlemiştik bir halk olarak aynı havayı teneffüs etmeyi, aynı hedefe kilitlenmeyi ve aynı coşkuyu paylaşmayı. Şimdi 12 Mart’ta Ankara’da aynı sloganları haykıracak, Çerkes halkını tüm dünyaya tanıtacağız.
Ben o gün Abdi İpekçi Parkı’nda olacak herkesin, coşkulu; ama düzenli ve olgun davaranacağından, bütün korku ve kaygıları boşa çıkaracağından, mitingin bir şölen havasında geçeceğinden kuşku duymuyorum. Mitinge katılacak insanlarımız, olur ya, Türkiye’nin demokratikleşmesinden; halkların ve kültürlerin kendilerini yaşatma çabalarından rahatsız olan gerici-ırkçı kişi veya kişilerin sataşmalarına karşılık vermemeli, hatta gülüp geçmeli, sadece mitingimizin başarılı geçmesine yoğunlaşmalılar.
Hatırlayalım,“Çerkes Hakları İnisiyatifi, hiçbir grubun, hiçbir kurumun, hiç bir ideolojinin tekelinde veya emrinde değildir. Ama Çerkes Hakları İnisiyatifi bütün kurumlardan, bütün ideolojilerden, bütün gruplardan katılımcıları içinde barındırandemokratik bir yapıdır… hedefi, nedense Ankara'nın devlet binalarından görülemeyen Çerkes halkını artık görünür kılmak… misyonu, demokratik kitlesel eylemler düzenlemek…vizyonu da, devlet eliyle anadili eğitim ve öğretimi ile 7/24 anadilde radyo ve TV yayını yapıldığını görmektir“ diye yola çıkmışlardı arkadaşlar. Kaffed başta olmak üzereBirleşik Kafkasya Konseyi, Abhaz-Fed, Kafkas Vakfı, Kafkasya Forumu, Çerkesya Yurtseverleri. Kafkas Evi, Çeçen Derneği, Diçeg ve Jineps Gazetesi gibi kurumlarımıza ve gruplara, gerekirse herşeyi birlikte kararlaştırma kaydıyla, katılma çağrısı yaptılar.
“Çerkes Hakları İnisiyatifi kimsenin rolüne talip değildir. Kurumlarımızın boş bıraktığı bir alanı doldurmak gayretiyle yola çıkmıştır. Sahneyi işgal etmek derdinde de değildir, herkesi aynı sahneye, yani meydanlara çağırmaktadır. Yaşasın Dilimiz! Yaşasın Kültürümüz! Yaşasın Çerkes Kalma Mücadelemiz.” dediler.
Yani ortada ne etkinlik ne de yapmak istedikleri ile ilgili şüphe duyacak hiçbirşey yoktu. Elbette gerek İnisiyatif ve gerekse etkinlikle ilgili “şöyle olsaydı keşke” denilebilecek veya düzeltilebilecek birçok şey söylemek mümkün. Ama unutmayalım ki her şahaser tablo bile onu yapanın fırça izlerini taşır. Ve tabloları farklı olduğu için ne ;ya ne de Da Vinci için “kötü ressam” diyemeyiz.
Biz bu oluşuma ve yapmak istedikleri etkinliğe sevindik. Çünkü gerçekten de herhangi bir siyasete angaje olmamış, daha çok pratiğe yönelik çalışacak ve kurumlarımız-siyasetlerimiz arasında ortak noktaları öne çıkaracak bir platforma ihtiyacımız vardı. Böyle bir platform, yine aylardır anlatmaya çalıştığımız, “Çerkes Halk Kongresi”nin; yani bütün siyasetlerimizin tek çatı altında toplanmalarının bir önadımı olabilir, kurumlarımız ve siyasetlerimiz arasında önce bir güven bağı kurmayı sağlayabilirdi.
Keza çeşitli tarihlerde, gerek site olarak yayınladığımız yazılarda ve gerekse seslerini duyurduğumuz Çerkesya Yurtseverlerinin çağrılarında ulusal günlerimizin mutlaka tüm ulusça, anlam ve önemine uygun olarak anılması gerektiğini anlatmıştık.Yani, “14 Mart Çerkes Anadil Günü”ne denk gelen, bu günün anlamı ile örtüşen böyle bir etkinlik programımıza da uymaktaydı. Bu nedenle kayıtsız şartsız destekledik.
İnisiyatif’i örgütleyen insanlarımızın kimliklerini de, siyasi düşüncelerini de merak veya sorun etmedik. Arada ikilik yaratmak için “Çerkes kimdir?” diye soranlara cevap vermedik. İnisiyatif, bu sorunun cevabını aramak için kurulmamıştı, eylemin amacı da bu değildi. Biz, yapılan iş, yani “Anadilde Eğitim ve Yayın Hakkı Talebi” doğru olduğu için destekledik. Ve biz Çerkesler ve tüm Kuzey Kafkasya Halkları arasında gerektiğinde asgari müştereklerde biraraya gelebilmenin mümkün olduğuna inanıyoruz. Anadilde eğitim veya yayın hakkı talebi de böyle bir asgari müşterektir.
Elbette ki, kimi konularda farklı düşündüğümüzü biz de biliyorduk, onlar da. Ama bu farklara rağmen, ortaya konulan somut hedefte birlikte çalışmakta bir sakınca görmedik. İnisiyatif de zaten birçok konuda birbirinden farklı düşünen gruplara ve kurumlara “Anadilimizde Eğitim ve Yayın Hakkı Talebi” ile eylemlilik sürecine girmek ve “görünür olmak” için bir platform oluşturma çağrısı yapmıştı. Yani bu bir “eylem birliği” olacaktı. Ki bu nedenle şimdiye kadar herkes kendi kimliği ile inandıklarını veya politikalarını savunabildi.
Bizim “Çerkesler” derken “Adıgeleri” kastettiğimizi sağır sultan bile duydu. Aynı şekilde, bizler de başkalarının Çerkes kavramından bizim anladığımızı anlamadıklarını biliyoruz. Ancak, altını nasıl doldurursak dolduralım Çerkeslerin demokratik hak ve özgürlüklerini birlikte dile getirebilmek mümkün olabilir dedik hep. Ve bunun yolunun siyasi kimliklere-düşüncelere saygıdan, grupların örgütlenme ve propaganda haklarını; görünür olma istemlerini tanımaktan geçtiğini anlattık.
Kimi kurumlarımızın, başta da Kaf Fed’in “komsomol” bir örgütlenmeye dönüştükleri, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü tanımadıkları, kurumlarımızda grupların varlığına tahammül edemedikleri ve bu nedenle halkımızı kucaklayamadıkları yönündeki eleştirilerimizin özü de budur.
Gerek İnisiyatif’i örgütleyen arkadaşlar ve gerekse bu arkadaşlarımızın çağrılarına olumlu yanıt veren herkes, ve biz Çerkesya Yurtseverleri, bu süreçte, farklı şeyler söylesek de, eğer birbirimizin haklarına ve kimliklerine saygı duyabilirsek aynı hedefe birlikte yürümemizin veya en azından eylem birlikleri yapabilmemizin mümkün olduğunu tüm Türkiye’ye gösterdik.
Özlemini duyduğumuz ve aylardır savunduğumuz bir tablodur bu.
Zaten siyaset yapma konusunda daha deneyimli olan halkların veya grupların yaptıkları da farklı değil. İşte sendikaların Ankara’daki eylemleri, Alevilerin 6 Mart’taki İzmir mitingi veya 8 Mart Kadınlar Günü kutlamaları… Bunların hepsinde onlarca grup ve kurum kendi pankartları ve bayrakları ile , yani kimlikleri ile katılmış; ama tek bir amaca kilitlenmişlerdi. Hatta geçen sene 21 Mayıs’ta, Taksim’de de birçok konuda farklı şeyler söyleyen insanlarımız ve gruplarımız kendi pankartlarını açmış, kendi sloganlarını atmış, buna rağmen birlikte yürüyebilmişlerdi. Demokratik eylem birliği budur.
Elbette belli bir konuda yoğunlaşılan etkinliklerde herhangi bir grubun veya kurumun etkinlikle alakası olmayan bir sloganı pankartına yazması veya alanda haykırması doğru olmaz, ama demokratik bir birliktelikte herkesin kendi kimliği ile kendini temsil etmesi esastır, hatta kuraldır.
Bizler, Türkiye’de kimi grupların yıllarca uygulamaya çalıştıkları, ama onların bile demokratik saflarda çatışmalara ve bölünmelere neden olduğu için artık vazgeçtikleri “hot-zot”çu veya siyaset yasakçısı mantığın farklılıklara rağmen birlikte çalışmanın, karşılıklı saygı ve sevginin ve de geniş kitleleri kucaklamanın önündeki en büyük engel olduğuna inanıyoruz. Bu mantık nedeniyle Türkiye’nin demokratik güçleri yıllarca en meşru talepler ekseninde dahi biraraya gelememiş, eylem birlikleri örgütleyememişlerdi.
İnisiyatif ve Ankara Mitingi nedeniyle biraraya gelen herkes: hepimiz, eğer, üzerinde uzun uzun tartışılmadan, belki de halkımızın ve hepimizin bir özlemi olması nedeniyle kendiliğinden gelişen bu “birbirimizin kimliğine ve düşüncelerine saygı duyma” anlayışını daha da geliştirip sistemleştirebilirsek, o zaman açılan bu yeni sayfa, tam anlamıyla “Çerkeslerin Demokratikleşmesi” sürecine dönüşecektir. Umarız herkes bunun farkındadır, bilincindedir.
Doğrusu ve güzeli de budur. Artık birbirimize tahammül edebilmeli, siyasi olarak birçok konuda farklı düşünüyorsak da, gerekli olduğunda biraraya gelip tek ses; tek yürek olabilmeli ve Çerkes Halkının birliğini sağlamalıyız. Birlik farklı siyasi kimliklerin yokolup, tek bir kimliğin ortada kalması şeklinde değil; siyasetlerimizin, kurumlarımızın ve gruplarımızın birbirlerine tahammül edebildikleri, birbirlerini tamamladıkları, demokratik bir şekilde yarıştıkları; buna rağmen aynı çatı altında olabilmeyi başardıkları bir birlik olacağı için de öncelikle isimlere ve kimliklere saygı duyulmalıdır.
Ben 12 Mart’ta Abdi İpekçi Parkında bütün kurumlarımızın isimlerinin yazılı olduğu yüzlerce pankartı ve bütün kurumlarımızı görmekten mutluluk duyacağım. Umarım derneklerimiz, klüplerimiz veya gruplarımız; hatta bizleri desteklemeye gelecek kardeşlerimiz ve dostlarımız da kendi kimlikleri ve pankartları ile orada olur, alanda kendilerini görünür kılar da, hak arama mücadelemiz rengarenk bir demokrasi şölenine dönüşür.
Halkımızın önünü yalnızca sokaklara çıkabilme ve görünür olma anlamında değil, demokratik bir şekilde yanyana durabilme, birbirine tahammül edebilme ve birlikte çalışma anlamında da açabilmenin en az hak talep etmek kadar önemli olduğuna işnanıyorum ben.
Bizler, Çerkesya Yurtseverleri olarak, kamuoyuna da duyurulduğu gibi siyasi kimliğimizle bu sürece katıldık, kendi düşüncelerimizi anlatırken başkalarının da düşüncelerine saygılı olduk; hazırlıklarımızı buna göre yaptık. 12 Mart’ta yine siyasi kimliğimizle; pankartlarımızla, sloganlarımızla ve bayraklarımızla Ankara’da olacak, hem biz Çerkesler ve hem de Türkiye için yeni bir sayfa açacağız.
Ve Abdi İpekçi Parkında toplanan herkes Çerkeslerin varlığının yaşamı ne kadar güzelleştirdiğine şahit olacak!
Yolumuz aydın olsun!