ÇERKESLERİN VATANI ÇERKESYA'DIR...
İnsanoğlu tarih boyunca hep bir aidiyet arayışı içinde olmuş, üzerinde yaşadığı coğrafyayı "vatan" bellemiş, onu doğal ve doğal olmayan tehditlere karşı korumuştur.
İlk insanın mağarası veya derme çatma kulübesi onun "vatanı"dır. Burada varlığını koruma altına almaya çalışmış, yaşam savaşı vermiş, neslini devam ettirmiştir.
Ama, vatanı da onu yeniden yaratmış, dış görünüşünden iç dünyasına kadar her şeyini şekillendirmiştir.
Biz Çerkesler, Çerkesya'da Çerkes olduk. Dilimiz, kültürümüz, gelenek göreneklerimiz bu topraklarda ortaya çıktı.
Ve bu topraklar bizimle Çerkesya; yani "Adığe Xeku" oldu.
Çerkesya'nın her santimetrekaresi, ağaçları, ormanları, nehirleri ve dağları tanır bizi. Rüzgarları, ormanlarının, ağaçlarının hışırtısı, esen rüzgarlarının uğultusu, akar sularının şırıltısı dilimizde sestir bizim.
Bu topraklardan koparılmış olmamız bize yapılmış büyük bir haksızlıktı. Ama daha da kötüsü, Çerkesya'mızın beyinlerimizden ve bilincimizden silinmesi yerine başka coğrafyaların ikame edilmesidir.
Bir kimliğin vatanından koparılması, asimilasyona açılan kapıdır. Bu nedenle biz ısrarla Çerkesya'yı anlatıyor, Çerkes kimliğinin yeniden vatanı Çerkesya ile buluşması için çalıyoruz.
Çerkes kalmak istiyorsak; Çerkesya'ya aidiyetimizi güçlendirmeli, Çerkesya'yı yeniden diriltmeliyiz.
Ne bugün tarihi vatanımızda kurulu olan siyasi birimler veya Cumhuriyetler, ne de "Adığe Xeku", Çerkesya'nın yerini tutamaz.
Çünkü Çerkesya bir tarihtir, hukuktur, adalettir ve Çerkes halkının dünya halkları ile kurduğu bağdır.
Çerkesya, Çerkesi yeniden diriltir. Hayata direnen damarlarına taze kan pompalar.
13 Haziran'ın ( 1861 ) Çerkes tarihinde çok önemli bir yeri vardır.
Bu tarihte atalarımız birlik ve modern bir toplumsal örgütlenme olmanın, uluslaşmanın ve devletleşmenin ilk adımlarını attılar.
Bu anlamda, "13 Haziran 1861 Çerkesya Özgürlük Meclisi", 1800'lü yıllardaki gibi ihtiyaç olduğunda toplanan bir Meclis veya Xase değildir. Veya 1829 Edirne Anlaşması'yla "Çerkesya'nın Rusya'ya bırakılması" üzerine, 1830'lu yıllarda yaptığımız "biz hiç bir ülkeye ait değil, bağımsız bir ülkeyiz" gibi bir ilan da değildir.
13 Haziran 1861 Çerkesya Özgürlük Meclisi, bağımsız bir devletin yönetim organıdır. Çerkes halkının birleşme-devletleşme iradesidir.
Bir meclis binasının inşa edilmesi; yönetim mekanizmasının, düzenli ordunun ve mahkemelerin kurulmasıdır. Devlettir...
Tarihimizde bir ilktir!
13 Haziran 1861 tarihinde kurulan Meclis binasını yerle bir edip, 21 Mayıs 1864'te Atkuac'ta "Çerkesya artık yok" diyenler, bu önemli günü de tarih sayfalarından silmek ve unutturmak istediler.
Hiç bir halk, dil veya kültür sadece baskıyla, zorla yok edilemez. Bunun için, o halkın kimliğinin, dilinin, kültürünün, tarihinin değersizleştirilmesi, gereksizleştirilmesi ve unutturulması; yani hafızasının silinmesi, yerine başka şeylerin doldurulması gerekir.
Buna izin vermemeli, Çerkes kimliğine ve Çerkesya'ya; taşına, toprağına, havada uçan kuşuna sahip çıkmalıyız.
"13 Haziran Çerkesya Günü de nereden çıktı?" diye soran olursa veya varsa, tarihimizden çıktı; gelecek hayallerimizden çıktı ve bu önemli gün de ilk olarak, yıllar önce vatanımızda anıldı.
Ama baskılar nedeniyle devamı getirilemedi.
Şimdi bayrağı biz devralmalı ve bir yanlış anlamaya, spekülasyona neden olmayacak; yürüyüşümüze zarar vermeyecek bir karakterde, "ÇERKESYA GÜNÜ" olarak güçlü bir şekilde gündeme getirmeliyiz.
Çünkü "Çerkesya geçmiş değil, gelecektir"! Geleceğimizdir...
Ve Çerkesya'ya sahip çıkmak, yeniden Çerkesleşmemizin itici gücü olacak, direnen damarlarımıza taze kan pompalayacaktır.
Çerkesya'ya sahip çıkalım. Mümkün olan her yöntemle Çerkesya'ya aidiyetimizi gösterelim. Bu aidiyetimizi bir güce dönüştürelim.
Çünkü geleceğimizi ancak bu aidiyet üzerinde inşa edebiliriz.