Biz, Çerkesya Hareketi olarak, uzun zamandır Çerkes Gençlerinin örgütlenmelerini; büyük düşünmelerini, kendilerine güvenmelerini ve ulusal mücadeleyi yönetmeye talip olmalarını istiyoruz.
Çünkü ulusal-politik mücadelelerinin motoru gençlerdir.
Gençlerin mücadeleye aktif olarak katılmalarını başkaları da istiyordur elbette, bizim farkımız; gençlerin, büyüklerin aldıkları kararları hayata geçirenler olmaktan çıkıp, karar mekanizmalarında olmalarını, kararları kendilerinin almalarını istememiz.
Belki biraz zaman alacak, ama bunu mutlaka başaracağız...
Toplumsal yapımız ve bazı alışkanlıklarımız buna izin vermediği, en azından zorlaştırdığı için, değişmeye kendimizden başladık. Mesela gençlerin aldıkları kararlara saygı göstermeyi öğreniyoruz.
Gençlerden öğrenmeye çalışıyoruz.
Ve gençlerin kendilerine güven duymalarını; karar alırken ellerinin titrememesini, saygı ile yönetme işini birbirine karıştırmamalarını istiyoruz. Büyüklerden farklı düşünmenin, onlara, bize gerektiğinde "hayır" demenin saygısızlık olmadığını anlatıyoruz.
Gençlerin isteklerini önemsiyoruz.
Ne kadar başarıyoruz bilmiyorum, ama bunu gerçekten istiyoruz.
Artı, biz ulusal bir hareket örgütlüyoruz, tarikat değil. Bu nedenle ulusun bütün renklerini kucaklamaya çalışıyor, farklı alışkanlıklara ve inançlara saygı duyuyoruz.
Çerkesya Gençliği bir "tanışma, tatil ve dinlenme kampı" örgütledi. Bu, gençliğin ilk kampıydı. Eksikleri-fazlaları oldu elbette.
Ama sanırım amacına ulaştı.
Kampa biz de katıldık. Çünkü Çerkesya Hareketi ve Çerkesya Gençliği etle tırnak gibidir. Hayata aynı yönden bakıyoruz.
Ama daha da önemlisi, bu gibi etkinliklerde birbirimizden öğreniyoruz. Biz "büyüklük" yapmamayı; gençler büyüklerin de olduğu ortamlarda karar almayı, büyükleri yönetmeyi öğreniyorlar.
Kampta bunun mümkün olduğunu görmek hepimizi çok mutlu etti.
Bir konuda daha önemli bir adım attık.
Biliyorsunuz, bizim etkinliklerimizde, düğünlerimizde yenir içilir ve ortalığı toplamak ve/veya bulaşıkları yıkamak kadınlara kalır.
Bizim kampımızda böyle olmadı. İlk gün: "Bu kampta 'ev işi erkek işi'; kadınlar mutfağa girmeyecek" dedik. Kadınlar alışkanlıkları nedeniyle biraz zorlansalar da karara herkes uydu. Kahvaltıları ve yemekleri gençler ve erkekler hazırladı, çay kahve servisini erkekler yaptı, bulaşığı erkekler yıkadı ve ortalığı erkekler topladı.
Büyük küçük de demedik, gençler ve "büyükler" birlikte hazırladık kahvaltıları ve yemekleri ve yine birlikte yıkadık bulaşıkları.
Birilerinin hoşuna gitmeyebilir, "geleneklerimiz" falan diyerek itiraz edenler olabilir; ama biz bunu uygun görüyoruz. Ve bundan sonraki etkinliklerimizde de bu tavrımız devam edecek. Kadınlarımız bizim hayat ve mücadele arkadaşlarımız olacaklar, "hizmetçilerimiz" değil!
Kampımızla ilgili fotoğraflar ve videolar yayınlanınca şortla-mayoyla denize girilmesini, gezilmesini, özellikle de düğünde oynanmasını uygun bulmayanlar oldu. Kültürümüzde yokmuş. Yakışmıyormuş.
Bu, bir kamptı, tatildi. Herkes kampta kendisini nasıl rahat hissediyorsa, denize nasıl giriyorsa, onu giydi. Bizi rahatsız etmedi. Bu nedenle saklama ihtiyacı da hissetmedik.
"Şortla oynanmaz" falan diyenler, sanırım insanların Çerkeskalarını-kalpaklarını da yanlarına almalarını, denizden çıktıktan sonra düğün yapmak için üstlerini değişmelerini veya hiç düğün yapılmamasını istiyorlar. Onlar istiyorlarsa öyle yapabilirler. Biz böyle yapıyoruz...
Bir başka zeka abidesi eleştiri de, Rus Konsolosunu kampımızın son gününe davet etmemiz ile ilgiliydi. Sanırım bunlar Rusları ve/veya Rusya Federasyonu'nu düşman görüyorlar. Biz görmüyoruz.
Biz, Rusya'nın tarihte yaşadığımız acılarımızı görmesini, bunları telafi etmesini ve Çerkes halkının yeniden tarihi vatanı Çerkesya'da birlik içinde yaşamasına destek vermesini istiyoruz.
Bizim hayalimizdeki Çerkesya'da, bugün onun üzerinde yaşayan bütün halklar barış ve huzur içinde birlikte yaşayacaklar.
Bu nedenle, kampımızın son günü bizi ziyarete gelen, Çerkesya pankartımızın önünde güzel dileklerde bulunan, Çerkesçe konuşan arkadaşımızı dinleyen, anlamaya çalışan ve düğünde bizimle birlikte oynayan Ateşeye teşekkür ediyoruz.
O, Çerkesya'dan korkmadı, biz de onun dostluğundan korkmadık.
Son olarak, kampımızın ikinci günü Jineps gazetesinde makaleler yazan bir bayan arkadaş ziyaretimize geldi. Bize saygı ve sevgide kusur etmedi. Sanırım biz de kendisine bir yanlış yapmadık.
Benimle ve kampı örgütleyen Çerkesya Gençliği ile röportajlar yaptı. Jineps'te yayınlamak istiyordu. Ama son gün beni aradı ve yayın yönetmeninin haberi yayınlamayacağını söyledi. Biraz mahçup...
Çünkü bu kamp Çerkesya Hareketi ile irtibatlı imiş.
Ben zaten daha röportaj yapılırken söylemiştim bayan arkadaşa "yayınlamazlar" diye, bu nedenle şaşırmadım. Çünkü Jineps gazetesi de statükonun bir parçasıdır. Misyonu, Çerkes halkını demokrasi, özgürlük, birlik falan gibi laflarla statükonun etrafında tutmaktır. Bakmayın siz o logosundaki "Özgürlük, birlik..." sloganlarına...
Sadece Jineps değil; kurumlarımız da kör, sağır ve dilsizi oynadılar. Ama bundan da pek rahatsız olmadık... Çünkü hepsini tanıyoruz.
Fazla uzatmak istemiyorum. Güzel, yararlı bir kamp oldu. Seneye ve daha sonraki senelerde de örgütleyeceğiz.
Kampı örgütleyen, emek veren, Türkiye'nin dört bir tarafından ve Maikop'tan, Çerkessk'ten, Nalchık'tan gelip katılan bütün genç arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Yola devam!