Peki Çerkesya Gençliği Kampı'nı kim örgütlüyor? Kimden destek alıyor veya kim sponsor oluyor? Birileri sanki "bu kampın arkasında başka bir güç var" havası vermek için bu soruyu soruyorlar. Her etkinlik için bu soruyu sorsalar, samimi olduklarını düşünürdüm, yine de ben bizim etkinliği nasıl örgütlediğimizi anlatayım...
Kamp masrafları:
Çadır: günlük 140 lira ( 8 günlük 1120 lira )
Tekne: 350 lira
Yiyecek içecek, ortalama günlük: 80 lira ( 8 günlük 640 lira )
toplam: 2120 lira
Gelir: katılımcıların ödediği: 80 dolar= 2100 lira
Yani, kamp, katılımcıların ödedikleri ücret ile örgütleniyor. Misafirler ve maddi gücü olmayan bir kaç katılımcı için de, isimlerini kendilerinden izin aldıktan sonra açıklayabileceğim, destekçiler var. Ama zaten bu, çok cüzi bir şey; çünkü yurtdışından gelenler yol masraflarını kendileri karşılıyorlar.
Kampın örgütlenmesine başka bir kurumun desteği var mı? Evet var. Kampta kullanılan güneşlik, masa ve sandalye, ocak, tencere... bu kurumlardan alınıyor ve kamptan sonra kendilerine geri veriliyor.
Bu kurumlardan bir tanesi Antalya Çerkes Derneği.
Daha önce de yazdık, Antalya Çerkes Derneği, ev sahipliği yapıyor. Herhangi bir konuda bir şeye ihtiyacımız olduğunda tedarik ediyor veya nasıl tedarik edeceğimiz konusunda yardımcı oluyor.
Antalya Çerkes Derneği bize özel bir muamele mi yapıyor veya bizimle özel bir ilişkisi mi var? Hayır yok, eminim böyle bir etkinlik yapacak herkese en az bize verdikleri kadar destek verirler. Ki Kaf Fed Gençlik kampını da onlar örgütlüyordu.
Yönetim Kurulu, geçen sene, bu kamp günlerine denk gelen bir "Yeleme Haluj Festivali" örgütleme kararı aldı. Özellikle Antalya'da bir Çerkes köyü olan Yeleme'de örgütlenecek böyle bir etkinliğin kampa farklı ülkelerden ve şehirlerden gelen yüz küsür gencin de katılmasıyla hem Antalya'ya hem de Yeleme'ye pozitif bir etkisinin olacağını düşündüler.
Ama Göksun Çerkes Derneği ile hesaplaşmak isteyen Kaf Fed Yönetimine yakın bir grup, hepimizi şok eden o kötülük yaşandıktan sonra konuyu düşüncesizce kamuoyuna açınca olay yerel basına yansıdı. Ayrıntılarını daha sonraki yazımda anlatacağım, ama kısaca: genç kızımız, ailesi, kamp sorumluları, bazı destekçiler... herkes mağdur oldu. Halbuki herşeyi hazırladıktan ve gerekli önlemleri aldıktan sonra bizim bunu yapacağımızı kendilerine söylemiştik...
Bu konu kamuoyunda çok tartışıldı. Birileri bizim konuyu kapatmak için, hukuki yola başvurmak istemediğimizi iddia etti. Hukuku, siyasi çıkarlarına alet eden avukatlar dahil.
Düşünün, şimdiye kadar camiamızın hiç yapmadığı bir işi yapmışız: suçluyu cezalandırmış, ilgili derneği bilgilendirmişiz. Ama üstünü örtebilirmişiz? Nasıl? Yaptıklarımızdan sonra örtecek örtü mü kaldı?
Biz, sonrasında açıklama yapan bütün derneklerin de vurguladığı gibi, genç kızımız ve ailesi ile konuşarak, anlaşarak götürme kararı almıştık. Zaten hergün kızla ve ailesi ile görüşüyorduk. Ve aile de acele etmek istemiyordu. Bizzat babası, "şimdi yapmayın", dedi.
Ama Mehmet Tav ve Selçuk Ulutaşlı, bunu hemen yapmamızı istediler. Sayfalarımıza yazdılar, sildik, bir daha yazdılar, yine sildik, bu defa sağa sola yazdılar, bu konuyu ısrarla kamuoyuna açtılar, insanları manipule ettiler.
Kampa polisin-Jandarmanın gelmesinin, konunun basına yansımasının, mağduru, ailesini ve kamptaki gençleri nasıl etkileyeceğini düşünmediler bile. Belki de düşündüler ve tam da onu yapmak: Hem Göksun Çerkes Derneği ile hesaplaşmak hem de kampı ve sorumlularını hedef tahtasına oturtmak istediler.
Zaten daha sonra "iyi niyetli olsalar da" denilerek "aklandılar!"
Genç kızımızı düşünmüşlermiş! Yalan, bunu zerre düşünmediler... Uzman olmasına gerek yok, birazcık aklı olan herkes, bu olayın insanları nasıl etkilemiş olabileceğini; böyle bir adımın bir sosyal hizmetler uzmanı ve/veya psikolog ile görüşüldükten ve bir yol haritası çıkarıldıktan sonra atılması gerektiğini bilirdi.
Ki, Jandarma kampa geldikten sonra durum çok daha zorlaştı, herkes tedirgin oldu, mağdur bir travma daha yaşadı...